“Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” (yani şiddet) “araçlarıyla.” (1) Lenin, Clausewitz’in bu ünlü sözünü, politika ile savaş arasındaki temel bağı açıklığa kavuşturmak için tekrarlar ve doğruluğunu vurgular. Aynı zamanda 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda, her iki ittifakın neden sömürgeci ve talancı amaçları için savaşa başvurduklarını açıklamak için değerlendirir. Emperyalist güçlerin, milliyetçi ideolojiyi yükselterek halkı kendilerine bağlamaya çalıştığını, anavatan ve savunma savaşları argümanlarını kullanarak da amaçlarını gizlediklerini sergiler. Dünyayı kimin daha çok talan edeceği üzerine rekabetle, sömürgeleri yeni güç ilişkisine göre yeniden paylaşmak için, gerici, haksız ve emperyalist savaşlara başvurdukları gerçeğinin solda da çarpıtılması ve milliyetçiliğin etkisiyle asla uzlaşmaz.
Savaşın her iki ittifakına dahil ülkelerde, işçi sınıfının kendi ülke burjuvazisinin yenilgisi ve koşullardan devrim için yararlanmak üzere haksız savaşı iç savaşa çevirme stratejisini önerir.
24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle şiddetlenen savaş, gerçekte daha önce tırmanan ABD/NATO- Rusya emperyalist rekabetinin sonucu.
Daha doğrusu ABD ve Rusya’nın Ukrayna üzerinde nüfuz rekabeti yaklaşık 20 yıldır sürüyor.
2004 turuncu liberal gerici kitle eyleminin devamı olarak, 2014’te Maydan darbesi sonucu ABD-NATO-AB (Batı emperyalizmi) işbirlikçisi klik iktidara hakim oldu. Ukrayna oligarşisi içinde kesin olarak Batılı emperyalizm hakim hale geldi. Yanı sıra Azov Taburu başta gelmek üzere faşist Neonazi milisleri orduyla birleştirildi. Ordu yönetiminde kendilerine yer verildi.
Darbe aynı zamanda faşistlerin etkili olduğu darbeci iktidarın, ilerici güçlere ve Rus azınlığından halka karşı iç savaşı oldu. Sonuçta 14 bin kişinin ölümüne, Ukrayna Komünist Partisi ve diğer devrimci ve sol güçlerin yasaklanmasına, örgütlerinin dağıtılmasına yol açtı.
Komünist Partisi, devrimci ve komünist örgütler saldırılara uğradılar. Ukrayna halkında milliyetçi faşizan bir atmosfer geliştirildi.
Maydan darbesi sonrası tekrar Ukrayna’yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı V. Nuland’ın zafer kibriyle açıkladığı gibi Maydan darbesi ABD-NATO tarafından uzun hazırlıkları yapılarak örgütlenmişti.
ABD, Ukrayna’daki bu siyasi ve iç savaş operasyonunun yanı sıra, NATO’yu, sürekli Doğu Avrupa ülkelerini içine alarak Rusya sınırına doğru genişletti. 2020 ve 2021 NATO Avrupa Savunma tatbikatlarını salgın yasaklarını bir tarafa iterek on binlerce askeri katarak yaptı. Yunanistan’da Dedeağaç askeri üssünü kurarak silah yığınağı yapmakla kalmadı. Polonya ve diğer bazı Doğu Avrupa ülkelerindeki NATO üslerine balistik füze sistemleri yerleştirdi.
Daha Trump zamanında INF Anlaşması’nı -Rusya ile ABD arasında Gorbaçov zamanında imzalanan orta çaplı nükleer silahları sınırlandırma anlaşması- tek taraflı olarak iptal etti.
Vurgulamak gerekir ki, Trump ve şimdi Biden zamanında Çin’le birlikte Rusya’yı ABD emperyalizminin dünya hakimiyetinin stratejik düşmanları ilan etti.
ABD Jeopolitik Stratejisinde Rusya’nın Değişen Yeri
Fakat ABD, dünya hakimiyetini açık ara üstün ve devasa askeri gücüyle korumaya ağırlık verirken, başından itibaren Rusya’yı stratejik düşman olarak ele almadı.
