2024 yerel seçim sonuçları, onun hemen ardından irade gaspına karşı gelişen Van direnişi, peşinden beliren Taksim hedefli kitlesel-militan 1 Mayıs gösterileri ve son olarak egemen klikler arasında yaşanan iç gerilimlerin daha belirgin biçimde görünür hale gelmesi Türkiye ve Bakur’da yeni bir döneme girildiğini göstermiştir. Faşist AKP-MHP blokunun almış olduğu seçim yenilgisiyle birlikte egemen sınıflar arasında gerilim yükselirken, ezilenler cephesinde mücadele azmi ve cesareti boy göstermeye başlamıştır. 2023’te gerçekleşen genel seçimlerin aksine, geniş emekçi kitleler üzerinde umutsuzluk ve yılgınlık değil, değişim ve mücadele arzusu kendini göstermiştir. Elbette bu tek başına seçim sonuçlarıyla ilgili bir durum değildir. Esasen AKP-MHP’ye kaybettiren olgu ve çelişkilerin tüm canlılığıyla olduğu gibi ortada durması ve hatta her geçen gün daha da derinleşmesiyle ilgilidir. Özellikle 8 Mart ve 21 Mart gibi günlerde açığa çıkan enerji, coğrafyanın dört bir yanında gelişme eğilimi gösteren işçi direnişleri ve gençlik hareketi içinde değişik gündemler etrafında açığa çıkan eylemler ve özgün mücadele dinamikleri arasında kendini hissettiren kıpırdamalar kitle hareketinin öne çıkma eğilimi içinde olduğunu ortaya koyan bazı temel görüngüler olarak hatırlanabilir.
En özet biçimde ifade etmeye çalıştığımız bu tablo içinde yazımızın konusu devrimci-demokratik gençlik hareketi olacaktır. Faşist AKP-MHP blokunun seçim yenilgisi aldığı, kitle hareketinin yükselişe geçme eğilimleri taşıdığı ve kendini eylemli biçimde ifade etmeye başladığı şu günlerde devrimci-demokratik gençlik hareketinde durum nedir, ne değildir, bunu incelememiz gerekiyor. Gençlik hareketi süreci nasıl yorumluyor ve gelişmelere hangi zeminde müdahil oluyor? Gençlik kitlelerinin sorunlarıyla ilişkilenme, onları örgütlü mücadeleye kazanma ve rejim karşısında saflaştırma konusunda pratiği nedir? Tarihsel misyonunu oynayabiliyor mu? Faşizmin yenilmesi ve politik özgürlüğün kazanılması için birleşik mücadelenin örgütlenmesi konusunda düzeyi nedir ve bunu ertelenemez bir siyasal görev olarak önüne çekebiliyor mu? Rejim karşısında gençliğin saflaştırılması konusunda hangi mücadele başlıklarını ele alıyor, öne çekiyor ve nasıl bir mücadele hattı çiziyor? Niyetimiz bu sorulara birlikte cevap aramak, çıkaracağımız sonuçlar etrafında gençlik hareketinin gelişimine katkı sunmak ve birleşik gençlik mücadelesinin siyasal, ideolojik ve örgütsel bakımdan ivmelenmesine vesile olmaktır.
Üzülerek söyleyebiliriz ki, devrimci-demokratik gençlik hareketi tüm emekçi solun içine düştüğü tasfiye sürecinin en ağır sonuçlarını yaşayan mücadele bölüklerinden biri durumundadır. Bu tasfiyeci dalganın yansıması her kurum ve kesimde farklı biçimlerde tezahür etmektedir. Popülizm, küçük burjuva eğilim ve pratikler, dar grupçu yaklaşımlar, devrimci zor aygıtları ve fiili meşru mücadeleyi reddeden görüşler, erkek egemenliği, yasal devrimcilik ve sosyal şovenizm gibi “sorunlar” bu tasfiye sürecinin gençlik hareketi içindeki en belirgin yansımalarından yalnızca bir kısmıdır. Bu akıntıya karşı kürek çekenlerin sayısı çok sınırlıdır ve pratikleri ise henüz devrimci sonuçlar yaratabilmiş değildir.
