Bu makale, Gramsci’nin Nisan 1924’te milletvekili seçilerek sürgünden geri döndüğü, faşist Mussolini’nin kıskacındaki Meclis’in açılışından kısa süre sonra Sosyalist milletvekili Matteotti’nin katledildiği (10 Temmuz), özgürlük isteyen güçlerin faşizme karşı politik hücuma kalktığı ve faşistleri kısmen gerilettiği günlerde yazıldı. İtalyan komünist hareketinin bu özel anında Gramsci, özellikle faşizme karşı direnişin sınıf karakterine ve bunun faşizmi izleyecek düzenin niteliği sorunuyla ayrılmaz bağına dikkat çeken bu makaleyi yayımladı.
(Kaynak: L’Unita, 7 Ekim, 1924, Çeviren: Zeynel Gül)
Faşizmin (1) tasfiyesi mücadelesinin ortaya çıkardığı politik krizde, muhalefet bloğu giderek ikincil bir unsur konumuna düşüyor. Heterojen sosyal bileşimiyle, tereddütleriyle ve kitlelerin faşist rejime karşı yürüttüğü mücadeleyi küçümsemesiyle, blok, hareketini faşist partinin silahlı kanadı karşısında gittikçe küçülen basın kampanyasına ve parlamenter entrikalara sıkıştırıyor.
Faşizm karşıtı muhalefetin çoğunluğu Liberal Parti’ye geçti, çünkü blok, faşizm karşısında, parlamenter burjuva demokrasisine, anayasaya, demokrasiye dönüş ve eski düzenin restore edilmesi dışında bir programa sahip değil. Liberal Partinin kongresine göre faşizmin aşılmasının ardından İtalyan halkı iki seçeneğe sahip: Ya faşizm ya liberalizm, ya Mussolini’nin kanlı diktatörlüğü ya da bir Salandra, Gioliotti, Amendola, Turati, don Sturzo, veya Vella(2) hükümeti aracılığıyla eski güzel İtalyan demokrasisinin restore edilmesi, böylece bu demokrasinin maskesi altında burjuvazinin sömürücü egemenliğini sürdürmesi.
Faşizm altında ezilen ve ondan tiksinen işçi ve köylüler, faşizmi alaşağı etmek için, geçmişte iktidarda oldukları dönemde işçi ve köylülere karşı faşizmi destekleyen ve silahlandıran ve sadece birkaç ay önce faşizmle sıkı bir blok oluşturan, onun suçlarındaki sorumluluklarını paylaşan liberal burjuvazi ile iş birliği yapmanın zorunlu olduğuna inanıyorlar. Peki, faşizmle hesaplaşma sorunu böyle mi ortaya konmalıdır? Hayır! Faşizmin tasfiyesi, onu yaratan burjuvazinin tasfiyesi olmalıdır.
Komünist Parti, Matteoti’nin katledilmesinden(3) birkaç gün sonra “Kahrolsun katiller hükümeti! Faşist milis dağıtılsın!” sloganını attığında, katiller hükümetinin yerine tüm politikalarıyla katillere yol veren ve onları silahlandıran bir hükümetin geçmesini düşünmüyordu. Faşist Milis kurulduğunda iktidarda olan, işçi sınıfına karşı milisin sırtını sıvazlayıp silahlandıran Giolitti, Nitti ve Amendola’nın Faşist milisi dağıtabileceğini asla düşünmedi. Partimiz bu sloganı ileri sürerken, faşizmin yerine, yüz kızartıcı başarısızlığı ve kesin yenilgisi Roma Yürüyüşü’yle açığa çıkan eski liberalizmi koymaya yeltenmedi. Komünist Parti, faşizmin krizinin başlangıcından itibaren; faşist iktidarın mezar kazıcısının ve onun yerini alacak olanın işçi sınıfı ve köylüler olduğuna işaret etti. Sanayi proletaryasının ve köylülerin kitlesel mücadelesi, faşizmin yenilmesi ve tüm sonuçlarıyla sınıf mücadelesi için gereklidir. Proletarya hiç kuşkusuz, burjuvazi ve küçük burjuvazi saflarındaki çelişkileri ve iç mücadeleleri, faşizme karşı mücadelesinde kullanmalıdır. Ama doğrudan eylem olmaksızın faşizm alaşağı edilemez. Sorunu bu şekilde koymak, aynı zamanda faşizmin yerine nasıl bir iktidarın geçeceği sorununu da ortaya koymak anlamına gelir. Eğer faşizm işçi ve köylüler tarafından yenilgiye uğratılırsa, yerine geçecek iktidarda liberalizmin yeri olmayacaktır: Bu hak, işçi ve köylüleri silahlandırırken, faşist milisleri silahsızlandırmakta kararlı ve bunu yapabilecek gücü olan işçi-köylü hükümetine ait olacaktır.