Önce Yeltsin döneminde adeta paryası bir müttefiği olarak Batı emperyalizmiyle mali-ekonomik açıdan kaynaştırmaya yöneldi. Askeri bakımdan Rusya yönetimlerinin beklentisini tam karşılamasa da NATO’nun katılımcı ortağı statüsü verdi. AB ise konsey üyeliğine aldı.
ABD, Çin’in 2000’li yıllardan hızlanan süreklileşen ekonomik gelişmesi karşısında, Rusya’yı Çin’le müttefik olmaktan uzak tutmak için kısmen ekonomik gelişmesini teşvik de etti: Avrupa’nın başlıca enerji tedarikçiliğini, Avrupa sermayesinin Rusya’ya doğrudan yatırımlarını ve bu yolla 2000’li yıllarda gelişmesini teşvik de etti. Yanı sıra siyasi-askeri alanda uzlaşma-gözdağını ardışık ya da birlikte kullanmakla yetindi. Putin’in Çeçenya’yı yeniden dümdüz etmesine karşılık vermedi, Gürcistan’la Osetya savaşı karşısında yalnızca Karadeniz’e savaş gemileri geçirmekle yetindi, Suriye gerici iç savaşını örgütlemiş olması karşısında Esad rejiminin yardımına koşan Rusya ile doğrudan çatışmaya girmedi. Bunlar ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı izlediği stratejiyi yansıtan belirgin tutumlarıydı.
Elbette ABD, bu stratejiyi izlerken, Rusya’yı Çin’in yanına itmemeye dikkat ediyor, ama aynı zamanda Batı emperyalizmiyle uyumlu tali düzeydeki güç olarak kalmasını hedefliyordu.
2014 başındaki Batı emperyalizmi yanlısı Maydan darbesi, INF’nin ABD tarafından tek taraflı iptali, Rusya’ya verilen gözdağı, Rusya’nın ekonomik toparlanmasına ve silah sanayisini geliştirmesine dayanarak askeri güçlenmesine karşı, ABD’nin izlediği politikadan vazgeçişinin işaretleri oldu. Bütün bu süreçler boyunca NATO’yu Rusya’nın sınırlarına değin genişletmeyi ihmal etmedi.
ABD uzlaşma ve sınırlandırma politikasından Rusya’yı baskılama politikasına geçti. Aslında 2000’li yıllarda hızlı ve istikrarlı ekonomik gelişmeyle Çin, sonuçta ekonomik-mali güç odağı olarak yükseldi ve ABD hakimiyeti için başlıca stratejik tehlike konumunu elde etti.
ABD, Çin ve Rusya’yı, kendi hakimiyetindeki emperyalist dünyayla bütünleştirme stratejisi izlerken, Çin’in başlıca ekonomik-mali rakip, Rusya’nın da askeri sanayi ve gücüyle tehlike arz eden güç olarak gelişeceğini tabii ki 90’lı yılların başlarında hesap edememişti. AB yoluyla gelişecek Almanya ve Fransa’nın AB’yi kendisinden ayrı bir güç odağı olarak gelişmesini engelleyebiliyor, yanı sıra SB’nin nüfuz hakimiyetinden çıkan ülkeleri ve ara ülkeleri -Saddam-Irak, Esad-Suriye, Miloseviç-Yugoslavya, milliyetçi iktidarları gibi- tam hakimiyeti altına almak için işgaller, askeri operasyonlar yürütüyordu.
Fakat kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası işlemeye devam ediyordu. ABD kapitalist dünya tekelleri için ucuz iş gücü cenneti olan ve tabii ki düşen kar oranlarını telafi etmenin bir yolu olarak değerlendirdiği Çin hızlı ekonomik gelişimiyle başlıca rakip, Rusya da askeri sanayisini ve gücünü geliştiren rakip olarak dünya sahnesine çıktılar.
ABD’nin Ukrayna darbesi, NATO’yu Rusya sınırlarına genişletmesi, Rusya’yı gözdağı yoluyla Çin’le ittifaktan alıkoyma saldırganlığı ve baskılaması işiydi.
Rusya buna uyma yerine, göreli gerilemesinden yararlanarak ABD’ye Kırım ilhakıyla ve şimdi de Ukrayna işgaliyle meydan okudu, okuyor.
