MLKP'nin antifaşist program ve stratejisinin, faşist diktatörlüklere karşı yürütegeldiği mücadelenin kapitalizmi hedeflemediğini iddia etmenin, bırakalım devrimci sorumluluğu, sosyalist ahlakla da entelektüel etikle de bağdaşır bir yanı yoktur. MLKP'nin "sosyalist hedeflerinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden" adım adım uzaklaşageldiğini iddia etmek basbayağı, sübjektif idealizmdir, grup amaçları için marksist yöntemin çarpıcı tarzda bir terk edilmesi durumudur.
Bu yazıyı gündeme getiren, Devrimci Proletarya (DP) dergisinin 1. sayısında yer alan H. Selim Açan'ın “Sol’da tasfiyeci üçüncü dalga” başlıklı yazısı, daha doğrusu bu yazıda yer alan bir paragraflık MLKP değerlendirmesi oldu. Yazının zamanı geldiğinde tartışılmalı kaydını düştüğümüz şu pasajını vererek başlayalım:
“MLKP’nin ‘Birlik Devrimi’ olarak tanımladığı birleşme de 12 Eylül sonrasının tasfiyecilik ortamında devrimcilikte ısrar temelinde atılan bir adımdı. Başlangıçta birleşen örgütlerin her birinin kendi başlarına yapabileceklerinin aritmetik toplamından çok daha fazlasını gerçekleştirdi. Fakat ilerleyen süreçte o da bileşen örgütlerin sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden adım adım uzaklaşıp semtleri ve semt gençliğini esas alan kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm yönünde evrildi.”
Öncelikle anlaşılamayan ve bir anlam da veremediğimiz bir kavramlaştırmaya dikkat çekmek istiyoruz: Eylül-Ekim 2023 tarihinde, yani MLKP’nin kuruluşundan 29 yıl sonra nasıl oluyor da MLKP hakkında “bileşen örgütler” söylemiyle tartışma ve değerlendirme yapılabiliyor! Bu gerçekten anlaşılır bir şey değil. MLKP’nin “sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden uzaklaştığı” filan iddia edilebilir, ama MLKP’nin “bileşen örgütlerin sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden adım adım” uzaklaşması söylemi hakikaten tuhaf! Bu garabetin bir açıklaması var mı acaba?!
MLKP 1994'te kuruldu. Ve tam 30 yıllık bir tarihi var. Öncellerinin tarihi öncellerinin tarihidir, MLKP'nin tarihe girişinde öncellerinden devralıp yeni bir formda sürekliliğini sağladığı ya da kopuştuğu yönler var, ama bir tüm olarak öncellerinin bütün kazanım ve birikimini içerip aştığı, öncellerinin geri yanları ve parti öncesi örgütler düzeyinden kopuş ve ileriye, partiye sıçrama hareketi olarak doğduğu da biliniyor. Yani MLKP'nin tarihi de MLKP'nin tarihidir!
Akla, yoksa H. Selim Açan ve Alınteri-DP kendilerini atomize ederek MLKP’yi kuran “bileşen örgütler”e ilişkin değerlendirmelerini gözden geçirip değiştirdi mi sorusu da gelmiyor değil. Bu, gecikmiş de olsa, kuşkusuz devrimci gerçekçi bir tanımlama olurdu. Ancak bizim bildiğimiz, bu yapılanma hiçbir zaman MLKP bileşeni örgütleri “sosyalizm hedefine bağlı işçi sınıfı devrimcileri” olarak değerlendirmedi, tanımlamadı. Kendisi dışında komünist örgüt olmadığı düşüncesinden hiç vazgeçmedi. Bir değişim, bir yenilenme olmadı, uluslararası komünist hareketin 1960-1990 döneminin en zaaflı yanlarından birini tutarlılıkla devam ettirdi. Zaten MLKP’yi öncellerinin “sosyalizm hedefine bağlı işçi sınıfı devrimci”si komünist bir örgüt olarak değerlendirdiğine de tanık olmadık! Kuruluş aşamasında MLKP’ye aylarla sayılan (8-9 ay kadar) bir ömür biçen bu devrimci yapının MLKP değerlendirmeleri hep illegalitede kaldı!
