KDP güçleri Medya Savunma Alanları’nı (MSA) birbirine bağlayan geçiş yollarına pusu atarak PKK gerillalarının mevzilerine son birkaç ayda birkaç kez ağır silahlarla saldırdı.1 Bu saldırıların öncelikli iki hedefi var; ilki, gerillanın şehirler ve köylerle her türlü ilişkisini keserek onları yerleşim alanlarından uzaklaştırmaktır. İkincisi; lojistikten yoksun bırakılan ve manevra kabiliyeti zayıflatılan gerillanın sömürgeci Türk ordusu tarafından yenilgiye uğratılmasını sağlamaktır. KDP, PKK’nin MSA’daki varlığını sonlandırmak istiyor.
PKK gerillalarının varlığının Türk devletinin Başûr’a yerleşmesine neden olduğunu ileri sürüyor, ABD’nin, daha tam deyimle NATO’nun desteği ile gerçekleşen sömürgeci Türk devleti saldırılarının ancak bu yoldan durdurulabileceğini iddia ediyor. PKK’nin Başûr’un statüsüne saygı duymadığını dahası kazanılmış tek ulusal statüyü de PKK’nin tehlikeye attığını öne sürüyor. Buradan yola çıkarak PKK’ye karşı saldırılarını “ulusal dava” olarak sunuyor. Bununla da yetinmiyor, bir yandan PKK gerilla mevzilerine saldırırken diğer yandan sanki PKK onlara saldırmış gibi göstererek Kürt halkımız nezdinde PKK’yi düşmanlaştırma siyaseti izliyor; bunu yaparken Kürt halk bilincinin tarihsel olarak mahkûm ettiği Kürtler arası kardeş kavgasının sorumluluğunu PKK’ye yıkmaya çalışıyor.
KDP, sömürgeci Türk devletinin dayatmalarına boyun eğerek Êzidî inancına mensup Kürtlerin çoğunlukta olduğu Şengal’in özerk yönetimini ve Êzidîlerin öz savunmasını tasfiyeye uğratmakta, burayı merkezi Irak hükümetine devretmek istemektedir.2 IŞİD saldırılarında Êzidîleri soykırımla baş başa bırakarak kaçan3 ve keza yine Bağımsızlık Referandumu sonrası Şengal’i bu kez Haşdi Şabi’ye bırakarak bir kez daha terk eden KDP’nin Êzidîlerin kaderi hakkında söz söylemeye hiçbir hak ve yetkisi yoktur. Êzidîler, Irak federe hükümeti ile KDP arasında varılan anlaşmayı yeni bir ferman olarak adlandırıyor. Bu anlaşmayla KDP, Rojava ile Şengal arasındaki geçişi bütünüyle kapatmayı ve Roj peşmergelerini Şengal üzerinden Rojava’ya sokmayı amaçlıyor. Bu daha önce de yürürlüğe sokulmak istenen bir plandı fakat şimdiye kadar başarılı olmamıştı. Şengal’in özerkliğinin tasfiye edilerek buranın merkezi hükümete devredilmesi aynı zamanda sömürgeci Türk devletinin çoktandır dile getirdiği yeni bir sınır kapısı açarak buradan Şengal’e kadar bir koridor açma planına zemin hazırlamaktadır.4 Açık ki bu, Kürdistan bölgesini bypass ederek merkezi devletle doğrudan ticaret imkânı yaratacağı için Kürdistan ekonomisine indirilen yeni bir darbe olacaktır. Nitekim Irak Başbakanı’nın son ziyaretinde sömürgeci Türk devleti bu isteğini bir kez daha dile getirdi.
Aynı günlerde Başûr’un Rojava ile olan sınır boyuna KDP tarafından ağır silahlarla donatılmış çok sayıda askeri mevzi ve karargâh inşa edildi. Bunların hangi amaçla yapıldığı Rojava’dan Medya Savunma Alanları’na geçmek isteyen bir araca peşmerge güçleri tarafından saldırı düzenlenmesi ile ortaya çıktı. KDP zaman zaman Rojava ile Medya Savunma Alanları arasındaki bağlantıyı kesmek istese de bu yöndeki gerilimler karşılıklı uzlaşmayla kısa zamanda çözüme kavuşturulmuştu. Bu kez yapılan hazırlık ve güdülen hedef kesin sonuç almaya dönüktür: Rojava ile MSA arasındaki her türlü bağlantıyı bütünüyle kesmek. KDP tarafından Rojava sınırına konuşlandırılan askeri kuvvetler çoğunlukla Roj peşmergelerinden oluşuyor. Roj peşmergelerinin Türk MİT’i ve Genelkurmayı tarafından eğitilerek donatıldığı5 hesaba katıldığında meselenin sadece sınır geçişlerini kontrol altına almak olmadığı, Rojava’nın Başûr sınırından tam bir kuşatmaya alınması olduğu kolayca anlaşılır.
