Kadın İsyanı
Özgecan Aslan'ın üç erkek tarafından tecavüz edilerek katledilmesi, taciz, tecavüz, dayak, işkence ve katliamda en vahşi biçimlerini bulan kadına yönelik şiddete karşı; failleri koruyan yasal sisteme, bu insanlık suçlarını meşrulaştıran medya ve ideolojik aygıtlara, kadın düşmanı söylem ve eylemleriyle AKP ve sömürgeci faşist devlete karşı; erkek egemen zihniyetin tek tek erkeklerin eylem ve sözlerindeki tüm yansımalarına karşı birikmiş, kadın hareketinin, kadın örgütlenmelerinin mücadeleleriyle mayalanarak başka bir düzeye geçişe hazırlanmış büyük kadın öfkesi ve kinini kabından taşırarak, bir kadın isyanının patlak vermesine yol açtı.
Özgecan Aslan isyanı, kadın özgürlük mücadelesinin yeni bir dönemini ifade ediyor. Kadına yönelik şiddet, aile, sermaye kurumları ve devlet eliyle yürütülen bir toplumsal savaş hali olarak sürerken, gelişen kadın isyanı dalgasıyla birlikte, sorunun sadece öncüler değil, kitleler düzeyinde de, kişisel değil toplumsal bir sorun olarak kavrandığı yepyeni bir aşamaya geçildi.
Bunun göstergelerinden ilki, hareketin yaygınlığı, genişliği ve kadın hareketinin gelip dayanmış bulunduğu kitleselleşme eşiğini sıçramalı biçimde aşmasıdır. Özgecan eylemleri, çok sayıda kent ve ilçeye yayılmış, toplam katılım yüzbinleri bulmuştur.
İkincisi, isyanın toplumsal meşruiyeti ve toplumsal yönlendiricilik gücüdür. Hareket, tüm partileri, sendikal konfederasyonlardan yöre derneklerine kadar tüm kitle örgütlerini, medyadan spor kulüplerine kadar tüm kurumları tutum almaya zorluyor. Erkek egemenliğini üretmekten en fazla sorumlu olan mensuplarının bir kısmı da dahil, gazeteciler gazetecilere, sanatçılar sanatçılara buradan yaklaşım belirlemek, saflaşmak zorunda kalıyor. Büyüyen bu isyan, elbette tüm toplumu ikna edemiyor, ama tüm toplumu, kendi koyduğu ölçülere uymaya zorluyor, tüm toplumu bu temelde saflaştırıyor.
Üçüncüsü, hareket kendi siyasal öznelerini de başka bir duruma, başka bir eylem tarzına, başka bir yaklaşıma ve tartışmaya zorluyor. Bugüne kadar kadına yönelik şiddete karşı toplumsal eylemin, teoride ve pratikte en ön safında duran, bugünkü isyanın ön koşullarının mimarı olan kadın örgütlenmeleri, şimdi bu hareketin ihtiyaçlarını, taleplerini, eylem düzeyini yanıtlayacak bir teorik ve pratik yönelime girmezse, bu hareket tarafından aşılıp geçilmeye mahkum.
Dördüncüsü, hareket içinde hem kendiliğinden kitlelerin, hem siyasi öznelerin, öz savunma sorunuyla ilişkileniş biçimidir. Eylemlerde yükselen, "olmazsa silahlanırız!" haykırışı, kadın örgütlenmelerinin en zayıf olduğu ilçelerde dahi erkek egemen tutumların eylemlerden zor yoluyla dışlanışı, bu arayışın kendiliğinden biçimlerini; "meşru müdafaa" hakkının yasal düzenlemeye kavuşturulması talebi, Ankara'da Kızıl Sopalılar iradesi, Amed'de kadın öz savunma güçleri oluşturma kararı, örgütlü biçimlerini ifade ediyor. Kadın hareketinin siyasi özneleri içinde, sorunu kavrayış ve hazırlık düzeyi daha güçlü olan iki kuvvet, Rojava'nın doruk noktasını oluşturduğu birikimiyle Kürt kadın hareketi ve henüz isyan patlak vermeden önce Kızıl Sopalılar pratiğini yaygınlaştırmaya başlayan sosyalist kadınlar öncü duruşlarıyla öne çıkıyor. Öz savunma sorununun kadın özgürlük hareketi içinde belirginleşen rengi, onun siyasallaşma düzeyini, sömürgeci faşist diktatörlüğe karşı mücadelede ne kadar güçlü ve yıkıcı bir toplumsal dinamik olabileceğini açıkça gösteriyor. Toplumsal mücadelenin tüm bölüklerinde gelişen öz savunma eğiliminin, hem bir ürünü, hem bir öncüsü olarak gelişeceğine işaret ediyor.
