ABD emperyalizmi her fırsatta Kuzey Kore'yi hedef göstermeye devam ediyor. Trump'ın başa geçmesinden sonra savaş ve saldırganlık hedefleri arasında Kuzey Kore de var. Trump'ın, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz, ilk icraatlarından biri Kuzey Kore'yi ortadan kaldırmakla tehdit etmek olmuştu. ABD, Trump'ın Asya ziyaretinden sonra, Kuzey Kore'yi “teröre destek veren ülkeler” kategorisine soktuğunu ilan etti, ekonomik ve ticari ambargo uygulama kararı aldı. ABD emperyalistleri, askeri kuşatmayı siyasi, iktisadi, mali ve diplomatik adımlarla tamamlamak istiyor.
ABD'nin bu kararının ardından, Çin devlet başkanı ve ÇKP genel sekreteri Şi Jinping'in özel temsilcisi Song Tao Kuzey Kore'yi ziyaret etti. Bu ziyaretin Trump'ın Asya ziyaretinin arkasından gelmesi dikkat çekici. Çin, Kuzey Kore'nin nükleer denemeleri durdurması karşılığında, ABD'nin bölgede askeri tatbikatları durdurmasını savunuyor.
Kuzey Kore'nin nükleer silah üretmesi ABD ile Kuzey Kore arasında süren gerilimin ana kaynaklarından biri. Bu gerilim bugün başlayan bir olgu değil. Bugün sürmekte olan gerilimin özellikle 2. emperyalist paylaşım savaşı koşullarından beslendiğini, ABD emperyalizminin Güney Asya'da hakimiyet kurma ve bunun sonucu olarak saldırı dayanakları oluşturma çabalarının da bunu güçlendirdiğini söylemeliyiz.
Kuzey Kore Tarihine Kısa Bir Bakış
Bugün Kuzey Kore'nin silahlanması ve nükleer silaha sahip olması, bu ülkenin geçirdiği tarihsel süreçle bağlantılıdır.
Kore yarımadası önce Çinliler, 1884 yılındaysa Japonlar tarafından işgal edildi. Kore halkının işgalcilere karşı uzun bir mücadele deneyi ve direniş geleneği var. Kore komünist hareketi işgale karşı mücadele içinde şekillendi. 2. emperyalist paylaşım savaşı sırasında, Kore halkı Japon işgalcilerini Sovyet askerleri ile birlikte ülkeden kovdu. Hitler faşist kampının yenilmesi onunla birlikte hareket eden Japonya'nın da yenilmesi demekti. Japonya yenilgiyi kabul etmeden önce, ABD emperyalistleri, Japonya'ya karşı durumdan vazife çıkararak, Kore'ye güneyden çıkarma yaptı. Böylece Kore'nin Kuzey ve Güney olarak bölünmesi için de başlangıç oluşturdu. Kore, 38. paralelden yapay olarak bölündü. 1948’de Güney Kore kuruldu ve ABD’nin desteklediği Syngmen Rhee cumhurbaşkanı oldu. 9 Eylül 1948’de de kuzeyde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu ve Kim İl Sung başbakanlığa getirildi.
25 Haziran 1950’de emperyalistlerin kışkırtmasıyla Güney Kore ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti savaşa girdi. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Seul’u ele geçirerek Naktong ırmağına kadar ilerledi. ABD ve işbirlikçileri savaşın başlarında sıkıştı. Bunun üzerine ABD, BM kuvvetleri adı altında Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne saldırdı. Bu kez Kuzey Kore'nin yardımına Çin koştu. Çin'in müdahalesi dengelerin değişmesine yol açtı. Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin de desteğiyle, 1952 yılında, ABD ve Avrupa emperyalistlerinin oluşturduğu sözde “barış gücü” Kuzey Kore topraklarından kovuldu. Fakat ABD, Güney Kore'de tutunarak burayı bölgesel saldırganlığının merkezi haline getirdi.