DP'nin yukarıda verdiğimiz hiçbir maddi kanıta dayanmayan iddiaları ve buna kaynaklık eden sübjektif idealist yöntemi haliyle "benzer" başka iddialarının olabileceğini de gündeme getirdi. Alınteri-DP ve referanslarının en önemli materyallerini taradığımız zaman merak ve öngörümüzün yersiz olmadığını gördük. Yukarıda verdiğimiz MLKP değerlendirmesinin temelleri daha önceden ve hakikaten ilginç bir zamanda atılmış. “TİKB’nin 2010 yılında ayrılıkla sonuçlanan 4. Konferansı”nın (4. Konferans raporu şimdilik bir kenarda kalsın!) Sonuç Bildirgesi’nde şu değerlendirmeler de yer alıyor:
"1990’ların ortalarında boy atan ikinci büyük (tasfiyeci – bn) dalga ise, cepheden açık ve pervasız bir inkarcılık yerine daha sinsi bir ‘ara duruş’ biçiminde seyretti. Ona yön veren temel dürtü, açık umutsuzluk ve yılgınlıktan ziyade, o konjonktürde öne çıkan toplumsal muhalefet dinamiklerinin hepsine mavi boncuk dağıtarak ‘güç olmayı’ amaçlayan belkemiksiz bir kitleselleşme hedefiydi. Kitleselleşme adına kitleleşmeyi beraberinde getiren bu yönelim, zaten öncesinde de zayıf ve yetersiz olan militan devrimci özelliklerin, ML ve proletarya sosyalizminin etkilerinin ‘yüksek politika’ adına sulandırılarak buharlaştırılması şeklinde bir tasfiye çizgisi izledi. MLKP’nin evrimi, bu dalganın tipik örneğidir." (s. 15-16)
Öyle anlaşılıyor ki, 4. Konferans, MLKP'nin "ML ve proletarya sosyalizminden etkile”nmiş bir parti olduğu değerlendirmesinden hareket ediyor. Ama yukarıda verdiğimiz 2023'te yapılan değerlendirme lafzi de olsa nitelik düzeyde kategorik olarak farklı, her neyse bu arkadaşların kendi çelişkisi ve sorunu.
1995-2010 sürecinde öne çıkan toplumsal dinamikler nelerdi? Diyelim ve varsayalım ki, işçi sınıfı ve emekçi memur hareketi dışında "toplumsal muhalefet dinamikleri" herhalde Kürt ulusal özgürlük mücadelesi, kadın özgürlük mücadelesi, demokratik Alevi hareketi, semtlerde kentsel dönüşüm saldırılarına karşı direnişler, üniversiteli ve liseli gençlik mücadeleleri, ekolojik mücadeleler vb. MLKP'nin bütün bu hareketleri antifaşist, antiemperyalist, antisömürgeci, kadın özgürlükçü demokratik devrimci stratejisinde işçi sınıfının bağlaşıkları kategorisinde ele aldığı biliniyor. Programında, stratejisinde bu hareketlere yer vermiş, ilişkilerini nasıl düzenleyeceğini tanımlamış. Yani sorumlu devrimciler bu sorunları öyle "mavi boncuk dağıt"ma lafazan hafifliği ile ele alamazlar. Herhalde böyle olduğunu Alınteri-DP ve referansları bir-iki on yıl sonra anlamış olmalılar ki, TİKB 5. Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde başka şeyler yazıyorlar:
“Dolayısıyla bugün ister emeğin kurtuluşunu, ister halkların özgürlüğünü, ister kadın sorununun çözümünü, isterse çevre ve iklim duyarlılığını esas alsın, sistemin şu ya da bu yönüyle sorunu olan her itiraz ve hareket artık bir bütün olarak bu çürümüş sistemin kendisiyle cepheden bir savaşa tutuşmak zorundadır.”
Yani nesnel olarak sistemle karşı karşıya gelmektedirler, gelecektirler. Komünistler bu kaçınılmazlığı açıklamakla kalmayacak, bu hareketleri kendi geleceklerini proletaryanın geleceğiyle birleştirmeye yönelteceklerdir; devrimci program (“demokratik kadın hareketi”nde komünist kadın hareketinin programlaştırdığı sosyalist ve komünist kapasite saklı kalmak kaydıyla) onların demokratik taleplerine sahip çıkarak, devrimci strateji de onların demokratik eylemelerini bütün gücüyle destekleyerek bunu yapar. Kuşkusuz devrimin ilk adımının antifaşist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins özgürlükçü demokratik devrim olduğunu reddederek, hemen ve doğrudan sosyalist devrimi savunarak bu ittifakları sağlayamazsınız. Zaten devrimlerin niteliğini üzerine yükseldikleri temel ittifakları belirler. Sonuç Bildirgesi şunları da kayda geçirmiş:
"Bu rolü (toplumsal muhalefet güçlerini arkasından sürükleme rolü – bn) devrimci proletaryanın oynayabilmesinin ön koşullarının başında onun bilinç ve örgütlülük düzeyi bakımından kendi iç hazırlığının yüksekliği yanında kendi dışındaki toplumsal muhalefet dinamikleri üzerindeki etkisi, onlarla kurduğu ilişkilerin genişliği ve derinliği gelir. Bunların her ikisi de hareket başladıktan sonra değil öncesinden başlayarak onun mayalanma süreçlerinde kurulup geliştirilmesi gereken ilişkilerdir." Gecikmiş de olsa bu yaklaşımlar doğrudur. O zaman bu konularda proletarya devrimciliği görüş açısından strateji ve taktik geliştiren marksist leninist komünistleri 2010 yılında neden "bel kemiği" ölçümü ve de "mavi boncuk dağıtma" kötülemesiyle önemsizleştirme, değersizleştirme, karalama ihtiyacı duyuldu, böyle düşük düzeyli bir çabaya neden girildi?