KDP, MİT’ten aldığı istihbarat eğitiminin hakkını verircesine Kürt Özgürlük Hareketi’ne (KÖH) karşı özel bir psikolojik harekât da yürütmektedir. Başûr halkı nezdinde PKK’nin ve YPG’nin itibarını sarsmak ve saldırılarına zemin oluşturmak için yalan haberler yaymaktadır. MSA’ya yapılan saldırıyı gerillanın peşmergeye saldırısıymış gibi yansıtmakta, bir gümrük müdürünün evinde öldürülmesinden HPG’yi sorumlu tutmakta6 Rojava’dan MSA’ya gitmek isteyen bir grup gerillaya pusu kurarken YPG’nin Peşmerge karakoluna ağır silahlarla saldırdığını iddia etmekte, bunlar yetmezmiş gibi Başûr’daki serhıldanın sorumluluğunu da PKK ve Rojava’dan gelenlere yıkmaktadır. Bütün bu dezenformasyonun nedeni, sömürgeci Türk devleti ile ortaklaşa KÖH’ü tasfiye etme saldırısının alt yapısını oluşturmaktır.
Bütün bunların sadece bir KDP planı olmadığı açıktır. KDP kendi başına böyle kapsamlı bir adımı atma gücünden yoksundur. KDP, ABD emperyalizmi ve Türk sömürgecilerinden güvence ve destek almadan böyle bir girişimde bulunmaya cesaret edemez.
Yine aynı günlerde KÖH’ün kuşatılmasını fırsat bilen sömürgeci Türk devleti çeteci işbirlikçileri ile birlikte Rojava’da Eyn Îsa’ya uçak ve SİHA’lar eşliğinde saldırıya girişti. Eyn Îsa ile birlikte M4 karayolunu bu bölgede ele geçirerek Kobanê ile Cizîr kantonları arasındaki bağlantıyı kesmek, böylece Minbîç ve Kobanê’yi işgal etmek, aynı zamanda Şehba’yı düşürerek Efrîn kurtuluş güçlerinin gerilla mücadelesini sonlandırmak sömürgeci Türk devletinin öncelikli hedefleri arasındadır. Rusya, Türk devletine yol vererek, YPG’nin Eyn Îsa’dan çekilerek burayı rejime devretmesini sağlamak hedefi güdüyor.
MSA’nın kuşatma altına alınması, Rojava’nın MSA ile bağlantısının kesilmesi, Şengal’deki Êzidî öz savunmasını ve özerk yönetimini tasfiye anlaşması ile birlikte Bakur’da HDP’nin kapatılması yönündeki adımlar hesaba katıldığında meselenin iki Kürt partisi arasındaki bir sorun olmaktan çok öte, Kürt Özgürlük Hareketi’nin bütün kazanımları ile birlikte emperyalistler, Türk sömürgeciliği ve onların işbirlikçilerinden oluşan cephe tarafında tasfiye edilmesi olduğu görülecektir. Anlaşılan o ki yeni bir uluslararası komplo yürürlüğe sokulmaktadır. Bu aslında 2014 Ekim’inden bu yana uygulanmakta olan çöktürme planına KDP ve NATO’nun çok daha güçlü biçimde dahil edilmesi anlamına gelir. Bu nedenle KÖH’e topyekûn saldırı hazırlığı sadece Türk sömürgecileri ile KDP arasındaki iş birliğinin ulaştığı derinliğin bir ifadesi olarak görülemez. Şengal anlaşmasının ABD gözetiminde yapılması ve İngiltere, Almanya, Fransa gibi emperyalist ülkeler tarafından memnuniyetle karşılanması; KDP’nin MSA’ya saldırılarının gerçekleştiği anlarda emperyalist devletlerin bölgedeki temsilcilerince PKK’nin kınanması ve PKK’ye Irak topraklarının terk etme çağrısı; Rojava’da ABD’nin baskısı ile PYD’nin ENKS ile anlaşmaya zorlanarak devrimi tasfiye çabası bütünlüklü bir emperyalist planın yürürlükte olduğunu gösteriyor. Kuşkusuz bu yeni uluslararası tasfiyeci komployu yürüten başlıca güçlerden olan ABD, Türkiye ve KDP’nin, birbirini kesen ve ayrışan farklı amaçları olduğu hesaba katılsa da Kürt Özgürlük Hareketi’nin Rojava, Başûr ve Bakur’da tasfiye edilmesi ortak amaçtır. KÖH tasfiye edilmeden ne emperyalistler ne Türk sömürgecileri ne de işbirlikçi KDP amaçlarına ulaşamayacaklarını bilmektedirler. Bu nedenle her parçada ayrı ayrı mücadele yerine KÖH’ü üç parçada aynı anda kuşatarak tasfiyeye uğratma yoluna girdikleri görülüyor.
KDP’nin Hesapları ve Ayrışma
Sömürgeci Türk devleti niyetini gizlemiyor: Rojava devrimini yıkmak, Efrîn’den Xakurke’ye kadar 30-40 km derinliğinde bir işgal koridoru oluşturmak, KÖH’ü ortadan kaldırmak. İşgal ettiği bölgeleri Arap, Türkmen gibi unsurlarla doldurarak buraları mümkün olduğunca Kürtsüzleştirmek ve sömürgecilere biat etmiş Kürtleri de dahil ederek buralara kalıcı olarak yerleşmek. KÖH’ü kuşatma altında tasfiye etmeye çalışırken Bakur’da HDP’yi kapatarak Kürt ulusal başkaldırısını her alanda kırıma uğratmak.