Geniş gençlik kitleleri içerisinde devrimci unsurlar ve potansiyeller vardır ve bunlar gelişmektedir. Ancak devrimci-demokratik gençlik hareketinin kendi durduğu konum ve gençlik kitlelerini örgütlemek konusundaki perspektif ve pratikleri günün ihtiyaçlarından uzaktır. Emekçi sol içindeki tasfiyeci akım ve eğilimler bu sürecin bir yanını oluştururken, tasfiyeciliğin diğer bir boyutunu da düşman saldırıları oluşturmaktadır. Ve ne yazık ki, düşman saldırıları karşısında dahi bir arada durmamak ve ortak mücadele kültürüyle uyuşmayacak faaliyetlerin varlığı, dikkat çekmiş olduğumuz durumun vahametini ortaya koymaktadır. Örneğin 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek istedikleri için farklı kurumlardan sayısı 70’e varan arkadaşımızın tutuklama terörüyle karşı karşıya kalmasının ardından ortak tutum alamayacak kadar keskinleşen bu zafiyet, devrimci-demokratik gençlik hareketini daha ağır sonuçlar yaratabilecek bir duruma sürüklemektedir.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz özet ifadelerden hareketle tüm bir yazı boyunca bizi yönetecek olgu, bir bütün olarak gençlik hareketinin örgütsüz, parçalı ve dağınık tablosu olacaktır. Esasen bunu anlamaya/anlamlandırmaya çalışacak ve müdahale etmenin yollarını tartışacağız.
Demokratik Gençlik Mücadelesinde Liseliler
Mevcut parçalı ve dağınık tabloyu gençlik hareketini oluşturan bütün bileşenleriyle birlikte ele aldığımızda ciddi bir örgütsüzlük sorunuyla karşı karşıya olunduğunu görmek pek zor olmayacaktır. Bu örgütsüzlüğün en hissedilir hale geldiği ve sonuçlarının da en ağır biçimde yaşandığı kesimlerden biri demokratik lise mücadelesidir. Bu örgütsüzlük hali rejimin liselilere yönelik saldırılarını aralıksız biçimde sürdürmesini de kolaylaştırmaktadır. Rejimin liselileri kazandığını söylemek mümkün değildir, ancak devrimci-demokratik gençlik hareketinin de liselilerle organik bir ilişki içinde olmadığı ve aynı şekilde hegemonya sahası içine alamadığı da aşikardır. Burada devrimci-demokratik gençlik hareketinde ciddi bir yön kaybı olduğunu belirtmek gerekir. Demokratik lise mücadelesi öyle bir düzeye gelmiştir ki, neredeyse tüm devrimci-demokratik gençlik hareketinin gündeminden çıkmış durumdadır. Burada tartışmak istediğimiz konu, herhangi bir gelişmeyle ilgili olarak sosyal medya hesabından “söz söylemek” meselesi değildir. Devrimci-demokratik gençlik hareketinin liselileri örgütlemek gibi bir görüş açısının dahi kalmamış oluşudur. Bu alanda yaşanan sorunların gündemleştirilmesi, saptanan başlıklar etrafında pratik-politik faaliyetin geliştirilmesi, kitle çalışmasının lise önlerine ve liselilerin biriktiği noktalara yöneltilmesi ve elbette liseli gençlikle buluşabilecek araç ve yöntemlerin belirlenmesi konusunda çok ciddi bir ilgisizlik, yüzeysellik ve yabancılaşma olduğunu kabul etmek gerekir. Demokratik lise hareketinin coğrafyamızdaki pratikleri, tarihi ve deneyimleri azımsanmayacak bir değere sahiptir ve güncel olarak içerisinde muazzam devrimci olanaklar taşımaya devam etmektedir. Sadece ve sadece gençlik örgütünün geleceğini güvencelemesi ve gelişimi bakımından dahi liseli gençlik hareketinin örgütlenmesi stratejik bir yerde durmaktadır. Şimdi burada uzun uzun liseli gençliğin örgütlenmesinin neden önemli olduğunu anlatmayacağız, ancak demokratik-gençlik hareketinin liseli gençliğin örgütlenmesi göreviyle kurmadığı ilişkiyi önümüze koyacak ve duruma müdahale etmenin yollarını birlikte aramaya devam edeceğiz. Çünkü devrimci-demokratik gençlik hareketinin ilgisizliği ve yönelim yoksunluğunun liseli gençliği örgütsüzleştirdiği, sosyal şoven yapılar ve faşist örgütlenmelerin safına sürüklediği gerçeği ciddi bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Devrimci-demokratik gençlik hareketinin gelişiminde demokratik lise mücadelesi yakalanması gereken en önemli halkalardan biridir.