5. Konferansın az çok bunların farkına varmış ve kavramış görünüyor olması, özeleştiri yapılsın yapılmasın, bir ilerleme sayılmalıdır. Fakat doğrusu, durum şöyle bir soru işareti ve kuşku da yaratıyor; gerçek bir kavrayış değişimi ve bir ilerleme mi var, yoksa “muhaliflerini eleştirmek” için söylem değişikliğinden ibaret bir durumla mı karşı karşıyayız? 5. Konferans 10 yıl önce kopan muhaliflerine şu eleştiriyi yapıyor:
“Dolayısıyla bugüne kadar -ve halen- ne sınıf içinde ciddi bir örgütlü güç biriktirmiş ne de özgürlük arayışı içindeki ezilen halklarla, kadın dinamiği, çevre ve iklim hareketleri gibi proletarya dışındaki sistem karşıtı dinamiklerle doğru dürüst ilişkilenmiş, onların dostluk ve güvenini kazanmış bir proleter öncülük arayışı ve beklentisi, tarihin oluşumunu kollarını kavuşturarak seyrettiği yetmezmiş gibi bir de suçu kendi dışında arayan kendiliğindenci pişkinliğin daniskasıdır.”
Acaba, MLKP’ye vururken muhaliflerinin pozisyonundan esinlenen, muhaliflerine vururken de MLKP’nin pozisyonundan esinlenen bir durumla mı karşı karşıyayız?! Onu da pratik olarak gözlemlemek gerekir.
MLKP'nin "militan devrimci özelliklerin"in "zaten öncesinde de zayıf ve yetersiz" olduğu iddiasına gelince… Kendisini "militan devrimci özelliklerin" zirvesi ve ölçüsü yerine koyan yaklaşım tarzının ve söylemin yeri geldiğinde ayrıca üzerinde durulması gereken, özeleştirisi yapılmış gibi görünen kibir dünyasına ait olduğu burada muhakkak vurgulanmalıdır.
Fazla söze gerek yoktur, isteyenler 1994'ten günümüze değin kendisini mücadele sahnesinde var eden MLKP'nin devrimci varoluşu ile Alınteri-DP ve referanslarının gerçekliğini her bakımdan karşılaştırabilirler. Keza 1990 ortasından 2010’a kadar geçen dönemde Alınteri-DP ve referanslarının durumu nedir, ona da bakabilirler. Şimdi burada o sorunlara girecek değiliz, gerekirse o ayrıca da tartışılır, ama merak eden okurlar için "tikb.org" sitesinden 4. Konferans Sonuç Bildirgesi'ne ve "TİKB’nin 2010 yılında ayrılıkla sonuçlanan 4. Konferansının çoğunluk tarafından kabul edilen örgütsel raporu”na ulaşılabileceği bilgisini verelim.
Demokratik Devrimden Kesintisiz Sosyalist Devrime
Alınteri-DP ve referansları Eylül-Ekim 2023'te ise MLKP’nin “öncellerinin” “sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden adım adım uzaklaşıp semtleri ve semt gençliğini esas alan kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm yönünde evrildi”ğini iddia ediyorlar. Şimdi bu iddiayı parçalarına ayıralım:
MLKP, sosyalizm hedeflerinden adım adım uzaklaştı.
MLKP, işçi sınıfı devrimciliğinden adım adım uzaklaştı.
MLKP semtleri ve semt gençliğini esas aldı.
MLKP, kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm yönünde evrildi.
Bu son parça toplam olarak bir şey söylüyor, ama kesin bir sonuca da gitmiyor.
