26 Nisan 1996 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonra Orta Asya’da ortaya çıkan sınır güvenliğini sağlamak, bölgesel güvenlik sorunlarını çözmek amacıyla Rusya ve Çin’in öncülüğünde Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan oluşan beş ülke Şanghay’da toplanırlar ve “Şanghay Beşlisi” adı verilen örgütü kurarlar. Bu zirvede ayrıca “Sınır Bölgelerindeki Askeri Alanlarda Güven Artırıcı Önlemlere İlişkin Anlaşma” da imzalanır. İkinci Devlet Başkanları Zirvesi 24 Nisan 1997’de Moskova’da gerçekleştirilir. Bu zirvede sınır bölgelerindeki silahlı kuvvetlerin azaltılması, askeri konularda karşılıklı bilgilendirme gibi konular gündemde yer alır. Sonuçta bu zirvede “Sınır Bölgelerinde Askeri Gücün Karşılıklı Azaltılması Anlaşması” imzalanır.
Üçüncü Devlet Başkanları Zirvesi 1998’de Kazakistan’da toplanır. Bu zirvede sınır güvenliği sorununun ötesinde ekonomik konularda da işbirliğinin gerekliliği üzerine konuşulur. Zirvede “birbirlerinin içişlerine karışmamak, sorunları barışçı yollarla çözmek, etnik ayrımcılık ve terörizm, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı birlikte mücadele etmek” gibi kararlar alınır. Aynı zamanda “etnik bölücülük, kökten dincilik ve uluslararası terörizmin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği” de zirvede ilan edilir.
Beşinci Devlet Başkanları Zirvesi 5 Temmuz 2000’de Tacikistan’da toplanır. Bu zirvede örgütlenmenin adı “Şanghay Forumu” olarak değiştirilir. Zirvede diğer şeylerin yanı sıra dikkati çeken, Çin’in Doğu Türkistan ve Rusya’nın Çeçenistan politikalarının katılımcı ülkeler tarafından desteklendiğinin açıklanmasıdır.
15 Temmuz 2001’de Özbekistan da katılımcı ülke olmuştur. “Şanghay Beşlisi”, “Şanghay Altılısı”na dönüşmüş ve örgütün adı da “Şanghay İşbirliği Örgütü” olarak değiştirilmiştir.
Haziran 2002’de Rusya’da düzenlenen zirve oldukça önemlidir. Bu zirvede “Şanghay İşbirliği Örgütü Açıklaması ”imzalanmıştır. Bu açıklama aslından ŞİÖ manifestosudur. NATO gibi bir askeri örgüt (1), AB gibi bir ekonomik entegrasyon, OECD gibi ekonomi ağırlıklı bir örgüt, BM gibi bir örgüt kurulmuyor, sanki “çok maksatlı” bir uluslararası tekel; birçok sektörde faaliyet sürdüren bir tekel veya uluslararası bir devlet kuruluyor. Bu manifestoda ne ararsanız bulursunuz: Üye ülkeler arasındaki dostluk; iyi komşuluk ilişkileri; karşılıklı güvenin sağlanması; ekonomi; enerji, ticaret, bilim, teknik, kültür, eğitim, çevre sorunları, ulaştırma. ŞİÖ bütün bu konularda sorumlu. Amaç, bütün bu alanlarda üye ülkeler arasında işbirliğini geliştirmek, bölgesel barışı sağlamak ve istikrarı sürdürebilmek için ortak hareket etmek. Ortak düşman da hazır: Daha önceki zirvelerde kabul edilen “bölücülüğe, kökten dinciliğe, terörizme karşı mücadele.”
Bu zirvede “Şanghay Terörizm Ayrılıkçılık ve Aşırıcılık ile Mücadele Sözleşmesi” ve ayrıca bir de “Anti-Terör Ajansı”nın kurulmasını öngören anlaşma imzalanır.
2004’te Kazakistan’da “Bölgesel Anti-Terörizm Yapılanması Anlaşması” kurumsallaşır. Keza aynı yılda ŞİÖ, Özbekistan zirvesinde genişleme kararı bağlamında gözlemci ülke mekanizmasını hayata geçirir ve Moğolistan ilk gözlemci ülke olur. Aynı zamanda “Gözlemci Statüsüne İlişkin Yönetmelik” de kabul edilir. Bu zirvede Çin, üye ülkelere kredi verme kararı alır. Ayrıca ŞİÖ Kalkınma Fonu, ŞİÖ İş Kurulu gibi örgütlenmelerin hayata geçirilmesi fikri de Taşkent Zirvesi Deklarasyonu’nda yer alır.
2005’de Kazakistan’da gerçekleştirilen zirvede İran, Hindistan ve Pakistan’a “gözlemci ülke” statüsü verilmiştir. İlk kez bu zirvede ABD’ye karşı açık tavır alınmış, ABD’den Orta Asya’daki üslerini kapatması talep edilmiştir. Bunun üzerine Kırgızistan’daki Manas ve Özbekistan’daki Hanabad üsleri 2005 ve 2009’da kapatılmıştır.
ŞİÖ ilk kez 2007’de Bişkek zirvesinde Amerikan emperyalizminin tek kutupluluğa; Amerikan hegemonyasına dayanan, yani bugün NATO’nun Madrid zirvesinde “kurallara dayalı uluslararası düzen” diye tanımlanan Amerikancı müesses nizamı eleştirmiş ve çok kutupluluk anlayışını doğru bulduğunu açıklamıştır.
2010 yılında Taşkent’te toplanan zirvede diğer kararların yanı sıra ŞİÖ’nün genişleme koşullarını düzenleyen “Genişleme Prosedürü Belgesi” kabul edilmiştir.
2012’de Çin’de düzenlenen zirvenin ön önemli gündem maddelerinden biri de stratejik işbirliği konusunda ortak bir duruşun sergilenmesi olmuştur. Sonraki yıllardan günümüze kadar gerçekleşen zirvelerde bir yandan ŞİÖ’ye ilgi duyan ülke sayısı artarken(2) diğer taraftan da örgütün Batı karşısında yeni bir kutuplaşmanın başını çektiği, aşağıda değineceğimiz gibi bizzat Şi ve Putin tarafından açıklanmıştır.