Şimdi yaşanan ise Rusya’nın Ukrayna işgalini kullanarak, Ukrayna yönetimini yüksek vurucu silahlarla donatarak uzatılacak savaşla, Rusya’nın askeri gücünü zayıflatmak, ambargoyla ekonomisini çökertmek, bu yolla Çin’i güçlü askeri müttefiğinden mahrum bırakarak hakimiyetini sürdürme stratejisi izliyor.
Ukrayna savaşı, ABD’nin Çin’le ve müttefikliğine girişen Rusya’yla şiddetlendirdiği rekabetinin bir paylaşım savaşı. Kurduğu AUKUS ve QUAD’la yarın da Tayvan-Çin savaşını kışkırtarak ve ekonomik-mali ambargoyla henüz askeri bakımdan kendisiyle eş düzeye gelmemiş Çin’i askeri ve ekonomik bakımdan da zayıflatma operasyonuna girişebilir, büyük bir olasılıkla girişecek.
ABD işgalci savaşlarla, Rusya ve Çin’i yanı başlarında savaşlarla zayıflatarak, AB ve Japonya’yı kendi yanına çekerek, NATO, AUKUS, QUAD gibi askeri savaş paktlarını bütün dünyaya yayıp gözdağı vererek, dünya hakimiyetini sürdürmek istiyor.
Bu nedenle kim ki Ukrayna savaşını, zayıf ve güçsüz Ukrayna’nın Rusya işgaline karşı haklı savaşı olarak görürse, ABD’nin dünya hakimiyetini sürdürmek, olabilirse güçlendirmek stratejisinden kopararak ele almış, dolayısıyla yanılmış olur. Bu elbette ABD emperyalizminin hakimiyetini sürdürmek için uyguladığı stratejiye hizmet eder.
Nitekim Troçkist aydınlardan Gilbert Acar, bazı anarşist gruplar, Ukrayna’nın Batı yanlısı oligark kliğinin savaşını ABD’nin hakimiyet stratejisinden ayrı ele alıp savunma savaşı göstermekle bu yanılgıyı solda üreten oluyorlar. Özellikle bu görüşleriyle burjuva liberal çizgiye paralel davranarak, ABD’nin hakimiyet için savaş stratejisine hizmet ediyorlar.
Fakat bu yazımızda soldaki bu yanılgıları değil, karşı kutbundaki yanılgıyı, “dünya işçi sınıfı ve ezilenlerin asıl düşmanı ABD emperyalizmine karşı Rusya haklı savaş veriyor” yanılgısını ele alacağız.
Rusya’nın İşgali Emperyalist Savaş
Bu yanılgı, özellikle Rusya milliyetçiliği çizgisini hiçbir zaman yitirmeden sürdüren Zuganov’un liderliğindeki Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) tarafından savunuluyor.
Özel askeri operasyon söylemini Putin yönetimiyle ortaklaşa paylaşan RFKP, Ukrayna işgalini, Banderacı iktidarın tasfiyesine, Nazilerden arındırmaya değin sürdürülmesini, aynı zamanda Ukrayna’nın Rusya ile ekonomik entegrasyonunun hedeflenmesini savunuyor. Görüşmelerin, işgalin başarısını tehlikeye sokacak düzeyde uzatılmamasını, yalnızca sınırlı amaçlar için uzatılmasına katlanılabileceğini tavsiye ediyor. Ciddi ciddi Ukrayna’nın denazifikasyonuna inanarak Putin’e antifaşist savaş sonrası Nazilerden arındırma çalışmalarının tarihsel belgelerini gönderiyor.
Başkan Yardımcısı D.G. Novikov, 7 Nisan’da Çin devlet televizyonuna verdiği röportajda bu görüşleri açıklıyor: “Ukrayna'yı NATO'ya çekecek ve askeri-sanayi kompleksinin yeteneklerini artıracak olan Bandera'nın takipçileri Kiev'de iktidarda kalırsa vatandaşlar tatmin olmayacak. Buna izin verilemez. Rusya halkı harekatın hedeflerine ulaşılmasını istiyor.”
“Rus Silahlı Kuvvetlerinin eylemleri, Ukrayna makamlarının Donbass halk cumhuriyetlerine yönelik saldırganlığını önlemeyi mümkün kıldı. Bu, sivil nüfusa yönelik geniş çaplı bir soykırımı ve çatışmanın tırmanması tehdidini önlemeyi mümkün kıldı.”