MLKP’nin teorisi, program ve stratejisi, analizleri, bütün bunların tarihsel izlekleri bu iddialar için ne diyor? Yakından bakalım. MLKP'nin proletarya diktatörlüğü, sosyalizm hedefi ve amacında bir titreklik, bir gevşeme, bir geriye gidiş var mıdır?
Partinin Sesi'nin (MLKP'nin kuruluşundan günümüze illegal yayınlanan merkezi yayın organı) 104. sayısında 7. Kongrede yapılan değişikliklerle birlikte MLKP Programı’nın son hali yayınlandı.
MLKP Programı'ndaki I. Bölüm şu alt başlıklardan oluşuyor.
KAPİTALİZM
CİNSİYETÇİ TOPLUM, ERKEK EGEMENLİĞİ VE KADIN DEVRİMİ
EMPERYALİZM
PROLETER DEVRİM VE GERİYE DÖNÜŞLER
II. Bölüm’ün alt başlığı ise KOMÜNİZM VE KOMÜNİZME GEÇİŞ.
Emperyalizm, emperyalizmin emperyalist küreselleşme evresi, emperyalist küreselleşme evresinde devrim teorisi, komünizm, sosyalizm, proletarya diktatörlüğü, geriye dönüşler vb. içeriklerde, "sosyalizm hedefinden ... adım adım uzaklaş"ma, yani eğilimli biçimde, sürece yayılan sistematik şekilde uzaklaşma şurada kalsın, zırnık uzaklaşma belirtisi yoktur. MLKP’nin 30 yılda gerçekleştirdiği toplam 7 kongresinin kararları, programında yaptığı değişiklikler dost-düşman herkesin gözleri önündedir: MLKP kurucu amaçlarına sıkı sıkıya bağlılığını sürdürmektedir. MLKP'nin kurucu "sosyalist hedeflerinden ... adım adım uzaklaşıp ... evrildiği"ni iddia edenlerin bunu nesnel olarak denetlenebilir kanıtlar ile doğrulamaları gerekir. Ama bunu asla yapamazlar!
Alınteri-DP ve referansları, Türkiye ve Kuzey Kürdistan birleşik devriminin işe antiemperyalist demokratik devrimle başlayacağını reddettikten ve devrimin sosyalist devrim olarak başlayıp gelişeceği görüşünü benimsedikten sonra, sistematik olarak antifaşist mücadeleyi ön planda tutan yaklaşım ve yönelimleri küçümseme, değersizleştirme eğilimi içerisinde oldular. Diğer yandan “kendi” sosyalizmlerinin ve sosyalist devrim savunularının emekçi solda sosyalist devrimi savunan parti ve örgütlerinkinden “nitelik” olarak farklı olduğunu söyleyegeldiler. Bu özet bilgilendirme ve değerlendirmeden sonra, DP'nin iddialarına MLKP Programı'nın verdiği cevapları incelemeye devam edelim.
Komünist öncünün kurucu programının IV. Bölüm’ü “antiemperyalist demokratik devrim” başlığı ile düzenlenmiştir. Tanım böyle olmakla birlikte, komünist öncünün strateji ve taktiğinde faşizme karşı mücadele ve keza sömürgeciliğe karşı mücadele özel ve önemli bir yerde durmaktadır. Zaten antiemperyalist demokratik devrimin "özünün politik özgürlüğün kazanılması" olduğu vurgulanır.
Programda "antiemperyalist demokratik devrim" tanımı uzun süre korunmuştur. Bununla birlikte, kesintisiz devrimin ilk adımına ilişkin kavrayış 2000’li yıllarda, özellikle de emperyalist küreselleşme analizlerinin geliştirilmesiyle, birkaç bakımdan kapsamlılaşmış ve derinleşmiştir. Kadın özgürlük mücadelesine, kadın devrimine yaklaşımın derinleşmesi ve olgunlaşması ise yeni bir nitelik kazanımı olarak başlı başına önemlidir.