KDP, PKK’nin MSA’dan çıkarılması ile hem Başûr’da hem de Rojava’da hakimiyet alanını genişletmeyi umut ediyor. KÖH’ün tasfiye edilmesi halinde Bakur’da da sömürgeci Türk devleti ile barışık yeni bir siyasal hareketin oluşumunda rol alabileceğini düşünüyor. Oysa son birkaç yıldaki gelişmeler bu hesabın ne kadar boş ve gerçek dışı olduğunu yeterince açığa çıkarmış olsa gerekti. Sömürgeci Türk devleti İŞID eliyle Musul ve Kerkük’ü ilhak etme hayallerini gerçekleştirmek istiyordu. Sömürgeci faşist Türk devletinin açık desteği ile Musul’a saldıran İŞID, kısa zamanda Erbil ve Kerkük kapılarına dayandığında KDP yönetimi PKK’den yardım istemiş, buna olumlu yanıt veren HPG, peşmerge ile birlikte Erbil ve Kerkük’ü savunmuştu. Sömürgeci Türk devleti Efrîn’i işgal etmeye giriştiğinde KDP’nin desteklediği ENKS, burada sömürgeci Türk devletinin himayesinde yönetime geleceği hesabıyla işgalcilerle birlik oldu. Sömürgeci Türk devleti Efrîn’i Kürtsüzleştirmek, yağmalamak için elinden geleni yaptı, Antep Valisi’ni sömürge yöneticisi olarak atadı, anadilde eğitime son verdi, Kürtçe tabelaları bile ortadan kaldırarak Türkçeleştirdi, bütün asayiş çetelere bırakıldı. Kaçırmalar, yağmalar, tecavüzlerle kalan Kürtler de göçe zorlandı. Bugün aynı durum Serêkanîye ve Girê Spî’de tekrarlanmaktadır. Keza Bağımsızlık Referandumu’nun ardından sömürgeci Türk devletinin ABD ve İran ile birlikte nasıl bir pozisyon aldıkları ortadadır. Kürdistan’ın en büyük parçası, Bakur özgürleşmeden ne Başûr ne de Rojava kendi başına ulusal kazanımlarını koruyamaz. Dört parça Kürdistan’ın kaderi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle KÖH bir engel değil bir güvencedir. KÖH’ün tasfiye olması Rojava ve Başûr’un en önemli güvenceden yoksun kalması anlamına gelir. Sömürgeci Türk devleti için bağımsız Kürdistan bir yana dört parçadaki herhangi türden bir ulusal statü bile bir “beka” sorunudur. Statü oluşumlarını engellemek için her şeyini ortaya koymaktadır. Olağanüstü koşulların ürünü olan Başûr’un statüsünü de koşulların oluştuğunu düşündüğü ilk anda ortadan kaldırmak için harekete geçecektir.
KDP yöneticileri bunu elbette biliyor. Ne var ki KDP’nin bugünkü yöneticilerinin sınıfsal çıkarı ulusal çıkarın önüne geçmiştir. KDP yöneticileri aynı zamanda Başûr’un Hewler bölgesinin hem egemen sınıfı hem de devlet yöneticisi haline geldi. Üstelik bu yönetim de esasen Barzani ailesinin tekelindedir. KDP-Hewler yönetimi sömürgeci Türk devleti ile çok yönlü ve derin ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirmiştir, bu ilişkilerin karşılıklı olmaktan öte sömürgecilere bağımlılık şeklinde olduğu açıktır. Sömürgeci Türk devleti ile yapılan petrol anlaşması buna örnektir. Bu anlaşma gereği elde edilen gelirin ne olduğu bir muammadır, bu gelir denetim dışıdır. Öyle anlaşılıyor ki elde edilen gelir sömürgeci Türk devlet bankalarındadır.
KDP-Hewler yöneticileri muazzam zenginliklerini kaybetmemek bu uğurda egemenliklerini sürdürmek için her yola başvurmaktadır. Irak federe devleti ile ilişkileri de bu yönde gelişmektedir. Irak’tan bütçe gelmediğinde Başûr yönetiminde çarklar durmaktadır7. Yönetici sınıf bir yandan petrol gelirini yağmalayarak zenginliğine zenginlik katarken diğer yandan halk yığınlarını da üretimden kopartarak maaş bağımlısı haline getirdi. Sanayi ürünleri bir yana sıradan tarım ve hayvancılık ürünleri dahi hemen bütünüyle ithal edilir hale geldi. Başûr’da neredeyse her dört kişiden biri maaşla geçiniyor. Ekonomik döngü de hemen nerdeyse bu maaşlara bağlı. Klasik anlamda dahi bir burjuva devletten öte gerçekte iki şehir devletinde egemen sınıfların doğrudan yönetimi üstlendiği böyle bir sistemde halkın maaşa bağımlı kılınması yönetici sınıfa egemenliğini sürdürmek için bir sosyal temel yaratıyor. Bir başka deyişle egemen sınıf bu maaşı dağıtabildiği sürece “huzur” içinde yönetimini devam ettirebilir. Merkezi bütçenin kesilmesi, maaşların ödenmemesi, üretkenlikten koparılmış halkı ağır bir yoksulluk girdabına sokuyor. Halkın buna yanıtı serhıldanlar oluyor. Bu nedenle ne yapıp edip bütçenin gelmesini sağlayarak halkı teskin etmek egemen sınıf için hayati önemde. Kendi ayakları üzerinde yükselen bir ekonomiden yoksun bir yönetim bu bütçeyi garantilemek için zorunlu ve kaçınılmaz olarak sömürgecilere taviz vermek zorunda kalacaktır, dahası kaderini doğrudan onlara bağlayacaktır. Merkezi Irak yönetimi de Türk ve İran sömürgecileri de bunu çok iyi bildiklerinden mali ekonomik bağımlılığı açık bir siyasal şantaja dönüştürmektedirler.