“Ukrayna'nın askerden arındırılması ve Nazilerden arındırılması hedeflerine ulaşmak için özel mekanizmalar Rusya için önemlidir. Kiev'de, ya Batı'nın Rusya'ya baskı yapacağı ya da Moskova'nın özel operasyonu tamamlamak için yeterli kaynağa sahip olmayacağı ya da bir kazaya kadar başka bir şey olacağı umudu var. Bu nedenle, Ukraynalı müzakereciler süreci uzatma eğilimindeler ve sonuca götürebilecek teklifler üretmiyorlar.”
“Özel harekatın başarısı bölgede kalıcı bir barış sağlayacaktır. Umut verici temeli, Avrupa Birliği ve Latin Amerika, BRICS, SCO (Şangay İşbirliği Örgütü-bn)ve diğer devletler arası projelerin deneyimlerini dikkate alarak Rusya ve Ukrayna'nın kapsamlı entegrasyonu olabilir.”
Novikov, artan Rusya-Çin işbirliğini, BM'in rolünü korumanın, daha adil bir dünya düzeninin garantisi ve ABD’nin iradesini herkese dikte etmeme şansı olarak övüyor, emperyalist bir çıkar ittifakı olarak görmüyor.
Röportaj, partinin milliyetçilik yarışında Putin yönetimiyle adeta yarış içinde olduğunu kanıtlıyor. İşgali, Ukrayna’yı faşizmden arındırma işlevinde, emperyalizmin egemen gücü ABD ve NATO’yu, geriletecek haklı bir savaş olarak gösteriyor. Rusya’nın emperyalist politikasını, devamı olarak savaşın emperyalist işgal olduğunu gizliyor.
Rusya işgalini haklı savaş olarak gören görüşler bazı revizyonist partiler tarafından da savunuluyor. Komünist Parti (İsviçre), Suriye Birleşik Komünist Partisi, Yugoslavya Yeni Komünist Partisi (muhtemeldir ki başka ülkelerdeki az sayıda eski revizyonist örgüt de), Rusya açısından savaşı haklı ve meşru görerek destek veriyorlar. Ana gerekçeleri, ABD-NATO saldırganlığının savaşa yol açtığı, iki halk cumhuriyetini savunmanın meşruluğu ve faşizmden arındırmanın gerekliliği. Bunlara dayanarak Rusya işgalini meşru ve haklı askeri harekat olarak destekliyorlar.
Ülkemizde ise sosyalistler olarak Sungur Savran ve M. Çakır benzer gerekçelerle Rusya’nın işgalini haklı savaş olarak görüyor ve savunuyorlar.
Savran, özetle ABD-NATO’nun, ‘91 yılından bu yana dünyada hakimiyetini güçlendirmek-sürdürmek için başvurduğu işgal, savaş ve askeri tehditlerin bir devamı olarak, bugün de hakimiyeti önünde engel olan Rusya ve Çin’e karşı savaş kışkırtıcılığı yaptığını, vekili olarak Ukrayna yönetimini savaşa sürdüğünü, savaşın asıl kaynağının bu strateji olduğunu ileri sürüyor. Bu, elbette karşı çıkılmayacak gerçek ve doğru. Bugün dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin devrim ve sosyalizm mücadelesinin baş düşmanı elbette ABD emperyalizmi ve emrindeki savaş makinası NATO.
Fakat Savran bu doğrudan hareketle, Rusya’nın bu rekabet savaşında haklı, meşru ve ABD’nin yenilgisinin istenmesi gereken bir savaş yürüttüğünü vurguluyor:
“Rusya ve Çin bugün emperyalist kapitalizmi orijinal bir durum ile karşı karşıya bırakmış durumda... Bu ülkelerin varlığı emperyalizm için dünya ölçeğinde bir kâbus durumunu alıyor. Emperyalizm bu ülkelere diz çöktürmek istiyor.
---
Bugün Çin ve Rusya’ya emperyalist yaftası vurarak hem NATO-Rusya geriliminde hem de QUAD/AUKUS-Çin geriliminde iki tarafa eşit mesafe alanlara şimdiden bir şey hatırlatacağız. Emperyalizmin bugün uygulamakta olduğu strateji her iki ülke açısından da kapitalist restorasyonun başlangıcı ile eş zamanlı olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bunlar işçi devletinin bağrından tam oluşmuş birer emperyalist ülke olarak mı çıktılar? Nasıl oluyor da ABD’nin 1990’lı yılların başlarından itibaren uyguladığı bir strateji rakip bir emperyalist ülkeye karşı mücadele stratejisi olarak görülebiliyor?