Güncel durumda bu; anayasaya, demokrasiye ve liberalizme dönüşten farklı bir sorundur. Bunlar, burjuvazinin kent ve kır işçilerini yanıltmak ve krizin gerçek içeriğini kazanmasını engellemek için kullandığı tatlı sözcüklerdir. Sorunun gerçek içeriği, işçi ve köylülerin, onları ezen faşizmden ve onları yanıltan, daha birkaç ay önce Mussolini ile işbirliği yapan ya da işbirliği arayan (D’Aragona, Baldesi, vb.) liberalizmden intikam almalarıdır.
İtalya’daki kriz sadece emekçi kitlelerin hareketiyle çözülebilir.
Faşizmin tasfiyesi, parlamenter entrikalar düzleminde gerçekleştirilemez; bu düzlemden ancak, burjuvaziyi tepede, silahlı faşizmi onun hizmetinde bırakan bir uzlaşma çıkabilir. Liberalizm, reformizmin salgılarıyla aşılanmış olsa dahi, güçsüzdür. Geçmişe aittir. Ve İtalya’nın bütün Don Struzo’larının Turati’lerle ve Vella’larla birleşmesi dahi, liberalizme, faşizmi tasfiye etmek için gerekli gençlik aşısını yapamayacaktır.
Kendisini liberalizmin anayasası ve kutsal prensipleri ile sınırlamayan, ama faşizmi kesin olarak yenmeye, silahsızlandırmaya, kent ve kır işçilerinin çıkarlarını sömürücülere karşı korumaya kararlı bir işçi-köylü hükümeti, baskı, sömürü ve suçlarla dolu bir tarihi tasfiye edebilecek ve tüm çalışanlara gerçek özgürlüğü kazandırabilecek yegane genç güçtür.
Bugün Komünist Partisi, bu gerçeği proletaryaya durmadan hatırlatan tek partidir. Partinin etkisi artıyor, örgütlülüğü gelişiyor ama işçi ve köylülerin büyük çoğunluğu halen Emek Konfederasyonu ve Maksimalist Parti(4) tarafından sürükleniyor; bu yüzden de anayasal muhalefetin peşinden gidiyor, henüz sınıf bilincini kazanmamış durumda ve işçi-köylü sınıflarının bu krizi tetikleyen birincil faktör olduğunu, çünkü karşı konulamaz bir sayısal güce ve büyük bir gençlik enerjisine sahip olduğunu kavramaktan uzak. Eğer işçi ve köylüler kendini kandırmak istemiyorsa, İtalyan burjuvazisinin maskesini değiştirmek dışında bir sonuç vermeyecek sınıf işbirliği zemininde değil, yakın bir gelecekte belirleyici güç haline gelmesine yol açacak sınıf mücadelesi zemininde, bağımsız bir güç olarak hareket etmelidir.
Partimizin temel görevi, işçi-köylü kitleleri arasında şu düşünceyi egemen kılmaktır: Yalnızca işçi ve köylü yığınlarının sınıf mücadelesi faşizmi yenebilir. Sadece bir işçi-köylü hükümeti faşist milisi silahsızlandırabilir. Bu yaşamsal gerçekler, yorulmak bilmez propagandamızla fabrika ve kırlarda işçi-köylü kitlelerinin ruhlarına işlendiği zaman, tüm partilerden işçi ve köylüler, sınıf çıkarlarını korumak ve faşizme karşı mücadele etmek için İşçi ve Köylü Komitelerini kurması gerektiğini anlayacaklardır.
