Burjuva Devlet, Gladyo ve Mafya

‘80’li yıllar boyunca emperyalist ülkelerde arka arkaya gladyo skandalları patlak vermişti. Özellikle Batı Avrupa’nın emperyalist devletleri, sistemin “geleceğini” kurtarmak için o gün ortaya çıkan gladya örgütlenmesinin “suç örgütü” olarak ifşa edilmesini kabullenmek zorunda kaldı. Özellikle İtalya’da milyonlarca işçi ve emekçinin katıldığı gösterilerin baskısıyla gladyo üyeleri mahkemeye çıkartıldılar ve mahkûm oldular. Çete üyelerinin ifadeleri, II. Dünya Savaşı sonrasında burjuva devlet örgütlenmelerinin gladyolaştığı, işin doğası gereği, bir süre sonra bu çetelerin denetim dışı eylemlere giriştikleri ve burjuva kliklerin siyasi hesaplaşmalarının tahsildarı haline geldikleri görüldü. Nihayet sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve revizyonist blokun çöküşüyle gladyo çeteleri “elde kaldı”. 

Batı’nın emperyalist ülkelerinde gladyo çözülürken, Türkiye’de aynı örgütlenmenin olduğu bizzat gladyocularca “ihbar edildi”. Ancak, dünya çapında esen gladyo aleyhtarı güçlü rüzgarlar bile bu topraklarda bir yankı bulamadı. Her şey gizli kaldı.

3 Kasım 1996 tarihinde lüks bir Mercedes, gitti “emekçi” bir kamyona çarptı. İnsanlık tarihinde mutlaka yer alacak bir orijinallikle kamyona çarpan Mercedes, Türkiye’de gladyo örgütlenmesini açığa çıkartan bir vesile oldu. Devletin hemen bütün önemli mevkilerinin gladyo örgütlenmesinin yuvaları olduğu; devletin siyasi, askeri ve polis teşkilat kadrolarının yanı sıra 12 Eylül öncesinin katil sürüleri ülküdaşların bu teşkilatın içinde ve başında olduğu görüldü. Bu teşkilatın da arkasında ve içinde, tüm dünyada olduğu gibi ABD, CIA ve Pentagon’un var olduğu sır değil. Çatlı ve diğer ülkücü faşistlerin hem MİT hem de CIA adına görevli faşist katiller içinden seçildikleri kanıtlarıyla ortaya çıktı.

Susurluk, Pandora’nın Kutusu gibi açıldı ve Susurluk öncesi son 30-40 yılda gerçekleşen bütün faili meçhul cinayet, kayıp ve katliamların bu çetelerin işi olduğu ortaya döküldü. Çiller’in “devlet sırrı” diyerek açıklamaktan kaçındığı Ağar’ın Türk Gladyo’su ve kirli operasyonları, uyuşturucu bağlantıları ortaya saçıldı.

Yıllar sonra, şimdi yeni bir Pandora’nın Kutusu açıldı. Buna “2. Susurluk” da diyebiliriz. Kendi aralarındaki; devlet ve çeteler arasındaki anlaşmazlığın bir sonucu olarak dışlanan Sedat Peker videolarıyla devlet-mafya ortaklığının boyutlarını gözler önüne serdi ve sermeye devam etmektedir. Aslında onun ifşa ettikleri bilinen gerçeklerdi. Saraya karşı olan  güçler Peker’e, sistematiği olan bir video-dizide sadece baş rol verdiler.

Örgütlü suç işleme çürümüş kapitalizm olan emperyalizmin doğasında vardır.

Örgütlü suç işleme, uyuşturucu madde ticareti, mafya faaliyeti, kumar vs. kapitalizmin ayrılmaz yol arkadaşı, bir sektörüdür. Emperyalizm döneminde mafya sektörü dünya çapında birbiriyle ilişkili hale gelmiş ve daha da büyümüştür. Çünkü bütün bunlar emperyalizmin/kapitalizmin asalaklığının ve çürümüşlüğünün ifadesidirler.