--
Rusya hangi sosyo-ekonomik ve politik karakteri taşıyor olursa olsun ABD, 1991’den beri Rusya’ya diz çöktürmek için bir kuşatma stratejisi gütmektedir.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması bir meşru müdafaadır. Elbette bu operasyon çığırından çıkar ve katliamlar uygulanmaya başlarsa Rusya haklılığından yitirecektir.
“Barış” isteyenler, dar görüşlülüğü bırakıp uzun vadeyi düşünmeli ve nükleer savaşı önlemek için protestolarını NATO’ya, ABD’ye ve AB’ye çevirmelidir.” (2)
Burada birincisini belirttiğimiz dört fikir var:
1-Savaşın asıl kaynağı, dünya hakimiyeti için tehlike gördüğü Rusya ve Çin’e diz çöktürmek isteyen ABD-NATO’dur.
2-Rusya’nın Ukrayna işgali/savaşı savunmadır ve meşrudur.
3- Rusya (hatta Çin de) emperyalist değildir, emperyalist ABD’nin saldırısına karşı emperyalist olmayan Rusya’nın kazanmasını devrimci hareket savunmalıdır. Sahada savaşan iki taraf arasında tarafsız kalınamaz, ikisine karşı olunursa güçlü saldırgana yarar.
4-Devrimci ve sosyalist hareket kendisini yalnızca ABD-NATO-AB emperyalistlerinin yenilgisini istemekle ve bunun için mücadele etmekle sınırlamalıdır.
Rusya’nın, kendisine yönelik ABD emperyalizmi-NATO ve müttefiklerinin saldırına karşı misilleme ya da “savunma” da olsa, haklı bir “savunma” savaşı değil, nüfuz alanını koruma, Çarlık’tan miras gördüğü nüfuz alanlarını rakip veya emperyalist devlete kaptırmama savaşıdır. Lenin’in ünlü benzetmesiyle az köle sahiplerinin çok köle sahiplerine karşı savaşına benzetilebilir. Rusya’nın az köle sahibi olması, köle sahipliğinde dünyanın “rakipsiz” gücü olan ABD’yle savaşını, köle sahipliği üzerine paylaşım savaşı olmaktan çıkarmaz. ABD’nin NATO’yu-müttefiklerini ve Ukrayna işbirlikçilerini kullanarak saldırı stratejisini Rusya’nın burnunun dibine değin ulaştırması, yine de Rusya’nın haklı/savunma savaşı verdiğini kanıtlamaz. Çok köle sahibinin saldırıları karşısında az köle sahibinin hatta bir kısmını kaybetmiş ve diğerlerini de kaybetme tehlikesi karşısında kalan köle sahibinin, kölelerini kaybetmemek ve olabilirse kaybettiğini –Ukrayna’yı- kazanma, savaşıdır. Az sayıdaki kölesini kaybetmemek, kaybettiğini geri almak için daha büyük köle sahibinin saldırısına karşı savaşmak, savunma savaşı değil köleleri paylaşma savaşıdır. Meşru değil, nüfuz kazanmak için haksız ve gerici savaştır.
Hatta haklı olan ve faşist iç savaşa karşı halkçı demokratik direnişi temsil eden Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetlerini, emperyalist ve faşist saldırıya, kitlesel katliamlara karşı savunma yanı olsa da, hatta bu cumhuriyetlerin ezilmesini önleyerek nesnel olarak buradaki devrimci-halkçı potansiyelin korunmasını sağlasa da, yine de Rusya’nın savaşı, nüfuz alanını genişletme politikasının devamı olduğu için gerici ve haksız bir savaştır.
Savran, esasen ABD emperyalizminin dünya hakimiyetini korumak ve yeniden güçlendirmek için açık ara üstün devasa militarist aygıtını kullanarak uygulayageldiği savaşlara karşı, direnen kapitalist veya daha güçsüz emperyalistlerin çatışmasını, ABD’nin hakimiyeti ve gücüne zarar verdiği için, haklı/savunmacı/meşru savaş olarak görme yanılgısına düşüyor. Leninizm’in, haksız savaşın her iki tarafında da kendi burjuvazisine karşı mücadele ve kendi burjuvazisinin savaşını iç savaşa çevirme çizgisinin reddediyor.