Sonuç itibariyle: ŞİÖ, “zararsız”, politik amaçsız gibi bir örgütlenmeden yeni bir “dünya”; yeni bir kutup oluşumunun merkezi olarak gelişti.
ŞİÖ, kurulduğundan bu yana istikrarlı bir şekilde büyüdü ve şu anda coğrafya ve nüfus açısından dünyanın en büyük bölgesel entegrasyonu durumunda. Mevcut üyeleriyle ŞİÖ, dünya nüfusunun yüzde 40'ını oluşturuyor ve dünya üretimin yaklaşık üçte birini sağlıyor.
ŞİÖ, gelişmekte olan çok kutuplu dünyanın en somut ifadesidir.
Çin Devlet Başkanı Şi, ŞİÖ’nün vizyonu ile Çin emperyalizminin; Çin sermayesinin uluslararasılaşmasının temel aracı olan “Bir Kuşak Bir Yol” projesi arasında bağ kurar ve “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin ŞİÖ’nün amacıyla uyumlu olduğunu açıklar. “Bir Kuşak Bir Yol” yaklaşık 10 yıllık bir projedir. Bu proje 100'den fazla ülkeyi Çin yatırımları ve ticaretiyle desteklenen ekonomik işbirliği ve gelişme için bir ortaklık içinde birleştirdi. Şi, Çin sermayesinin, emperyalizminin dünyayı yeniden paylaşma mücadelesinde belirleyici olan bu aracını ŞİÖ vizyonuyla birleştirir ve bunu da çok rahat bir biçimde açıklar. ŞİÖ mü bu projeye hizmet ediyor yoksa bu proje mi ŞİÖ’ye hizmet ediyor? Açık ki, “bütün yollar” Çin emperyalizmine açılıyor!
ŞİÖ, Batı egemenliğine karşı ittifak mı veya da Batı'ya karşı ağırlık merkezi mi?
Bütün şiddetiyle devam eden Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Şanghay İşbirliği Örgütü son zirvesini 15-16 Eylül’de Özbekistan'da gerçekleştirdi. ŞİÖ, bu zirvesinde Amerikan emperyalizmi önderliğindeki Batı dünyasına karşı yeni bir ittifak, başka bir dünya, başka bir kutup olarak çıktı. Bu zirveye, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’ın yanı sıra özellikle Türkiye’nin de “diyalog ortakları” olarak katılması ABD/NATO/AB’yi tedirgin etmeye yetti.
ŞİÖ, son zamanlarda Rusya ve Çin'in, ama özellikle Çin’in, ortak kurallara dayalı Batı'nın egemen olduğu uluslararası kurumlara paralel yapılar kurmaya çalıştıklarının bir örneğini oluşturmaktadır. ŞİÖ, masada ABD, Ab ve NATO’nun değil, örneğin Pakistan’ın, Hindistan’ın ve sürekli dışlanan İran'ın oturduğu bir güvenlik politikası forumu olarak da karşımıza çıkıyor.
BRICS gibi ŞİÖ de, BM Şartı uyarınca eşitlik ve egemenlik ilkesine ve uluslararası hukuka dayandığını açıklamaktadır. NATO veya G7 gibi ABD hegemonyasındaki ittifakların aksine, BRICS veya ŞİÖ üye ülkeleri kendi değerlerini diğer ülkelere zorla, baskıyla kabul ettirmek istemediğini açıklıyor. Güya bu nedenden dolayı da “ŞİÖ ortak değerlere dayanmıyor” deniyor. Ancak, bu anlayış doğru değildir. Doğru olmaması bir yana açıktan bir demagojidir. ŞİÖ’nün kuruluşundan bu yana bazı zirvelerinde alınan kararları yukarıda belirttik. O kararlarda ŞİÖ’nün adım adım Çin emperyalizminin çıkarlarına göre şekillendiği, bu doğrultuda belli ortak politikalara dayanmaya başladığı çok açıktır.
1996’da “Şanghay Beşlisi” olarak başlayan süreç 2001’de ŞİÖ olarak, ABD egemenliğine, ABD merkezli tek kutuplu dünya anlayışına karşı çok rekabet merkezli (çok kutuplu) dünyayı savunan bir örgüt olarak gelişti. Örgütün ekonomi, askeriye, ticaret, alt yapı, kültür, bilim vb. alanlardaki faaliyetleri kaçınılmaz olarak “ortak” çıkarlar doğrultusunda politikalar yaratarak derinleşti.
ŞİÖ, Putin ve Şi anlatımına göre çok kutuplu dünyada o çok kutuplardan biri olmak zorundadır. Salt kutup olma meselesi ortak değerlerin oluşması zeminini oluşturur. Soru sadece, kimin hegemonyasında kutup oluşturulmaktadır. Bu da ancak Çin olabilir. Bu nedenle Özbekistan’daki ŞİÖ’nün son zirvesi aynı zamanda Çin önderliğinde, “çok kutupluluk” adı altında ABD’nin “kurallara dayalı uluslararası düzeni”ne karşı kurulan başka bir emperyalist ilişki ve ittifak düzenini bir kez daha ve güçlü olarak ilan edilmesidir.