Enver Hoca, “Emperyalizm ve Devrim” yapıtında “Çoğu kapitalist ülkelerde haydutluk bir sanayi (sektörü) olmuştur. Ve banka soygunculuğundan, firma baskınlarından, serbest bırakılması için büyük miktarlarda paranın talep edildiği insan kaçırmaya kadar uzanmaktadır” der. (1)

Enver Hoca’nın belirttiği gibi mafyacılık gerçekten büyük kazançların sağlandığı bir sektör olmuştur. Toplumsal ve ekonomik alanda bu sektör çok sayıda alanı kapsamına almıştır. Sektörün cirosu trilyon dolarlarda seyretmektedir. Devletlerin bu sektöre ilgisiz kalması bu nedenle de düşünülemez. Devletler bu alanı kontrol etmekte bu alandan sağladıkları illegal kaynaklarla yasa dışı ve gizli faaliyetlerini finansa etmektedirler.

Ekonominin şu veya bu sektöründe faal olan tekellerin, şirketlerin normal faaliyetlerinin ötesinde, yasaları çiğneyerek, vergi kaçırarak, kara para aklayarak veya aklatarak yaptıkları işleri mafyacılık olarak kast emiyoruz. Emperyalizm koşullarında sermaye, bu türden örgütlü suç fiili dışında kalamaz. Burada söz konusu olan, faaliyet alanı, örgütlü suç işleme, iktisadi kriminalite, uyuşturucu madde ticareti ve başka her türden mafyacılık olan kurumlaşmalar ve bunların devletle, bürokrasiyle, orduyla bin bir türlü ilişkisidir. 

Mafya, illegal parayı, sanayinin bütün sektörlerine; hizmet sektörüne, ticaret ve transport sektörlerine yatırıyor. Mafya, borsada oynuyor, hisse senetleri satın alıyor. Mafya, rantiyelere karışarak legalleşiyor. Bugün, mafyasız bir mali oligarşi, sermaye ve üretimin uluslararasılaşması mümkün değildir.  

Birbirlerinden ne denli farklı olurlarsa olsunlar, burjuva devlet, burjuva hukuk ve anayasa, doğrudan burjuvazinin irade beyanıdır. Hangi biçimlerde -faşist veya “demokratik”- olurlarsa olsunlar, bütün burjuva devletler, burjuva hukuk anlayışı ve anayasalar, bir görevi yerine getirmek zorundadırlar: Her koşul altında burjuva toplum düzenini yasal biçim içinde dokunulmaz kılmaktır, ebedileştirmektir. Ama, ister faşist diktatörlük koşullarında olsun, isterse de burjuva demokrasisi koşullarında olsun, burjuva anayasa işlevini, sınırlı olarak yerine getirebilmektedir. Bu sınır, ülkeden ülkeye, somut duruma göre genişlemenin veya daha da daralmanın ifadesi olabilir. Ama her halükârda kapitalizmin genel krizi koşullarında burjuva devlet, burjuva hukuk anlayışı ve anayasa, meşru olmayanı meşrulaştırmakla karşı karşıya kalmıştır.

Burjuva anlamda en demokratik ülkelerde de illegal güçler, örneğin mafya, “mesleği” yolsuzluk, rüşvet, asalaklık olan güçler, örgütlenmişlerdir. Burjuva devlet tarafından tolere edilirler.

Fakat sınıf mücadelesinin sertleştiği koşullarda kontrgerilla faaliyetinin yükselmesinin yanı sıra mafya sektörü de bu savaşı finanse etmenin aracı olarak kontrgerillanın örgütlü parçası olan mafya gruplarının hakimiyeti altında toplanır.

Kontrgerilla ise, burjuva devletlerde yasal olarak kurulan fakat faaliyeti gizli olan, devrimci ve komünist harekete karşı imhacı ve yıldırıcı saldırıları gerçekleştiren, faşist paramiliter örgütleri örgütleyen veya kullanan, özerkliği olan ama sonuçta iktidarın yönetimi ve denetimi altındaki örgütsel bölümdür.

Kontrgerilla elemanları denetim dışına çıktıklarında ya da eklentisi olan mafya grupları emrinde oldukları devleti bireysel çıkarları için kullanarak denetim dışına çıktıklarında tasfiye edilerek, kirli suçlar ve cinayetler bunlara yüklenerek kontrgerilla ve devlet temize çıkarılır, devletin halk nezdinde saygın kalması bu yöntemle sağlanır.