İşte tam da bu zeminde Başûr yöneticileri için “ulusal dava” sınıf çıkarlarının bir örtüsü, halkı aldatmanın bir gerekçesi olarak kullanılıyor. Hiç kuşkusuz bütün “ulusal dava”ların zemini sınıfsal çıkarlardır. Burjuvazi de köylülük de işçi sınıfı da kent küçük burjuvazisi de son tahlilde sınıfsal çıkarları gereği ulusal mücadeleye dahil olurlar. Ne ki burada hepsinin farklı çıkarları olsa da onları sömürgecilere karşı birleştiren bir ortak “ulusal dava” vardır: Kendi ülkesinde kendi kendini yönetmek. Oysa bugün Başûr yöneticilerinin çıkarları ile Başûr emekçilerinin sınıfsal çıkarı ortak bir “ulusal dava”da kaynaşmamaktadır. Başûr yöneticilerinin “ulusal dava”sı sömürgecilerle her ne pahasına olursa olsun uzlaşmak, bu uğurda her türlü tavizi vermektir. Onların Başur’un statükosunun korunmasından bahsettikleri gerçekte kendi sınıfsal statükolarıdır. Emekçiler için ise durum farklıdır, onların “ulusal davası”, Kürt halkının demokratik yönetiminin gerçekleştiği, kendi ekonomik kaynakları üzerinde söz söyleme hakkı elde etmiş ve ulusal statükoyu her parçada bu içerikte kazanmış, yönünü sosyalizme çevirmiş birleşik bir Kürdistan’dır.
“Ulusal dava”daki bu sınıfsal ayrışma son birkaç yılda giderek belirginleşmektedir. Başûr’daki son serhildan bunun altını bir kez daha çizdi. KDP yöneticilerinin ayaklanmadan PKK ve Rojava’dan gelenleri suçlaması gerçeklere gözlerini kapatmanın ötesinde bilinçli bir karartma çabasıdır. Yoksulluk, yolsuzluk ve kayırmacılık karşısında Başûr gençliği başkaldırdı. İki şehir devletine ayrışmış olan, her iki şehir devletinde devlet idaresinin birkaç ayrıcalıklı zengin ailenin elinde toplandığı bu sistem halk nezdinde meşruiyetini yitirdi. Yine de yöneticilerin KÖH’ü ayaklanmadan sorumlu tutması “ulusal dava”daki sınıfsal ayrışmanın bir itirafıdır. Rojava, PKK ve ayaklananlar, komünistler, bu ayaklanmayı destekleyen Başûr’daki ilerici kuvvetler bir cephedir, taraftır, zengin yöneticiler ise karşı taraf. Başûr egemen sınıfı tam da bu tür bir ayrışmadan, bu tür bir cepheleşmeden korkmaktadır.
Başûr’da başlıca yönetimi elinde tutan başlıca iki silahlı güç, KDP ve KYB var. Bu iki parti bu silahlı güce dayanarak siyasi ve iktisadi yönetimi elinde bulundurmaktadır. Örneğin Goran önemli bir siyasi aktördür, kimi kez KYB’den daha yüksek oy oranına sahiptir ama onun bir silahlı gücü olmadığı için etkisi zayıftır. KÖH üçüncü silahlı bir güç olarak giderek Başûr halkımız içinde sosyal taban kazanmaktadır. Şengal bunun örneklerinden biridir. Bu nedenledir ki Başûr yönetici sınıfın temsilcileri “PKK misafir olmakla kalmadı, Başûr’da alternatif bir siyasal güç olmaya çalışıyor”, korkusunu dile getirmekten geri kalmıyor. İşte bu gerçek bir sınıfsal korkudur.
Hem Başûr halkımızın ayaklanması hem de zenginleşmiş Barzani ailesinde cisimleşen Hewler’deki KDP yönetiminin sömürgeci Türk devleti ve ABD desteği ile PKK’ye tam cephe alması, “ulusal dava”daki ayrışmanın geldiği düzeyi gösteriyor. Tam da burada ayrışmayı KDP-PKK ekseninde göstermek hatalı bir tutumdur. Ayrışma, emekçi Kürtlerle, Kürt ezilenleri ile zenginleşmiş Kürtler arasındadır. Bu nedenle hedefe KDP değil, KDP yöneticileri, bir bütün olarak halkı ezen, onları yoksulluğa iten ve kendi zenginliklerini korumak için sömürgecilerle iş tutan Kürt zenginleri konmalıdır. Ulusal dava uğruna KDP ya da KYB’ye gönül vermiş olan emekçi Kürt halkımızla zengin Başûr yöneticileri birbirinden ayrı tutulmalıdır.
