Sınıf mücadelesinin politika alanında öncülük sorunu, her daim kritik yerde durur ve mütemadiyen politik tartışma ve değerlendirmelerin konusu olur. İçerisinden geçmekte olduğumuz politik konjonktürde emekçi sol hareketimizin kimi politik öznelerinin öncülük konusunu çeşitli veçheleriyle tartışmasına tanık oluyoruz. Tarihin ve güncelin biriktirdiği verili politik koşullarda öncülük/öznelik hallerinin ve işlevlerinin tartışılması bir ihtiyacı vurguluyor. Hazır ve verili koşullarla öncü politik örgütlenmelerin ilişkisi bakımından bu durum muhakkak ki bir öncülük sorumluluğu ve bilincinin kendine müdahalesi anlamı taşıyor ve bir öncülük/önderlik düzeyi kazanma çabası ve arayışının da bir ifadesi oluyor. Zira öncü politik örgütlenmelerin öncülük ve önderlik sorunlarını güncel ve canlı tutmaları, gündem ve tartışma konusu yapmaları politik bir varlık olarak gelişme isteklerine işaret eder. Bu bağlamda emekçi sol hareketimizin kimi politik öznelerinin yürüttüğü öncülük tartışması önemli ve anlamlıdır.
Emekçi sol hareketimizde aktüelleşen öncülük bahsinde ve tartışmasında öne sürülen ve değişik yönlerden vurgulanan fikirlerin bir yeniliği bulunmuyor. Bir fikirler demeti olarak önümüze serilen ve belli öncülük anlayışlarını argüme eden toplam tartışma tablosunda, konu iki bilinç düzeyi ve düzleminde yoğunlaşıyor. Politik öncü örgütlenmeleri merkez alarak ilerleyen tartışmanın, sosyalist hareketin süregiden yapısal krizinin, ideolojik ve örgütsel krizinin dolaysız bir çıktısı olduğunu güçlüce vurgulamak gerekiyor.
90’lı yılların girişinde modern revizyonist SSCB’nin çöküşüyle başlayan dönem, uluslararası komünist hareketin ideolojik ve örgütsel krizini belirledi. Halihazırda sosyalist hareket ideolojik ve örgütsel krizle belirlenen uzun bir ‘ara dönem’den geçmektedir. Sosyalizmin 20. yüzyılı yenilgiyle kapatması ve dünya politika sahnesinden geri çekilmesi, başta komünist ve devrimci hareket gelmek üzere tüm sol-sosyalist güçleri derinden sarstı, öncüleri yerinden etti. Yenilgi kaos, bozgun, geri çekilme, çözülme ve dağılmayı koşulladı. Sınıf savaşımlarının bu yeni şartlarında, ideolojik belirsizlik ve yön kayıplarıyla başlayan kriz; örgütsel ve politik likidasyon boyutlarıyla sürdü ve giderek süreğenleşti. Dünyanın farklı coğrafyalarında sol-sosyalit hareketleri değişik düzey ve yönlerden etkileyen kriz, tek tek öncülerin durumunu ve konumunu etkileyen ve belirleyen bir işlev gördü. Yenilgi yasasının hükmünü icra ettiği kriz koşullarında, kimi politik öncü kuvvetler devrimci niteliklerini tümden kaybetti, strateji ve kulvar değiştirerek yeni duruma teslim oldu. Sosyalist hareketteki özgüven kırılması ve politik iddia kaybı, pratik politik sahada çekinik ve sinik bir politik varoluş hali yarattı.
Bu uzun ara dönemde sosyalist hareketteki ideolojik ve örgütsel krize karşı üç ana vaziyet alış belirdi. Farklı nitelikte ve yönde ideo-politik iradeler gelişti ve çizgileşti. Bunlardan ilki 20. yüzyıl sosyalizminin dramatik yenilgisini hükümsüz sayan, yeni dönemin koşullarını ve karakterini analize yanaşmayan dogmatik tavır ve çizgidir. Dogmatik Marksizm'in ideolojik savunu mevzisinde durarak ilerlemeye çalışan bu tür politik öznelerin, uluslararası komünist ve devrimci hareketin ideolojik ve örgütsel krizini yok hükmünde sayması onları krizden ve sonuçlarından azade kılmadı. Kriz elbette dogmatik Marksist hareketi de kendi girdabına çekti. Yapısal krizin nesnelliği ve gerçekliğiyle yüzleştirdi. Politik gelişmesini etkileyip şekillendirdi. Uluslararası komünist hareketin krizi karşısında ikinci tepki ve tavır tasfiyecilik olarak gelişti. Tasfiyecilik 20. yüzyıl sosyalizminin yenilgisini devrimci olandan vazgeçme ve sosyalizmden uzaklaşma gerekçesi yaptı. Yeni mücadele döneminin sorunlarını devrimci bakımdan yanıtlayamayan kimi devrimci özneler tasfiyeci ve evrimci bir varoluş konumuna savruldu. Dönemin yapısal krizini ve yeniden yapılanma zorunluluğunu kavrayan devrimci politik özneler üçüncü bir eğilim ve kulvar açtı. Yeniden yapılanma yolundan ilerlemeye koyuldu. 20. yüzyıl sosyalizminin ezilen insanlık dünyası için yarattığı tüm devrimci birikimlere yaslanarak, açılan 21.yüzyıl çağının devrimci sosyalizmini kurma mücadelesini yükseltti.