Demokratik lise mücadelesi kapsamında özetlediğimiz bu durum aslında diğer bir yönüyle gençlik hareketinin toplam tablosunu da yansıtmaktadır. Bu “örgütsüzlük halinin” liselerdeki yansıması böyleyken, üniversitelerde ve özellikle antifaşist halk gençliğinin biriktiği emekçi semtlerde de tablonun çok iç açıcı olduğu söylenemez.
Gençliği Kim, Nasıl Kazanacak?
Faşist şeflik rejiminin her türlü yolu denemesine rağmen gençliği kazanamadığını daha önce de söylemiştik. Fakat bugünkü verilerin ortaya koyduğu diğer bir gerçek ise devrimci-demokratik gençlik hareketi ve bir bütün olarak emekçi solun da gençliği örgütlü mücadeleye ve rejim karşıtı bir saflaşma düzlemine çekemediğidir. Geniş gençlik kitleleri içerisinde mevcut siyasi iktidara ve sisteme ciddi itirazlar olduğu belirgin bir gerçekliktir. Bunu değişik biçimlerde gözlemlemek mümkündür. Geleceksizlik, işsizlik ve yoksulluk sarmalında açığa çıkan itirazlar ve değişik zamanlarda daha siyasal biçimlerde kendini ortaya koyan eylemli tutumlar, gençliğin rejim karşısında saflaşma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ancak onun bu karakteri ve eğiliminin asgari bir mücadele programı etrafında birleştirilmesi ve bu gücün daha etkili bir hareket haline gelmesi konusunda devrimci-demokratik gençlik hareketinin son yıllardaki pratiği ciddi sorunlar taşımaktadır ve bu ideolojik-siyasal atıllık hali yakıcı bir mesele haline gelmiştir.
Peki bunun nedeni nedir? En genel haliyle ifade etmek gerekirse, burada belirleyici olan nedenlerden biri, dünden bugüne gelişmekte olan burjuva ideolojik hegemonya ve onun an itibariyle somutlaşmış hali ve bir sonucu olan tasfiyeci dalgadır. Bahse konu tasfiye, yalnızca, bir örgütün düşman tarafından ortadan kaldırılması biçimine indirgenen “tasfiye süreci” değildir. Bir bütün olarak devrimci aklın ve pratiğin, başta devrimci zor aygıtları olmak üzere onun devrimci araç ve yöntemlerinin, bu düzlemdeki yönelim ve perspektif yaklaşımların tasfiyesidir. Yaşanan ve ne yazık ki gün geçtikçe daha da derinleşen olgu, devrimci mücadelenin ihtiyaçlarına sırt dönmek, ona ilgisizleşmek ve bu “ihtiyaçları” reddetmek düzeyine varan bir tasfiye halidir. İşte bu burjuva ideolojik ve hatta artık siyasal hegemonya olarak da tarif etmemizin isabetli olacağı durum, gençlik hareketi içinde de kendini daha belirgin biçimde hissettirmektedir. Öncelikle bu burjuva ideolojik ve siyasal hegemonyanın dağıtılması başlıca bir görev olarak öne çekilmedikçe, günlük siyasal mücadelenin konusu haline getirilmedikçe ve bununla pratik/eylemli biçimde mücadele edilmedikçe gençlik hareketinin “örgütsüzlük” ve “yön” sorunu çözülemeyecektir. Yalnızca ve yalnızca matematiksel “örgütlülük” düzeyinde, yani kaba tabirle “kelle hesabı örgütlülük” derekesine indirgenen yanlış görüş açısı derinleşecek ve bugünden daha ağır sonuçlar yaratacaktır.