ABD emperyalistleri, faşist kampın yenilmesi ile birlikte sosyalizmin dünya çapında yankılanan zaferini hazmedememişti. Savaşın sonuna doğru, 6-9 Ağustos'ta Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak, 200 bin kişinin ölümüne yol açmıştı. Atom bombasının esas hedefi, 2. Dünya Savaşı'ndan büyük bir siyasi prestij ve ideolojik üstünlük kazanarak çıkan sosyalist Sovyetler Birliği ve dünya devrimiydi. Amaç, sosyalizmin gelişme hızını kesmek ve dünya devrimine karşı gözdağı vermekti. Böylece ABD'nin başını çektiği emperyalist kamp, Sovyetler Birliği'ne karşı Soğuk Savaşı da başlatıyordu. Soğuk Savaş sürecinde ABD, nükleer silahlarıyla Küba'yı vurmayı gündemine aldı. Hiroşima katliamından sonra Sovyetler Birliği de nükleer silah üretmek zorunda kaldı. Keza Mao Zedung, artan ABD saldırganlığına nükleer silahla karşı koymayı savundu.
Kuzey Kore'nin hızlı silahlanması işte bu uluslararası şartların ürünü oldu. Zira 1952'den sonra da ABD'nin Kuzey Kore'ye dönük kuşatması ve kışkırtmaları devam etti. Amerikalı ve Avrupa emperyalistlerin sürekli saldırganlık basıncı, Kuzey Kore'nin kendisini savunma amaçlı silahlanmasıyla yanıtlandı.
Kuzey Kore'de başta toprak reformu olmak üzere her alanda halkçı demokratik reformlar gerçekleştirilirken, Güney Kore ABD emperyalizminin denetiminde yeni-sömürge bir ülke olarak şekillenmişti. Fakat Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin sosyalizmden esinlenen uygulamaları, giderek sosyalizmi devletçiliğe indirgeyen, iktidarı aşırı merkezileştiren, kendi gücüne güveni ve kendine yetmeyi ideolojileştiren (Çuçe ideolojisi) bir yola girdi. Ordu temel bir devlet kurumu olarak güçlendirildi. İktisadi yaşamda öncelik ordunun ihtiyaçlarına ayrıldı. Kuzey Kore, Sovyet-Çin ayrışmasında da kendi ulusal çıkarlarını esas aldı. Bir dönem Sovyetler Birliği'ne yaslanırken, daha sonra Çin'e yaslanarak ayakta kalmaya çalıştı. Kim İl Sung'dan sonra, vasiyet ettiği oğlu Kim Jong İl devlet başkanı oldu. Kim Jong İl'in vefatından sonra da, 2011 yılından bu yana onun oğlu Kim Jong Un devlet başkanlığını yürütmektedir. Babadan oğula geçen bir çeşit merkezi bürokratik iktidar geleneği sürmektedir. Bugün Kuzey Kore, Rus emperyalistleri ile yakın ilişkilerini sürdürmekle birlikte, Batılı emperyalistlerin ambargo ve tehditleri nedeniyle esasen Çin'e bağımlı bir ülke konumundadır.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin nükleer tesisleri başkent Pyongyang’ın kuzeyinde bulunan Yongbyum bölgesindedir. Kuzey Kore'nin nükleer silah geliştirmesi ABD'nin, Avrupa Birliği'nin, hatta Rusya ve Çin'in itirazlarına yol açtı. Kuzey Kore buna rağmen nükleer denemelerini gerçekleştirdi.
Kuzey Kore devleti, Aralık 2002’de nükleer programını başlattığını ve Ocak 2003’te Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) çekildiğini duyurdu. Kuzey Kore’yi Nisan 2003’teki Birlemiş Milletler toplantısında Çin’le beraber Rusya savundu. Kuzey Kore, 2006’da ilk nükleer denemesini yaptı. 2007’de, uluslararası ambargonun kaldırılması karşılığında nükleer silah geliştirme ve balistik füze üretme çalışmalarını durdurmayı kabul etti. Fakat ABD buna uymayınca, nükleer çalışmalarını tekrar başlatmaktan, 2009 ve 2013 yıllarında nükleer deneme yapmaktan geri durmadı. 2016’daysa hidrojen bombasının ilk testini yaptığını ve başarılı olduğunu dünyaya duyurma yoluna gitti.