Yeni Devlet Terörü Yasası Ve Savaş Hazırlıkları
AKP, yeni faşist devlet terörü yasasıyla hem Türkiye'de Haziran Ayaklanmasıyla yeni bir düzeye geçen işçilerin ve ezilenlerin mücadelelerine, hem de Rojava Devrimi ve Kürt ulusal mücadelesine yönelik savaş hazırlıklarını sürdürüyor. Bu halka saldırı yasasının temel işlevi olarak gözaltı, tutuklama, yargısız infazla kitle mücadelesinin öncülerini tasfiye etme, işçi ve ezilenlerin uyanış halindeki kesimlerini devlet terörüyle yıldırma ve korkutma koşullarını güçlendirmek amaçlanıyor.
AKP'nin yer yer özel örgütlenmiş, yer yer "esnaf da yeri geldiğinde polis olmalı" yaklaşımında ifade bulan gevşek tarzda örgütlenmiş dinci faşist milis güçleri, savaş hazırlıklarının bir diğer eksenini oluşturuyor. Eylemci öğrencilere, grevci işçilere, Rojava ile dayanışma eylemlerine saldıran, 6-8 Ekim serhildanında tüm gövdesiyle boy gösteren bu dinci faşist milis hazırlığı, bu cenahtan bir esnaf tarafından gazeteci Nuh Köklü'nün katledilmesiyle bir kez daha görünür hale geldi.
Bu hazırlıklar, Özgecan cinayeti sonrasında büyük bir fırsatçılıkla gündeme getirilen idam tartışmalarında olduğu gibi, her olanağın, faşist rejimi güçlendiren yasal düzenlemeler yapılması veya gelecek adımlar için toplumsal psikolojinin hazırlanması amacıyla kullanılması hamleleriyle tamamlanıyor.
Görüşmeden müzakereye geçmemek için her yolu deneyen, müzakereleri kabul ettim dedikten sonra da yeni yöntemlerle oyalama stratejisini sürdüren AKP'nin, görüşme-müzakere sürecine yönelik temel hareket hattının, Türk halkının beklentilerini kullanma, Kürt halkını yatıştıracak çıkışlarla seçim sürecine kadar oyalama, seçimlerden sonra yapmayı planladığı saldırgan stratejik hamleler için bugünden yasal zemin oluşturma olduğu, yeni devlet terörü yasası tartışmalarının tıkanmasıyla daha da belirginleşti.
Halka saldırı yasasını Meclis'te açık fiziki saldırı halini alan bir bastırıcılıkla geçirmeye çalıştığı aynı günlerde, büyük bir utanmazlıkla, bu yasanın görüşme süreciyle ilgili olmadığını iddia ederek beklentiler yaymaya çalıştı. Devlet terörü paketinin, Cizre kuşatması örneğinde şimdiden pratikleştiği gibi, dolaysız biçimde Kürdistan için tam bir sıkıyönetim ve savaş hazırlığı paketi olduğu gerçeği bir yana, Türkiye'de demokratik hakların gasp edildiği, polis eliyle faşist devlet terörünün tırmandırıldığı koşullarda Kürdistan'da ulusal demokratik taleplerin kabulüne dayalı bir barış anlaşmasının sözünün bile edilemeyeceği, coğrafyamızın, halklarımızın defalarca kez öz deneyimleriyle tanık olduğu bir gerçeğidir.