Tanımladığımız verili krize karşı üç ideo-politik eğilim ve kendini siyasal üretme halinin bugün de ana ve ayırdedici özellikleriyle devam ettiğini söyleyebiliriz. Yapısal kriz kendini en bariz ve en şiddetli biçimde pratik politika alanında gösteriyor. Emekçi sol hareketimizin bir ‘politik gelişim krizi’ yaşadığı açık ve tartışma götürmez bir gerçekliktir. Reformist, devrimci ve dogmatik öncü kulvar ve bölükleriyle sosyalizm ve devrim iddialı tüm politik öncü kuvvetlerin, ezilen ve sömürülen kitlelerle bağları zayıf ve sınırlıdır. Anlamlı ve taktik bir kuvvet olmaktan uzak, sınıf savaşımının edimsel alanında zayıf ve güçsüz politik öncüler gerçeği politik gelişim krizinin en çarpıcı betimlemesini vermektedir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da konumlu sol-sosyalist/devrimci hareketimizin içiçe geçen yapısal ve politik krizinin çeyrek yüzyılı aşan serancamında belli ilerleme ve atılım momentleri yakalamasına karşın, yapısal kriz ve güncel politik krizini aşmayı başaramadı. Kuzey Kürdistan’dan yükselen demokratik devrimin sürekli canlı tuttuğu devrimci olanaklar, belli dönemlerde ortaya çıkan devrimci durum gibi elverişli politik koşullar sosyalist ve devrimci hareketimizin politik gelişmesine önemli sıçrama ve atılım imkanları tanıdı. Belirli dönemlerde görece gelişen ve canlanan emekçi sol hareket büyük politik atılımlar ve sıçramalar gerçekleştiremedi. Yapısal krizi devrimci bir yeniden yapılanma yolundan çözerek aşamayan sosyalist ve devrimci hareketimiz bugün de anlamlı bir politik gelişme, büyüme/kitleselleşme gerçeği elde edemiyor. Öncüleşme ve önderleşmedeki bu verili yetmezlik halinin süreğenleşmesi, öncülük ve önderlik sorununu yakıcı, can alıcı ve sürekli güncel tartışma konusu haline getiriyor. Politik öncülüğün gereklilikleri ve tarzını güncel devrimci olanaklarla birlikte tartışan emekçi sol hareketimizin ilgili özne ve bölükleri, ne yazık ki güncel politik krizin arka planındaki yapısal krizi kavramayı ve çözümlemeyi başaramıyor. Sendika.org’tan Ali Ergin Demirhan’ın “Direniş Fraksiyonu” yazısıyla başlayan tartışmaya Ayşe Düzkan (Öncü değil yol arkadaşı ), Oğuzhan Kayserilioğlu (Yol ayrımına doğru ), Ender Öndeş (Ali, Ayşe ve biraz polemik), Selim Açan (Bu işte bir terslik yok mu? Şu malum mesele: öncülük), Özgür Gelecek (Polemik: “Kör olasın demiyorum’’) farklı açı ve yönlerden vurgularla katıldıklarını saptıyoruz. Kitle ile öncü ilişkisinin her iki tarafında duran ve bakan yaklaşımlar, iki ana görüş açısı etrafında yoğunlaşıyor, politik öncü ile kitle ilişkisinin her iki konumundan bakan yaklaşımlarla irdeleniyor ve politik öncülük pratiklerinin kimi tavırlarında eleştirel çözümlemeler yapıyor. Fakat yapısal kriz gerçeğiyle devrimci diyalektik ilişki kuramıyor. Güncel kitle hareketinin gelişimine dönemsel taktik program önerileri ve talepler manzumesi de içeren öncülük tartışması bu yüzden eski sorunlara yeni sorular soramıyor; politik öncülük adına anlamlı ve bütünlüklü bir perspektif üretemiyor. Öncülük tartışmasına vesile olan Ali Ergin Demirhan’ın “Direniş Fraksiyonu” yazısı, büyüyen kitle memnuniyetsizliği ve yürüyen kitle hareketini devrimci gelişme imkanları bakımından analiz etmeye girişiyor. Kitle hareketleri analizine yaslanarak somut bir direniş programı öneriyor ve dönem için siyasal perspektif çiziyor. “Direniş Fraksiyonu” makalesi eksik bıraktığı ve tartışılıp eleştirilmeyi hak eden kimi yönlerine karşın, içinden geçmekte olduğumuz döneme politik öncüler konumundan yaklaşım göstermesi ve öncülük ihtiyaçlarını gündemleştirmesi bakımından olumlu ve sorumlu bir çabaya işaret ediyor.