Önceki nükleer denemeler konusunda tepki göstermeyen Rusya, hidrojen bombası denemesine sert tepki verdi. Rusya'nın bu tepkiyi göstermesinin nedeni, Kuzey Kore'nin Rusya'ya rağmen denetlenemez bir güç haline gelmesinden ve olası bir nükleer savaştan kendisinin de zarar görebileceğinden duyduğu kaygıydı.
ABD Saldırganlığının Nedenleri Ve Hedefleri
ABD emperyalizminin Güneydoğu Asya üzerinde hakimiyet kurma çabaları yeni değil. 1800'lü yıllardan itibaren, Asya'nın doğu ve güneyinde egemenlik kurma yönelimi hep oldu. ABD, bu yayılma politikasının bir sonucu olarak, ilhak ve işgallere başvurdu. Vietnam'ı ve Kamboçya'yı işgal etti. Yeni-sömürgeci politikalara geçişle birlikte kendisine sadık işbirlikçileri işbaşına getirdi. Darbeler örgütledi, katliamlar gerçekleştirdi.
Varşova Paktı'nın dağılışı ve Sovyetler Birliği'nin çöküşü uluslararası dengeleri ABD ve AB emperyalistleri lehine değiştirmişti. Fakat hayal edilen “tek kutuplu dünya”nın ömrü uzun olmadı. Kapitalist dünya gitgide çok kutupluluğa geçti. Şimdi emperyalist güçler arasındaki saflaşmalar, flu olmaktan çıkarak, belirginleşmeye doğru yön kazanmaktadır. Bir yanda ABD emperyalistleri, Almanya'nın başını çektiği AB emperyalizmi yer alırken, Rusya ve Çin değişik sorunlarda ve çıkar çatışmalarında ortak bir tutum almaktadırlar.
ABD emperyalistlerinin bölgede saldırganlığı geliştirmeye çalışması sadece Kuzey Kore üzerinde şantaj ve kuşatma politikası uygulamakla sınırlı değil. ABD, yakın zamanda Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Kamboçya, Vietnam, Doğu Timor vb. birçok ülke ile tatbikat adı altında askeri hazırlıklar yapmaktadır. Kuzey Kore'nin nükleer silahlarını gerekçe göstererek, kendi saldırgan, yayılmacı ve hegemonik emperyalist politikalarına meşruiyet yaratmak istemektedir. Bölgede silah satışını artırmanın yanında, yeni askeri üsler de açmaktadır. Bölge ülkelerini Kuzey Kore tehdidi üzerinden yanına çekmeye çalışmaktadır.
ABD emperyalistlerinin asıl amacı, Kuzey Kore'yi teslim alarak Rusya ve Çin'i buradan kuşatmaktır. Bu bölgesel stratejik bir hedeftir. Pasifik denizinde donanmasını, savaş filolarını serbestçe dolaştıracağı bir bölge istemektedir. Bu bölgede askeri varlığını artırarak, Çin ve Rusya'yı denizlerde kuracağı hakimiyetle kuşatma hesabındadır. Çin ve Rus emperyalistleri ise, bu stratejik hesapların farkında olarak, Kuzey Kore ile ilişki kuruyorlar ve onu himaye ediyorlar.
ABD, nükleer silah tekelini elinde bulundurmak istiyor. Şimdiye kadar Kuzey Kore'nin hiçbir ülkeyi tehdit ettiği görülmedi. Buna karşılık ABD, dünyada ilk atom bombasını kullanan ülkedir. Nükleer silahlara sahip olmayı ideolojik ve siyasi hegemonyanın bir aracı yapmıştır. Hakimiyet kurduğu her yeri, insanlığın geleceğini ortadan kaldıracak bir nükleer silah deposu haline getirmektedir. ABD, nükleer silahı ilk kullanan ülke olmayacağı deklarasyonunda bile bulunmamıştır. Amerikan emperyalizmi, BM’nin nükleer silah üretimi ve kullanımını yasaklama yönlü kararını, Kuzey Kore ABD'nin de uyması şartıyla bu karara uyacağını bildirdiği halde, kabul etmekten uzak durmuştur.
ABD emperyalizminin Türkiye'deki İncirlik üssünde 50 ila 70 adet arasında B61 tipi nükleer bombası bulunmaktadır. Ki bu nükleer bomba, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombasından 1000 kat güçlü olan hidrojen bombasıdır. Dahası ABD, Kuzey Kore'ye karşı Güney Kore'de nükleer bomba stoklamış durumdadır.
ABD'nin yanı sıra, Fransa, İngiltere, Rusya, Çin, Pakistan, Hindistan ve İsrail gibi ülkeler nükleer güce sahiptir. Örneğin, İsrail’in elinde bulundurduğu nükleer başlıklı füzeler, dünyayı yok edecek büyüklüktedir ve açıkça dünya için bir tehdittir.
Dünyada, bilinen nükleer başlıkların sayısı 15 bine yakındır. ABD’nin 6.800, Rusya’nın 7.000, Fransa’nın 300, Çin’in 270, İngiltere’nin 215, Hindistan ve Pakistan’ın 130’ar, İsrail’in 80 nükleer füzesi olduğu bilinmektedir. Durum buyken, Kuzey Kore’nin 20 nükleer başlığa sahip olmasını böylesine öne çıkarmak, emperyalist ikiyüzlülüğün göstergesidir.
Kuzey Kore'nin Nükleer Silahlanması Ve Antiemperyalist Tutum
ABD emperyalizminin bölgede sürekli saldırganlığı karşısında Kuzey Kore halkının kendini güvende hissetmemesi, silahlanma politikasına ağırlık vermesinin başlıca sebeplerinden biri. Tarihsel işgallerin ve sömürgecilik koşullarının derin acısını çekmiş, ağır bedeller ödemiş bir halkın yeniden sömürgeleştirilmek ve işgal altında yaşamak istememesi kadar doğal bir hak olamaz. Her halkın emperyalist saldırganlığa karşı kendisini koruma hakkı vardır ve bu hak meşrudur. Kuzey Kore, nükleer silahlanmayı ve güçlü bir orduya sahip olmayı, tamamen kendisini savunma amaçlı temel bir ilke haline getirmiştir. Bu nedenle, başka ülkelere saldırma politikası izlememekte, sadece “Bize kim saldırırsa biz de ona karşılık veririz” demektedir.
Kuzey Kore'nin elinde bulundurduğu sınırlı sayıda nükleer silahın büyük bir tehlike teşkil ettiğini ileri sürmenin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Abartılı haber ve yorumlar, emperyalistlerin haydutça emellerini gizlemenin örtüsünden ibarettir. Oysa gerçek rakamların gösterdiği, durmadan silahlanan emperyalist güç odaklarının dünyayı tehdit ettiğidir. Emperyalizm ve özellikle ABD emperyalizmi, Güneydoğu Asya halkları başta olmak üzere, halklar için esas tehdit ve tehlike kaynağıdır.
Kuzey Kore'nin kendisini emperyalist saldırganlıktan koruma çabası ve emperyalizme meydan okuyuşu, onun gerçeğinin pozitif yanını oluşturmaktadır. Fakat yozlaşmış ve bürokratik yapılı, iktidarın babadan oğula geçtiği bir devlet gerçeği de onun olumsuz yanını teşkil etmektedir. Antiemperyalist ve devrimci politika Kuzey Kore'nin kendisini savunma hakkını tanımalı ve Kore halkının emperyalizme karşı tavrının arkasında durmalıdır. Bu, söz konusu çelişkili gerçeği görmezden gelmekle ve Kuzey Kore'de siyasi iktidarın bürokratik karakterini savunmakla aynı anlama gelmez.
Komünistler, emperyalist saldırganlığa karşı Kuzey Kore halkının duruşunu destekler ve onunla dayanışma içerisinde olurlar. Kuşkusuz komünistler, korkunç boyutlardaki emperyalist silahlanmaya ve emperyalist yağma savaşlarına karşıdırlar. Aynı zamanda, insanlığın geleceğini tehdit eden nükleer silahların ortadan kaldırılmasını ve kullanımının yasaklanmasını isterler. Fakat dünya halkları için bu bakımdan güvenliğin yolu, emperyalistlerin nükleer silahsızlandırılmasından geçmektedir. Ve açıkça ortadadır ki, nükleer silahları bir bütün ortadan kaldırmak için emperyalizmin ortadan kaldırılması gerekir.