Her iki taraf da, bu yazının hazırlandığı günlerde kritik bir aşamaya girmiş bulunan görüşme sürecini, en nihayetinde mücadele biçimlerinden biri olarak görüyor ve seçimlere ve seçim sonrasında şiddetlenecek olan savaşıma hazırlık olarak da değerlendiriyor. AKP, sömürgeci faşist boyunduruğu sürdürmenin, Kürt ulusal güçleri ise ulusal demokratik hakları ve demokratik dönüşüm saflarını genişletmenin koşullarını hazırlamaya çalışıyor. Kürt ulusal güçlerinin, aslında faşist sömürgeci rejimin çözülmesini zorunlu kılan talepleri ve/veya şartları ile AKP'nin, iptali talep edilen antiterör yasasına karşılık geçirmeye çalıştığı, faşist sömürgeci rejimin daha da tahkim edilmesi anlamına gelen yeni devlet terörü yasası paketi, bunun göstergesi oluyor. Görüşme/müzakere süreci ve burada tarafların aldığı tutumlar seçim sonuçları üzerinde rol oynayacak etkenlerden biri olacağı gibi, aynı güç biriktirme ve hazırlığın bir ekseni olan seçimlerin sonuçları da gerek burjuvazinin ve özelde AKP hükümetinin, gerekse Kürt ulusal demokratik güçlerinin görüşme/müzakere sürecindeki konumunu ve bu sürecin ne yönde ilerleyip ilerlemeyeceğini belirleyecek önemli bir faktör olacaktır.
Seçimler Ve Büyüyen Toplumsal Saflaşma
Haziran Ayaklanması, Berkin Elvan uğurlaması, Çankaya seçimlerinde HDP'nin büyük oy sıçraması, işçi sınıfının grev ve işgalleri, Kobanê Direnişi'nin sahiplenilmesi ekseninde gelişen 6-8 Ekim serhildanı ve sürmekte olan kadın isyanı, halklarımızın daha büyük bir mücadele isteğinin birer ifadesi, devrimci durumun kendisini çeşitli biçimlerde yansıtması olarak, siyasal öncülerin önüne büyük gelişme olanakları seriyor.
Son iki ay yine, işçilerin ve ezilenlerin mücadele gündemleriyle damgalandı. Demokratik hakları için kitlesel miting ve boykot araçlarıyla eylem düzeyini yükselten Alevi hareketi, metal işçilerinin grevi ve faşist grev yasağı karşısında geliştirdikleri eylemler ile tekil ve parçalı da olsa sayısız işyerinde süregiden direnişler, Özgecan Aslan'ın katledilmesiyle patlayan kadın isyanı, büyük bir toplumsal saflaşma sürecinin, ezilenler cephesindeki en güçlü yansımalarını oluşturdu. Kobanê Direnişi'nin zaferle taçlanması, ezilenler cephesinde başarma duygusunun, zafer inancının gelişiminde kuşkusuz büyük bir etken oldu ve olacak. Kobanê ve tüm Rojava'da devrimin savunulması görevi sürerken, yeni bir toplumun inşası ve bu inşa mücadelesiyle dayanışma da toplumsal mücadelenin ana gündemlerinden biri olmayı sürdürecek.
Geçtiğimiz iki ayda aynılar aynı safta toplanmayı, ezenin safında nefret, baskı, cinayet ve katliamlar, ezilenlerin safında birleşik mücadele, farklılıkların birbirini tamamlaması, dayanışma değerleri birikmeyi sürdürdü.
Özgecan Aslan tecavüz ve cinayetinin faili olan kadın katillerinin, Kürdistan'da, Amed il tabelasının altında ülkücü faşistlere ait işaretlerle resimleri açığa çıkarken, Nuh Köklü'yü katleden dinci faşistin, aile içi şiddetten sabıkası olduğu öğreniliyor. Aynı gün kadına yönelik şiddet, devlet terörü yasasının tartışılmasında boy gösteriyor. Böylece kadın mücadelesi Kürdistan'a, halka saldırı yasası kadın düşmanlığına, gazeteci katliamı "aile içi" şiddete bağlanıyor.
Sınıf mücadelesi üç parti ve üç program; a) AKP'nin temsil ettiği iflas etmiş sınırlı değişim ve bu temelde burjuva sömürgeci faşist rejimi tahkim etme programı b) kendilerine ulusalcı diyen burjuva milliyetçi cephe ve onun AKP öncesi düzen programı ile, c) ilerici, devrimci, demokratik kesimlerin demokratik halkçı temelde değişim programı etrafında gelişiyor.