Peki nasıl dağıtılacak burjuva ideolojik hegemonya?
Tasfiyeciliğin İzleri Olarak Popülizm Ve Dar Grupçuluk
Geriye dönüp baktığımızda, geniş gençlik kitleleri ve devrimci-demokratik gençlik hareketi için apolitizm ve ilgisizlik tespiti yapmak elbette isabetli bir yorum olmaz. BOUN direnişinden tutalım da KYK yurtlarında yaşanan sorunlar etrafında gelişen barınma eylemlerine değin değişik gündemler etrafında beliren irili ufaklı direniş ve hareketlerden bahsetmek pekala mümkündür. Genel olarak bir siyasal canlılık halinin varlığından bahsedebiliriz. Bu nesnel durumun tespitiyle birlikte, bizim bugün tartıştığımız sorun ve ihtiyaçların yalnızca bugünle ilgili olmadığını belirtmemiz gerekir. Karşı karşıya olduğumuz durum, geride kalan 3-4 yıllık tablo ve pratiklerin açığa çıkardığı sonuçlardır. Bu gelişen hareketlerden ve coğrafyamızın içinden geçtiği özgün süreçlerden gençlik hareketinin kendine nasıl sonuçlar çıkardığını irdelememiz gerekir. Gelişen bu hareketlere ne düzeyde perspektif sunabildi ve eylemci düzeyde pozisyon alan örgütsüz gençlik kesimlerini sürecin devamcısı olarak koruyabileceği ve örgütleyebileceği hangi örgütsel mekanizmaları inşa etti? Her örgütün sürece ilişkin kurduğu ve sadece kendi kuvvetlerinden oluşan araçlardan bahsetmiyoruz. Burada bahse konu olan, gençliğin kendini ifade edebileceği ve sürecin öznesi olarak konumlanabileceği esnek veya daha köşeli çizilmiş birleşik mekanizmalardır. Bu konularda pratiğimiz nedir? Önümüze çıkan fırsatları neden değerlendiremedik? Bu ve benzer sorulara olumlu yanıt verebilmek zor. Hangi sebeple olursa olsun, sonuç olarak ortaya çıkan tablo burada ciddi yöntem sorunları yaşandığını, apolitik yaklaşımlar ve hatalı perspektifler içinde olunduğunu ve ideolojik olarak yanlış zeminler üzerinde durulduğunu gösteriyor. Bu sorunun kaynağını oluşturan başlıca iki unsurun popülizmin ve dar grupçu pratikler olduğunu görmek gerekir. Gelişmekte olan ve her geçen gün daha da keskinleşerek derinleşen bu unsurlar mutlaka ama mutlaka saflardan sökülüp atılmak zorundadır.
İçinde bulunduğu niteliksel ve niceliksel zayıflık ve gerileme hali, sonuç itibariyle devrimci-demokratik gençlik hareketinin bileşeni olan öznelerin büyük bir kısmını yalnızca ve yalnızca 3’ü 5 yapmanın gayretine düşürmüştür. Yükselen her hareketin içinde örgütlenme görüş açısıyla konumlanmak yanlış değildir ve meşrudur elbette. Ancak gelişen her harekete yalnızca ve yalnızca “buradan kaç kişi örgütlerim” fikriyle yaklaşmak, burada sadece dar örgütsel hesaplarla konumlanmak, hareketin gelişiminden ziyade küçük hesapların peşinden koşmak hareketin gelişiminin önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir. Her eylem ve hareket örgütlenme alanıdır ve devrimciler her alanda her biçimde örgütlenirler. Tartışmamız bu ilkenin meşruluğu-gayrimeşruluğu değildir. Değerlendirmemizin konusu, apolitizme ve dar grupçuluğa saplanan, popülizm bataklığında debelenen, yalnızca en güvenli alanlarda varlık göstermeyi kılavuz edinen, taktik ve stratejik yönelimden yoksun görüş açısıdır.