Bu komitelerin, devrimci mücadelenin ve katiller hükümetinin yerine işçilerin ve köylülerin hükümetini kurmanın zorunlu araçları olduğunu anlayacaklardır. Hala emekçi halk üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan Liberal Kongre sonlanırken, işçiler onların tantanalı ve boş gevezeliklerini İtalya’nın bir ucundan diğerine, şöyle cevaplayacaklardır: Ne Faşizm, Ne liberalizm: Sovyetizm!
Dipnotlar
1Mussolini, faşist diktatörlüğü aşamalı olarak yerleştirdi. 1926’daki son darbeye kadar parlamentoyu tasfiye etmedi. Faşist olmayan burjuva parlamenter partiler, 10 Temmuz 1924’te meclisin göstermelik niteliğine tepki olarak meclis dışına çıktılar ve Aventine Bloku’nu oluşturdular. Komünist Partisi, Liberal Partinin merkezinde durduğu bu bloka katılmayarak son ana kadar mecliste kaldı.
2Gramsci, liberaller ve reformcu sosyalistler bloğunun önde gelen liderlerini sayıyor. Don Luigi Sturzo, İtalyan Halk Partisi’nin lideri, Katolik papazı, Hristiyan Demokrat bir liberal politikacıdır. Buna rağmen, Mussolini karşısında Vatikan’ın desteğini alamamıştır. Giovanni Amendola liberal politikacı ve düşünce insanıdır. Mussolini’ye karşı liberal muhalefetin önde gelen simasıdır. Mussolini’nin cinayetlerine karşı gazetesi Il Mundo’da yazılar yazdı. 1926’da Kara Gömleklilerin kışkırttığı bir olayda Cannes’da katledildi. Oğlu komünist partisine katıldı. Filippo Turati, Sosyalist Parti’nin liderlerinden. Parti içinde reformist kanadın başını çekiyordu. Sosyalist-Komünist ayrışmasından sonra, 1922’de bu kez Sosyalist Parti içinde bir ayrışma yaşandı ve Turati, partiden ihraç edildi. Turati partinin Reformist kanadını da peşinden götürerek Birleşik Sosyalist Parti’yi (PSU) kurdu. Turati, komünistlerin aksine, faşizmin yenilgisinin liberal burjuvaziyle ittifaktan geçtiğine inanıyordu. Vella da bu partidendi. Giovanni Giolitti Liberal Parti’nin sol kanadının lideridir. İşçi sınıfinın başkaldırısının damgasını vurduğu 1920-’21 yıllarında başbakandı. Faşist milislerin ortaya çıkışına ve işçilere yönelik bastırma hareketine destek verdi. 1924’e kadar Mussolini hükümetini destekledi. Antonio Salandra 1914-’16 yıllarında İtalya Başbakanlığı yapmış liberal politikacıdır. Savaşın ardından, gelişen işçi ayaklanmalarına karşı Mussolini’nin faşist partisini destekledi. 1924’te muhalefete geçti. Faşist diktatörlüğün kurumlaşmasının ardından yeniden Mussolini’nin saflarına katıldı ve 1928’de senatör oldu.
31924 seçimlerinin ardından, mecliste Mussolini’nin seçimlerde uyguladığı hileleri ve milisler eliyle uyguladığı şiddeti protesto eden bir konuşma yapan sosyalist milletvekili Giacomo Matteotti, 11 gün sonra (10 Temmuz) faşistlerce kaçırıldı, katledildi. Komünist Partisi, bu katliama demokratik bir hücumla yanıt verdi. Parti gazetesi L’Unita, “Kahrolsun katiller hükümeti!” başlığıyla çıktı. Özgürlük isteyen halk güçleri, faşistleri şaşırtan bir hız ve çapta sokaklara döküldü. Faşistler geriletildi. Ancak faşizmin yerine geçecek bir iktidar alternatifinin olmaması sayesinde yeniden toparlandılar. Matteotti cinayetinin ardından liberal ve sosyal demokrat partilere mensup 100 milletvekili meclisi terk ederek ‘Aventine Ayrılığı’ hareketini gerçekleştirdiler. Ancak Kral, bunların milletvekilliklerini iptal etti.
41922’de Turati İtalyan Sosyalist Partisi’nden atıldıktan sonra, geride kalan çoğunluk kesimi Maksimalist Parti olarak anılıyordu. Maksimalist/Reformist ayrımı, 20. yüzyılın başlarından itibaren partinin iki kanadını oluşturmuştur.