Belgeler gösteriyor ki, kesintisiz devrimin ilk adımının yeniden tanımlanması sorunu 6. Kongrede gündeme gelmiş ve programın IV. Bölüm’ü, yani “asgari program”, “ANTİFAŞİST, ANTİEMPERYALİST, ANTİSÖMÜRGECİ, CİNS ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRATİK DEVRİM PROGRAMI” şeklinde yeniden formüle edilmiştir. Bu beş niteleyici özellik, Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin neden doğrudan sosyalist devrimle işe başlayamayacağını açıklayıcı olduğu kadar, aynı zamanda devrimin ilk adımının karakteristik özelliklerini de vermektedir. Birleşik devrimin hangi çelişkilerden ve sorunlardan patlak vereceği; doğrudan doğruya sosyalist devrim biçiminde mi patlak vereceği yoksa antifaşist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins özgürlükçü demokratik devrim biçiminde başlayıp kesintisiz biçimde sosyalist devrime mi ilerleyeceği, komünist öncünün iradesinden, sübjektif tercihlerinden önce toplumsal maddi gerçekliğin süreci belirleyen nesnel çelişkileri ve sorunları tarafından koşullandırılmıştır.
“Neden antifaşist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins özgürlükçü demokratik devrim” sorusuna komünist program şu yanıtı veriyor:
“47- Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, işçi sınıfını, emekçileri, Kürt ulusunu, kadın cinsini, ulusal ve inançsal toplulukları aynı siyasi cendere içinde tutan faşist bir rejimin hüküm sürmesi, Kürdistan’ın sömürgeci boyunduruk altında tutulması, mali-ekonomik sömürge gerçekliğinin yarattığı değişik iktisadi ve toplumsal çelişki ve sonuçlar, proletaryanın bu bağlaşıklarla birlikte demokratik devrimi örgütlemesini, kendini sosyalizm için eğitmesini ve sosyalizmin siyasal önkoşullarını hazırlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle devrimimizin ilk adımı, antifaşist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins özgürlükçü demokratik devrimdir. Bu devrimin özü politik özgürlüğün kazanılmasıdır.”
Önceki süreçlerde olduğu gibi MLKP'nin var olduğu son 30 yılın da mücadele tarihi devrimin ilk adımının antifaşist, antiemperyalist, antisömrgeci ve cins özgürlükçü demokratik niteliğini doğrulayan veriler hazinesidir. Keza tersi de doğrudur, aynı tarih neden hemen ve doğrudan sosyalist devrimle başlanamayacağını doğrulayan zengin veriler sunmaktadır. Yeri gelmişken, emekçi sol hareket saflarında Kızıl Bayrak’tan tutalım günümüz TİP’ine kadar sosyalist devrim savunan bütün yapıların güncel politik görevler karşısında seyirci, edilgen, kaydedici, özetle sağ bir pozisyonda kaldıklarını vurgulamak, bunu ileride ayrıca da ele almak gerekir.
Komünist programın 47. maddesi sadece kesintisiz devrimin ilk adımını temellendirmekle kalmıyor, aynı zamanda proletaryanın ancak politik özgürlük mücadelesine, siyasi demokrasi mücadelesine katılarak, başında yürüyerek sosyalist devrim için hazırlanabileceğini de Lenin'den esinlenerek özel olarak vurguluyor.
Programın bir önceki maddesi ise kesintisiz devrimde proletaryayı devrimin “temel ve önder gücü” olarak tanımlıyor:
“İşçi Sınıfı: İşçi sınıfının safları, hizmet ve zihin emekçileri ile emekçi memurların ana gövdelerini kapsar hale gelmiş, bu durum, belli başlı sanayi şehirlerinde toplanmış bulunan işçi sınıfını nicel olarak toplam aktif nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan sınıf haline getirmiştir.
Proletarya, devrimin politik önderliğini üstlenebilecek, küçük burjuvaziyi önderliğini yürüttüğü ittifak içinde tutabilecek ve kesintisiz biçimde sosyalizme geçebilecek güç ve yeteneğe sahiptir.
Ekonomik, siyasi veya toplumsal olarak ezilen sınıf, cins, ulus, ulusal topluluk ve inanç topluluklarıyla birlikte politik özgürlükten yoksunluğun acısını çeken ve demokrasi mücadelesine önderlik ederek, kendini sosyalizmi kurmaya hazırlamak göreviyle yüz yüze olan Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı, devrimin temel ve önder gücüdür.”
Program daha sonraki 48-51. maddeleri ile birleşik kesintisiz devrimin ilk adımından sonraki ilerleyişine dair öngörülerini ve görevleri formüle eder:
“48- Proletarya, sosyalist devrime geçebilmek için demokratik devrimi zafere ulaştırmak zorundadır. Bu yüzden, kırın ve kentin küçük burjuvazisi, ulusal ve inançsal topluluklar, Kürt ulusu ve ezilen cins ile asgari programı temelinde stratejik bir bağlaşma oluşturur. Türkiye ve Kuzey Kürdistan Halk Cumhuriyetleri Birliği iktidarını kurmayı hedefler.”
