Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimler eksenindeki ilişkisi de aritmetik hesaplara daraldı; Millet İttifakı/Kemal Kılıçdaroğlu destekçiliği, içte vekil pazarlıkları ile burjuva muhalefetin potansiyel bir yedeği haline dönüştü. Nihayet 14-28 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sonrasında, hatta yeni bir seçim gündemi olan 31 Mart yerel seçimlerinde de anlamlı bir varlık göstermeyerek ömrünü tamamladı.
Emekçi sol hareket içerisinde ittifak tartışmaları, direnen mücadeleci kesimler içerisinde birleşik mücadelenin geliştirilmesi arayışları sürüyor. Farklı politik gündemler etrafında saflaşmalar gelişiyor, toplumsal mücadele dinamikleri artıyor.
Toplumsal mücadele dinamiklerinin yaygınlığı ve faşist şeflik rejimine karşı mücadeledeki yeri, parti ve örgütlerin yan yana gelme eğilimleri ve ittifakların gücü, birleşik mücadelenin gereği gibi noktalardan “faşizme karşı geniş bir cephe”nin örgütlenmesi, “en geniş demokrasi ittifakı”nın kurulması tartışmaları yeniden güncelleniyor. Bu tartışmalar “politik hegemonya” ve “öncülük” gibi noktalardan da derinleşiyor.
DEM Parti/HDK içinde bir “genişleme” gündemi olduğu gibi, ittifak politikası gündemi de güncel. Parti/kongre formundaki organlarda, bileşen yapısında ve konferans gibi kolektif platformlarda canlı biçimde tartışılıyor. 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinden bu yana bir varlık göstermemiş olsa da Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) bileşenleri de bu tartışmaları kendi kulvarından yürütüyor. Seçim ittifaklarının, antifaşist mücadelenin ortak potasında yer alan neredeyse her politik özne tarafından birleşik antifaşist mücadelenin genişletilmesi hedefine bağlanan açılımlar yapılıyor.
Emekçi sol hareket bünyesindeki çeşitli parti ve örgütlerin politik strateji ve taktiğinin odağında ittifaklar konusu duruyor ve politik özneler, 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinden bu yana yaşanan siyasi-toplumsal gelişmelerden hareketle, dönemsel hedeflerini genişleme ve birleşik mücadele üzerine kuruyor diyebiliriz.
Bu siyasi analiz ve dönemsel hedef çıkarımlarında, ilk elden, AKP-MHP faşist blokunun yenilgisi ile sonuçlanan yerel seçimlerin belirleyici bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. 2024 yerel seçim sonuçları yeni bir mücadele dönemini araladı. Seçimlere yansıyan değişim iradesi ve Kuzey Kürdistan’daki kazanım bu yeni siyasal konjonktürün verileriyken, hemen ardından gelişen Van serhildanı yeni durum ve koşullarda gelişecek siyasi hareketin işaret fişeği oldu. Van halkı sömürgeci kayyum darbesine karşı serhildana durdu ve direnişle kazandı. Emekçi sol hareketimizin geniş bölükleri de kayyum darbesine hızlı bir refleks göstererek, kazanılmış mevziyi sahiplenici bir pratik geliştirdi, Van direnişinin etkin bir bileşeni oldu. Van direnişinde sömürgeci faşist rejime karşı ezilenlerin birleşik mücadelesinin önemli bir pratiği yaratıldı.
Hemen ardından 1 Mayıs ve esasta da Taksim iradesi faşist şeflik rejimiyle işçi sınıfı, ezilenler ve emekçi sol arasında politik cepheleşme ve mücadelenin önemli bir eşiği oldu. Değişim isteği ve arayışı güçlenen binler 1 Mayıs alanlarına aktı; Saraçhane ve Okmeydanı şeklinde iki farklı düzlemde de olsa Taksim iradesi toplamda bir irade ve ilerleme gücü olarak şekillendi.