Ali Ergin Demirhan, “Direniş Fraksiyonu” konseptiyle günümüz kitle hareketlerinde verili direniş eğilim, imkan ve isteklerinin iradi çabalarla ilerletilmesi ihtiyacına dikkat çekiyor ve sorunsallaştırıyor. İradi süreç ve çabalara yapılan her vurgu ve çağrı dosdoğru bir öncülük davetiyesi olarak yankısını bulur. Nitekim buluyor. Emekçi sol hareketimizin kayda değer bir bölüğünün bu çağrıya yanıt vermesi ve bir tartışma yürütmesi çağrının amacına ulaştığını gösteriyor. Ali Ergin Demirhan “Direniş Fraksiyonu” perspektifini kurarken halihazırda kitlelerde verili bulunan direniş eğilim, enerji ve kapasitelerin tam olarak nasıl oluşup mayalandığına dair öncü ve iradi çabaların da kapsandığı bir analiz yapamıyor. Eş ve sade bir anlatımla öncü etkisini ve katkısını analiz dışı bırakıyor. Aynı şeyi direniş denklemi ve perspektifini kurarken de yapıyor. İradi sürecin gerekliliğine işaret ederken dünden bugüne uzanan tarihsel-siyasal kesitte iradi ve öncü etkinliği ve çabalarının ne türlü bir etkisi ve verimi olduğu konusunu analiz dışı bırakan bir yordam işletiyor. Genel geçer yordama dayalı bir siyaset analizcisi ve yorumcusu olmayacağımıza göre, kitle hareketlerinin siyasal analizini salt etki-tepki mekaniğiyle işleyen bir toplumsal siyasal olay prosedürüyle ele alamayız. Bu her şeyden önce Marksist teorinin ve materyalist yöntemin imkanlarından yararlanmayan bir vulgarizm olur. Kitle hareketlerinin devrimci analizinde de Marksist teoriyi ve Marksist diyalektik materyalizm yordamını “iş”e koşmak, özenli ve bütünlüklü kitle analizleri yapmak durumundayız. Ali Ergin Demirhan’ın kitle hareketlerinin ‘epikriz raporu’ diyebileceğimiz bölümünde öncünün rolünü dışta bırakan yaklaşımının Marksist devrimci analiz yöntemi bakımından yüksek önemi var. Zira geçmişteki mücadelelere kazılı öncü ve iradi çabalar olumlu ve olumsuz yönleriyle kitle hareketlerinin girdileridir ve kitle hareketlerinin gelişimini şu veya bu biçimde etkileme faktörleridir. Bu analitik boyutu önemli görüyoruz ve üzerinde kısaca durmak istiyoruz. Kitle hareketlerinin analizinde geçmiş efekti, birikimi ve bilinci çok somut bir olgudur. Güncel direniş eğilimleri, kitlelerdeki hareketlenme, siyasal yön ve karakter kazanma vb. belirtiler kitlelerin öz deneyimleriyle öğrenmelerinin ve bir bilinç kazanmalarının sonucu ve verisidir aynı zamanda. Kitle hareketleri ve kitle bilinci, daima içinde öncü ve iradi eylem ve çabalarının da olduğu mücadeleler sürecinde oluşur, mayalanır ve olgunlaşır. Kitlelerin özdeneyimleriyle öğrenmelerini ve bu özdeneyime etki edip yerleşen öncü etkisini asla küçümseyemeyiz.
Burada özdeneyim dediğimiz olguyu kesinlikle bir dar deneyim olarak kavramamalıyız. Açık ki siyasal-toplumsal hareket ve olayın bütün öge ve ilişkileriyle içerilmesi, özümsenmesi ve biriktirilmesi halinden söz ediyoruz. Fizik biliminden “entropi” kavramını ödünç alıp konuyu bu bağlam içinde anlatmak daha yararlı olabilir. Kitle hareketlerinin gelişim diyalektiğinde “toplumsal entropi yasası” diyebileceğimiz karmaşık bir hareket yasası ve diyalektik süreç işler. Toplumsal-siyasal yapı ve ilişkilerde bu durum çoğunlukla anlaşılmaz, karmaşık ve kaotik gibi görünür. Fizikteki enerjinin sakınımı ve entropi yasasında olduğu gibi toplumsal hareketlerin de enerjileri kaybolmaz. Sadece farklı yönlere doğru çözülür, saçılır, dağılır, birleşir ve yoğunlaşır. Toplumsal hareketlere içkin bu enerjiler belirli bir ‘an’da bir siyasal yoğunlaşmayla, bir katalizör etkisi ve bilinç sıçramasıyla devrimci kitle hareketi olarak belirebilir. Tersine bir hareket seyri de izleyebilir. Toplumsal devrimci enerji çok çeşitli neden ve faktörlerin koşullamasıyla dağılabilir ve toplumsal bir dinginlik halini alabilir. Bütün bu süreçlerde öncü ve iradi çabalar, bilinç biçimleri, mücadele ve örgüt biçimleri yürürlükten çekilse ya da etkisizleşse bile, tümden kaybolmaz. Toplumsal hareket enerjisi toplumsal yapının tüm katmanlarına ve derinliklerine dağılır. Toplumsal mücadele hareketlerinin gelenek, bilinç ve hafızasına birikip yerleşir. Günü geldiğinde kitlelerin hafızası, geleneği, bilinci ve enerjisi kaybolanı, unutulmuş görüneni, görünmeyeni, saklı duranı sınıf savaşımının edimsel siyaset alanına geri çağırır; verili mücadele ve örgüt biçimlerini cari siyasete taşır ve güncel yaratıcı biçimleriyle yeniden kullanıma sokar.