Rusya Emperyalist Değil Mi ve Emperyalizme Teslim Olan Kim?
Savran ve Çakır, Rusya’yı elbette kapitalist görüyorlar ama “Emperyalist değil” diyorlar.
“İlkin Rusya’nın da emperyalist bir ülke olarak ele alınması var. ...bu uyduruk tez."
"Türkiye solu (buna Kürt solu da dâhildir) antiemperyalizmini yitirdiği için emperyalist olan ile emperyalist olmayan arasında savaş olduğunda taraf seçmeyi reddetmektedir.”
"Mesele, Türkiye solunun emperyalizme teslim olması meselesidir!” (3)
Öncelikle belirtelim, Rusya nükleer dahil silah sanayisi bakımından ABD’yle boy ölçüşen tek güçtür.
Sermaye fazlası da veren, enerji ve diğer bazı hammaddeler bakımından üstün imkanlara sahip az sayıda oligarkın hakim olduğu tekelci kapitalist ülkedir. Sermaye ihraç ediyor ama karakteristik özelliği henüz sermaye ihracatçılığı değil.
ABD’yle boy ölçüşen silah sanayisi ve silah gücü nedeniyle tabii ki askeri emperyalisttir. Nüfuz ve hakimiyet sahibi (Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri) ve bunu genişletme politikasına izliyor. Siyaseten de bu nedenlerle emperyalisttir. Burada hatırlatalım; Komintern, 1920-30’lu yıllarda Polonya ve Yugoslavya’yı, bağımlılığı altında ezilen ulusların ve ulusal toplulukların varlığı nedeniyle, emperyalist olarak niteliyordu. Bu iki ülke yarı sömürge oldukları halde ilhakçılığı nedeniyle siyaseten emperyalist olarak tanımlanıyorlardı, kapitalizmi gelişen, sermaye ihracı -henüz karakteristik özelliği haline gelmemiş olsa da- yapan, sermaye fazlası ve birikimini dış ticarette de yapabilen kapitalist bir ülke olarak elbette emperyalistleşme sürecinde. Üstelik askeri sanayisi bakımından en gelişkin iki emperyalistten biri.
Rusya Federasyonu burjuvazisi, siyaseten emperyalist, bu tartışılmayacak açıklıkta. Federasyon içinde ilhak ve sömürgeci boyunduruğa sahip olduğu gibi, eski SB içinde yer almış ülkelerin bir kısmı üzerinde nüfuz ve askeri üs sahibi. Kolektif Güvenlik Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği yoluyla, ayrıca 2009 Gürcistan savaşı, Karabağ (Artsakh) savaşındaki askeri “barış” gücüyle Batılı emperyalistlere nüfuz alanını kaptırmayan emperyalist politika uygulayabiliyor.
Eski SB içinde olmayıp etki alanındaki ülkelerden Suriye’de rejimin yanında yer alarak savaşa girebilme kabiliyetinde, ayrıca Libya ve Kuzey Afrika’da savaşa müdahale edebilen ve askeri üsler kurabilen, askeri ve siyasi emperyalist bir güç.
Kısaca Rusya ekonomik-mali alanda emperyalistleşmeyi hedefleyen ama siyaseten ve askeri olarak emperyalist olan bir güç. Etki alanından Maydan faşist darbesi ve iç savaşla alınan Ukrayna işgaline de bu niteliği ve emperyalist siyaseti ile askeri emperyalist niteliği sayesinde girişebiliyor.
Savran ve Çakır’ın Rusya’yı “emperyalist olmayan” kapitalist olarak sunmaları bu gerçeklikle bağdaşmadığı gibi, Savran’ın, dünyanın egemen gücü ABD’nin savaşlar ve militarizmle hakimiyetini koruma saldırganlığı karşısında desteklenmesi gereken bir güç olarak sunması, iddia ettiğinin aksine komünist hareketin ve Lenin’in savaşa karşı mücadele bakış açısına da aykırı.
Dünya hakimi ve saldırganı ABD-NATO-Batı emperyalizmine karşı, daha güçsüz ama askeri emperyalist gücüyle kafa tutabilen, dolayısıyla zarar verebilen emperyalisti destekleme politikasıdır.