Yeni mücadele dönemine Van serhildanı ve 1 Mayıs Taksim iradesi-çarpışması ile girdik. Dönemin girişindeki bu gelişkin pratik ve kazanımlar Hakkari/Colemerg için direnişi ve dayanışmayı besledi. Hayvan katliamı yasasına karşı alan tutma pratikleri, gençliğin Suruç için Taksim kuşatması, Artvin Cankurtaran için özsavunma pratikleri gelişti; Narin toplumsal itiraza dönüştü, fiili-militan işçi direnişleri yeniden yaygınlaşma eğilimine girdi.
Siyasi-toplumsal mücadelenin bu güncel birikimi ve genişliği ittifak yönelimlerini, faşist şeflik rejimine karşı antifaşist mücadelenin genişletilmesi ihtiyacını da besliyor. Elbette gündeme gelen bu ittifak yöneliminin mücadelede ne kadar yer tutacağı, öznelerinin yönelimlerinin somutluğu ve pratikleri ile ölçülebilir.
Tam da burada fotoğrafın diğer yüzüne bakalım. Orada CHP ve onun siyasi ve toplumsal mücadelenin neredeyse her sorun ve gündemi karşısında yaygın, etkin biçimde gerçekleştirmeye koyulduğu “muhalefet perspektifi” duruyor. Bu bir siyaset üretimi ve halklarımızın faşist saray rejimi ve onun şefinden kurtulma isteği karşısındaki politik boşluğu doldurma konumlanışı. CHP bu alan ve imkanı, emekçi solun etkin biçimde parçası olduğu “AKP/Erdoğan karşıtlığı” zemininde yakaladı ve 31 Mart’ta aldığı seçim sonuçları ile birlikte burjuva iktidar perspektifinin doğal bir uzantısı haline getirdi. CHP’nin toplumsal muhalefet içerisindeki bu konumlanışı ve pratiği, emekçi sol saflarda, ittifak politikasının da parçası olan “politik hegemonya”, “öncülük”’ konularını daha da güncel, yakıcı kılıyor.
31 Mart seçim sonuçları ve ardından yaşanan siyasal gelişmeler tablosunda iki siyasal kuvvet-odak var. Bunlardan biri, AKP-MHP faşist blokunun seçimler zemininde yenilgisini sağlayan kuvvetlerden biri oluşu ve etkin muhalefet konumlanışı ile toplumsal mücadelenin odağına yerleşmeye çalışan burjuva muhalefet partisi CHP. Diğeri ise halklarımızın birleşik demokratik cephe partisi olan DEM. Bu iki odak, emekçi sol hareketimiz için ittifak yönelimlerinin ve politik stratejinin de temel belirleyeni olmaya devam ediyor.
CHP “sosyal ve politik kesimlerden insanlar”a seslenerek, “sosyal demokratlar, muhafazakarlar ve milliyetçiler gibi farklı kesimlerden oluşan” bir “Türkiye İttifakı” çağrısı yaptı ve bunu erken seçim hedefine bağladı.
DEM Parti, bileşen yapısı ve EÖİ bileşenleri başta gelmek üzere emekçi sol hareketle genişleme ve ittifak çalışmalarını yeniden başlattı. Buna göre, siyasi parti ve örgütleri kapsayacak, toplumsal mücadele kuvvetleri ile de yan yana gelecek bir siyasi odağın yaratımı, bu suretle üçüncü cephenin genişletilmesi hedefine bağlı bir ittifak/genişleme stratejisi izleyecek.
Bu tabloda, geride kalan dönemin seçim saflaşması ekseninde oluşan ve birleşik seçim partisi olarak HDP/Yeşil Sol Parti ile hareket eden Emek ve Özgürlük İttifakı deneyimine yeniden bakacağız. EÖİ pratiği temelinde cepheleşme ve birleşik mücadelenin güncel zaaf ve zayıflıklarını, risk ve imkanlarını -bazı tekrarlar pahasına- yeniden tartışacağız.
Sönümlenmiş Bir İttifak Deneyimi
EÖİ 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinin hemen öncesinde kuruldu. Egemen sınıfların iki siyasi bloku olan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’ndan ayrı olarak, emekçilerin, ezilenlerin ortak siyasi alternatifini yaratma iddiasıyla kendini deklare etti. Buna karşın sokakta anlamlı bir pratik üretimi geliştiremeden hızla seçim tartışmalarına yöneldi ve esasta demokratik bir seçim ittifakı olarak şekillendi.