Örgütlenme fikri ve pratiğine itiraz edecek halimiz yok. Ancak burada sorun, bu örgütlenme faaliyetinin güncel siyasal ve ideolojik ihtiyaçlardan koparılarak ele alınması ve sadece “kalabalıklaşmak” olarak değerlendirilmesi ve daha kötüsü bunun politik örgütler açısından “yeterli” görülüyor olmasıdır. Kendinden menkul bir devrimcilik anlayışı yok edilmesi gereken bir virüstür. Hareketin gelişmediği koşullar içinde örgütlerin görece nicel genişleme içinde olması bildiğimiz anlamıyla bir devrimci gelişime tekabül etmez. Salt nicel genişlemeyi “gelişim” olarak görmek hatalı bir yaklaşım olur. Kitleselleşmek tüm sorunların çözümü ve devrimci olanın asıl verisi olsaydı eğer, Türkiye Komünist Gençliği, Emek Gençliği ve TİP’li Öğrenciler gibi yapılar sosyalizmi çoktan inşa etmişti! Bu örgütler pekala kitlesel bir yapıya sahipler, öyle değil mi? Peki geniş gençlik kitleleri ve devrimci-demokratik gençlik hareketi içinde devrimci zeminde ideolojik, siyasal ve aynı zamanda niteliksel bir değişim/gelişim yaratıp yaratmadıkları sorusunun cevabını bulabilir misiniz? Asla. Bu örgütlerin görece kalabalık varlığı gençlik kitleleri içerisinde nasıl bir “devrimci görüş açısı, devrimci sonuç ve pratikler” oluşturuyor? İsmini saydıklarımız ve benzerlerinin bu yaklaşım ve pratiklerinin devrimci sonuçlar üretmediği ortadadır. Kitlesel oluşunuz ve sosyal medyada binlerle ifade edilen o vazgeçemediğiniz ve tek ölçünüz haline gelen etkileşimleriniz(!) devrimci olduğunuzun bir verisi değildir. Burada tartışmak istediğimiz, gençlik hareketinin devrimci gelişiminin sağlanması meselesidir. Hareketin gelişmediği veya gelişme eğilimine girmediği koşullarda, siyasal öznelerin anlamlı bir siyasal/ideolojik değişim/dönüşüm ve yönelime sahip örgütlülükler oluşturamayacağı açıktır. Ortaya koyulanlar “dostlar alışverişte görsün” işinden öteye geçmeyecektir. Gençlik hareketinin devrimci gelişimi, ancak politik olarak doğru halkayı yakalamakla, ideolojik olarak sağlam zeminde durmakla ve birleşik tarzda hareket etmekle başarılabilir. Bunun anahtarı ise gençliğin tüm özlem, sorun ve taleplerini asgari bir mücadele programı etrafında buluşturmak ve en nihayetinde faşizme karşı mücadelenin konusu haline getirebilmektir. Bu ise doğrudan doğruya birleşik mücadelenin ve cepheleşmenin konusudur.