Kontrgerillanın tarihçesi

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda faşizmin yenilgisi sağlanır sağlanmaz, ABD ve İngiltere emperyalistleri, komünistlere ve SB’ye karşı harekete geçtiler.

ABD’de Truman bu amaçla Ulusal Güvenlik Konseyi’nin 2/C yönergesini kabul ederek CIA’de bütün dünyada örtülü özel görevler yürütecek “Özel Projeler Bürosu” kurulmasını onayladı. Daha sonra adı “Politika Koordinasyon Bürosu/OPC” olarak değiştirildi, ılımlı bir adla örtülü hale getirildi.

Ayrıca ABD ordusu içinde Özel Kuvvetler/ Yeşil Bereliler -İngiliz SAS komandolarına özenerek bu bereleri simge olarak aldılar- geliştirildi.

CIA OPC ve Özel Kuvvetler, ABD adına, İngilizlerin MI6 ile SAS komandolarıyla iş birliği içinde gizli antikomünist ve sosyalist bloku hedef alan faaliyetlere başladı.

Avrupa’da bu ortaklık, Avrupa ülkelerindeki gladyo -İtalya’daki gizli kontrgerilla bölümünün adıdır ve kılıç anlamına geliyor- birimlerinin temsilcilerinin toplandığı “Batı Birliği Gizlilik Komitesi”ni (CCWU) yönetmede de yansıdı.

Bazı NATO ülkelerindeki gladyo örgütlerini ABD Özel Kuvvetleri yönetirken NATO’nun diğer bazı ülkelerindeki gladyo örgütlenmelerini de İngiltere Özel Kuvvetleri eğitip yönetti.

NATO’nun kontrgerilla örgütlenmesinin önceli bu örgütler ve faaliyetleriydi. Örneğin Malezya’da komünist gerillalara karşı ezme hareketinin örtülü saldırılarını MI6–SAS yürütürken, Kore savaşında birlikte faaliyet gerçekleştirdiler.

NATO kurulur kurulmaz CCWU hemen NATO’ya monte edildi. 1951’de adı CPC (Koordinasyon ve Planlama Komitesi) olarak değiştirildi. NATO SHAPE -Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı- içinde Özel Kuvvetler bölümünde kontrgerilla ülke birimleri ve ilgili ülkeler istihbarat örgütlerinin temsilcileri tarafından koordinasyonu örgütlendi. 1950’li yılların başında gizli bir ikinci yönetici karargâh ACC -Müttefik Gizli Komite- adıyla örgütlendi. Üslendiği yer önce SHAPE’nin merkezi olan Fransa’ydı. Fransa’nın ayrılmasından sonra NATO merkezinin taşındığı Belçika’da üslendi.

CPC ve ACC toplantılarına CIA ve ABD Avrupa komutanlığı görevlileri de düzenli olarak katılıyorlardı. Tabii ki yönetmede ABD emperyalizminin baskınlığı vardı. Sonraki süreçte bu baskınlık çok daha güçlenecekti.

İtalya’da hemen bütün kapsamı, provokatif ve imhacı silahlı, bombalı saldırılarıyla açığa çıktığı için gladyo geniş kitleler içinde teşhir oldu. NATO’nun kontrgerilla birimleri yönetimine bağlı olarak İtalyan Askeri İstihbaratı SID -Servizio Informazioni Difesa- tarafından gladyo adıyla örgütlendi, Subayların yanı sıra P2 locasından ve burjuva politikacılardan yönetimi oluşuyordu. Ordino Nu-ovo ve Avangardia Nazionale gibi faşist örgütlerden paramiliter vurucu kadroları kendisine bağlı ve saldırgan eylemci olarak yetiştirdi ve örgütledi.

Açığa çıktıkça anlaşıldı ki, Hristiyan Demokratlar’ın liderleri, aynı partinin ve diğer burjuva partilerin liderlerinden başta savunma bakanları olmak üzere çok sayıda önde geleni kontrgerillanın yönetimi içinde yer almışlardı. Bunlara Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılıp öldürülen ünlü Aldo Moro ve Hristiyan demokratların sonraki en uzun süreli başbakanı Giulio Andreotti de dahildi. Dahası Cumhurbaşkanı Cossiga da dahildi. Kaldı ki NATO’nun kurulması arifesinde ABD ile İtalya yöneticilerinin ortaklaşa imzaladıkları Stay Behind anlaşmasıyla kurulduğu açığa çıktı.