Toplumsal hareketin doğasında ve hareket yasasında kitlelerin politik öncülerden öğrendiklerini biliyoruz. Devrimci öncülerin eylem biçimleri, sloganları, öncü tarz ve jestleri her zaman kitlelerin ilgi öğrenme mesafesindedir. Öncü örgütlenmelerin yapıp ettiklerinden hiç bir şey, zafer ve yenilgilerin hiç biri toplumsal mücadelenin gelenek ve hafızasından ebediyen silinip gitmez. Ali Ergin Demirhan, faşist şeflik rejimiyle belirlenen son yılların ağır politik koşullarına rağmen öncü politik kuvvetlerin belli bölüklerinin sürekli biçimde direnişte ısrar çizgisinin bugünkü ‘direniş fraksiyonu’nun bir katalizörü olduğunu görmüyor ve kavramıyor. Direniş Fraksiyonu perspektifi devrimci imkanlara odaklanıyor. Faşizme karşı harekete geçmeye hazır ve harekete geçen kitlelerin bir direniş odağı/ordusu olarak gelişimini öngörüp murat ediyor. Doğal olarak bu direniş fraksiyonunun öncelikle emekçi sol harekette karşılığını bulması ve antifaşist öncü kuvvetleri hareketin öncü konumlarına yerleştirmesi gerekir. Oysa Ali Ergin Demirhan’ın anti-faşist direniş planında politik öncü kuvvetler yer almıyor. Arabayı atın önüne koşamayacağımıza göre, Ali Ergin Demirhan’ın direniş fraksiyonunun öncü görevlerini omuzlayacak öncü kuvvetlere devrimci taktik planda bir yer açması gerekmiyor mu? Öncüsüz ve önderliksiz bir direniş ordusunun faşizmi yıkma kapasitesi olur mu? Dahası iradi sürecin gerekliliğine bunca vurgudan sonra antifaşist cepheleşme iradelerini görmezden gelmek, HDK, HDP, BMG ve HBDH gibi antifaşist birleşik cepheleşme gerçekliklerini yok sayarak direniş fraksiyonu yaratmak mümkün mü? Ali Ergin Demirhan tüm irade vurgularına rağmen kendiliğindenci kitle hareketlerinin ufkunu aşan bir devrimci önermede bulunmuyor.
Öncülük tartışmasına öncülüğün reddi fikriyle katılan Ayşe Düzkan açık ve net bir biçimde kendiliğindenci kitle hareketlerini yüceltiyor. “Öncü değil yol arkadaşı” tarifi ve çerçevesiyle sol-sosyalist hareketi kitle hareketlerinin basit bir ögesi haline getiriyor, kendini ve kendiliğinden hareketi devrimci ufka kapatıyor. Ali Ergin Demirhan politik öncüleri görmüyor ya da görmezden geliyor. Ayşe Düzkan ise devrim ve sosyalizm iddialı öncüleri görmek bile istemiyor. Kendiliğinden kitle hareketi üzerine şefkatle titreyen Ayşe Düzkan, politik devrimci öncülere “gölge etme başka ihsan istemem” jesti gösteriyor. Öncülüğün reddine gerekçe kıldığı kimi dar, sekter ve üstenci öncü pratikler ancak ve yalnızca nasıl bir öncülük tartışmasında anlamlı ve kıymetli olabilir. Pireye kızıp yorgan yakma tepkisi değilse bu, düpedüz kendiliğinden kitle hareketlerini yücelten bir kitle kuyrukçuluğu siyaseti demektir. Öncülük merkezli tartışmada Oğuzhan Kayserilioğlu politik öncülük konumunda yaklaşıyor ama yalnız görmek istediğini görüyor. Belli kayıtlarla HDP’yi antifaşist özne olarak değerlendiriyor ve bir ortaklaşma imkanı tanıyor. Fakat HBDH ve diğer devrimci öncü kuvvetleri olası antifaşist cepheleşme siyasetinin dışında bırakıyor. Bu yaklaşımın kategorik bir seçim olduğunu görüyoruz. Kayserilioğlu’nun antifaşist mücadelesinin sadece demokratik güçlerle bir ‘Demokratik Anayasa’ ufku olduğu anlaşılıyor.