“49- Türkiye'nin ve Kuzey Kürdistan'ın ekonomik ve toplumsal koşulları, proletaryanın nicel ve nitel gelişkinlik düzeyi, devrimci proletaryanın demokratik devrimden hızla sosyalist devrime geçmesini olanaklı kılar. Kesintisiz devrimden yana olan proletarya, yarı yolda durmaz, kır ve kentin yarı-proleter yığınlarıyla birleşme derecesine, bilinç, örgütlenme ve hazırlık düzeyine bağlı olarak, demokratik devrimi sosyalist devrime dönüştürür.”
Programın 50. maddesi demokrasi savaşımı ile sosyalizm savaşı arasındaki ilişkiyi tanımlar:
"50- Komünist hareket, demokrasi savaşımını, son derece önemli, ama göreli bir değer taşıyan ve sosyalist devrim hedefine bağımlı bir görev sayar. Bu yüzden o, bir yandan Kürt ulusal, demokratik köylü, demokratik kadın ve genel demokratik halk hareketlerini destekler, taleplerine sahip çıkar; ama bir yandan da Kürt işçilerini, tarım işçilerini ve kadın işçileri, genel demokratik hareketten ayrı olarak sınıf örgütlerinde birleştirir. Devrimci proletarya, reformları devrime tabi kılar, demokratik görevleri sosyalist perspektifle ele alır. Kürdistan’da sosyalist yurtseverlik çizgisini izler."
Programın 51. maddesi ise kadın devrimiyle kesintisiz devrimin ilişkilenişine ayrılmıştır:
“51- Sosyalizme kesintisiz geçişin ön basamağı olan demokratik devrim, bir kadın devrimi olarak da gelişir, faşist diktatörlüğün tümüyle erkek egemen karakter taşıyan yasal ve kurumsal yapısını dağıtır, toplumsal cinsiyet çelişkisinin politik özgürlük kapsamındaki sorunlarını çözer, eşitsizler arası eşitliğin sağlanması görevleriyle, ezilen cins ve baskı altına alınan cinsel kimliklere bütün alanlarda pozitif ayrımcılık temelinde ilişkilenir. Proletaryanın, özel mülkiyetle bağı erkek egemen ayrıcalıklardan muaf kadın yarısı, devrimin kesintisiz biçimde sosyalizme ilerletilmesinin en ileri dinamiğidir. Kadın devrimi, devrimci proletaryanın nihai zaferini güvencelemesinin gereğidir.”
Komünist program öncünün kesintisiz devrim anlayışını çok büyük bir özenle ve açıklıkla, devrimin gelişim süreçlerine ilişkin öngörülerini elle tutulacak somutlukta formüle etmiş, hakikaten nakış nakış işlemiştir. Derin bir teorik kavrayış kadar Türkiye ve Kürdistan toplumsal maddi gerçekliğinin kapsamlı diyalektik materyalist analizi ve devrimci sürece dair sağlam temellere dayanan öngörüler olmaksızın bunun başarılması düşünülemez bile. Birkaç on yıldır alışageldikleri "programsız devrimcilik"in üç-beş yıl önce özeleştirisini yapanların bunun önemini anlamalarını beklemek de demek ki fazla olabiliyor. Özetle teorik, programatik ve stratejik bakımdan DP'nin iddia ettiği gibi komünist öncünün “sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden”, bırakalım “adım adım"ını, milim uzaklaştığını doğrulayacak en küçük bir kanıt yoktur.
Süreklilik Ve Teori-Pratik Bütünlüğü
Peki MLKP, Alınteri-DP ve referanslarının iddia ettiği gibi “semtleri ve semt gençliğini esas alan kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm yönünde” mi “evrildi”?
Bu da en az diğerleri kadar sübjektif bir iddiadır. DP’nin “fakat ilerleyen süreçte o da bileşen örgütlerin sosyalizm hedefinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden adım adım” uzaklaştı derken olumladığı, MLKP’nin kuruluşu döneminde ve izleyen yıllarda semtlerdeki örgütlenmeleri ve semt gençliği (işçi, işsiz ve liseli gençlik) ile ilişkilerinin MLKP tarihinin bütün diğer zamanlarından geniş olduğu, barometre niteliğindeki 1 Mayıs’lardan, semt örgütlenmelerinin yaygınlığından ve semtlerdeki etkinliklerinden biliniyor. İşçi sınıf ile fiziki bağlarının da o dönem bugünküne kıyasla çok daha yaygın olduğunu vurgulamak da yanlış olmaz. Komünist öncü 1. İşçi Konferansı’nı bu aynı dönemde gerçekleştirmiştir, bu dönem onlarca direniş içerisinde değişik etki gücüyle yer almıştır.