İtalya’da gladyo, kadroları ve eğittiği faşistler çok sayıda bombalama, kitlesel katliam, devrimcilerin, komünistlerin üzerlerine atacağı provokatif cinayetler yapmış ve yaptırmıştı.

Örneğin; 1969’da Milano’daki Ulusal Ziraat Bankası merkezinin de bulunduğu Fontana Meydanı’nda 17 kişiyi öldüren, 88 kişiyi yaralayan patlamayı gerçekleştirip anarşist iki kişiye yükleyip tutukladılar.

1972’de 3 Carabinieri üyesinin ölümüne yol açan arabalarına bomba konarak patlatılması da gladyo tarafından gerçekleştirilen bir provokatif eylemdi. Kızıl Tugaylar’a yüklenerek yüzlercesinin tutuklanıp hapse atılmalarına yol açtı.

28 Mayıs 1974’te Brescia'da antifaşist bir eylemin ortasında patlayarak sekiz kişinin ölümüne, 102 kişinin yaralanmasına ve sakat kalmasına yol açan bombama;

4 Ağustos 1974’te Roma-Münih seferini yapan 'ltalicus Express' treninde patlayarak, 12 kişinin ölümüne 48 kişinin yaralanmasına yol açan bombalama;

Ağustos l980’de bir İtalyan ulusal bayram gününde Bologna tren istasyonda patlatılan 85 kişinin ölümüne 200 kişinin yaralanmasına yol açan bombalama, İtalyan gladyosu tarafından gerçekleştirildiler. Amacı halkı yıldırmaktı.

İtalya dışında diğer Avrupa ülkelerindeki kontrgerillanın adları elbette değişikti. Almanya’da eski Nazi generali Gehlen’in yönetimi altında Stay Behind adıyla örgütlendi. Sonra değiştirilerek Anayasayı Koruma Örgütü/BND adını aldı. Komünist faaliyetleri yasaklamada, öğrenci hareketinin liderlerine suikast örgütlemede, RAF’a karşı imhada baskın rol oynadığından şüphe duymamak gerekir.

‘90’lı yıllarda Almanya’da NSU’nun göçmenlere yönelik cinayetlerini BND üyelerinin yönlendirdiği açığa çıktığına göre Neonazileri örgütlemede özel rol oynadığını vurgulamak gerekir.

İsviçre’deki kontrgerilla örgütlenmesinin adı P26’dı.

Yunanistan’da Sheepskin adıyla kontrgerilla örgütlendirildi.

Fransa’da OAS, Rüzgarların Gülü ve Sivil Eylem Servisi (SAC) olarak örgütlendi. İktidar içi çatışma nedeniyle OAS dağıtılırken SAC öne çıktı, De Gaulle’e bağlı olarak çalıştı.

Belçika’da gladyo iki temel bölüm olarak örgütlendi. İstihbari Dokümantasyon ve Aksiyon Servisi (S.D.R.A. VIII) askerî istihbarat servisinin içinde faaliyet gösteriyor ve Savunma Bakanlığı’na bağlı çalışıyordu.

Diğer bölüm S.T.C/Mob -Sectie Training, Communicatie en Documentatie- Devlet Güvenlik Teşkilatı içindeydi ve gladyonun asker olmayan sivil kanadını oluşturuyordu, Adalet Bakanlığı’na bağlıydı.

Faşist toplama kaplarında kalmış Belçikalı komünistlerin karizmatik lideri Julian Lahaut’un 1950’de vurularak öldürülmesini Belçika gladyosu gerçekleştirdi.

Ayrıca sonraki dönemlerde Gençlik Cephesi ve Westland Nasyonal Sosyalist Düzeni adlı aşırı sağ milis ve Neo-Nazi örgütler ile Genç Avrupa adlı pan-Avrupacı bir yapılanmayı kurdu veya yönlendirdi.

Gladyo üyeleri ve Neo Naziler’den oluşan Brabant Katilleri veya Nijvel Çetesi olarak anılan bir örgütü de yönetiyordu. Bu yapılanma 1982-85 yılları arasında 28 kişiyi işkenceyle öldürdü ve çok sayıda soygun gerçekleştirdi.