Kürt halkımız bir kez daha Birakujî’yle karşı karşıya kalmak istemiyor. KDP, kışkırtıcılık yapıp KÖH’ü saldırgan ve Birakujî’yi başlatan taraf olarak göstererek, KÖH’ün Kürt halkımız içindeki desteğini bu yoldan zayıflatmak istiyor. Yeni bir Birakujî Kürt halkımız için bir felaket olacaktır, böyle bir durumda ulusal kurtuluş davamız ağır bir yara alacaktır. KDP yöneticileri Birakujî’ye zemin hazırlayarak, Birakujî’nin bütün sorumluluğunu KÖH’e yıkma hesabı içindedir. KDP’yi teşhir ederek Birakujî’yi engellemek günün başlıca yurtsever görevlerinden biridir.
Elbette, KÖH ve komünistler ve onlarla ittifak halindeki bütün devrimci kuvvetler Başûr’daki mevzileri sonuna kadar savunmalıdırlar. Başûr, Kurdîstan ülkemizin bir parçasıdır. Burası KDP ya da bir başka partinin değil Kürt halkımızın bir kazanımıdır. Bu kazanımı savunmak ve korumak her yurtsever ve sosyalist yurtsever Kürdün görevidir. Ne var ki dört parça Kurdîstan’ın kaderi birbirine bağlıdır ve her parça ulusal kurtuluş mücadelesinin yürütüldüğü bir alandır. Hiçbir yurtsever Kürt partisi dört parçanın herhangi bir yerinde misafir değildir.
KDP yönetici sınıfı sömürgeci KÖH’e karşı Türk devleti ile açık bir iş birliğine girerken sırtını da ABD emperyalizmine dayamaktan geri kalmıyor, dahası adeta yalvarıyor. Başbakan Mesrur Barzani İŞİD karşıtı koalisyondan QSD’ye verdiği silahların PKK’ye gitmemesi için tedbir alınmasını istedi. Sömürgeci Türk devlet yöneticileri de sabah akşam aynı istemi tekrarlayıp durmuyor mu? Bu da yetmedi Mesrur Barzani ABD’den PKK’nin Rojava’daki etkisine karşı harekete geçmesini, bir başka deyişle PKK kadrolarının Rojava’dan çıkarılmasını istedi. Sömürgeci Türk devleti, ENKS ve ABD bu konuda Özerk Yönetim üzerinde bir basınç uyguluyor zaten, anlaşılan o ki ABD’yi daha saldırgan bir tutum almaya zorluyor. Şengal anlaşmasının yapılmasında ABD’nin desteği olduğu biliniyor. Ne var ki Êzidî iradesini hiçe sayarak anlaşmayı yürürlüğe sokmak hiç de kolay görünmüyor. Mesrur Barzani bu konu da ABD’den yardım istedi. Mesrur Barzani son olarak PKK’nin Rojava sınırını geçiş için kullandığına dair şikâyette bulunarak ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’dan Rojava sınırındaki geçişleri engellemek için ABD askeri talep etti. Bunlar sadece 12-24 aralık arasında gerçekleşti. Açık ki KDP yöneticileri telaş içindedir. Rojava devriminin devrimci demokratik bir yönetim biçiminin çürümüş Başûr siyasal sistemine bir alternatif olarak halkın bilincinde giderek yer etmesi, içeride yoksulların ayaklanması ve PKK’nin artan etkisinin yarattığı derin korku bu telaşın başlıca kaynaklarıdır.
ABD Emperyalizminin Hesapları
ABD’nin Suriye eski Özel Temsilcisi James Jeffrey, Suriye'deki öncelikli hedeflerinin Esad yönetimini askeri bir zaferden mahrum bırakmak olduğunu belirtti. Bir başka yerde hedeflerinin Rusya ve İran’ın bu bölgedeki topraklar üzerinde kontrolü ele geçirmesini engellemek olduğunu açıkladı ve ekledi: “Esad’ın (yönetimi) bırakması gerektiğini söylemiyoruz. Rusya’nın (Suriye’yi) terk etmesi gerektiğini de söylemiyoruz. Söylediğimiz şey İran’ın Suriye’den çıkması ancak Suriye’deki nihai çözümün bir parçası olacak.”8
Jeffrey, temel amaçlarının İran’ın bölgedeki varlığına ve etkinliğine son vermek olduğunu belirtiyor. Esad yönetiminin askeri bir zaferden mahrum bırakılmasında Türkiye’nin önemli bir rol üstlendiğini, Türkiye olmadan bu stratejiyi uygulayamayacaklarını söylüyor. İdlib’e asker gönderilmesi ve böylece Suriye’nin ilerlemesinin durdurulmasında NATO’nun Türkiye’yi teşvik ettiğini ve desteklediğini belirten Jeffrey “Rejimin Türk ordusu nedeniyle İdlib’e dönmeyeceğine eminim. Yaklaşık 20 bin askerleri var, belki de 30 bin. Onlar (Türkler) rejimin İdlib’e dönmesini engelleyebiliyorlar” diyor.