EÖİ’nin seçimler eksenindeki ilişkisi de aritmetik hesaplara daraldı; Millet İttifakı/Kemal Kılıçdaroğlu destekçiliği, içte vekil pazarlıkları ile burjuva muhalefetin potansiyel bir yedeği haline dönüştü. Nihayet 14-28 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sonrasında, hatta yeni bir seçim gündemi olan 31 Mart yerel seçimlerinde de anlamlı bir varlık göstermeyerek ömrünü tamamladı.
EÖİ’den sönümlenmiş, ömrünü tamamlamış bir oluşum olarak bahsetmek yanlış olmayacaktır. Ve yine tam da bu nedenle, yeniden ve yeni mücadele koşullarında güncellenerek süren ittifak tartışmaları için “ne yapmamalı”, “nasıl yapmamalı”nın örneği olarak EÖİ’yi incelemek abesle iştigal görülmeyecektir.
EÖİ’yi kötürüm bir girişim haline getiren şey, AKP/Erdoğan karşıtlığına indirgediği “antifaşist mücadele” stratejisi ile Millet İttifakı/Kemal Kılıçdaroğlu’ndan demokrasi beklentisi üreten seçim taktiğidir. Bileşimi ve yaygınlığı ile en geniş antifaşist siyasal ittifak olarak kurulmuş olsa da, burjuva egemen sınıfların iki bloku karşısında işçi sınıfı ve halklarımızın siyasal mücadele odağı olmayı başaramamış ittifak, cepheleşme düzeni alamamış, Millet İttifakı’na yedeklenerek ve yasalcı-parlamentarist hayallerin peşinden giderek işçi sınıfı ve ezilenler cephesinin etkin ve sonuç alıcı politika geliştirme imkanını heba etmiştir.
2023 seçimleri neredeyse tüm emekçi sol hareket için “kritik”ti ve saflaşmalar, ittifaklar bu düzlemde, esas olarak da parlamentarizm anlayışıyla şekillendi. Yani seçimlerden demokratik halkçı bir çoğunluk çıkararak burjuvazinin iktidarıyla fiili meşru mücadeleye girme değil, bir hükümet değişikliği hedefiyle. Bu parlamentarist hayaller özgürlük cephesini büyük çoğunlukla burjuva muhalefete yedekledi; Millet İttifakı/Kemal Kılıçdaroğlu destekçiliği kanalıyla emekçiler ve ezilenler AKP/Erdoğan sonrası döneme, “nefeslenme”ye ikna edildi. 2015 yılından bu yana yapılan bütün seçimlerin gösterdiği sonuç, faşist şeflik rejiminin seçimler yoluyla değişime kapalı olduğu gerçeğidir. Ve günümüz koşullarında parlamentarizm temel alınarak halk yararına herhangi bir reform gerçekleştirilemez. Fakat emekçi sola sirayet etmiş olan burjuva reformizmi halkın temel taleplerini istismar ederek parlamentarist hayallerle tüketmektedir. EÖİ de aynı zaafı sergilemiştir.
EÖİ, seçim düzlemindeki ittifakı HDP ve Kürt ulusal demokratik hareketiyle yan yanalık temelinde oluşturmuş olsa da, bilhassa TİP’te somutlaşan sosyal-şoven seçim politikasının parçası olmuştur.
Türkiye emekçi sol hareketinden bütün partiler ve örgütler için Kürt ulusal demokratik hareketiyle ittifak kurma konusu, faşist şeflik rejimine karşı mücadelede kararlılık sınavı, asgari demokratik tavrın da ölçütüdür. Antifaşist mücadelenin en örgütlü ve en etkili politik dinamiği olan Kürt ulusal demokratik hareketine ve onun en geniş bölüğünün toplandığı HDP/DEM’e gözlerini yuman bir ittifak arayışı, antifaşist bir mücadele odağı olamayacağı gibi, seçimler düzleminde de herhangi bir kazanım oluşturamayacaktır.