Sınıf savaşımlarının tarihi ve siyasal teori bize bilincin iki ana yolunun ve düzeyinin olduğunu söyler. Birinci bilinç yolu ve düzey öncü politik örgütlenmelerde vücut bulur. Öncü bilinç, bir özne bilincidir ve siyasal parti, örgüt, grup vb. formlarda varlık haline gelir. Sınıf savaşımında ikinci bilinç düzeyi ve düzlemi kitle bilincinde somutlanır. Birbiriyle daima sıkı etkileşim içinde olduğunu kolayca gözlemleyip tespit ettiğimiz bu iki ideo-politik varoluş hali ve düzlemi, sınıf savaşımının edimsel politika alanında farklı konumlarda bulunurlar ve ayrı yollar izleyerek gelişirler. Kitle bilinci ile öncü bilinç ayrımı, devrimci politikanın ayrımı ve tasnifi için hayati önemde bir ayraç ve konudur. Bu kategorik tasnif ve tanım olmaksızın devrimci politika ile reformizm ve her türden kendiliğinden bilinç birbirinden ayrılamaz. Kitle bilinci ve hareketi adına öncü bilincin devrimci rolünü reddeden görüş asla devrimci olamaz. Bu görüş kendiliğindenci bilinci temel alır ve yüceltir. Kendiliğindenci bilinç kurulu düzen ve egemen bilinç sınırlarını aşamayan bir bilinç halidir ve ne denli siyasallaşırsa siyasallaşsın düzen sınırları içinde kalır. Kendiliğindenci bilinç çeşitli tür ve kertelerde ortaya çıkan bir kitle bilincidir. Kitle hareketlerinin kendiliğindenci bilincini temel alan ve yücelten, salt bu bilince yaslanarak politika yapan kuvvetler kitle kuyrukçusu ve düzeniçi bir siyaset çizgisini temsil ederler. Ekonomizm, sendikalizm, reformizm gibi siyasal tavır ve hareketler kendiliğindenci bilinci yücelten ve kitle kuyrukçuluğu siyaseti güden hareketlerdir.
Ayrı düzlemlerde yer alan kitle bilinci ile öncü bilinç düzeyinin her iki halinin de değişken ve akışkan ideo-politik olgular olduğunu özellikle vurgulamalıyız. Bu dinamik ideo-politik nitelikleri nedeniyle öncünün ve kitlelerin bilinçlerini sürekli yenilediklerini, öznelliklerini yeniden ve yeniden inşa ettiklerini söylemeliyiz. Toplumsal varlığın ürünü olan bilinç biçimleri verili toplumsal ilişkilerin tüm ideo-politik ve ideo-kültürel ögelerini kendinde içerir ve yansıtır. Dolayısıyla bilinç biçimleri aynı zamanda sınıf savaşımının gelişim düzeyiyle bağlıdır. Sınıf savaşımının süregiden seyri içinde öncü bilinç, kitle bilinciyle daima içiçe ve temas halindedir. Sınıf savaşımı öncü bilinç ile kitle bilincini birbiriyle ilişkili kılar ve birbirine düğümler. Bu iki bilinç düzeyi ve hali daima birbirini etkiler.
Komünist partinin dışarıdan bilinç götürme/taşıma formülasyonunda ve tarihsel pratiğinde de tarifini bulan bu etkileşim, bilinç dönüşümü ve maddi kaynaşma süreci sınıf savaşımının politika sahasında gerçekleşir. Her iki bilinç düzeyi ve hali de sınıf savaşımının politika sahasında çeşitli öge ve nitelikleriyle ortaya çıkar. Bilinç kırılması, sapması, çözülmesi gibi durumlar hem politik öncülerin hayatında hem de kitle hareketlerinin bilincinde en sık rastlanan değişim ve dönüşümleri işaretler. Kitle bilinci toplumsal hegemonyayı belirleyen sınıf savaşımının verili güç ilişkilerine bağlı biçimde dinamik bir seyir izler. Kitle hareketi yükselir, geri çekilir, dingin ilerler, toplumsal patlamalara varır vs. Kitle bilincinin ele avuca gelmez doğasını gösteren bu gerçeklik kitlenin siyasal bilincinin daima verili güç ilişkileri tarafından belirlenip yeniden kurulduğunu vurgular. Sınıf savaşımının devrimci bir yükseliş yönünde gelişip ilerlediği süreçlerde öncünün eylemli bilinciyle kitlenin ileri bilinci daha fazla yakınlaşır, ortak frekanslarda daha çok buluşur ve etkileşime girer. Öncü ile kitle devrimci diyalektiği bir kaynaşma ve bağlaşma yönünde ilerler. Bu kesişme ve birleşme ‘an’ı aynı zamanda kitle bilincinde bir kırılma ‘an’ını gösterir. Böylesi ‘an’larda kitle bilinci sıçramalı gelişir. Devrimci koşullar ve imkanlar muazzam biçimde artar. Egemen sınıfların ideo-politik hegemonyası ve rıza üretme gücü parçalanır, inandırma kapasitesi zayıflar. Devrimci durum için imkanlar artar ve elverişli koşullar hızla olgunlaşır. Kitlelerin memnuniyetsizliği kendini yeni eylemli bilinç olarak ortaya koyar. Politik bilincin yeni düzeyine denk gelen yeni sloganlar, eylem ve mücadele biçimleri kendini gösterir. Eskisi gibi yönetilmek istemeyen kitleler etkili ve sarsıcı eylemleriyle egemen sınıfların kurulu düzenini sarsmaya başlarlar. Egemenler eskisi gibi yönetemezler. Kurulu düzen ve egemen siyaset krize girer. Bu durum bir ‘devrimci durum’ olarak belirir, fiilleşir ve kitlelerin eylemli bilincine dolaylı ve dolaysız tüm biçimleriyle yansır.