Yukarıda tartıştıklarımız aynı zamanda bir görüş açısı yoksunluğu ve nitelik sorununun yarattığı bir sonuçtur. Konumuz tek başına gençliğin örgütlenmesi değildir, bu elbette yetmez. Burada üstünde durmamız gereken diğer nokta, gençliğin hangi siyasal hat etrafında örgütlendiğidir. Örneğin şovenizme karşı mücadele gençlik hareketinin ne kadar gündemindedir? Devrimci-demokratik gençlik hareketi sömürgeci faşizmin Kürt halkına yönelik saldırılarına karşı nasıl bir tutum almaktadır? Faşist devlet terörüne karşı antifaşist mücadelenin örgütlenmesi adına nasıl bir yönelim ve pratik söz konusudur? Göz ardı edilmemesi gereken önemli noktaların başında işte bu sorular, yani hangi zeminde durduğunuz meselesi gelir. Aksi biçimler kitle kuyrukçuluğundan ve dar grupçuluktan başka bir şey üretmez. Mesele sadece yan yana gelmek değildir, aynı zamanda neye karşı ve hangi çizgide bir araya gelindiğidir. Örneğin, akademik talepler etrafında gelişen bir üniversite hareketine itiraz edecek değiliz elbette, ama en nihayetinde onun coğrafyanın temel çelişkileri etrafında pozisyon almadığı ve bilinçte bir devrimci dönüşüme hizmet etmediği biçimlerinden devrimci sonuçlar ve üzerinde yükselebileceğimiz anlamlı zeminler oluşmayacağını görmek gerekir. Bu elbette her eylemi alıp eklektik biçimde bir diğerine monte etmek anlamına gelmez, ancak devrimci-demokratik gençlik hareketi gelişen bir eylemin/hareketin içinde ve hatta öncüsü pozisyondaysa, mutlaka ama mutlaka bu hareketlerin politik içeriği ve yönü konusunda bir görüş açısına sahip olmalıdır ve faşizme karşı mücadele noktasında saflaştırıcı pratiklere yönelmek zorundadır. Aksi durumda yaşanan bir saman alevinden öteye geçmeyecektir, anlamlı bir birikim yaratmayacaktır.
Faşizme Karşı Mücadelede Gençlik Nerede?
Gençliğin devrimci mücadelesinin gelişimin önündeki en önemli engel faşizmdir. Bu yüzden, faşizmin yenilmesi ve politik özgürlüğün kazanılması mücadelesinde gençliğin nerede durduğunu irdelememiz gerekiyor. Antifaşist gençlik mücadelesinin örgütlenmesi konusunda devrimci-demokratik gençlik hareket nasıl bir yönelim içinde? Güncel bir sorun olarak, antifaşist mücadeleyi ele alış ve eyleyiş konusundaki yanlış fikir ve yönelimler, ciddi bir teorik zayıflığın, pratik yoksunluğun ve tasfiyeci dalganın etkileriyle ilgilidir. Antifaşist mücadeleyi meşru görmeyen, yarının görevi sayan ve öteleyen, yalnızca üniversitede iki faşiste karşı slogan atmaya indirgeyen ve aynı zamanda bu gündemi kendiliğindenci bir zemine sevk eden, “kitleler gelmiyor, kitleler böyle olunca uzaklaşıyor, kriminalize oluyoruz” demagojisiyle bu görevden imtina eden bir gençlik hareketi “başka bir dünya” çizgisinde anlamlı bir varlık gösteremez. Antifaşist mücadele siyasal, ideolojik ve örgütsel açıdan, aynı zamanda mücadele araç, yöntem ve biçimleri itibariyle de bugünün başat görevidir. Ancak bırakalım pratiği, görüş açısı itibariyle dahi onu meşru görmeyen yaklaşımlar başlı başına aşılması gereken bir sorun olarak devrimci-demokratik gençlik hareketinin önünde durmaktadır.