EÖİ, her ne kadar seçim saflaşmasında HDP/YSP etrafında bir kümelenme olarak şekillenmişse de, “üçüncü ittifak” yöneliminin ağırlık noktasını sosyalist solun bir aradalığı oluşturmuş, HDP/DEM ile bir cephe partisi olarak değil, Kürt ulusal demokratik hareketinin yasal partisi gibi ilişkilenilmiştir. TİP bu zeminde sosyalist solun temsilciliğine soyunabilmiş, HDP bileşeni sosyalistler bu zeminde görünmez kılınmış, Batı’da halklarımızın muhatabı HDP dışındaki sol partilermiş gibi bir seçim ajitasyonu örgütlenmiştir. Seçim söylemleri ve çalışmaları Kürdistan’ı, Kürt özgürlük mücadelesini içermemiş; Batı’ya seslenme, Türk halkımız ile muhataplık “HDP’ye oy vermeyecek seçmen”le muhataplık temelinde şekillenmiştir. Ve bu “sosyalistlik”, “sınıfçılık” adına meşrulaştırılmaya da çalışılmıştır. Oysa ki, egemen ulusun solcularında ezilen ulusun mücadelesine sosyal-şoven yaklaşımın varacağı yer nihayetinde burjuva devlet ideolojisi ve siyasetidir.
Kürt ulusal demokratik hareketiyle siyasi ittifak, faşist devlet terörüyle muhataplaşmayı, aynı zamanda Türk emekçilerin sömürgeciliğin etkisi altında oluşan şoven bilincinin basıncını beraberinde getiriyor. Bu, sosyal-şoven tutumun önünü açarken, tutarlı antifaşist mücadelenin de önünü kesiyor. İnkarcı sömürgeci boyunduruk altındaki Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı ilkesini açıkça tanımaktan, Kürtlerin ayrı devlet kurma ve ulusal birlik sağlama hakkını ikirciksiz savunmaktan yoksunluğun, faşizme karşı mücadelenin herhangi bir bedelini göğüslemekten kaçışın varacağı yer burjuva düzen solu CHP’dir. HDP/DEM Parti’yi Kürdistan’a sıkıştırıp Türkiye ve emekçi Türk halkı karşısında muhataplaştırmayan ittifakın ya da HDP/DEM Parti’yle yürümeyecek seçmenleri-kitleleri arayan tutumun varacağı yer de burjuva düzen siyasetine bağlanmaktır.
TİP’in Sosyal-Şoven Ve Popülist Seçim Siyaseti
EÖİ seçim boyunca birbiriyle yarışan gruplar aritmetiği olmaktan öteye geçemedi. Bu tablonun oluşmasında TİP ve EMEP’in ittifak ilişkilerindeki grupçu yaklaşımları ve yine TİP’in parlamentarist, popülist siyaset tarzı belirleyici oldu.
TİP, EÖİ içerisinde, ondan bağımsız tekil bazı kentler düzleminde HDP/YSP, yeni adıyla DEM Parti ile ilişkileri içerisinde birleşik siyaset anlayışının ayrıksı, grupçu örgütü olarak konumlandı. 2023 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin bir aşamasından itibaren grupçu çıkarları etrafında bir siyasi yarışa girdi. Bu yarış içerisinde DEM Parti’yle, Kürt ulusal demokratik hareketiyle ilişkileri ayrıştıran, gerici biçimde saflaştıran taraf olarak konumlandı.
TİP, emekçi sol hareketten parti ve örgütlerin sözcülüğüne soyundu. Bir aşamadan itibaren Kürt halkımızın temsilcisi DEM Parti, emekçi sol hareketin temsilcisi ise TİP’miş gibi bir görünüm oluştu. TİP bu durumu Batı’da DEM Parti’ye oy vermeyecek seçmenlerin muhatabı olacak parti olma iddiasıyla teorize etti ve DEM Parti’ye grupçu çıkarlarını dayattı; bunu EÖİ’nin ittifak olarak seçimlere girmesi dayatmasına kadar vardırdı. TİP, “Kürt hareketine oy vermeyecek seçmenlerin muhatabı” olarak, kendi listesiyle seçim çalışması yaptı, başta DEM Parti olmak üzere EÖİ’nin seslendiği kesim arasında sosyal-şoven ayrıma denk düşen bir seçim siyaseti izledi.