Devrimin gerçekleşmesini sağlayan ana koşul öncü bilinç ve pratikleriyle kitle hareketlerinin tek bir amaçta ve ortak ergime potasında kaynaşması ve birleşik devrimci irade haline gelmesinde ifade bulur. Öncü ile kitlenin bu belirli koşul ve uğraklardaki “karşılaşması”, “kaynaşması” ve iradeleşmesi hali her iki bilinci yeni bir niteliğe taşır ama ayrı varlıklarını ortadan kaldırmaz. Başka bir anlatımla belli bir politik önderlik etrafında birleşen kitle hareketi aynı bilinç düzeyinde kalmaz.
Kitle hareketi ve bilincinin politik zorla yenildiği veya çeşitli nedenlerle sönümlenip geri çekildiği zamanlarda kitle bilincinin diğer yüzü ve karakteri açığa çıkar ve başat bilinç haline gelir. Karşı devrimci bir hegemonyanın tesis edildiği ve kitle hareketlerinin faşist zorla bastırılıp yalan, demagoji, psikolojik savaş yöntemleri vd. ideo-politik araçlarla rıza ve inandırma işlevine koşulduğu zamanlarda kitle bilinci darbelenir, dumura uğrar ve paralize olur. Geri mevzilere doğru çekilir. Kitlelerle birlikte aynı verili koşullar içinde devinen politik öncülerin de bilinci ve politik pozisyonu değişir. Belirli bilinç sapmaları ve çözülmeleri yaşanır. Yenilgi veya kitle hareketinin geri çekiliş durumuna göre bu eğilim, sapma ve çözülmeler farklı ideo-politik savrulmalara da yol açabilir. Dahası politik öncüler kendi içlerine dönerek bir ideo-politik ve örgütsel krize yuvarlanabilir. Sınıf savaşımının sert ve kritik ‘an’larında ortaya çıkan bu tür bilinç kırılmaları, siyasi sapmalar ve eğilimler öncü politik örgütlenmelerin yönlerini yitirmesini ve sınıf savaşımının edimsel politik alanında etkisizleşmesini ve en geri mevzilere çekilmesini getirir.
Bu yüzden kitle hareketlerinin ve bilincinin devrimci öncü politika mevkinden ve önderlik görevleri görüş açısından analiz etmeyi tam ve isabetli olarak yapmak can alıcı bir devrimci önderlik koşulu, niteliği ve meziyetidir. Aynı zamanda öncü politik mücadele tarzının tamamlayıcı ve ayrılmaz bir bileşenidir. Kitle hareketini ve bilincini Marksist diyalektik materyalist yöntemle özenli, kapsamlı ve derinlikli yordamla analiz etmek, gelişim yönünü, imkan ve risklerini saptamak, devrimci taktik ve pratik-politik görevleri isabetli biçimde belirlemek ve kararlıca uygulamak politik öncünün devrimci önderlik başarısını hazırlar. Kitle hareketlerini analiz etmeyi başaramayan, yüzeysel, hatalı ve subjektif analizlerle taktik görevler belirleyen politik öncüler, uyguladıkları siyasal çizgi ve eylemlerle kitlelerden koparlar. Devrimci politikanın nesnesi olan kitle hareketinin bilincinin yerine öncünün bilinç ve arzularını koyan siyasal mantık ve akıl kitlelerden kopar ve tecrit olmanın yolunu açar. Kitlelerden kopuş ve mesafelenmeyi getiren sol-sekter anlayış, ister istemez kendinden menkul bir politik mücadele kulvarına ve döngüsüne sapar ve saplanır. Kendi çalıp kendi oynayan bir öncü temsil siyasetiyle varlığını sürdürmeye çalışır. Bu tarz bir öncülük yordamı ve çizgisi kendini üretme tarzına dönüştürdüğü koşulda kendini amaçlaştırır. Kendisi için politika tuzağına ve döngüsüne yakalanır. Politik varlık olma özelliklerini yitirmeye başlar ve kitlelere yabancılaşır. Politik varlık ve kuvvet olma iddia ve konumundan düşerek, ideolojik bir akım ve sekte dönüşür. Komünist öncü asla ve kat’a kendini amaçlaştıramaz. Politik öncü mücadele tarzının ayırdedici ve vazgeçilmez karakteristik özelliği olan “kitleler için politika, kitlelerle birlikte politika yapma” yordamı ve çizgisinde sapmaksızın ısrar ve kararlılıkla yürür.