Güncel bir küresel gündem olarak da tartışılmaya başlanan yeni faşist hareketler meselesine teorik, siyasal ve ideolojik ilgisizlik devrimci-demokratik gençlik hareketi bakımından kabul edilemez bir sorundur. Macaristan, Hollanda, Almanya, Yunanistan, Arjantin, ABD, Hindistan ve başka bir dizi ülkede özgün biçimlerde gelişen bu hareketlerin coğrafyamızda gelişen faşist hareketlerle ortak zeminler üzerinde yükseldiğini görmek gerekir. Göçmen karşıtlığı ve kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı, aile kurumunun ve liderin/şefin yüceltilmesi, din ve ulus olgusu, şiddet ve zorun kullanımı gibi ortak özelliklerle birlikte, popülist söylem ve demagojilerle öne çıkan bu hareketler yayılma eğilimi içindeler. Coğrafyamızda verili tarihsel faşist hareketlerin yanı sıra, bahsettiğimiz eğilimlerle daha özgün olarak belirmeye başlayan Zafer Partisi ve türevi yapılanmaların da, henüz sınırlı bile olsa değişik bölgelerde karşılık bulduğu görülüyor. Klasik faşist propaganda üzerinden kendilerini örgütledikleri argümanları bir yana bırakarak söylemek gerekirse, Zafer Partisi’nin gelişiminde “görece” AKP karşıtlığının da etkili olduğu ortada. Bu “karşıtlığın” sınırı ve amaçları elbette konjonktüre ve içeriğe göre değişkenlik göstermektedir. Çünkü en nihayetinde bunlar burjuva düzen partileridir. Kurulu düzeni korumak ve savunmak bunların başat gündemidir.
Zafer Partisi ve benzer faşist hareketler ve bunlara karşı mücadele başka bir yazıda başlı başına ele alınması gereken bir konudur, ancak burada bizim irdelemek istediğimiz mesele devrimci-demokratik gençlik hareketinin antifaşist mücadeleyle teorik, pratik-politik ve ideolojik zeminde kurduğu ilişkidir. Son yıllarda özellikle değişik üniversitelerde ve kentlerde ülkücü faşistlerle birlikte, siyasal islamcı faşist örgütlenmeler, Vatan Partisi ve Zafer Partisi gibi hareketlerin de devrimci-demokratik gençlik hareketinin karşısına dikildiğini görüyoruz. Peki bununla nasıl mücadele etmeyi düşünüyoruz? Mesela antifaşist gençlik komiteleri kurmak neden devrimci-demokratik gençlik hareketinin gündemi olmuyor? Bu düzeyi kazanmaya çalışan yapıları sinsi bir biçimde yalıtma eğilimleri veya bu kuvvetlerle yan yana gelmeme gibi tutumların sebebi nedir? Veya devlet otoritesinin görece daha zayıf olduğu emekçi semtlerinde ve kimi bölgelerde sistemle derin çelişkiler içinde bulunan halk gençliğinin örgütlenmesi ve antifaşist mücadeleye sevk edilmesi konusunda nasıl bir pratiğe sahiptir devrimci-demokratik gençlik hareketi? Sorumuz, antifaşist hareketin düzeyinin gelişkinliği veya başarısızlığıyla değil, devrimci gençlik hareketinin görüş açısından neredeyse çıkmış olmasıyla ilgilidir. Sıraladığımız soru ve soruların esas kaynağı “yasal devrimcilik” anlayışı ve bununla birlikte mücadelenin düzeniçi sınırlara çekilmesi ve hapsedilmesidir. Bunların yanı sıra gençlik hareketini yalnızca öğrenci gençlikten ve hatta neredeyse sadece yükseköğrenim gençliğinden ibaret gören yaklaşımlar oldukça etkilidir. Ancak tarihin bize gösterdiği, oyunu yalnızca ve yalnızca düzenin çizdiği sınırlar içinde oynayanların, faşizme karşı mücadelede yeni bir yol açma şanslarının olmadığıdır. İstediğiniz kadar kitleselleşin ve sosyal medyada paylaşımlarınız uçsun gitsin, rejime karşı saflaşmak ve onun çizdiği sınırlar dışında hareket etmek gibi bir görüş açınız, hazırlığınız ve pratiğiniz yoksa ve ayağınız sokaktan kesilmişse, anlamı bir devrimci sonuç üretme zemininiz de yok demektir.
Yazımızın konusu itibariyle yukarıda ele aldığımız mevcut durum ve sorunlar bütününe dair sayfalarca yazabiliriz elbette. Her bir başlığın kendi içinde ayrı ayrı yazılarla da işlenmesi gerekir muhakkak. Ancak tüm bunların gelip dayandığı yer yine pratiktir. Durum tespiti, yorum ve analiz tek başına yeterli olmaz. Devrimci-sosyalist gençlerin ve devrimci-demokratik gençlik hareketinin en temel görevi bu sorunlara eylemli çözümler yaratmaktır. Bu noktada ise en önemli halka “cepheleşme” politikasıdır.
Çözümün Anahtarı Cepheleşme Ve Birleşik Mücadele
“Cepheleşme fikri, daha büyük sorunların çözümüne yönelmenin, daha büyük mücadelelere girişmenin arayış ve yönteminden başka bir şey değildir” diyen komünistler, devrimci-demokratik her mücadele zemininde cepheleşmeyi ve birleşik mücadeleyi devrimin örgütlenmesinde en önemli halkalardan biri olarak görüyor ve buna göre konumlanıyor. Bu birleşik devrim ve iktidar sorununu politik görüş açımızın tam merkezine koymak demektir. Vugulaya geldiğimiz gibi zaten gençlik hareketinin içinde bulunduğu mevcut siyasal, ideolojik ve örgütsel tablo da cepheleşmenin aciliyetini gösteriyor. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki, devrimci-demokratik gençlik hareketinin bugün gelip dayandığı tüm sorunların çözümünde kritik bir halka cepheleşme politikası ve birleşik mücadelenin örgütlenmesidir.
Devrimci-demokratik gençlik hareketinin cepheleşme ve birleşik mücadele konusundaki deneyimleri ve birikimleri oldukça fazladır ve kıymetlidir. Yakın tarih bakımından Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen), 2017 referandum sürecinde örgütlenen Gençlik Var çalışması, 2015 Suruç katliamının ardından direnişçi bir çizgide oldukça anlamlı bir varlık gösteren ve hala gelişme dinamiklerini içinde barından mücadeleci bir zemin olarak Gençlik Örgütleri ve özgün bir arayış olarak Birleşik Gençlik Meclisleri gibi yaslanabileceğimiz deneyimler önümüzde durmaktadır.
Hem bu saydıklarımız ve sayamadığımız nice deneyimlerden süzerek hem de güncel ihtiyaçları saptayarak ortak bir mücadele kulvarı oluşturabilmek, her zeminde birleşik gençlik mücadelesini güçlendirmek ve bunu cepheleşme rotasına taşıyabilmek, devrimci-demokratik gençlik hareketinin içinde bulunduğu sancıları aşmasını sağlayacak, gençlik kitlelerinin rejim karşısında saflaştırılmasının düzeyini güçlendirecek ve faşizme karşı mücadelenin ana halkası olacaktır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, geniş gençlik kitlelerinin politik islamcı faşist şeflik rejimi karşısında saflaştırılması, örgütlenmesi ve politik özgürlüğü kazanmak için mücadeleye sevk edilmesi acil ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Bu yakıcı ihtiyacın çözülebilmesi devrimci-demokratik gençlik hareketinin devrimci zeminde pozisyon almasını, “yasal devrimcilik” olarak karşılığını bulan tasfiyeci sınırları parçalamasını ve bu geri eğilimlere karşı bugünün devrimci kopuşunu yaratmasını, eylem ve güç birliklerini aşan düzeyde cephesel ilişkiler kurmasını ve birleşik mücadele eksenini kuvvetli ideolojik-siyasal-örgütsel ayaklar üzerine inşa etmesini, bunu etkin/eylemli biçimde örgütlemesini gerektirir. Bu, devrimci-demokratik gençlik hareketinin bütününün ertelenemez görevidir ve başarmak asla imkansız değildir.