Aslında yeni bir dünya düzeni ilanı Rusya ve Çin tarafından 4 Şubat 2022’de yayınlanan ortak bildiride açıklanmıştı. Vladimir Putin ve Şi Cinping açık ve seçik olarak ŞİÖ’de inşa edilen “değerler” çerçevesinde yeni dönemden, yeni bir güç dağılımından, dolayısıyla yeni düzenden bahsediyorlardı. Çin ve Rusya’nın anlayışına göre artık uluslararası alanda ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlamıştır, yeni bir güç dengesi oluşmuştur. Vladimir Putin ve Şi Cinping, ŞİÖ ilkelerine göre çok kutuplu dünya ve uluslararası ilişkilerin “demokratikleşmesini” talep ediyorlar veya destekliyorlar. NATO’nun genişlemesine karşı olmak, Asya-Pasifik’te barış istemek, ABD’nin “Hint-Pasifik stratejisi”ne, AUKUS’a karşı olmak, demokrasi ve insan haklarının Amerikanvari kavranışına karşı olmak, neye karşı olunduğunu, neyin istendiğini ifade eden başlıklarından sadece birkaçı. 15 maddelik bildirinin en ilginç yanı, Putin’in, ŞİÖ’den ve bir “Bir Kuşak Bir Yol”dan “Büyük Avrasya Ortaklığı” çıkarmasıdır. Çin ve Rusya, “Bir Kuşak Bir Yol” projesine; Çin’in bu dünya hakimiyeti jeopolitiğinin temel aracına paralel ve eşgüdümlü işleyen büyük Avrasya ortaklığını inşa etmeyi esas hedef aldıklarını açıklıyor. Çin’i anladık ama Putin, bu “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin Rusya’nın Orta Asya’da altını oyan, inisiyatifin tamamen Çin’in eline geçmesini sağlayan bir proje olduğunu anlamamış gözüküyor. Belki de bu, Ukrayna savaşı vesilesiyle ABD/AB/NATO’nun yoğun saldırısının, baskısının bir sonucudur!
ŞİÖ anlayışı temelinde yeni dünyada “Tek kutuplu ekonomi modeli”nin yerini, “çift kutuplu ekonomi modeli” alacaktır. Tek para olarak dolar, tek banka olarak Dünya Bankası, tek finans kuruluşu olarak IMF, tek bankacılık sistemi olarak SWIFT Batı’nın “kurallara dayalı uluslararası düzeni”nin ekonomik temelleri olarak ağırlıklarını sürdüremeyecekler, ŞİÖ merkezli dünyanın bu alandaki kurumları, alternatif kurumları oluşturacaklar. Göstereceğimiz gibi gerçekten de hemen hepsi Çin kaynaklı/inisiyatifli bu ve benzeri paralel yapılar oluşturulmuştur.
Özbekistan'daki son zirvede bu anlayışlar, daha doğrusu yeni bir dünya/kutup oluşumu Putin ve Şi tarafından yeniden ilan edildi.
Putin, birçok ülkenin sözcülüğünü yapar gibi, “tek kutuplu dünya”nın “çok sayıda ülke için kabul edilemez olduğunu” açıklar.
Şi Cinping ise, “Çin, büyük güç rollerini üstlenmeleri için Rusya ile beraber gereken çabayı göstermeye ve sosyal sorunlarla sarsılan dünyaya istikrar ve pozitif enerji katmak için kılavuz rolü oynamaya hazırdır” der.
“Rusya ile birlikte büyük güç rolünü üstlenmeye hazır olan Çin”, ŞİÖ oluşumunun gerçek nedeni işte budur! ŞİÖ, Rusya’dan çok Çin’in inisiyatifinde kuruldu. Her iki kurucu ülke bu örgüt içinde kimin sözü geçer sorusuna yukarıdaki gibi cevap vermiş oluyor: ŞİÖ’de Çin ve Rusya’nın sözü geçer, ama daha ziyade Çin’in sözü geçer. Dolayısıyla her yeni katılımcı nasıl bir örgüte katıldığını daha baştan bilmek durumundadır/zorundadır. Aynen NATO’ya, AB’ye katılan üye ülkelerin NATO ve AB’de kimin sözünün geçtiğini bilmeleri gibi.
Öncü rol oynamak ve “ortak değerler”
Putin, “Çin’le birlikte uluslararası hukuka ve BM’nin merkezi rolüne dayalı adil, demokratik ve çok kutuplu bir dünya düzenini savunuyoruz. Bu dünya düzeninde kurallar birileri tarafından keyfi bir şekilde uydurulup diğerlerine dayatılmayacaktır” dedi.
Şi Jinping ise “Rus meslektaşlarımızla birlikte sorumlu bir dünya gücü olmaya dair doğru örnek oluşturmaya ve böylesine hızlı değişen bir dünyada, dünyanın sürdürülebilir ve pozitif kalkınma rotasına yönelmesinde öncü rol oynamaya hazırız” dedi.
Batı’nın savunulması gereken ortak değerlerinin potası “kurallara dayalı uluslararası düzen”dir. Yani mevcut Amerikan emperyalizminin dünya hakimiyeti anlayışıdır; bu hakimiyetin devamını sağlamak için geliştirilen jeopolitik doktrindir. Bu doktrinin hedefinde Çin ve Rusya vardır.
ŞİÖ’nün ortak değerlerinin potası “çok kutuplu bir dünya düzeni”dir. Bu düzende “kılavuz rolünü Çin ve Rusya üstlenmiştir”. Bu düzen “Bir Kuşak Bir Yol” projesine göre dünyayı Çin çıkarlarına, hegemonya anlayışına göre, Batı’nın ekonomik, siyasi, askeri anlayışına karşı örgütlemektir.
Birisi (Batı) tek kutuplu (Amerikan hegemonyası) diyor, diğeri çok kutuplu (Çin ve Rusya hegemonyası) diyor.
Her halükarda çok rekabet merkezli dünyanın yerini, amacın açıkça dile getirildiği iki kutuplu dünya almaktadır.
ŞİÖ, kuruluşundan (2001) bugüne sürekli genişleyen ve 2021 itibariyle 23,3 trilyon dolara varan bir ekonomik güce sahip olan bir örgüttür. Bu miktar, kuruluş yılındaki ekonomik gücünün 13 mislidir ve bu miktar içinde Çin’in payı diğer üye ülkelerin payıyla karşılaştırıldığında ezicidir. Miktarın kendisi ise ABD ve AB’nin ekonomik gücünden fazladır.