Oysa ki, kurulduğu süreçte ve saflaşmalar zemininde ezilenlerin en geniş antifaşist birliği olma imkanıyla şekillenen EÖİ’nin, daha özel olarak da bileşen yapısıyla DEM Parti’nin, Kürt özgürlük hareketiyle yan yana gelmeyecek kesimlere, bu kesimleri yan yana gelmeyişe ikna ederek kendine çekmeye ihtiyacı yok. Böyle bir birliktelik ne Türk halkı için özgürlük ve eşitlik yolunda politik kazanım örgütleyebilir, ne de Kürt sorununun demokratik yoldan çözümü konusunda bir kapı açabilir.
TİP ile 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri sonrasında yapılan görüşmeler, 31 Mart yerel seçimleri nedeniyle yapılan görüşme ve tartışmalar birleşik mücadele açısından herhangi bir sonuç üretmedi şu ana kadar. TİP, 2023 seçimleri sonrasında yaptığı PM toplantısında birleşik mücadele üzerine, Türk ve Kürt halklarının birlik ve dayanışmasını geliştirme konusunda ve bu bağlamda ittifaklar politikası hakkında pek çok şey söylese de, ilerleyen süreçte buna uygun bir pratik sergilemedi. 2024 yerel seçimlerine gelindiğinde TİP, Genel Başkanı Erkan Baş’ın işçi kenti olan Kocaeli’nin Gebze ilçesinde belediye başkan adaylığını açıklarken, “komünistlerin işçi sınıfı içerisinde örgütlenmesi için” oradan aday gösterdiğini belirtti ve komünistlerin esas görevinin işçi sınıfını örgütlemek olduğunu da bu yerel yönetim politikası üzerinden duyurdu. Bu “sosyalist” ve “sınıfçı” söylemin antifaşist ve antişovenist nitelikteki cepheleşme görevinden sıyrılmak için başvurulan bir kabuktan başka bir şey olmadığı TİP söyleminde ve eyleminde nettir.
TİP her iki seçim sonrasında yaptığı açıklamalarda “Kürt halkıyla dayanışmayı büyütmek, süreklileştirmek vazgeçilmez bir görevdir” vurgusunu muhakkak yaptı. TİP kendini, derinleşerek büyüdüğünü analiz ettiği toplumsal muhalefetin “öncüsü”, muhalefet içerisinde “uzlaşmaz ve devrimci bir çizginin temsilcisi” olarak tarif etti. TİP’in yürüyüşünü izliyoruz. Çok uzaklara gitmeden, yerel seçimlerde Hatay’daki, İzmir başta gelmek üzere Ege’nin değişik kentlerindeki aday profillerini ve yine Kürdistan kentleri başta gelmek üzere değişik kentlerdeki istifaları görüyoruz. TİP’in sosyalizm, birleşik mücadele ve çizgi temsilciliği konularında söylediklerinin altını doldurması için öncelikle bu bulanık parti profilinden, herkese hitap edebilme “şirin sosyalizmi” ve popülist söyleminden çıkabilmesi gerekir. Bu başarılamadığı, parlamentarist, popülist siyaset tarzı ve birleşik mücadele örgütümüz DEM Parti ile bu sosyal-şoven ilişkileniş aşılmadığı sürece TİP ciddi bir sorunsal olmaya devam edecektir.
EMEP’in Reformizmde Derinleşme Çizgisi
EMEP Genel Yönetim Kurulu 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin 15 Nisan 2024 tarihli açıklamasında şöyle diyor:
“Partimiz yerel seçimlere ilişkin taktiğini esas olarak Cumhur İttifakı’nın hedeflerine ulaşamaması ve yenilmesi, işçi sınıfının bilinç, mücadele ve örgütlenme düzeyinin ilerletilmesi, devrimci, demokrat, sosyalist güçlerin ittifakının güçlenmesi ve mevziler kazanması olarak belirlemiştir. En yüksek oyu almak ya da belediyelerde koltuk kazanmak için düzen partileriyle ve onların unsurlarıyla kirli pazarlıklardan, ilkesiz, halkın çıkarlarını temel almayan işbirliklerinden uzak durmuştur. Ancak bütün çabalarımıza rağmen ülke düzeyinde halkın devrimci-demokratik seçeneği olacak bir ittifak oluşturulamamıştır. Yerel düzeylerde ise oldukça sınırlı ittifaklar kurulabilmiş ve az sayıda mevzi edinilebilmiştir.”