CHP'nin merkezinde durduğu, kendisini ulusalcı olarak tanımlayan burjuva milliyetçi faşist cephe, burjuvazinin etki gücü kırılmış kesimlerinin bütün artıklarını da toparlayarak, AKP politikaları karşısında büyüyen toplumsal öfkeyi ve genişleyen ilerici demokratik tabanı, "cumhuriyetin değerlerini koruma" ve AKP öncesi sömürgeci faşist yapılanmayı ve hegemonya dizilimini geri getirme eksenli gerici faşist programına kazanmaya çalışıyor. AKP karşıtlığını bu yönde derinleştirerek, en pespaye şoven söylemlerini ilerici değerler gibi sunuyor.
Devrimci demokratik cepheyi oluşturan tüm devrimci, ilerici, demokratik, antifaşist, feminist, antişovenist güçlerin, toplumun tüm ilerici birikimini üçüncü bir program etrafında saflaştırıp birleştirmesi gerekiyor. Burada kırılganlık hattını, salt AKP karşıtlığı ekseninde ilerici söylem ve eylem geliştirme pratiği ve buna dayalı CHP ile ittifak arayışları oluşturuyor. Bu tehlikeli yaklaşım, burjuva milliyetçi cephenin, demokrat aydınları, bireyleri ve Birleşik Haziran Hareketi gibi akımları devrimci demokratik cepheden tek tek kopararak gerici programına yedekleme stratejisine hizmet ediyor.
Bu toplumsal saflaşma, seçimlerin öngününde, tüm keskinliğiyle burjuva meclise de yansıyor.
Bir yanda mecliste kadın temsiliyeti bakımından en güçlü siyasal parti olma pratiğine sahip HDP, diğer yanda en düşük kadın temsiliyeti ve kadın bakanlar eliyle yürüttüğü kadın düşmanı politikalarıyla AKP; bir yanda ifade hakkı için kürsüye yürüyen HDP'li vekiller, diğer yanda bu hakkı şiddetle bastıran AKP'li vekiller; bir yanda halka saldırı yasasını dayatan AKP'liler, diğer yanda yasaya direnişin merkezinde duran HDP'liler, bu saflaşmanın başlıca temsilcileri oluyor. AKP, yeni devlet terörü yasasının pratik bir uygulamasını, tam da bu yasa tartışılırken bizzat mecliste sunuyor, bizzat kadın vekillere saldırı yoluyla uyguluyor.
Böylece, tek bir gün içinde, toplumsal saflaşmanın bir yanında biriken çözüm ve barış talebi, kadın özgürlüğü, söz ve ifade hakkının savunusu, HDP pratiğinde ifade bulurken, toplumsal saflaşmanın diğer yanında biriken kadına yönelik şiddet, nefret saldırısı, devlet terörü, şovenizm ise AKP pratiğinde ifade buluyor. Seçimler, öngörüldüğü gibi, daha şimdiden, esasen HDP ile AKP arasında bir mücadele olarak gelişiyor. Ancak HDP'nin de bu hareketlerin önünde yürümek için daha büyük bir iddia ve kararlılık, daha pratik bir öncülük sergilemesi şart.
Bu toplumsal saflaşma atmosferi, işçi ve ezilenlerin çok çeşitli talep ve eylemleriyle ortaya koyduğu, daha büyük bir mücadele istek ve pratiği, gerek tek tek devrimci siyasal öznelerin gelişimi ve önderleşmesi, gerekse bir birleşik cephenin serpilip gelişmesi için güçlü bir zemin, devasa olanaklar barındırıyor.
Ancak işçi eylemlerinin sendikaları ve sendikacıları aşarak gelişmesi, gelişen kadın isyanının, bugünkü kadın örgütlerinin önünde yürüyemediği bir kitlesellik ve yaygınlık kazanması örneklerinde olduğu gibi, kitle hareketinin gelişimi kendiliğinden, çeşitli siyasi öznelerin saflarına akmıyor.
Bu mücadelelerin önünde yürüme iddiasında olan siyasal özneler bakımından kilit sorun, siyasal öngörü ve ruhsal-ideolojik hazırlık başta olmak üzere örgütsel, siyasal hazırlık düzeyidir.
Marksist leninist komünistlerin, siyasal öngörüleri ile, yetersiz düzeyde de olsa mevcut hazırlıkları sayesinde tüm bu süreçlerde sergilediği öncü pratikler ve bu yoldan sağladığı gelişme seyri de bu gerçeğin kanıtıdır.