Öncü devrimci politikanın en kritik görevi öncü ile kitle ilişkisinin devrimci inşasıdır. Komünist parti/öncü işçi sınıfı ve ezilenlerin kompleks siyasal aracı, genelkurmayı ve devrim silahı olarak; işçi sınıfı ve ezilenlerin en ileri militan güçlerini, yetenek ve kapasitelerini kendi yapısında toplamayı hedefler ve toplar. Çünkü politik öncü, güç ve kapasite kaynaklarıyla buluşamazsa asli devrimci rolünü ve tarihsel misyonunu yerine getiremez. Devrimci politika egemen sınıfların ve onların örgütlü politik kuvveti olarak kristalize olan devlet aygıtının karşısına işçi sınıfı ve ezilenlerin politik kuvvetlerini derleyip toparlama, örgütleme ve siyasal savaşıma seferber etme eylemi ve sanatıdır. Komünist öncü politik kuvvetlerini başta işçi sınıfı gelmek üzere ezilen ve sömürülen sınıf kesimleri içinde devşirir. Ezilen ve sömürülenlerin hareketlerini öncülük gücü ve kapasitesiyle etkiler, kendi eylemine ve programına ikna eder, dönüştürüp saflarına katar. Kitleleri öncü devrimci çizgi ve tarzıyla, politikanın toplam örgütsel araçlarıyla kazanır ve siyasal bir ordu olarak hazırlar. Politika fiziksel bir olaydır. Kuvvetler ilişkisi ve çatışmasına dayanır. Etkili devrimci politika yeterli ve anlamlı cesarette kuvvetler gereksinir. Devrimci politika her şeyden önce kendi politik kuvvetlerini bulma, örgütleme ve ideo-politik bakımdan donatıp hazırlama yeteneğidir. Kitlelere yaslanan büyük ve yeterli kuvvetler olmaksızın hiçbir politik sorun çözülemez ve kitlelerin kendi eseri olacak devrimci kurtuluş gerçekleştirilemez.
Öncü devrimci politika, öncelikle devrimci kitle çizgisinde maddileşir ve anlam kazanır. Kitle çizgisi bir komünist öncünün kazanmayı hedeflediği işçi sınıfı ve ezilenlere teorik-politik yaklaşımını, kitlelerin devrimci rolünü kavraması, güven duymasını ve inanmasını somutlar. Aynı zamanda öncünün kitleyi eylemli bilinçle dönüştürüp iradeleştirdiği bir olguyu ifade eder. Kitle çizgisi öncünün politik eylem çizgisiyle kitlenin öncü ihtiyaç ve olanaklarının kesişmesiyle politik bir hareket ve eylem olarak kendini gösterir. Komünist öncünün eylem çizgisi öncü politika ve tarzın bir bileşenini oluşturur. Belirli bir dönem ve ‘an’da komünist öncünün bilinçli, kasıtlı ve iradi olarak başvurduğu taktikler ve eylemler dizisini ve kombinasyonunu kapsar. Politik konjonktürün ve kitle hareketinin belirlediği ve yön verdiği eylem çizgisi her koşulda kitle hareketinin ilerlemesini ve itilmesini amaçlar. Öncü tarz bütün etkinliği ve etkileşimiyle kitle içinde politik maddi olma yönünde çaba gösterir.
Devrimci öncülük hedeflediği kitlesiyle öncelikle bir varoluş ilişkisi kurar ve kendini buradan işlevlendirir. Önüne siyasal ve örgütsel görevler koyar. Öncülük, kitle hareketine eylemli bilinç olarak gider ve etkileşime girer. Kitle bilinci üzerinde amaçlı bir ideo-politik işlemde bulunur. Bu işlemi sözü ve eylemiyle, ajitasyon, propaganda, eylem araçlarıyla, politik mücadele biçim ve araçlarıyla pratikleştirir. Kitle hareketinin verili bilinci daha ileri hedef ve devrimci amaca yönlendirir, devrim ve sosyalizm hedefleriyle bağlı kılmak için iradi ve kasıtlı faaliyette bulunur. Stratejik ve taktik planlar geliştirir uygular. Kitle hareketinin ufkunu, yeni şiarlarla, hedeflerle, fikirlerle ve bilgilerle genişletir. Dar, ekonomist ve ilkel bilinç formlarından arındırır. Egemen düşünüş ve fikirlerden kopuşmasını sağlamaya çalışır. Kitle hareketinin başat bilinci olarak var olan kendiliğindenci bilinçte rüşeym halde verili bulunan devrimci bilinci açığa çıkarıp işleri öncünün bilinç ve bilgisiyle yeniden biçimler ve hareketin yeni bilinç düzeyini inşa eder ve örgütler.