MLKP açıklamalarından biliniyor ki, 6. Kongre (2018) proletarya içerisindeki parti çalışmasının zayıflığını eleştiriyor, bu durumun aşılması görevlerini formüle ediyor. 2023 Mayıs’ında gerçekleşen 7. Kongre, 6. Kongre kararlarının uygulanmasını denetliyor, 6. Kongre kararlarına uygun bir yönelimin gelişmekte oluşunu selamlıyor. Derinleşme, genişleme ve örgütlülük düzeyini yükseltme hattında görevler belirlediği de Partinin Sesi’ne yansıyan değerlendirmelerden biliniyor. Kongre düzeyinde gerçekleşen özeleştirel yaklaşım kongreyi izleyen süreçte devrimci pratikte karşılığını buluyor, pratik bir hal alıyor. Bu örnek, MLKP’nin çizgi tutarlılığı ve sürekliliğini koruyan kolektif iç denetim yapılarına sahip olduğunu gösterdiği kadar, devrimci iradesinin gücüne de dikkat çekiyor.
Bir şey daha eklemekte yarar var. Bu otuz yıllık dönemde komünist öncünün işçi sınıfı içindeki parti çalışmaları ve etkisi yükselen, gelişen, genişleyen, daralan, zayıflayan, tekrar ilerleyen ve yükselen bir grafik izlemiştir, ancak daha da önemlisi, işçi sınıfı içerisinde parti çalışmasının her dönem kesintisiz biçimde sürmüş olmasıdır.
MLKP’nin kuruluş aşamasında kararlaştırdığı örgütsel gelişim stratejisinin semtlerdeki komünist çalışmaya sınıf yönelimi ve devrimci stratejisine dayalı olarak özel bir önem verdiği biliniyor. Birlik Kongresi’nde kararlaştırılan örgütlenme planı veya örgütlenme stratejisi ana güçlerin işçi sınıfı içindeki parti çalışmasına yöneltilmesini vurgular, işçi sınıfına yöneltilen ana güçlerin bir bölümünün semtlerde konumlandırılması perspektifini kararlaştırır.
Aynı belge şöyle söyler: “Semtler, özellikle işçi kitlelerinin yoğunlaştığı emekçi semtleri, komünist çalışmanın temel alanları içinde ele alınmalı ve görülmelidir. Pratik çalışmanın propaganda, ajitasyon (kitle ajitasyonu) ve örgütlenmeden oluşan üç temel biçiminin, birbirini tamamlayan komple bir iş olarak, işletme ve fabrikalarda, sendikalar içerisinde ve semtlerde sistematik bir biçimde ve olanaklı en geniş temel üzerinde ve berrak bir devrimci içerikle yürütüldüğü ölçüde etkili olması, proleter yığınları sarsarak siyasal mücadelede uyandırarak, birleştirip etkinleştirmesi kaçınılmazdır."(abç)
Aynı belgede şunlar da yer alır: "İşçi yığınlarının yoğunlaştığı emekçi semtleri, komünist öncünün, şehir yoksullarına yönelik çalışmaları açısından ise temel alanlar ya da üslerdir. Gelişmelerin gösterdiği gibi metropollerin varoşları, antifaşist mücadelenin stratejik alanları olarak öne çıkmaktadır. Kent yoksulları, kentte proletaryanın dolaysız bir yedeğini oluşturur. Kent yoksulları içerisinde milyonlarla sayılan işsizlerin ana kitlesi, metropol kentlerin çevresini saran gecekondu semtlerinde yoğunlaşmıştır. Bütün bu veriler, sınıfa yöneltilen ana güçlerin bir bölümünün semtlerdeki parti örgütlerinde konumlandırılmasının önem ve gerekliliğini gösterir."(abç)
Kurucu Kongre'nin örgütsel strateji planlamasına pratikte her dönem bütün süreçlerde bire bir uygun davranıldığı iddia edilemez, pratikte değişik düzeylerde zayıflıklar ortayı çıkmıştır. 6. Kongrenin işçi sınıfına yönelik çalışmaların örgütlenmesindeki pratik zayıflıklara dair eleştirileri de bunu göstermektedir, 7. Kongre özeleştirinin pratikleşmesi çizgisinde yürüyen çalışmaları selamlamaktadır. Keza semtlerdeki devrimci örgütlenmelerin tasfiye edilmesine, devrimci örgütlerin "işçi yığınlarının yoğunlaştığı emekçi semtler"den adeta sürülmesine dikkat çekmektedir.