Diğer yandan QSD’nin denetimi altında olan Kuzey-Doğu Suriye bölümünün Esad’ın eline geçmemesi için ABD’nin QSD’yi desteklemeye devam edeceğini, bununla birlikte Türk devletinin QSD-PKK ilişkisinde ısrarlı olduğunu, bu kuşkuyu gidermek için QSD ve ENKS arasında müzakerelerin sürdüğünü “Bunun Türkiye’ye PKK ve onun Suriye kolu YPG’nin tüm Kürtleri sultası altına almayacağını göstermesini umuyoruz”9 dedi.
Jeffrey, ABD emperyalizminin Suriye politikasının içeriğini yeterince açık ifade ediyor: İran’ın bölgeden çıkarılması ve kuşatılması, İran’la bağlantısı kesilmiş Esad rejiminin teslim olmaya zorlanması. Bu stratejinin gerçekleşmesi için İsrail’in saldırılarına alan açmak bir yana sahada Türkiye ve QSD ile ittifak yapmak bir zorunluluk. Terslik şuradaki; Türk devleti QSD’nin aslında PKK’nin bir uzantısı olduğunu belirtiyor ve bu bölgenin PKK’den arındırılmasını istiyor. ABD hem Türk devletini hoşnut etmek hem de QSD’yle askeri ittifakını sürdürmeyi stratejisinin bir gereği sayıyor. Bu nedenle sömürgeci Türk devletinin Cerablus ve Bab işgallerini teşvik etti, Efrîn işgaline seyirci kaldı, Serêkanîye ve Gire Spî işgallerine yol verdi. PYD’nin ENKS ile anlaşmaya zorlanması da aynı sürecin bir devamıdır. ABD emperyalizmi tam da bu çerçevede Türk devletinin Başûr’u işgal harekâtını destekledi, Şengal anlaşmasında belirleyici bir rol oynadı.
ABD, stratejisini uygulamak için Türk devletini teskin etmek ve bunun için de ne yapıp edip Rojava devrimini KÖH’den ayrıştırarak sömürgeci Türk devleti için kabul edilebilir bir noktaya çekmek, bir başka deyişle devrimci demokratik içeriğini boşaltmak istiyor.
Hiç kuşkusuz ABD’nin çıkarları Türk devletinin Rojava’nın bütününü işgal etmesini dışlıyor. ABD şu anki pozisyonun korunmasından yana. Ne ki ABD Türk devleti ile bir çatışmaya girmeyeceğini de belirtiyor. Bu durumda Türk devletini teskin etmenin tek yolu Rojava devriminin içeriğini boşaltmak, PKK’nin gücünü ve etkisini kırmaktır.
Devrimin içeriğini boşaltmak ve devrimci güçlerin etkisini kırmak yönünde atılan adımlar elbette sadece Türk sömürgecilerini hoşnut etmek adına yapılmıyor. Rojava’nın devrimci demokratik sistemi bütün Ortadoğu’yu başta da Başûr’u etkiliyor. Başûr’un Rojavalaşmaması için Rojava’nın Başûrlaşması gerekiyor. Diğer yandan Başûr, ABD’nin İran’ı çevreleme stratejisinin başlıca üslerinden biri. Ne var ki burası da halk ayaklanmaları ve çürüyen siyasi sistem nedeniyle giderek istikrarsızlaşmakta. Bu istikrarsızlık içinde KÖH giderek daha çok halk yığınlarının ilgisine mazhar oluyor. Rojava’da olduğu gibi Başûr’da da ABD, Türkiye ve KDP’nin yolları KÖH’e karşı birleşiyor.
ABD yeni yönetiminin bu temel yönelimde stratejik bir değişikliğe gitmesi beklenmemeli.
“Ya Temizlik Ya Terörizm”
Faşist şeflik rejiminin ortağı ırkçı faşist parti MHP’nin genel başkanı Bahçeli, HDP’nin kapatılması gerektiğini belirttikten sonra gelen eleştiriler üzerine “Gerekirse Anayasa'da düzenleme yapalım, gerekirse Siyasi Partiler Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda reform yapalım, bu kanayan yarayı durduralım. Zehirli haşeratla mücadele milli haysiyete muhteşem hizmettir. Bölücülükle mücadele istiklalimize onur verici destektir. Artık seçenek kalmamıştır: Ya terörizm ya temizlik ya bölücülük ya da huzur. Her siyasi parti tarafını ve tercihini yapmalıdır.” dedi.
Bu açıklamadan birkaç gün önce aynı partinin Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın “HDP/PKK halk düşmanıdır, tabiat ve insanlık düşmanıdır. Terör örgütü HDP/PKK, kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür. Ağızları kapatılması gereken kravatlı mazbatalı güruhtur” demişti.
“Zehirli haşerat, kâmilen itlaf (bütünüyle yok etme), temizlik” gibi soykırıma açık çağrı yapılmasına karşın burjuva muhalefet cephesinde “parti kapatmak çözüm değil” gibi cılız bir iki ses dışında bir itiraz yükseltilmedi.