Marksist Leninist komünist öncü varlık gerekçesi ve tarihsel misyonu gereği her daim kitle hareketiyle sımsıkı ve bağlıdır, kitlelerle birlikte politika yapar ve kitlelerle birlikte yürür. Siyasal öncü olarak parti, kendisini ezilen ve sömürülen kitleler içinde var eder. Üretim ve bölge esasına göre örgütlenen parti, ezilenlerin ve emekçilerin farklı toplumsal alanlarını ve kadrolarını ayrı ve özgün mücadele cepheleri formunda örgütler. Öncü misyonuna ve işlevini layıkıyla ve etkince gerçekleştirebilmek için her vakit kitlelerin bağrında mevzilenir. Öncü damarlarını ideo-politik ve örgütsel araçlar toplamıyla tüm köklerini kitlelerin toprağına salar. Kitle hareketinin öncü konumlarına yerleşir ve her daim hareketin ateşleyicisi ve örgütleyicisi görevini üstlenir ve yerine getirir. Kitlelerin hareketli ve öncü bölüklerini temel alan bir devrimci eylem ve kitle çizgisi belirler ve bu sırat-ı müstakim de yürür.
Öncü politika ve öncü politik tarz, kaynağını öncünün varoluş gerekçesi ve misyonundan alır ve bize şunu anlatır: Marksist Leninist komünist öncü ezilen ve sömürülen kitleleriyle bir varoluş illiyeti içindedir ve olmak zorundadır. Zira öncü kendinden menkul ve kendisi için bir varlık değildir ve olamaz. Komünist öncü varlığını ezilen ve sömürülen milyonların iktisadi ve politik kurtuluşuna, toplumsal devrimi kazanma amacına, aynı anlamda sosyalizmin zaferine bağlamıştır. Varlık amacı ezilen ve sömürülen milyonların öncüsü ve önderi olmak, sınıf savaşımını tayin edici savaşımını hazırlamak, yönetmek ve toplumsal devrimin zaferine ulaştırmaktır. Parti öncü bilinci üretir, öncü eylemi örgütler, öncü politika çizgisini temsil eder. Öncülük ve önderlik misyonunu ancak ve yalnızca bir bölüğü ve keşif kolu olduğu, işçi sınıfı ve ezilenlerin engin ve muazzam gücüne yaslanarak yerine getirebilir.
Öncü politika ve öncü tarz, her zaman kendi sorun ve talepleriyle harekete geçen kitle inisiyatiflerini, kendiliğinden hareketleri destekler. Devrimci önderlik gücü ve kapasitesiyle kitle inisiyatiflerinin ve hareketlerinin içinde yer alır. Öncünün devrimci bilincini, tavrını ve enerjisini harekete taşır. Devrimci önderlik kitleyle sürekli bir etkileşim içinde olur ve giderek onları gündelik mücadelelerine değin nüfuz eder. Sınıf savaşımının edimsel politika alanında gerçek bir öncü olarak kendini ‘an’ın görevleriyle mesul kılar. Etkileyen, değiştiren, eyleyen özne olarak kitlelerin ileri ve öncü kesimleriyle etkileşerek birleşir. Toplam mücadele ve etkinliğiyle, devrimin kuvvetlerini birleştirir ve daha ileri mücadele aşamalarına hazırlar.
Öncülük ve önderlik durumu salt bir partinin kendini öncü olarak konumlaması bir öncülük çizgisi oluşturması ve kendini öncü olarak takdim eden bir hakikat anlatımı inşa etmesiyle elde edilen bir paye değildir. Öncülük ve özellikle önderlik kitleler tarafından ölçülen ve sınanan bir olgudur. Öncü parti varoluş hakkını bizzat sınıf savaşımının edimsel politik sahasında taktikleriyle, politik faaliyetleriyle toplam mücadele pratikleriyle tarihten koparıp alır. Daima sınıf savaşımının edimsel politik alanında sağlamca durarak, tutunarak, tüm karşı devrimci saldırıları göğüsleyip hareket eden bir politik kuvvet olarak ilerleyerek, pratik mücadeleyi yükselterek ve geliştirerek varoluşunu gerçekleştirir.
Günümüzde öncü politik mücadele tarzının gerekli kıldığı devrimci irade ve yaratıcılığı politik mücadele biçimleriyle çeşitlendirip, öncü çıkışı ve öncü mücadele ve ön açma eylem biçimleriyle yaygın kitle çalışmalarını bir ergime potasında buluşturan bir devrimci kitle çizgisini uygulayarak ilerlemek güncel öncülük görevinin tutulacak halkasıdır.
Devrimci kitle çizgisi başlangıçta öncünün, ezilen ve sömürülen, sınıf ve tabakalarının belli taleplerle yürüyen hareketlerinin mücadele biçimleriyle etkileşimini ve giderek gündelik mücadelelerine derinliğine nüfuz etmesini şart koşar. İşçi sınıfı ve ezilenleri bir siyasal ordu olarak örgütlemeyi hedef ve varlık gerekçesi sayan komünist öncü, günümüz kitle hareketinin gelişim, imkan ve yönelimine elverişli dönemsel taktik, mücadele ve öncülük görevlerini başarma amacına sımsıkı sarılmalıdır.