EÖİ konusunda, ittifaklar bahsinde en son konuşması gereken EMEP’tir desek yanlış olmaz. EMEP, 2023 cumhurbaşkanlığı ve genel seçim sonuçlarının ardından yaptığı GYK açıklamasında da, “Seçimleri bu yönüyle irdelemeyi ve sonuçlar çıkarmayı sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönem işçi sınıfı ve emekçiler için zor bir dönem olacaktır. Şimdi önümüzde, çıkardığımız derslerle bu temelde tek adam rejimine karşı Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında emek ve demokrasi güçlerinin en geniş cephesini örgütlemek görevi duruyor” demiş, devrimci-demokratik kesimler nezdinde yitirilen güveni içi boş söylemlerle tekrar tesis etmeye girişmişti. Ve yine halklarımız önünde özeleştirel herhangi bir açıklama yapmadığı gibi, EÖİ listesi ile meclise giren iki milletvekili için ilk icraatı da parti künyelerini değiştirip kendi parti çalışmalarına kanalize etmek oldu.
2023 seçimlerinde Millet İttifakı/Kemal Kılıçdaroğlu’na yedeklenmenin ve burjuva muhalefetin seçimleri bekleyin çağrıları ile kitleleri yanıltmanın eleştirisini aynı GYK metninde yapan EMEP, en başından itibaren HDP/YSP’nin bağımsız cumhurbaşkanı adayı çıkarmasına karşı çıkmasının, Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’nu “koşulsuz” desteklemeyi savunmasının açıklamasını ve özeleştirisini bugüne kadar yapmış değil.
31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını değerlendiren GYK metninde, “Partimiz, başta CHP olmak üzere burjuva muhalefet tarafından sınıf uzlaşmacı, mücadeleyi geriye iten, değişimi seçim ve sandığa hapseden anlayış ve tutumların karşısında duracaktır” deniyor. Fakat EMEP, burjuva muhalefetin kanatları altında siyaset yapmasının, halkçı siyaset, halk iktidarı sözleriyle yürüttüğü geniş pratiğe rağmen temelde seçimler ve mevzi kazanmakta somutlaşan politik stratejisinin izahını yapmıyor. EMEP’in gerçeğine daha yakından bakmak isteyen, Evrensel Gazetesi yazarlarından Mustafa Yalçıner’in 13 Haziran tarihli “Bir burjuva siyaseti…” yazısını inceleyebilir. Yalçıner bu yazısında, CHP’den değişim beklentilerini ifade etmekle birlikte, CHP’ye değişim için bazı eleştiriler yapıyor. Burjuva muhalefet içinde düşünmek, bu içindelik ilişkisine bağlı bir seçim-sandık siyaseti yürütmek, yine bu sandık siyasetine bağlı sol mevziler hedefiyle hareket etmek EMEP’in gerçeğidir. Bu onun reformizmde daha da derinleşen çizgisinin sonucu ve sorunudur.
EMEP 31 Mart yerel seçimlerinden, “...emek ve demokrasi güçlerinin en geniş birliğine ve ortak mücadelesine olan ihtiyacı artırmıştır. Dahası böyle bir birliğin zeminini de olabildiğince genişletmiştir” sonucunu çıkarıyor. “En geniş birlik” için üzerine düşen sorumlulukla hareket edeceğini açıklayıp, “geriye bakarak ileriye yürüyemeyiz. Herkesin geçmişte olan bitene takılmadan bu sürece omuz vermesi ve yapıcı bir rol oynaması gerekir”i salık veriyor.