Savran bu anti-Leninist bakış açısına dayandırarak, komünist ve devrimci hareketin antiemperyalizmi terk ettiği, Rusya işgalini ABD saldırganlığı karşısında desteklememek “ABD-NATO’ya temenna”dır, suçlamalarını yapabiliyor.
Bu suçlamayla polemiği başka yazıya bırakmak üzere, bakış açısına paralel olarak ABD’nin Irak işgalinde ABD ve Saddam’a, her ikisine de karşı olmayı suçlamaya değinelim.
Bugün geçen yüzyılın başındaki, Lenin zamanındaki gibi dünyanın büyük çoğunluğu sömürge ve yarı feodal uluslardan oluşmuyor. Sömürgecilik proleter, antiemperyalist, halkçı ve ulusal kurtuluşçu devrimlerle yıkıldı. Eski sömürgeler “bağımsız” devletler. Tabii ki bu kez de yeni sömürgecilik süreci yaşandı ve güncelde mali ekonomik sömürgeleştirilme süreci yaşanıyor. Emperyalistler diğer ülkeleri ve devletleri bu yolla bağımlılık altında tutuyorlar.
Aynı zamanda emperyalizmin hakim gücü ABD savaş makinasına, askeri bağımlılık yaratan gücüne dayanarak işgal ve savaşlarla rakiplerine gözdağı veriyor ve hakimiyetini korumaya çalışıyor. Eşitsiz ve dengesiz gelişme yasasına göre hızlı tempoyla gelişen Almanya, Çin gibi emperyalist ülkelerin mali-ekonomik sömürgeleştirmeden pay kapma rekabetinde daha fazla yol almasını savaşlarla engelliyor.
Ayrıca vurgulamak gerekir ki, geçmiş SB nüfuz alanındaki, SB ile ABD arasındaki ara bölgedeki milliyetçi ülkelerde (Yugoslavya, Irak, Suriye, Libya) hakimiyetini savaşla, himayeci sömürgecilikle veya mali-ekonomik-askeri gücün etkisiyle (Doğu Avrupa ülkeleri ve Arnavutluk) kurdu, kurmaya devam ediyor. Bu kısmi ve bölgesel paylaşım savaşlarıyla 3. emperyalist paylaşım savaşını hazırlıyor.
ABD işgallerinin ve saldırganlığının yenilgisini devrimci ve komünist hareket, kendisi için yararlı sayar. Ama buradan Saddam gibi şoven ve soykırımcı burjuva diktatörleri, Çin gibi hızlı gelişen ama hakim olmayan emperyalistleri desteklemek gerektiği sonucunu çıkarmak, Savran’ın düşebileceği burjuva ve güçsüz emperyalistlere bel bağlama çizgisidir. Üçüncü dünyacılığa paralel ulusalcılıktır. Üç dünyacı “devletler bağımsızlık istiyor” şiarını göre mi hareket etmemiz gerekir?
Saddam sadece soykırımcı diktatör değil aynı zamanda geçmişin güçsüz sömürge burjuvazilerinden farklı olarak sermaye birikimi ve gücü yükselmiş burjuvazinin soykırımcı ve antidemokratik temsilcisi. Hatta daha özgün bir örneği verelim. IŞİD, önceli Zerkavi döneminde ABD işgaline karşı savaştığı halde, gerek Şii inançtan halka ve devrimci örgütlere saldırganlığı, gerekse demokrat aydınlara saldırganlığı nedeniyle desteklenmemesi gereken gerici bir güçtü. Suriye iç savaşında ise Kürtlere ve Rojava devrimine karşı ideolojik saiklerle ve Erdoğan’ın emrinde soykırımcı saldırılardan geri durmadı. IŞİD’in de ABD işgaline karşı Afganistan’da savaşan Taliban’ın da aynı nedenlerle desteklenmemeleri gerekir.
Komünist Enternasyonal, daha geçen yüzyılın başında, emperyalist sömürgeciliğin dünya çapında egemen olgu olduğu ve sömürge burjuvazisinin çok zayıf olduğu koşullarda, yalnızca emperyalizme zarar vermeyi değil komünistlerin işçi köylü kitlelerini örgütlemelerine özgürlük tanımaları ölçütünü de sömürge burjuva ulusalcı hareketi desteklemenin, onunla ittifak kurmanın şartı olarak ileri sürüyordu.