Danimarka’daki gladyo biriminin adı Absalon idi.

İspanya’da orduya bağlı Anti-Terör Kurtarma Grubu -GAL- İspanyol gladyosunun bir örgütüydü. 1983-1987 yılları arasında 23 kişinin ETA üyesi olduğu gerekçesiyle GAL tarafından kaçırılıp, öldürüldüğü ortaya çıktı.

Tabii gladyo gizli vurucu terör örgütü olarak sadece NATO üyesi ülkelerle sınırlı tutulmadı. NATO’daki kontrgerilla yönetimine bağlı olarak, İsviçre, İsveç, Finlandiya, Avusturya gibi NATO dışında kalan Avrupa ülkelerinde de örgütlendi.

Daha önemlisi ise NATO’ya hâkim ABD emperyalizmi hâkim olduğu kapitalist dünyanın burjuva devletlerinin neredeyse tümünde CIA’ye ve ABD Özel Kuvvetleri’ne bağlı gizli kontrgerilla örgütlenmeleri gerçekleştirildi.

Gladyo örgütlenmesi açığa çıkınca, bunun Varşova Paktı’nın saldırısına karşı koymak için NATO tarafından gündeme getirilen bir örgütlenme olduğu söylendi. Ama bu örgütlenmenin ayrıntıları ortaya çıkmaya başlayınca, örgüt hakkındaki açıklamalar da değişmeye başladı. Bu örgütlenmenin halka karşı kurulduğu açığa çıktı. Gladyo, NATO ülkelerinde gelişen mücadelenin önünü almak, mücadeleyi örgütleyen ve yönlendiren parti ve kuruluşları ve önderlerini ve militanlarını terör yöntemleriyle etkisiz hale getirmek için kurulmuştu. Gladyo bu mücadelesinde kriminal unsurları, mafyayı ve faşist örgütleri de kullanmaktaydı.

Türk Gladyosu 1952 yılında “Seferberlik Tetkik Kurulu” adı altında kurulmuştur. Amerikan askeri yardım örgütü JUsMaT ile aynı binayı paylaşmıştır. “Seferberlik Tetkik Kurulu” subayı olarak Elazığ’da görevlendirilen Alpaslan Türkeş, Türk Gladyosu’nun ilk şeflerindendi. Türk Gladyosu 1965’te “Özel Harp Dairesi” adını aldı. Bu örgüt 1991’de tümen seviyesine çıkartıldı ve adı da “Özel Kuvvetler Komutanlığı” olarak değiştirildi. Adı ne olursa olsun, kamuoyunun kontrgerilla diye tanıdığı örgüt, Türk Gladyosu’dur.

Türk Gladyosu doğrudan genelkurmay başkanlığına bağlıdır, bütün devlet kurumları içinden örgütlenmiştir. Ordu, polis, jandarma, burjuva partiler, başka devlet yanlısı sivil kurumlar bu örgütün yuvalandırıldığı yerlerdir.

Fakat elbette devletin tepesinin yönetimi altında, yasalarla devlet içinde yeri olan, ama faaliyeti gizli tutulan, komünist ve devrimci hareket yükseldiğinde, devletin legal olarak yapamadığı terörü, işkenceyi, kitlesel katliamları ve provokatif saldırıları yaptırdığı örgütlenmesidir.

Türkiye’de gladyo, devlet, TSK, jandarma, polis -özellikle JÖH ve PÖH- MİT, MHP, TBMM, hükümet ve politik İslamcı hareketin bir parçasıdır. Ayrıca mafyanın bir bölümünü de kendisine bağlayan örgütlenmedir ve sivil halk içinde de örgütlenmiştir.

İtalya Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga (1985- 1992), gladyoyu NATO ülkelerinde koordine etme görevinin cumhurbaşkanlarında olduğunu açıklamıştı.