Oysa ki, en başta ve en çok EÖİ pratiğinin sahipleri geçmiş deneyime bakmak, o deneyimden hareketle bir gelecek tartışması yürütmek zorunda. Kuruluşu ve ardından yaşadığı seçim pratiğinden sonra halklarımıza, demokratik kesimlere anlamlı tek söz dahi etmeden sönümlenen EÖİ, bileşeni olan bütün yapıları bu sorumlulukla bağlamaya devam ediyor. Bu yapılabilirse, geçmiş deneyim özeleştirel biçimde tartışılabilir, yapılması ve yapılmaması gerekenler somutlanabilirse, ileriye yürünür. Ortaya çıkan tablonun sorumluluğunu almayan, hatalarını açıkça ortaya sermeyen dönemsel analizler, değişim isteğinin karşısına birleşik mücadeleyi koyan ve fakat buna zarar veren pratikleri değiştirmeye yönelmeyen perspektifler ileriye yürütmeyeceği gibi, halklarımızın arayışı ve mücadele isteği karşısında kötürüm kalmaya mahkumdur.
HDP Ve İttifak İçerisinde Kürt Ulusal Hareketi İle Sosyalist Hareketin Ayrıştırılması Sorunu
EÖİ deneyimi HDP/DEM Parti bileşeni olan sosyalistlerin parti içinde görünürlüklerinin de sorun olduğu bir pratik olarak yaşandı. Her ne kadar emekçi sol güçlerin ve bütünde HDP/DEM Parti’nin faşizmin darlaştıran, iddiasızlaştıran saldırıları ve kuşatması altında bir görünürlük-etkinlik sorunu varsa da, DEM Parti merkezi kurulları tarafından izlenen ittifak politikasının da bunda belirleyici bir katkısı oldu. EÖİ’nin kuruluş sürecinde “Kürt partisi HDP”, “sosyalist parti TİP” algısı oluştu. Bu yanlış algının, doğrudan HDP/DEM Parti’nin izlediği temsil siyasetinden kaynaklanan yanları olduğu gibi, TİP’ten kaynaklanan ve DEM Parti’nin TİP’in dayatmalarına boyun eğişinden beslenen nedenleri var. EÖİ kuruluş sürecinde “Kürt partisi HDP” ile “sosyalist parti TİP”in bileşimi gibi yansıtıldı. Parlamentarist, popülist TİP neredeyse bütün bir sol, sosyalist hareketin temsilcisi ilan edilip, fiilen ittifak sözcülüğüne girişmesine imkan sağlandı.
HDP/DEM Parti’yi bileşeni olan sosyalist ve emekçi sol güçlerden ayrıştırmak, ayrıca faşist rejime karşı mücadelenin en temel dinamiği olan Kürt ulusal demokratik hareketini ve Kürdistan’ı kendinden menkul bir alan gibi görüp, DEM siyasetini “Kürdistan’a sıkışma” diye tarif etmek birleşik mücadele partisinin temel bir zaafı. Bu zaaf, Kürt ulusal demokratik hareketi Kürt sorunuyla, emekçi sol hareket de emek sorunuyla özdeşleştirilerek işleniyor ki, bu tarihsel arka planı da olan temel bir sorun.
Türkiye emekçi sol hareketinin önemli bir bölümü, “sınıf siyaseti” diyerek Kürt sorununda pratik bir duruş geliştirmediği gibi, Kürt ulusal demokratik hareketiyle ittifakı temel bir zorunluluk da görmüyor. Bu politik-ideolojik açıdan sorunlu zemin üzerinde bir ittifak çıkmadığı gibi, anlamlı bir konjonktürel birlik dahi inşa edilemiyor. Kürt ulusal demokratik hareketinin de bu durumda payı elbette var. Fakat yine de konunun esasını sömürgecilik sorunu oluşturuyor ve devrimciler, emekçi sol hareket politik stratejisini ve ittifaklar, seçimler gibi taktik planlarını sömürge ulus gerçeğine bakarak kurmakla mükellef. Zira bu coğrafyada politik özgürlüğe ulaşılması ancak Kürt ulusal sorununun emekçi, demokratik yoldan çözümünün başarılmasıyla mümkün olabilir.