Belli ki gerillanın yenilgiye uğratılamaması, hemen bütün belediyelerine kayyum atanması, binlerce yöneticisinin tutsak alınmasına karşın HDP’nin seçim barajının üstünde bir halk desteğini koruması faşist şeflik rejimini yeni arayışlara zorlamaktadır. KÖH’ün silahlı ve meşru mücadele cepheleri çökertilmedikçe faşist şeflik rejiminin istikrar kazanması mümkün değildir. Gerillanın üç cephede kuşatma altına alınarak tasfiyesi amaçlandığı gibi KÖH’ün meşru mücadele kurumları da kuşatma altına alınarak yok edilmek istenmektedir. Yalnızca Kürt ulusal sorununu ve ezilenlerin öfkesini gündemde tuttuğu için değil, faşist şefin yeniden seçilmesini tehlikeye attığı için de HDP’nin tasfiyesi gündeme getirilmiştir.
AHİM kararı gereği Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerekirken faşist şef tarafından “Bizi bağlamaz” açıklamasının yapılması; boyun eğmediği için Leyla Güven’e sırf DTK başkanlığı nedeniyle 22 yıldan fazla ceza verilerek tutuklanması HDP’den nasıl korktuklarının ve aslında ne kadar zayıf olduklarının en yeni göstergeleridir.
Bir yandan HDP’nin kapatılması gündemleştirilirken diğer yandan rejimle barışık yeni bir Kürt partisi kurulacağı söylentileri yayılıyor. Faşist şefin temsilcilerinin Amed Sanayi Odası Başkanı’yla ve düşkünleşmiş Osman Öcalan’la görüşmesi bunun yalnızca bir söylenti değil bir arayış olduğunu gösteriyor. Öyle görünüyor ki sömürgeci Türk devleti Bakur’da ENKS benzeri bir oluşumun önünü açma arayışındadır. Türk sömürgecileri ile aynı dili kullanarak PKK karşıtı ve KDP destekçiliği yapan yüzlerce düşkünün bir bildiriye imza atması da bu yönde bir zemin arayışı olsa gerekir. Kürt ulusal burjuvazisini KÖH’den bütünüyle ayrıştırarak “uysallaştırılmış”, ulusal kurtuluş davasından, kolektif ulusal haklarından vazgeçmiş ve elbette faşist şeflik ile “barış içinde” olan bir siyasal hareket yaratmak için HDP’nin bir engel olmaktan çıkarılması gerekir. Faşist şeflik rejimi bunu bir “beka sorunu” olarak görmektedir.
Faşist şeflik rejiminin bütün siyasi, askeri, iktisadi ve psikolojik harp silahlarını ortaya koymasına karşın devrimci demokratik direniş kırılamadı; Rojava’da devrimi tasfiye çabaları sonuç vermedi, KÖH’ü Başûr’dan silme hamlesi istedikleri istikamette ilerlemiyor. Her üç cephede de devrimci demokratik direniş güç kazanıyor. Başûr’da halk ayaklandı. Rojava’da sömürgeci Türk devletinin Eyn İsa’ya saldırıları karşısında Kuzey Doğu Suriye halkları sokaklarda ve topraklarını savunma kararlılığında olduklarını haykırıyor.10 Bakur’da son olarak Leyla Güven’de simgeleşen direniş hattı halklarımıza umut taşıyor.
Bu koşullar altında faşist şeflik rejimi ile “barış” içinde, kolektif hakları ve ulusal statükoyu içermeyen bir “yeni çözüm süreci” beklentisi sömürgeci faşizme sunulan değerli bir hizmet anlamına gelir.
Şimdi tam da yapılması gereken ayrışmayı “emekçi çözüm” doğrultusunda derinleştirmek, her yerde direnişi yükseltmek, HDP’nin kapatılma girişimine bir ayaklanmayla yanıt vermektir. Türkiye ve Kürdistan’da devrimci demokratik birikim buna yeterince zemin oluşturmuştur. Irkçı faşist partinin söylemini “Faşizmi temizliyoruz” şiarıyla tersine çevirerek birleşik bir halk direnişi yolunda devrimci demokratik hücum kıtaları oluşturmanın zamanıdır.
Kaynaklar
1 4 Kasım’da KDP güçleri Garê alanına bağlı Çemankê mıntıkasında 2 koldan gerillaların kamplarına saldırı düzenledi, 13 Aralık akşamı HPG gerillalarını taşıyan iki aracı hedef aldı. Saldırıda 2’si ağır 3 gerilla yaralandı.
2 KDP ile Bağdat Hükümeti arasında Şengal üzerine yapılan anlaşma:
Yönetim konusu: (Şengal’in özerkliğinin ortadan kaldırılması)
- Şengal’e bağımsız bir kişi kaymakam olarak seçilecek. Seçilen kişinin yasalar karşısında herhangi bir engelinin bulunmaması esas alınacak.
- Kaymakamın belirlenmesinin ardından her iki taraf arasında kurulacak ortak komisyon tarafından bölgedeki diğer idari makamlar gözden geçirilecek.
Güvenlik konusu: (Êzidî Kürtlerinin öz savunması tasfiye edilerek yeni bir soykırıma zemin hazırlanması)
- Yalnızca yerel polis ve Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı ile Ulusal İstihbarat Servisi ilçenin güvenliğinden sorumludur ve diğer tüm silahlı güçler Şengal’den uzaklaştırılacak.
- İç güvenlik güçlerinin desteklenmesi amacıyla 2 bin 500 kişilik bir güvenlik gücü oluşturulacak. Bu güç içerisindeki görev dağılımı adil şekilde yapılacak ve kamplarda yaşayan göçzedelerin katılımı göz önünde bulundurulacak.