Bugün gelişkin gücüyle Saddamcı ve benzeri burjuvazileri, emperyalist niteliğiyle Çin ve Rusya’yı emperyalist dünyanın hakim gücü ABD’ye karşı destekleyip desteklememekte neden daha geri ölçütlere başvuralım? Savran tam da bu zaafa düşüyor:
“Rusya Federasyonu ordusunun...askerî harekâtının özünde kuşatılarak köşeye sıkıştırılan bir devletin meşru savunması olarak da okunabileceğini belirtebiliriz... hem bir saldırıdır hem de meşru bir savunmadır”
“Son on yılda başta ABD olmak üzere, Batılı emperyalist güçlerin boyunduruğu altına girmeyi reddeden Rusya Federasyonu nesnel olarak siyaseten, aynı Çin Halk Cumhuriyeti gibi, emperyalizm karşıtı bir etkide bulunmaktaydı.”
“Antiemperyalizm ile emperyalizm karşıtı veya emperyalist hedeflere set çeken siyaset arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bir kere antiemperyalist politikanın temelinde kapitalizm eleştirisi ve kapitalizmi aşma hedefi yatmaktadır. Öte yandan kapitalist bir devlet de emperyalizme karşıt politikalar izleyebilir." (4)
Çakır’ın Rusya işgalini meşru ve savunmacı niteleyen anlayışına karşı Savran için yaptığımız eleştiri geçerli.
Ayrıca, Çakır’ın emperyalizm karşıtlığı ile antiemperyalistliği farklı görerek, “emperyalizm karşıtı” olarak Rusya ve Çin’i sunması, Rusya’nın emperyalist amaçla işgalini “hem saldırı hem meşru savunma” olarak sunması -desteklemeyi önermese de- Savran gibi Leninist ve komünist hareketin emperyalist savaşa ilişkin gelenekselleşmiş, genel kabul gören politikasına ters bir bakış açısıdır.
Sonuç olarak; Ukrayna savaşı, ABD-NATO-Batılı emperyalizmin dünya hakimiyetini korumak için, işgallere ve savaşlara başvurmasının devamı olarak Çin-Rusya emperyalist ittifakına karşı şiddetlendirdiği rekabetinin ürünüdür. 2014’deki Maydan darbesi, iç savaşı ve kitlesel katliamları, dahası yeni saldırı hazırlığında somutlaşan ABD-NATO’nun saldırı stratejisine, Rusya’nın verdiği bir cevaptır.
Daha küçük bir emperyalist olarak Rusya, Maydan faşist-liberal darbesini, kitlesel katliamları ve iki halk cumhuriyetini imha savaşı hazırlığını bahane ederek kendi emperyalist nüfuzunu geliştirmenin aracı olarak kullanmakta, gasp edilmiş nüfuz alanını savaşla geri almaya çalışmaktadır.
Komünist ve devrimci hareket, hakim saldırgan emperyalist ABD-NATO-Batı emperyalizmine karşı da, ona kafa tutan daha küçük Rusya emperyalizmine karşı da, işgale uğramış faşist-Batıcı Ukrayna rejimine karşı da mücadele etmelidir. Emperyalist, işgalci, gerici savaşlara karşı mücadeleyi, bu savaşların kaynağı olan burjuva gerici, faşist, emperyalist, liberal burjuva iktidarlara karşı sınıf mücadelesi ve güçlerini büyütmek, bu mücadeleyi emperyalist rekabet ve paylaşım savaşlarına karşı mücadele ve bilinçle kaynaştırmak tek doğru ve enternasyonalist çizgidir.
Dipnotlar
1 Sosyalizm ve Savaş, sayfa 17
2 NATO ile Rusya Arasında Ukrayna: 30 yıllık savaş, 6 Mart 2022 https://gercekgazetesi1.net/politika/nato-ile-rusya-arasinda-ukrayna-30-yillik-savas
3 Sungur Savran,10 Mart 2022 https://www.vaziyet.com.tr/dosya/turkiyede-sol-rusyanin-ukraynayi-isgalini-tartisiyor-v-sungur-savran-30851.html
4 Sungur Savran, Yeni Yaşam Gazetesi, 5 Mart 2022