Cumhurbaşkanı, Başbakan (hükümet), Genelkurmay, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT= Gladyo

Gladyo tektir, şu veya bu mafyayı veya şu veya bu ülkücü mafyayı kullanabilir, şu veya bu mafya ile işbirliği yapabilir. Ama tepede, en üst kurumlaşmada bir ayrılık yoktur, merkezi tektir ve ClA’ya bağlıdır, onun şubesidir. O halde Türk Gladiyo’su, aynı zamanda ClA’nın, ABD emperyalizminin emrinde ve kontrolünde olan, onun gerekli gördüğü faaliyetleri de yürüten bir örgüttür.

Gladyo ve bağlı mafya örgütlenmesinin gelir kaynakları ve faaliyet alanları, onun ne türden bir örgütlenme olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Gelir kaynakları: Devlet desteği (sivil ve askeri), uyuşturucu madde ticareti, silah kaçakçılığı, kara para aklama, çek-senet tahsilatı; arazi yağması, rant gelirleri; ihale takipçiliği, patronlardan ve karanlık faaliyetlerden alınan haraçlar, video çekim şantajlarıyla siyasi, mali imkân elde etmek.

Görev alanları: Sabotaj; insan öldürme -ilericileri, yurtseverleri komünistleri, rakip çete unsurlarını-, kitlesel katliam, faili meçhul cinayetler, kirli savaş, gasp, devrimci örgütlere sızma ve yönlendirme; provokatörlük, ajanlık; savaş kışkırtıcılığı, adam kaçırma ve fidye isteme; yabancı istihbarat örgütleriyle iş birliği (örneğin CIA, MOSSAD) ve vekalet savaşları.

Bileşimi: Cumhurbaşkanı, bakanlıklar, polis teşkilatı, jandarma teşkilatı, ordu, milletvekilleri, silah kaçakçıları, uyuşturucu madde tüccarları, kumarhane sahipleri, diğer rantiyeler, holding sahipleri, MİT, sivil-faşist örgütlenmeler (MHP), ülkücü mafya, CIA vb. örgütler ve mevkiler içinden üyeler alarak örgütlenir. Geçmişte politik İslamcı MTTB ve Komünizmle Mücadele Derneklerinde örgütlendiğine benzer biçimde şimdi Osmanlı Ocakları, politik İslamcı çeteler içinde de örgütlenmektedir.

Amaç-siyasi eğilim: Kapitalist düzeni korumak, yasa tanımamak, şovenizm-faşizm; emperyalizmin çıkarlarını korumak, kapitalist düzene karşı mücadeleyi bastırmak, demokratları, devrimcileri, komünistleri imha etmek vs., halkı sindirmek, kişiliksizleştirmek, özgürlük ve demokrasi düşmanlığı, işgalcilik.

Susurluk dosyasından da bilindiği gibi gerçekler örtbas edilebilecek denli deşifre olduğunda kimi gladyo-mafya unsuru kurban edilir. Bu doğaldır. Önemli olan, bir-iki siyasi sıyrıkla bu badireyi atlatmaktır.

 “Gladyo”lar -küçük kılıçlar- gladyo düzeni daha fazla teşhir olmasın diye feda edilirler. “Büyük kılıçlar” ise -cumhurbaşkanı, genelkurmay, başbakan vs.- temiz toplum narası atmaya devam ederler, “Gidilebilecek yere kadar gidilsin” derler. Ama aynı zamanda olayın bir an önce sonuçlandırılmasını, kapatılmasını isterler. Yargı olaya el atmış ve sonuçlandıracaktır, derler!

Çürümenin boyutları AKP döneminde “gelen gideni aratır” derecesindedir. Yolsuzluk ve rant tamamen sistemleştirilmiş, sistemin çatlaklarından akan pislikler ve gelen kötü kokular toplum üzerinde bir kâbus olmuştur. Diktatör Erdoğan önderliğinde iktidar, yolsuzluğun, talanın, rüşvetin, kara para aklamanın; mafyanın devletle iç içe, kol kola olmasının zeminini genişletmiştir; devletin bu türden yapı ve unsurlarla ilişkileri pervasızca görünür kılınmıştır. Mafya şefleriyle iktidar temsilcileri arasında ortaya çıkan kirli ilişkilerin, siyasetten bürokrasiye, yargıdan medyaya kadar geniş bir alana yayıldığı saklanamaz olmuştur. Öyle ki, mafya şefleri siyasete soyunurcasına cüretlenmişlerdir.  Siyaseti, bürokrasiyi, medyayı, hatta bağımsız ve tarafsız olması gereken yargıyı içine alan karanlık ve yoz ilişkilerin bu denli yoğun olmasının toplum tarafından görülmesi iktidarı pek ilgilendirmemiştir. En önemlisi de Erdoğan ailesi ve çevresi, Binali Yıldırım ailesi, AKP’li çok sayıda çevre rüşvet ve ihalelerden komisyon alma, başka burjuvaların mallarına çökme, yasadışı petrol ticareti, hatta uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama vb. gibi işleri devletin yönetimindeki mafyanın bir parçası olarak yapar hale gelmişlerdir.  Saray rejimi, kaynağı sorgulanmayan para çekebilmek için yasa çıkartmanın ötesinde kara para aklayıcısı Sezgin Baran Korkmaz gibilerini itibarlı kapitalistler olarak pazarlamışlardır.