- Şengal ve çevresinde PKK ve ona bağlı güçlerin varlığına son verilecek. PKK’ye bağlı güçlerin bölgede herhangi bir rol üstlenmesine müsaade edilmeyecek.
Yeniden inşa konusu: (Rant paylaşımı)
- İlçenin yeniden inşası için Irak ve Kürdistan Bölgesi hükümetleri tarafından ortak bir komisyon kurulacak, Irak ve Kürdistan Bölgesi başbakanları ile Ninova Valisi tarafından bu komisyonun düzeyi ve amaçları belirlenecek.
- Ayrıca, idare ve güvenlik konularında alınan kararların hayata geçirilmesini yerinde denetleyecek ortak bir komisyon oluşturulacak.
3 3 Ağustos 2014'de IŞİD istilası karşısında 7-8 bin civarında Peşmerge direnmeden çekildi. KDP peşmergeleri Êzidî Kürtleri soykırımla baş başa bırakırken HPG Şengal dağında savunma hattı kurdu, Rojava tarafında ise YPG bir koridor açtı, böylece binlerce Êzidî bu koridordan geçerek soykırımdan kurtulabildi. KDP’nin peşmergeleri de bu koridordan geçerek Rojava’ya ulaştılar ve daha sonra Semelka kapısından Başûr’a geri döndüler. Aynı günlerde MLKP’ye bağlı bir savaşçı birliği de Şengal dağına konumlandı, Êzidîlerin savunulması ve Şengal’in kurtuluşuna katıldı. Êzidî Kürtleri bu süreçte Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) ve Şengal Kadın Birlikleri'ni (YJŞ) kurdu, Şengal Demokratik Özerk Meclisi’ni ilan etti. Şengal’in kurtarılmasına kısmen katılan Peşmerge, bu kez 25 Eylül’deki Bağımsızlık Referandumu’nun ardından Irak devletinin ABD desteği ile başlattığı saldırı karşısında 17 Ekim 2017’de Kerkük’ten sonra Şengal’den de çekildi.
4 Türk sömürgecilerinin açılmasını sürekli gündeme getirdikleri Ovaköy sınır kapısı, Rojava, Başûr ve Türkiye’yi birleştiren sınır üçgeninin üzerinde yer alıyor. Buradan Şengal’e uzanan bir yol açılması planlanıyor. Bunun yegâne anlamı Rojava ile Başûr sınırının arasına bir sömürge hançeri sokmaktır.
5 Roj Peşmergelerinin Başûr’daki Türk sömürgecilerine tahsis edilen Başûka kampında TSK subayları tarafından eğitildiği, keza yakın dönemde TSK ve MİT’in aparatı olan SADAT’ın da eğitimlerde yer aldığı, ABD’nin bu eğitimleri desteklediği ve himaye ettiğine dair basında pek çok haber yayınlandı.
6 8 Ekim 2020 günü Duhok’un Amedi ilçesine bağlı Bigdaw köyündeki evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Erbil Asayiş Müdürlüğü, Gazi Salih Alihan’ın PKK tarafından öldürüldüğünü ileri sürdü. HPG yaptığı açıklamayla bu iddiayı kesin bir dille reddetti.
7 Bağdat’taki merkezi bütçenin yüzde 17’sinin Başûr’a verilmesi gerekiyor. İŞID’ın 2014 saldırılarını bahane eden Bağdat yönetimi bütçeyi kesti. Buna karşılık olarak Başûr yönetimi Irak merkezi hükümetinden bağımsız olarak petrol ihraç etmeye başladı. 2019 Kasım’ında Bağdat ve Başûr arasında yapılan anlaşmaya göre, verilecek bütçe karşılığında Başûr, 2020’den itibaren günlük petrol ihracının 250 bin varillik bölümünün gelirini Irak Ulusal Petrol Şirketi’ne (Somo) vermeyi taahhüt etti. Bağdat yönetimi bu taahhüdün yerine getirilmediği gerekçesiyle bütçeyi kesti.
8 https://turkish.aawsat.com/home/article/2680826/abdnin-eski-suriye-özel-temsilcisi-james-jeffrey-şarku’l-avsat’-konuştu-obama
9 https://www.nerinaazad.co/tr/news/kurdistan/rojava/jeffreyden-rojava-aciklamasi-turkiye-operasyonlari-durdurmasaydi
Jeffry, ‘‘Bağımsız bir güneydoğu Türkiye, Kuzey Irak, kuzeydoğu Suriye’nin; İran, Suriye Türkiye ve Irak’taki etkileri çok büyük olur” demeyi de ihmal etmedi. Kürdistan’ın bağımsızlığının bütün bölgeyi istikrarsızlaştıracağı ve yönetilemez hale getireceği uzun zamandan beri emperyalistlerin temel tezi olmayı sürdürüyor. Jeffrey, ABD adına bir kez daha bu konuda güvence vermiş oluyor.
10 Bilhassa Arap halkının kitlesel yürüyüşleri ve topraklarını savunma kararlılığı Türk sömürgecilerine indirilmiş büyük bir şamardır zira Türk sömürgecileri siyasal stratejilerini Arap-Kürt ayrışmasını körükleyerek devrimi zayıflatma üzerine kurmuşlardı.