Suruç katliamıyla yürürlüğe sokulan "çöktürme planı"yla yaratılan korku iklimi ve zincirlerinden boşalan tasfiyeci faşist terör devrimci parti ve örgütlerin "işçi yığınlarının yoğunlaştığı emekçi semtler"deki örgütlenmelerini büyük ölçüde tasfiye etmiştir. Kendisini yasallıkla sınırlandıran bir devrimcilik anlayış ve pratiğinin, yani tasfiyeciliğin gelişmesinin nedenlerinden birisi de devrimcilerin işçi semtlerinden sökülmesi gerçekliğidir.
MLKP'nin "semtleri ve semt gençliğini esas alan kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm yönünde evrildi"ği iddiası bakımından MLKP programı ne diyor, ona bakalım. MLKP faşizme karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleden kopartan "dar bir antifaşizme" mi yöneldi, bu yönde evrim mi geçirdi?
IV. Bölüm, “ANTİFAŞİST, ANTİEMPERYALİST, ANTİSÖMÜRGECİ, CİNS ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRATİK DEVRİM PROGRAMI” kısmının ilk maddesinde MLKP diyor ki; "1- İşbirlikçi tekelci burjuvazinin sömürgeci faşist diktatörlüğü zora dayalı devrimle yıkılacak, yerine ayrılma hakkının korunduğu, işçi-emekçi meclislerine dayalı Türkiye ve Kuzey Kürdistan Halk Cumhuriyetleri Birliği kurulacaktır.
Türkiye ve Kürdistan Halk Cumhuriyetleri Birliği’nde kadınlar iktidarın eşit ve bağımsız ortağı olacaktır."
MLKP programında "kapitalizmden koparılmış dar bir antifaşizm" görüş açısı yoktur. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin faşist diktatörlük biçimi altındaki politik iktidarını yıkacak bir devrimci strateji ve perspektifin kapitalizmi hedeflemediğini, hedeflemeyeceğini iddia etmek en iyi halükarda teorik yüzeyselliktir. MLKP programı kapitalizmi hedefleme bağlamında şu hedef ve görevleri de tanımlıyor:
“9- Emperyalistlerin, işbirlikçi tekelci burjuvazinin, devletin ve devrime karşı silahlı savaşa katılan tüm güçlerin mülkiyetindeki işletmelere, taşınmazlara ve diğer zenginliklere el konacaktır.10- Büyük emlak sahipleriyle, devletin mülkiyetinde bulunan tüm yapılar ve kentsel araziler ile büyük iç ve dış ticaret halk mülkiyeti haline getirilecektir.
11- Halk mülkiyetine dönüştürülen ekonominin bütün sektörlerinin yönetimini elinde tutan meclisler iktidarı, ekonominin diğer sektörlerinde işçi-emekçi meclisleri aracılığıyla işçi denetimi sağlayacaktır.
12- Zoralım yoluyla büyük toprak sahiplerinin ve devletin mülkiyetinde bulunan tüm topraklar, üretim aletleri ve diğer zenginlikler halk mülkiyeti haline getirilecektir. Halk mülkiyetine dönüştürülen toprakların, üretim aletlerinin vb. bir bölümü örnek çiftlikler olarak değerlendirilecek, bir bölümü kooperatiflerde örgütlenecek yoksul ve az topraklı köylülerin kullanımına sunulacaktır.”
MLKP'nin antifaşist program ve stratejisinin, faşist diktatörlüklere karşı yürütegeldiği mücadelenin kapitalizmi hedeflemediğini iddia etmenin, bırakalım devrimci sorumluluğu, sosyalist ahlakla da entelektüel etikle de bağdaşır bir yanı yoktur. MLKP'nin "sosyalist hedeflerinden ve işçi sınıfı devrimciliğinden" adım adım uzaklaşageldiğini iddia etmek basbayağı, sübjektif idealizmdir, grup amaçları için marksist yöntemin çarpıcı tarzda bir terk edilmesi durumudur. Bu yöntemi ‘75-80 döneminin tartışma ve polemiklerinden iyi tanıyoruz. Bu yöntem devrimci harekete hep kaybettirdi, bütünlüklü bir marksizm kavrayışına ulaşmayı önledi. Hala bunları sürdürmek eskiye takılıp kalmaktan, ibret alınacak örnek oluşturmaktan başka bir anlama gelmez.