“Özel Kuvvetler Komutanlığı” devletin yasal kontrgerilla örgütlenmesidir. Ama kontrgerilla örgütlenmesi bundan ibaret değildir. Kendinden önceki dönemden farklı olarak AKP, kendi kontra örgütlenmesini oluşturdu, geçmiş dönem bu faaliyetlerin içinde yer alanlarla iş birliği yaptı, tecrübelerinden yararlandı. Bunlar, doğrudan rejim adına savaşan örgütlenmiş özel silahlı çetelerdir. Burada söz konusu olan diktatör Erdoğan’ın faşist şeflik rejimidir.

Osmanlı Ocakları: 2005’te dergi olarak kurulan ve 2009’da dernekleşen “Osmanlı Ocakları”, kendilerini her ne kadar “siyaset üstü” olarak tanımlasalar da söylemleri kimin hesabına var olduklarını göstermektedir. “Recep Tayyip Erdoğan'ın askerleriyiz”, “Erdoğan namusumuzdur!” diyenler onlardı. "Tayyip Erdoğan'a teşekkür ediyorum. Osmanlı Ocakları'nı ona borçluyuz, O olmasaydı şimdi bizler olmazdık" diyen de bu kuruluşun başkanı  Kadir Canpolat'tır. 

Halkın Özel Harekâtı (HÖH): 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra kurulan “Halkın Özel Harekâtı” (HÖH) kendini "Milli birlik ve beraberliğin buluşma noktası yerli STK Halk Özel Harekâtı milletimizin gür sesi olmaya (çağırıyor) ve toplum içerisindeki vatanseverlerin bir çatı altında toplanması için öncülük eden milli bir oluşum" olarak tanımlıyordu. HÖH "Devletimiz, askerimiz, polisimiz her şeye hâkim. Zamanı geldiğinde, 80 milyonluk millet olarak bize ihtiyaç duyulduğunda her zaman hazırız" diyordu.

AKP, darbe girişimi sonrasında kendine hizmet edecek paramiliter güçlerin örgütlenmesini meşru kılan adımlar attı. Aralık 2017'de çıkarılan "darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler" içerikli OHAL KHK'sı çıkartıldı. Böylece paramiliter güçlerin örgütlenmesi yasallaştırılmış oldu.

Kamuoyundan “paramiliter güç oluşturuluyor” şeklinde gelen eleştiriler üzerine İçişleri Bakanlığı'nın başlattığı soruşturma sonrası HÖH'ün başkanı Fatih Kaya 46 şubesiyle birlikte örgütü feshetti ve yerine “Milli Seferberlik Hareketi Platformu”nu kurdu. "Türkiye'ye açılan ekonomik savaşa karşı 81 milyon tek yürek olmak" sloganıyla yola çıkan bu “Platform”un amacı şöyle açıklandı: "Cumhurbaşkanına, bakanlarına, milletvekiline, valisine, bürokratına, komutanına, müdürüne, amirine, esnafına, memuruna, yazarına, sporcusuna, sanatçısına, gazetecisi-yazarına, polisine, askerine yapılacak hukuksuz algıların karşısında tek vücut olarak korkusuzca durmak."