DEM Parti yakın zamanda örgütlenme konferanslarını gerçekleştirdi. Bu kolektif platformlarda ve bileşen yapısı içerisinde genişleme/ittifak gibi konuları tartıştı. EÖİ deneyiminden de hareketle birleşik mücadelenin sorunları, güncel ihtiyaçlar konusunda epey söz de söylendi bu kulvarlarda. Halklarımızın ihtiyaç duyduğu değişimi başarmak için oluşturulacak ittifak, DEM Parti’nin Kürt ulusal demokratik hareketi ile emekçi sol hareketin bir program ve tüzük formunda bir araya geldiği birleşik yapısının ve üçüncü cephe çizgisinin gücü ve iddiasıyla kazanılabilir ancak. Tabii bu yapı EÖİ sürecinde sergilenemeyen ama yeni dönemde ihmal edilmemesi gereken bir özgüvenle ortaya konur, DEM Parti merkezi ve bileşen yapısı tümden bu politikanın öznesi haline getirilebilirse başarılır.
DEM Parti bileşen yapısını gözetmeli, DEM bileşeni sosyalist ve emekçi sol partiler ise Kürt ulusal demokratik hareketini de kapsayacak bir bütünlükle birleşik mücadele partisinin muhataplığını, temsilciliğini sürdürmeli. İttifak sürecinin yeni dönem girişinde ihtiyaç olan şey bu.
İhtiyaç Üçüncü Cephenin Genişletilmesidir
Halklarımızın faşist saray rejiminden kurtulma isteğinin gücü ve fakat bunun başka bir fiiliyata henüz varamayışı; emekçi sol hareketin politik hegemonya sorunu ve muhalefet boşluğunda mevzilenen burjuva düzen partisi CHP gerçeği... Bu tablo birleşik mücadeleyi, geniş kesimlerle ittifak ilişkilerini çağırıyor. Politik öznelere kararlı siyaset, kararlı öncülük çağrısı yapıyor. Üçüncü cephe siyasetinin başladığı yer tam da burasıdır. Üçüncü cephe ne bir demokratik seçim ittifakı, ne bir güç ve eylem birliğidir. Üçüncü cephe bunların toplamı ve daha fazlası, halklarımızın bağımsız siyasetinin cephesidir. O, bir seçeneğe, seçimlere endeksli bir ittifaka daraltılamaz. Ayrıca yaratılan bir cepheleşme birikimi yokmuşçasına, HDP/DEM Parti deneyiminden ve onun varlığından ayrıştırılamaz. Ve yine bu deneyim, bu birleşik mücadele örgütü yokmuş gibi yeni bir ittifak/seçenek/yol peşinde koşulamaz. Buna gözünü kapatan bir politik stratejinin faşist şeflik rejimine son verecek bir politik saflaşmayı ve cepheleşmeyi geliştirme şansı olamaz. Bu türden arayışların, seçim dönemlerinde ve EÖİ pratiğinde görüldüğü üzere, burjuva muhalefet blokuna yedeklenmekten başka menzili de olmaz.
İhtiyacımız olan üçüncü cephenin yeni katılımlarla büyütülmesi, fiili meşru mücadele sahasında antifaşist cephenin genişletilmesidir. Emekçi sol hareketten parti ve örgütler ile toplumsal, siyasal mücadele dinamikleri bu ihtiyacın güncel muhataplarıdır. Bu mücadele odaklarının faşist şeflik rejimine karşı birleşmelerinin, geniş bir antifaşist-antişovenist politik saflaşma örgütlemenin formlarını bulmak, seçimlerde ezilenlerin bağımsız siyasetinin seçeneğini inşa etmek genişleme/cephenin genişletilmesi görevinin gereğidir.
Bu güncellik ve gereklilikler zemininde siyaset yapmak ve halklarımızın karşısına bir özgürlük cephesi olarak çıkmak, ilkin, faşizme karşı cepheyi genişletmekte seçimleri değil, sokak mücadelelerini esas almayı, ikinci olarak, Kürt ulusal demokratik hareketi dahil antifaşist mücadelenin bütün kararlı güçleriyle bir araya gelmeyi şart koşuyor. EÖİ pratiği, bize bu bahiste ne yapmamalı, nasıl yapmamalının örneklerini sunmakla birlikte, politik öncülük ve hegemonya adına yarım bırakılmış, yarıda bırakılmış eylemi de yeniden göreve çağırıyor.