ŞİÖ GSYH’nda Çin’in payı yüzde 75,3 (17,734 trilyon dolar). Hindistan’ın payı yüzde 13,5 (3,173 trilyon dolar); Rusya’nın payı 7,5 (1,776 trilyon dolar); Pakistan’ın payı yüzde 1,5 (346 milyar dolar); İran’ın payı yüzde 1 (232 milyar dolar); Kazakistan’ın payı yüzde 0,8 (191 milyar dolara); Özbekistan’ın payı yüzde 0,3 (69 milyar dolar); Kırgızistan ve Tacikistan’ın payları ise her bir ülke için 0,04 (her biri 9 milyar dolar).(3)
Bu durumda ŞİÖ’de söz sahibi olan Çin’dir. 2004’deki zirvede üye ülkelere kredi verme kararı alan da Çin’di.
ŞİÖ, sadece ekonomik gücü artan bir örgüt değil, aynı zamanda üye sayısı ve nüfusu da artan, coğrafi alanı genişleyen, dolayısıyla etki alanı bölgesel olmaktan çıkan, içinde dört nükleer gücü (Çin, Rusya, Pakistan ve Hindistan) barındıran bir örgüttür. ŞİÖ’yü uluslararasılaştıran en temel faktör, “Bir Kuşak Bir Yol” projesidir. Çin bu proje ile 100'den fazla ülkeyi Çin yatırımları ve ticareti üzerinden ekonomik işbirliği ve gelişme adı altında bir ortaklıkta birleştirdi. Bundan daha anlamlı, daha “iyi” bir uluslararasılaşma nasıl olabilir?
2021 itibariyle ŞİÖ’ye üye ülkelerinin toplam nüfusu 3,33 milyardır, Bu, dünya nüfusunun yüzde 42,49'una tekabül etmektedir. 8 üye ülke ve İran’ın toplam GSYH'sı dünya GSYH'nın yüzde 24,2 oluşturur.(4)
Askeri harcamalara göre ŞİÖ ve üyelerinin durumu: 2021 itibariyle ŞİÖ’nün toplam açık askeri harcamaları 445,1 milyar dolar. Bu miktar içinde Çin’in payı yüzde 60,7; Hindistan’ın payı yüzde 16,5; Rusya’nın payı yüzde 14,3; İran’ın payı yüzde 5,8; Pakistan’ın payı yüzde 2,3; Kazakistan’ın payı yüzde 0,3. Tacikistan ve Kırgızistan’ın payları ise sıfıra yakın.(5) Bu harcamalarda da aslan payının Çin’de olduğunu görüyoruz.
ŞİÖ, Çin sayesinde sadece bölgesel olarak veya Orta Asya’da değil, bütün dünyada giderek en güçlü konuma gelmektedir. ŞİÖ gücünü Çin emperyalizminden almaktadır. Bu nedenle güçlü ŞİÖ, güçlü Çin veya güçlü Çin güçlü ŞİÖ demektir.
Çin, Rusya, Hindistan ve Pakistan gibi nükleer gücü olan ülkeler ŞİÖ olarak örgütleniyor. Buna bir de Batı’nın kapı komşusu konumundaki Türkiye’nin katılmış olduğunu düşünelim. Batı, ABD, AB veya NATO bu güçten korkmasın da kim korksun. Şüphesiz ŞİÖ, ŞİÖ olarak ne bir AB’dir ne bir NATO’dur ne bir BM’dir ne bir IMF’dir ne bir Dünya Bankası’dır. Ancak, ŞİÖ’nün veya Çin’in Batı’nın bu her bir müesses askeri, mali, ticari, ekonomik kurumlarına denk düşen, onların işlevlerini yerine getirmeye hazır paralel kurumları daha şimdiden var. Sorun sadece ayrışma sorunudur.
Çin/Rusya/ŞİÖ güzellemesi yapanlar, ŞİÖ’nün bir NATO olmadığını, ama Batı’nın ŞİÖ’nün bir NATO olacağından korktuğunu bolca analiz edebilirler. Batı’nın korkusu reeldir, yerindedir. Batı korkmak zorunda, çünkü karşısında onun “kurallara dayalı uluslararası düzeni”ne meydan okuyan; başka bir ifadeyle paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmayı talep eden bir güç var. Bu güç Çindir. Ancak Çin, bu talebini tek başına gerçekleştirmek yerine belli bir müttefiklik ilişkisi temelinde gerçekleştirmek istemektedir. Bu müttefiklik ilişkileri ifadesini ŞİÖ’de bulmaktadır.
Ama Batı’nın korkmasına gerek yok; ŞİÖ tek başına bir NATO değildir. Burası doğru. Ancak ŞİÖ aynı zamanda dar alanda birbiriyle tepişmeye hazır dört nükleer gücü de içinde barındırmaktadır. Batı’nın anladığı/bildiği Amerikan sultasında bir “NATO” ŞİÖ çerçevesinde kurulabilir mi? Bu geleceğin bir sorusu. Bu sorunun cevap bulabilmesi için Çin-Hindistan, Hindistan-Pakistan, şimdilik pek açığa çıkmasa da Rusya-Çin arasındaki karşılıklı güvensizliğin ortadan kaldırılması gerekir. Bu mümkün değil.
Diğer üye ülkeler arasında da sınır anlaşmazlığı başta olmak üzere hemen silaha sarılabilecek sorunlar var.
Şimdilik Şanghay İşbirliği Örgütü, Çin ve Rusya açısından Batı hegemonyasına karşı mücadelede, örgütlenmede ideal bir platformdur.
ŞİÖ’nün varlık ömrü Çin emperyalizminin ihtiyaçlarını ne derece yerine getirdiğine bağlıdır. Bugün ŞİÖ, Çin emperyalizminin kendi jeopolitikası için araçsallaştırdığı bir ŞİÖ’dür ve etkili olmaya devam edecektir. Çin, Orta Asya’da Rusya ve Orta Asya Türk devletleri arasındaki siyasi dengeyi sağlayabildiği oranda ŞİÖ güçlenecektir, dolayısıyla Çin de Orta Asya’da güçlenecektir. Orta Asya’da rekabet Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan üzerine rekabettir. Bu rekabetin bir ucu Hazar Denizi üzerinden Azerbaycan’a kadar uzanır. Bu coğrafya sadece yeraltı kaynakları bakımında zengin değildir, aynı zamanda Çin açısından “Bir Kuşak Bir Yol” projesi için hayati önemi haiz bir koridordur. Bu coğrafya üzerine Çin-Rusya, Çin-Türkiye, Rusya-Türkiye, Çin-Türkiye rekabeti belirleyicidir. Bu rekabetin yanı sıra ABD ve İran’ın bu coğrafyada çıkarlarına ters düşen her gelişmeyi engellemek için adım atacaklarından şüpheniz olmasın.
Açık ki, Çin’in, Orta Asya’da Rusya ve Orta Asya Türk devletleri arasındaki siyasi dengeyi sağlaması kolay olmayacaktır. Rusya-Ukrayna savaşı bir sınama oldu. Çin’in Rusya’yı, Rusya’nın beklediği derecede desteklememesinin nedeni Orta Asya devletlerinin Rusya’nın güçlenmesinden kaynaklanan çekincelere Çin’in duyarsız kalamayacağını göstermesidir. Çin, ŞİÖ’nün son zirvesinde dahi Rusya’yı bu savaştan dolayı ancak rutin destekledi.
Açık ki, Çin, sıranın Rusya’dan sonra kendisine geleceğinden hareket ediyor. Bu nedenle büyük resme bakarak adımlar atıyor. Büyük resmin neyi gösterdiğini Şi, ŞİÖ’nün son zirvesinde şöyle açıkladı: “Dünya barış içinde yaşamıyor, artık birlik oluşturmak, yeni bir güvenlik konsepti geliştirmek, küresel tedarik zincirini istikrara kavuşturmak, transit kapasitesini artırmak ve ŞİÖ’ye daha fazla üye kabul etmek önemlidir.”
Şi, Çin emperyalizminin çıkarları için nerede pragmatist olacağını çok iyi bilen biri. Büyük resme bakıyor ve şunu görüyor: Rusya-Ukrayna savaşına, Rusya’nın yanında aktif katılmanın, uluslararası alanda Rusya’nın (Putin’in) bir temsilcisi gibi hareket etmenin Çin’e bir yararı yoktur. Biz (Çin) Rusya’dan daha güçlüyüz ve karşı karşıya olduğumuz sorunlar uluslararasıdır ve oldukça karmaşıktır. Bu nedenle büyük resim Şi’ye şunu diyor: Çin, Rusya’ya sözel desteğe devam etmeli. Rusya ile birlikte NATO ve ABD’ye karşı mücadele etmeli. Ama aynı zamanda Rusya’ya konan ambargoya da uymalı. Açık ki, büyük resim Şi’ye Rusya’ya mesafeli durmak için nedenin çok, diyor.
Büyük resim aynı zamanda şunu da diyor: Her şey Çin için. Hani Trump “önce Amerika” demişti ya. Şi de o anlamda “önce Çin” demek istiyor. Haksız da değil; Çin oldukça hızlı gelişti ABD’ye meydan okumaya başladı. Çin, şimdi yerden yere vurduğu “kurallara dayalı uluslararası düzen”in “nimetleri”nden yararlanarak yükseldi. Sonuçta Şi, “Amerika için iyi olan her şey, General Motors için iyidir” sözünü evirdi, çevirdi ve “Çin’e fayda sağlayan her şey iyidir” dedi. Şimdilik ŞİÖ, Çin’e fayda sağlıyor, o halde “güçlü bir ŞİÖ iyidir”e göre hareket ediyor.
“Önce Çin”, öncelikle Orta Asya’da ekonomik entegrasyona bağlı olarak gelişecektir. Çin açısından bu, hakimiyet, nüfuz elde etmenin en kolay tarafı. Çin’de para bol, Orta Asya’da ise geri kalmışlık bol. “Bir Kuşak, Bir Yok” projesi ekonomik entegrasyon için biçilmiş kaftan. ŞİÖ hazır: Güvenlik ve savunma işbirliğinin arkasından veya buna paralel olarak ekonomik ve mali alanlarda kurumsallaşmaya gitmek. Bunu Çin’in devlet olarak yapmasına gerek yok; ŞİÖ, Çin için yapar.
Çin Emperyalizmi, ŞİÖ ve “Bir Kuşak Bir Yol” Projesi
O halde/bu durumda Çin’in jeopolitik doktrini ile ŞİÖ’nün tarihsel rolü arasındaki varoluşsal bağı görmek gerekir.
21. yüzyılda dünya hegemonyasında iddialı olmak isteyen Avrasya’da söz sahibi olmak zorundadır. Açık ki, bu bölge, dünyanın önde gelen emperyalist ülkelerini, savaş da dahil karşı karşıya getirecek derecede önemlidir. Çin açısından ŞİÖ bu bölgenin yeniden paylaşımında Çin’in araçsallaştırdığı bir örgüt olmalıdır.
Çin’in Jeopolitiğinin aracı olarak ŞİÖ
ŞİÖ’nün önemi, Çin’in jeopolitik anlayışından kaynaklanıyor. Bu jeopolitikanın veya dünya gücü olarak “Büyük Çin”in gerçekleştirilmesi için ŞİÖ, NATO ve ASEAN gibi örgütlere alternatif olarak gelişmelidir.
Çin’in her bir zirvede önerdiği ve kabul ettirdiği talepleri belli bir stratejik yaklaşımın ifadesidir.
Çin’in esas amacının sınır güvenliği olmadığını, bölgeye yayılmak olduğunu mevcut yapısıyla ŞİÖ, “Bir Kuşak Bir Yol” projesi göstermektedir.
ŞİÖ’nün kuruluş ilkelerinde, her zirvesinde vurgulanan iki boyutu ön plana çıkartıyor: a) Bölgesel güvenlik ve b) Bölgesel ekonomik işbirliği.
Bu oluşumun bu iki boyut üzerinde yükselebilmesi için sadece Rusya ve Çin’in kendi aralarındaki rekabeti dizginlemeleri, ŞİÖ’nün kabul edebileceği bir çapta tutmaları yetmiyor, olasılığın gerçeklik olması, yani ŞİÖ’nün bu iki temel üzerinde yükselebilmesi için Orta Asya ülkelerinin (Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) kesinkes Rusya-Çin ikilisi yanında yer almaları gerekir. Söz konusu bu ülkeler olunca devreye ABD ve Türkiye de giriyor. Bu nedenle ŞİÖ’nün geleceği Türkiye’nin yeniden iki kutuplaşmaya başlayan dünyanın neresinde olacağına ve bu bağlamda ne yapacağına da bağlıdır.
ŞİÖ, dünyanın yeniden bölünmüşlüğünün, iki kutupluluğun resmidir.
ŞİÖ şimdiye kadar, son yirmi yılda istikrarlı bir şekilde büyüdü ve şu anda coğrafya ve nüfus açısından dünyanın en büyük bloklarından biri durumunda. Yeni ülkelerin planlı kabulü ile ŞİÖ, giderek güçlenecek. Bu örgüte özellikle Çin’in etkisi altında olan bir kısım Afrika ülkesinin de katılmaları çok muhtemeldir. Çin milyarlarca yatırımı boşuna yapmadı ve “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin etkisi sadece kredi ve altyapı inşasıyla sınırlı kalmayacaktır. Çin Devlet Başkanı Şi’nin açıklaması bu yöndedir. Şi, ŞİÖ'nün vizyonunun, “Bir Kuşak Bir Yol” projesiyle uyumlu olduğunu Semerkant zirvesinde açıkladı. Çin’in hedefi daha çok ülkeyi Batı’nın ekonomik, siyasi ve askeri hegemonyasından koparmak ve “Bir Kuşak Bir Yol” projesi adı altında Çin etrafında birleştirmektir. ŞİÖ de bu birleştirme için ideal bir örgütlenmedir.
Semerkant zirvesi Batı’ya; ABD, AB ve NATO’ya mesaj zirvesiydi. 15-16 Eylül’de Özbekistan'ın Semerkant kentinde gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği Örgütü’nün iki günlük, tarihi denebilecek zirvesi bir gövde gösterisiydi. Zirvede “Dünya artık tek kutuplu değil, fiilen iki kutupludur” denildi.
Bu haliyle ŞİÖ, gelişmekte olan çok veya iki kutuplu dünyanın en somut ifadesidir.
Dünya çapında değişen güçler dengesi artık çok rekabet merkezli dünyanın yerini iki kutuplu dünyaya bırakıyor olduğunu göstermektedir. Kabul edelim veya etmeyelim, NATO’nun Madrid zirvesinde kabul edilen yeni “stratejik konsept”in ve bu konseptin tarif ettiği “kurallara dayalı uluslararası düzen”in karşısında başka bir konsept ve düzen oluşuyor. O “yeni” düzen Çin emperyalizmi önderliğinde uluslararası alanda kurumsallaştırılan henüz adı konulmamış düzendir. Bu düzenin en önemli kurumlarından birisi de ŞİÖ’dür.
“Kurallara dayalı uluslararası düzen”in kurumları ve Çin’in bu kurumlara paralel uluslararası kurumları
Çin emperyalizmi, günümüz koşullarında tek başına hareket ederek dünya hakimiyeti için bir jeopolitika geliştiremeyeceğini veya böyle bir jeopolitik doktrinin geliştirilemeyeceğini görüyor. Bu nedenle her bir adımını, başka güçlerle ortaklaştırarak atıyor. Öyle ki, kendisine karşı düşman olan veya tedbirli olan güçlerle dahi ortaklıklar içinde beraber hareket ediyor ve onları yönlendirebiliyor veya en azından kendisine karşı faaliyetlerini önemsizleştiriyor.
Çin emperyalizmi revizyonist- sosyal emperyalist SSCB’nin tecrübelerinden de dersler çıkarak; iddiasız görünerek hazırlık yaptı. Yeni tanımlaması “Kurallara dayalı uluslararası düzen” olan Batı’nın Amerikan hegemonyası altındaki bildik “müesses Nizam”ının kurumlarına karşı, onlara paralel kurumlar kurdu.
Merics’in (Mercator Institute for China Studies) 23 Eylül 2014’te yayımlanan 18. sayısından alınan grafik ve iki listede, Çin’in kendi kontrolündeki dünyasını/kutbunu kurmak için yaptığı çalışmaların hiç de yeni olmadığını görüyoruz. Çin’in dış politika ve dünya ekonomisinde Batı’yı gölge gibi takip ve taklit etmek için teşvik ettiği uluslararası ve aynı zamanda manevra yapmasına olanak sağlayan paralel yapılar var. Örneğin G7’nin karşılığı BRICS’dir. Moody’s’in karşılığı “Universal Credit Rating Group’dur, Avro/doların karşılığı yuan’dır vs.
Aşağıdaki listede Batı dünyasının ve “otoriter” dünyanın kurumlarını görüyoruz.
Bu yapılar dünyayı yeniden bölüyor, bölerek, kutuplaştırarak yeniden şekillendiriyor.
“Bir Kuşak Bir Yol” projesinin kara koridorunun (Türkiye’den geçen koridor) önem kazanmasıyla ŞİÖ’nün sınırları fiilen Avrupa’ya dayanmıştır. ŞİÖ’siz “Bir Kuşak Bir Yol” olamayacağı gibi “Bir Kuşak Bir Yol” olmaksızın da bugünkü ŞİÖ olamazdı, olamaz.
ŞİÖ çelişkileri bol bir yapılanmadır
Bugün Çin emperyalizmi “havuç” taktiğiyle hareket ediyor. Ekonomik gücü tartışmasız. Ama Rusya ile ilişkileri, Hindistan ile ilişkileri tartışmalıdır. Hindistan ve Pakistan birbirine düşman “ikiz kardeşler” gibi hareket ediyor. Biri ŞİÖ’deyse öbürü de orada olmalıdır. Nitekim ikisi birden üye oldu. Hindistan ve Çin veya Hindistan ve Pakistan “bekle gör” ve “kontrol et” taktiğiyle ŞİÖ’de bir arada olabiliyorlar. Şimdilik açığa vurulmasa da ŞİÖ’de her şey Çin emperyalizminin çıkarları doğrultusunda gelişmeyecektir.
ŞİÖ dikensiz gül bahçesi değildi, değildir
Bu ŞİÖ içinde ve etrafında hangi güçler ne için mücadele ediyorlar?
Çin emperyalizminin genişleme yönü, kuzey-güney (Sibirya-Hindiçin) ekseninden çıkarak batı-doğu (Orta Asya-Pasifik Alanı) eksenine kaymıştır. Mevcut koşullardan dolayı Çin, Sibirya üzerinden hak sahipliği iddiasını şimdilik dillendirmiyor. Bunun ötesinde Pasifik bölgesi derinliğine açılması da şimdilik söz konusu değil. O bölgede ABD, Japonya ve işbirlikçileriyle karşı karşıya geleceğini ve sonuç alamayacağını görüyor. Çin’in güneye açılması, sürekli bir hevesidir ve bunun maddi nedenleri de var. Ama şimdilik Çin Denizi üzerinde hükümranlık hakkına sahip olduğunu ve bunun için savaşacağını herkese duyuruyor.
Bugün için Orta Asya ile sınırlı olarak Çin’in batıya yayılması önünde ABD, Rusya, Türkiye ve İran gibi engeller var.
Çin ve Rusya, ŞİÖ çerçevesinde ilişkilerini geliştiriyorlar, bu örgütün genişlemesini teşvik ediyorlar. ŞİÖ, şimdiden bütün Avrasya’yı kapsamına alıyor. ŞİÖ, kapsamlı bir ekonomik ve güvenlik işbirliği hedefini aşıyor. Hedefi aşmak, beraberinde kaçınılmaz olan soruyu getiriyor: “ŞİÖ kimin; Çin’in mi yoksa Rusya'nın mı çıkarları doğrultusunda ana hedefini aşıyor?” sorusunun üyeleri tarafından açıktan sorulma zamanı pek de uzak geleceğin bir sorunu değil artık. Her ne kadar bu bilinen bir gerçek olsa ŞİÖ’de bu soru, güç dengesi temelinde kamplaşma kaçınılmaz olacaktır. Aynen AB’de Almanya ve Fransa arasında olduğu gibi.
ŞİÖ içinde bilinen “yeni” sorun, bir taraftan ŞİÖ ile Türk devletleri, diğer taraftan da Türk devletlerinin kendi aralarındaki ilişkileridir. Türkiye bu alanda oldukça aktif. Özellikle Türkiye ve Kazakistan’ın inisiyatifiyle şimdi “Türk Devletleri Teşkilatı”na (TDT) evrilen, eski adlarıyla Türk Konseyi veya Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye gibi Türk devletlerinden oluşan bir uluslararası kuruluştur. (Bu teşkilata Rusya bile üye olmak istemiştir. Endişesi, Rusya Federasyonu içindeki Türk kökenli nüfustur). Bu ülkeler Çin ve Rusya ile dostluk içinde ilişkiler sürdürmüyorlar; Rusya ve Çin ile ilişkilerinde baskı, ekonomik bağımlılık, tehdit belirleyicidir. Bundan kurtulmanın tek yolunu “Türk Devletleri Teşkilatı”nda örgütlenmekte görüyorlar. Bu teşkilat giderek “ete buda” bürünmektedir. Avrasya’da yakın geleceğin Rusya-Çin, Rusya-Türkiye, Türkiye-Çin çelişkilerinin bir tarafı olacaktır. Bu, ŞİÖ içinde bir kamplaşmadır.
Türkiye açısından ŞİÖ
Türkiye, 2012’de ŞİÖ’ye “Diyalog Ortağı Statüsü”nde ülke olarak katılmıştı. Ama hiçbir zaman ŞİÖ zirvelerinde cumhurbaşkanı düzeyinde yer almamıştı. 10 yıl sonra 2022’de Semerkant Zirvesi’ne Putin’in davetiyle katılması bir ilk oldu. Bu katılım, herhangi bir sonucu olmasa da salt katılım olarak orada boy göstermek, Batı (ABD/AB/NATO)-Türkiye ilişkilerinde önemi olan bir gelişmedir.
ŞİÖ zirvesine katılmakla Türkiye, Batı’ya “Sana muhtaç değilim, çaresiz değilim ”mesajı vermiştir. ŞİÖ zirvesi hiçbir şeye yaramasa da diktatör açısından en azından buna yaramıştır.
Artık ABD/NATO veya bir bütün olarak Batı, nereye bakarsa baksın, elini nereye atarsa atsın karşısında, güçlü veya zayıf, jeopolitik düşünen rakipler veya çıkarlarının politikasını güden devletler görmektedir. Bunlardan biri de Türkiye’dir. Türkiye, Amerikan, Rus ve Çin jeopolitiği arasında fena sıkışacağını görmüş olmalı ki, güncel olarak üstüne gelen Amerikan baskısını hafifletmek için olsa gerek adeta “can havliyle” Avrasya’ya atladı ve kendisi için de “tarihi” olan bu zirveye katıldı. Ve diktatör hedefi belirledi: “Hedefimiz tam üyelik”
Zirvede diktatör ŞİÖ’ye davetiye çıkardı: “Güvenlikten ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme kadar her alanda işbirliğine hazırız.”
Gelişmeler nasıl olur orasını göreceğiz. Ancak Türkiye’nin şimdiye kadar ABD ve Rusya arasında bölgesel, yerel itiş kakışta sürdürdüğü denge politikası şimdi, bu zirveye katılımdan sonra iki emperyalist ittifakın rekabetinden yararlanan denge politikası seviyesine çekilmiş gözükmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Libya, Afrika, Kafkasya, Karadeniz, Orta Asya politikalarında sadece ABD-Rusya arasında denge politikasına göre hareket etmesinin sonuç vermeyeceğini, tarafların dünya jeopolitik doktrinlerini hesaba katmak zorunda olacağını görmüştür. Diktatör ve Putin’in Soçi’de dört saat süren toplantıda bu durumu da konuşmuş olmaları gerekir. Putin, diktatöre “Büyük resmi gör, o da ABD-Rusya/Çin arasındaki jeopolitik rekabettir, yerini bu resme göre belirle” demiş olması gerekir.
Dünyanın engellenemez yeni bir kutuplaşma süreci, Türkiye’nin, ABD-Rusya ve Çin jeopolitiği; her iki tarafın dünya hegemonyası rekabeti arasında sıkışacağını göstermektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Dünya jeopolitiğinde en çetin hatlardan biri Türkiye’dir. Bu nedenle geleceğin kutuplaşmasında öneme sahiptir.
Türkiye bugün uyguladığı bağımsız jeopolitik açılımını stratejik savunma ve saldırı silah sistemleriyle destekleme aşamasına geliyor. Diktatör denge politikasında çıta yükseltiyor.
Faşist diktatörlüğün jeopolitik bakımdan eli öyle pek de boş değil.
Devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, son olarak NATO’nun Madrid zirvesinde kabul ettiği yeni “stratejik konsept”, savunulması ilan edilen “uluslararası kurallara dayalı düzen”; Amerikan emperyalizminin Çin’i çevreleme, ablukaya alma, karaya hapsetme stratejisini ifade eden yeni jeopolitik doktrini hem Rusya’nın hem de Çin’in jeopolitik doktrinlerini önemli ölçüde etkilemiştir. Etkilenme nihai amaç bakımından değil, amaca ulaşmak için stratejik açılımlar bakımındandır.
ŞİÖ’nün önümüzdeki dönemde giderek keskinleşecek olan ABD-Çin arasındaki jeopolitik it dalaşında; Çin’in ABD’ye meydan okumasında nasıl bir tavır sergileyeceği elbette tartışma konusu değil. Ancak, her bir ŞİÖ üyesinin ABD’ye karşı Çin’in yanında durup durmayacağıdır veya ne derece durup durmayacağıdır. Bunu “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin gelişme seyrinde göreceğiz. Bu projenin Kuzey Kutbu koridoru ABD/NATO tarafından Norveç-Finlandiya-Rusya kıyı şeridinde kapatılmak isteniyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinde ABD bu nedenle ısrarlıdır. Bu koridor yılın belli dönemlerinde, buzların eridiği ve deniz trafiğine açıldığı zamanlarda önemli. Bu bir deniz koridorudur.
Savaştan ve Rusya’ya konan ambargolardan dolayı kuzey koridoru çalışmıyor ve savaş sürdüğü; ambargolar devam ettiği müddetçe de çalışmayacak.
Güney koridoru da salt bir deniz koridorudur. Ancak, bu koridorun sürekli kullanılabilir olmasının hiçbir garantisi yoktur. ABD, müttefikleriyle birlikte Malakka Boğazı’nı kapatabileceğini ve nasıl kapatacağını Çin’e göstermek için tatbikat yaptı. Bu boğazın kapanması Çin için yıkım demektir. Sadece petrol ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğazdan geçerek sağlıyor. Buna başka ithalat ve ihracatını da eklerseniz Malakka Boğazı’nın Çin emperyalizmi açısından varoluşsal bir öneme haiz olduğunu görürsünüz.
Anlaşıldığı kadarıyla Amerikan emperyalizmi Doğu Avrupa-Ortadoğu hattını stratejisine uygun bir biçimde örgütledikten sonra Çin’i Pasifik’te kuşatmayı derinleştirecektir. Bunun belirleyici adımı da Malakka Boğazı’nın Çin’e kapatılmasıdır.
Geriye tek bir koridor kalıyor. Kara yolu ve demir yolundan oluşan orta koridor. Bu koridor Orta Asya'dan, yani Türk devletleri topraklarından geçiyor. Henüz tam kapasite çalışmayan, ama sorunsuz açık olan tek koridor.
Burada “Türk Devletleri Teşkilatı”nın Çin emperyalizmi, ŞİÖ ve “Bir Kuşak Bir Yol” bakımından önemi açığa çıkıyor. Bu nedenle Çin’in Türkiye’ye yaklaşımı bu ulaşım açısından değerlendirilmelidir. Bu koridorun Türkiye’ye sağladığı avantajı diktatörün değerlendirmeyeceğini, Çin’in de bunun farkında olmadığını düşünemeyiz.
Son kertede, Amerikan emperyalizminin Çin’i çevreleme stratejisini uygulaması, ŞİÖ’nün geleceğinin bir biçimde Türkiye’nin nerede duracağına bağlı olacağını gösterir.
Sonuç itibariyle ŞİÖ, birbirinden farklı (ekonomi, enerji, ticaret, bilim, teknik, kültür, eğitim, çevre sorunları, ulaştırma vs.) görevleri olan bir yapılanmayla fazla yol alamaz. Göreve göre ayrışma kaçınılmaz olacaktır. ŞİÖ, Çin ve Rusya gerekli gördüklerinde yeniden dizayn edilir. Şimdilik üyelerinden kaynaklı bol çelişkili yapısıyla Çin emperyalizminin çıkarlarına hizmet etmektedir.
Notlar
1 Her ne kadar NATO gibi askeri bir örgüt olmasa da askeri yanı ve örgütlenmesi olan bir örgüttür. Askeri tatbikatları bunun böyle olduğunu göstermektedir: ŞİÖ ilk olarak 2003’de Çin ve Kazakistan’da ortak askeri tatbikatlar düzenlemiştir. Bu tatbikatlar daha sonraki yıllarda tekrarlanarak günümüze kadar sürdürülmüştür. Bu bakımdan ŞİÖ aynı zamanda askeri işbirliği öngören bir örgüttür.
2 Üye ülkeler: Çin, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Pakistan, Hindistan ve İran.
Gözlemci ülkeler: Afganistan, Mogolistan ve Belarus.
Diyalog Ortağı ülkeler: Azerbaycan, Türkiye, Sri Lanka, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan.
3 IMF, World Economic Outlook, April, 2022
4 2021 Dünya Bankası verileri, Eylül 2022
5 Yedi üye ülke -Özbekistan için veri yok- ve İran, SIPRI, Eylül 2022