SADAT A.Ş: Şubat 2012’de kurulan ve kendisini "terörle askeri mücadele" kuruluşu olarak tanımlayan SADAT bir kontra örgütlenmesidir. SADAT'ın kurucusu Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, "Türkiye'de hiçbir faaliyetimiz yok" dese de Türkiye'nin Suriye'de desteklediği cihatçı faşist çeteler, bizzat SADAT tarafından Türkiye ve Suriye topraklarında kurulan kamplarda eğitiliyor. Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere birçok katliam, MİT ve bu paramiliter örgüt tarafından gerçekleştirildi. SADAT son olarak 17 Haziran günü HDP İzmir İl Örgütü'ne Onur Gencer adlı faşist çeteci tarafından düzenlenen katliam saldırısıyla gündeme geldi. Gencer de silahlı fotoğraflarını paylaştığı Suriye'de SADAT tarafından eğitildi.

Bu paramiliter örgütlenme faşist diktatörlüğün işgal için savaştığı her bölgede, her ülkede vardır. Bunlara Libya, Suriye, Azerbaycan birer örnektir.

Şirkette, çeşitli branş ve uzmanlık alanlarından 50 ila 200 emekli TSK görevlisi çalışmaktadır.

Şirketin hizmetleri arasında danışmanlık, eğitim, konvansiyonel askerî eğitim, alışılmadık askerî eğitim, özel kuvvetler eğitimi ve ordu donatımı bulunmaktadır. (2)

Şirketin belirttiği misyon "Silahlı kuvvetlerin ve iç güvenlik güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi iş birliği ortamı oluşturmayı ve İslam dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da dünya süper güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır." (3)

SADAT A.Ş.'nin Adnan Tanriverdi tarafından kurulan daha siyasi bir odağı olan ASSAM adında kardeş bir kuruluşu bulunmaktadır. ASSAM, stratejik bir araştırma merkezi işletmekte ve yıllık sözleşmelere ev sahipliği yapmaktadır.

Kapitalist barbarlık, devletin, kendi yasasına, devlet anlayışına göre yasa dışı olan örgütlenmesini meşru kılmak, yasallaştırmak anlamına gelmektedir.

AKP iktidara hâkimi olunca politik İslamcı ve yayılmacı faşizme geçiş yaptı. Elbette müttefike ihtiyacı vardı, MHP’yi yanına alarak bu inşayı gerçekleştirdi, tahkim etme çabasını sürdürüyor.

Kürdistan devrimini ezmek ve devrimci, komünist hareketi tasfiye etmek için kan dökücü açık terör uyguluyor, işgalci savaşlar yürütüyor.

Bu süreçte yeniden kontrgerillayı birleştirerek ve yüksek düzeyde aktiflikle harekete geçirdi, yeni unsurlarıyla ve eklentileriyle büyüttü. Yukarıda saydığımız yeni ve eklenen unsurlar bu büyümeye ilişkin ipuçları veriyor. Ancak tam hacmini yansıtmıyor. Kullandığı ÖSO içinde topladığı ve ÖSO dışındaki İslamcı çetelerle birlikte çok büyük paramiliter, savaşçı sayısına ulaşıyor.

Faşist diktatörlüğü yıkma mücadelesi aynı zamanda kontrgerilla ve uzantısı örgütlere karşı mücadeleyi kapsıyor.Antifaşist mücadelenin özgün ve zorlu bir görevi haline geliyor.

Faşizmden ve kontrgerilladan kurtulmanın tek yolu devrimdir. Şüphesiz ki, mevcut sistemin reforme edileceğine, demokratikleştirileceğine inanan ve bu doğrultuda mücadele eden siyasal yapılar vardır. Komünistler bu anlayışa karşı da mücadele ederek işçi sınıfı ve emekçi yığınları, faşizmi yıkma özgürlüğü kazanma mücadelesine seferber etmeli, bu yoldan kontrgerillayı da mafyayı da üreten kapitalizmi tasfiye edecek sosyalist devrime yürümelidirler.

Dipnotlar

1 Enver Hoca, Emperyalizm ve Devrim, sayfa 148/149, Almanca

2 https://sadat.com.tr/tr/hizmetlerimiz.html, 4 Mayıs 213

3 SADAT’ın faaliyetleri neler? SADAT nedir? https://www.haberler.com/sadat-in-faaliyetleri-neler-sadat-nedir-8705468-haberi/

 

 

 

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi