Ekim devrimi, sovyetleri devlet biçimi olarak alıp sürdürmekle, Paris Komünü’nü izledi.
Rusya’da işçiler, sovyetleri ilk olarak 1905 devriminde Petersburg, Moskova ve başlıca işçi merkezlerinde ayaklanma organları olarak, işletme ve bölge esasına göre kurdular.
İşçiler, Şubat devrimiyle birlikte, yeniden İşçi ve Asker Vekilleri Sovyetleri’ni ayaklanma organları olarak yaratınca, Lenin devlet biçimi olarak sovyet, komün, konsey tipi örgütlenmeyi teori düzeyine yükseltti. Ve ünlü eseri Devlet ve Devrim’de, devlet teorisinin başlıca tezlerinden biri olarak sundu.
Paris Komünü’nün "gerçek gizi şudur: özsel olarak bir işçi sınıfı hükümeti, üreticilerin, temellükçüler sınıfına karşı sınıf savaşımının sonucu, emeğin iktisadi kurtuluşunun gerçekleşmesini sağlayan ensonu bulunmuş siyasal biçimdi o..." "Bu son koşul olmaksızın, komünal kuruluş olanaksız bir şey ve bir aldatmaca olurdu..." (Devlet ve Devrim, Bilim ve Sosyalizm Yay., s. 75-76)
Marks’tan alıntıladığı bu görüşe vurguyla Lenin, oportünistlerin önünde secdeye vardıkları parlamentarizme karşı proletarya diktatörlüğüne ve buna bağlı devlet biçimine ilişkin marksizmin görüşünü ortaya koydu:
“Komün, proleter devrim tarafından, burjuva devlet makinesini parçalamak için yapılmış ilk girişimdir; parçalanmış olan şeyin yerine geçmesi olanaklı ve gerekli olan, 'ensonu bulunmuş' olan siyasal biçimdir. (…) 1905 ve 1917 Rus devrimlerinin, ayrı bir çerçeve ve başka koşullar içinde Komün'ün yapıtını sürdürüp Marks'ın dahice tarihsel çözümlemesini doğruladıklarını göreceğiz." (Devlet ve Devrim, s. 76-77)
Paris Komünü, proletaryanın ayaklanması ve kısa süren iktidarıyla, bu devlet biçimini ortaya çıkarmıştı. Rusya’da 1905 devrimi benzer bir biçimi, sovyetleri ortaya çıkardı. 1917 Şubat devriminde, Rusya işçileri ve üniforma giydirilmiş genç köylüler olan askerler, Paris Komünü’nün eserini sovyetler biçiminde yarattılar.
İkili iktidarın oluştuğu bu dönemde, Bolşevikler başlangıçta, sovyetler içinde çoğunluğu ele geçirerek barışçı yolla sosyalist devrimi zafere ulaştırabilecekleri düşüncesindeydiler. Fakat burjuva ve küçük burjuva partilerin karşıdevrimci yöneticileri, en sonunda Sosyalist Devrimci başbakan Kerenski, Bolşeviklere tutuklama ve yasaklama kararları çıkardıktan sonra, yine sovyetlere dayanarak ama artık barışçı geçişi olanak dışı kılan koşullarda proletaryanın iktidarı ele geçirmesi için yeniden silahlı ayaklanma gerekliydi.
Ekim devrimi, sosyalizm için işçi sınıfının yoksul köylülükle birlikte silahlı ayaklanmayla iktidarı ele geçirmesiydi.
Sovyetlerin Temel Özellikleri
Sovyetler, her şeyden önce, işçilerin ayaklanması koşullarının ürünüydü. Sovyetler, ayaklanma düzeyine yükselmemiş mücadele koşullarında işlevli olamazlar, yalnızca sendikalar ve emekçi kitle örgütleri niteliğinde geri düzeydeki örgütler olarak kalır ve yozlaşırlar.
Sovyetler, ayaklanan işçi sınıfının, askerlerin ve emekçi köylülerin temsilcilerinin doğrudan iktidarı oldular. İşletme ve bölge esasına göre örgütlenmişlerdi. Aynı zamanda, bütün Rusya işçi, asker ve yoksul köylü kongrelerinde seçtikleri temsilcilerle, merkezi iktidarı kurdular. Sonraki yıllarda bu organın adı Yüksek Sovyet oldu. İki meclisten oluşuyordu: Birlik Sovyeti ve Uluslar Sovyeti.
Yüksek Sovyet, yasama ve yürütmeyi kendi içinde birleştiren işçi sınıfı ve yarı-proletaryanın etkili iktidar organıydı. Yetkisini herhangi bir yasadan değil, ayaklanan işçi ve yarı-proleter kitlelerin devrimciliğinden alıyordu.
Özgür ulusların gönüllü birliğine dayanan Sovyetler Birliği’nde, Yüksek Sovyet’in yanında, ulusların federal ve özerk cumhuriyetleri ile özerk bölgelerinin değişik sayıda temsilciler seçip gönderdikleri Uluslar Sovyeti de yasama yetkisini paylaşıyordu. Bu yetki, yasaların SB içindeki bir ulusun veya ulusal topluluğun çıkarına aykırı olup olmadığını kararlaştırma ve denetlemeyi içeriyordu. Uluslar Sovyeti’nin onaylamadığı ve geri gönderdiği yasalar yeniden görüşülüyor, Uluslar Sovyeti’nde ve sonrasında uzlaşma komisyonunda onaylanmazsa Yüksek Sovyet'i oluşturan Birlik ve Uluslar Sovyeti seçimleri yenileniyordu.
Sovyetlerde sömürücü sınıf mensupları yer alamazdı. Lenin’in vurguladığı gibi, “devlet iktidarı, Rusya'da, sömürücüler dıştalandığından, yığın örgütlerini, sovyetleri, yalnızca işçiler, yalnızca emekçi köylüler oluşturacak biçimde kurulmuştu”. (Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü, Sol Yay., s. 138-139)
Sovyetler, işçi ve emekçilerin seçtikleri temsilcilerini geri çekme, değiştirme örgütsel ilkesine sahipti. Bu yolla yöneticilerin, yönetilenler üzerinde baskı kurabilmelerinin önlenmesi, işçi sınıfının emrinde görevliler konumu almalarının sağlanması amaçlandı.
Yönetimin arpalık olmaktan çıkarılması anlayışıyla, Komün’ün yaptığından esinlenilerek, sovyet görevlilerinin işçi ücretinden yüksek ücret almamaları kuralı başlngıçta ve sonraki sürecin bir bölümünde uygulandı.
Rusya işçi ve askerleri sovyetleri yarattılar. Hemen sonra köylü sovyetleri de kuruldu. Bolşevikler, köylü sovyetleri içinde tarım işçileri ve yoksul köylü komiteleri kurarak, sosyalist devrime geçiş için bu yığınları bağımsızca örgütleyip köylü sovyetlerinde çoğunluğu elde etmek için çalıştılar.
Ekim'i takiben sovyetler iktidarı karşısında konumlanan sağ kanat Sosyalist Devrimciler ve Menşevikler, devrime karşı emperyalist saldırıya ve burjuva iktidar kalıntılarına angaje oldular, bundan dolayı yasaklanıp bastırıldılar. Menşeviklerin sol kesiminden Enternasyonalistler, Maksimalistler ve Halkçı Komünistler sovyetlerde bulunmaya devam ettiler. Sol Sosyalist Devrimciler ise Ekim’in ilk hükümeti içinde yer aldılar, fakat Brest-Litovsk antlaşmasına karşı çıkmalarıyla birlikte sosyalist hükümetten kendi tercihleriyle çekildiler. Bütün bu siyasi çizgilerin saflarındaki güçlerin bir bölümü gitgide karşıdevrimcileşirken, diğer bölümü zamanla doğrudan Bolşeviklere katıldı.
Sovyetlerin kuralları ve örgütlenme biçimi Paris Komünü’nden esinlenilerek ve öğrenilerek gerçekleştirildi.
Sovyetler: Proletarya Diktatörlüğünün Devlet Biçimi
Proletarya iktidarı, devrilmiş eski sömürücü sınıflar ve temsilcilerine ve dünya çapında halen güçlü olan uluslararası sermayenin saldırılarına karşı diktatörlük uygular.
Bu diktatörlük, birincisi, iktidarı alan proleter ve yarı-proleter sınıflar için, öncelikle savaşma, yönetme ve örgütleme yeteneği kendilerinden binlerce misli yüksek olan burjuvazinin devrilmiş askeri/siyasi temsilcilerinin, uluslararası sermayeden ve kapitalist devletlerden alacakları her türden muazzam destekle de, yeniden iktidarı ele geçirmelerini engellemek, ele geçirme çabalarını bastırmak için zorunludur. Paris proletaryası, devirdiği burjuvazinin temsilcilerinin Paris’e yakın Versailles’da örgütlenmelerini rahatça geliştirip ve Bismarck güçlerinden silahlarını geri alıp Komün’e saldırmalarına izin vermekle, burjuva karşıdevrimin siyasi ve askeri karargahına hücum etmemekle, kendilerini kurşuna dizen burjuva askeri şefleri yakaladıklarında serbest bırakmakla, kendi yenilgisini hazırlamış oldu. Marks, Komün’ü fazla barışçı davranmakla eleştirirken, proletaryanın devrilmiş burjuva güçlerin yeniden iktidarı ele geçirmelerini önlemek için diktatörlük uygulamak zorunda olduğu dersini çıkarıyordu.
İkincisi, proleter ve yarı-proleter sınıfların, askeri ve siyasi olarak yendikleri burjuvaziyi, ekonomik ve toplumsal bir sınıf olarak tasfiye etmek, özel mülkünü toplumsal mülkiyete dönüştürmek için temel aracı, ellerindeki devlet iktidarıdır. Burjuvazi, kendi isteğiyle ve proletarya devletinin baskısı olmaksızın, sahip olduğu mülkiyeti vermez. Dahası, sermaye sahibi olmanın üstünlüğünü iktidarı geri alma girişiminde kullanır.
Üçüncüsü, proletarya diktatörlüğü, sömürücü sınıfları bastırma ve tasfiye görevine uyumlu olacak ve onu tamamlayacak biçimde, işçi sınıfı ve kırdaki bağlaşıkları açısından demokrasidir. Toplumun en geniş kesimlerini oluşturan bu sınıflara demokrasi, en geniş ve gerçek demokrasidir, toplumun çoğunluğunun azınlığı üzerindeki baskısı/diktatörlüğüdür.
İşçi sınıfı, yarı-proletarya ve sosyalizmin inşasıyla birlikte kolektif grup mülkiyetine sahip köylülük ile aydınlar için demokrasi, onların sürekli olarak daha geniş kesimlerinin yönetime gelmelerinin, yönetmeyi öğrenmelerinin başta gelen aracıdır.
Dördüncüsü, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmi başarıyla inşa etmenin dayanılacak temel aracıdır. Lenin’in vurguladığı gibi, "proletarya diktatörlüğü, yalnızca sömürücülere karşı kuvvet kullanılması değildir, ve hatta esas olarak kuvvet kullanılması bile değildir. Bu devrimci zorlamanın iktisadi temeli, etkinliğinin ve başarısının güvencesi proletaryanın, kapitalizme oranla, emeğin daha yüksek tipte bir toplumsal örgütlenmesini temsil etmesi ve bunu yaratmasıdır. İşin özü budur. Komünizmin kaçınılmaz zaferinin, gücünün ve güvencesinin kaynağı budur." (Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü, s. 149-150)
Bütün bu temel işlevleri yerine getirecek proletarya iktidarının devlet biçiminin sovyet, komün, konsey olması gerektiği, proletaryanın ayaklanma ve devrim deneyleri tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Proletarya, bütün bu görevleri ancak en bilinçli, en fedakar üyelerinin ve mücadele deneyimlerini bünyesinde toplayan komünist partisinin öncülüğünde gerçekleştirebilir. Gerek bu nedenle gerekse işçi sınıfının geniş kitlelerinin yönetime katılmaları için, proletarya ile öncü partisi arasında proletarya diktatörlüğü sistemindeki ilişkilerin bu amaca bağlı, bu amaca hizmet edecek tarzda düzenlenmesi gerekir. Proletarya diktatörlüğü, bu amaç doğrultusunda, devrimi önceleyen mücadelelerdeki örgütlenmeleri devrimci iktidar altında çoğaltır ve proleterler ile yarı-proleterleri kitle örgütlerinde toplar. Fakat bu örgütlenmeler içinde, proletaryanın iktidar iradesini en başta yansıtan, kararlaştırıcı ve yürütücü nitelikte olan sovyet örgütlenmesidir.
Ekim devriminden sonraki ilk yıllarda ve devam eden sürecin bir bölümünde sovyetler canlılıklarını korudu. Yerel sovyetler olarak, Sovyetler Birliği içinde en ücra alanlara kadar yayıldı. Sovyetlerin sayısı 60 bini buluyordu. Demokratik merkeziyetçilik ilkesine göre işleyen sovyetler, Lenin’in Engels’e gönderme yaparak vurguladığı gibi, "merkeziyetçilik, 'komünler' ve bölgelerin devlet birliğini tamamen kendi istekleriyle savunmaları koşuluyla, her tür bürokratizm ve her tür yukardan 'buyurma'yı söz götürmez biçimde ortadan kaldıran geniş bir yerel yönetsel özerkliğe" dayanmalıydı, dayanıyordu. (Devlet ve Devrim, s. 97)
Deneylerden Bazı Dersler
Komün ve sovyet örgütlenmelerini devrimler ortaya çıkardı. Ekim’in açtığı yoldan, Macaristan devrimi işçi konseyleri, Arnavutluk, Bulgaristan, Çin ve diğer devrimler halk konseyleri biçiminde, zafere ulaşamamış Alman devrimi işçi ve kısmen asker konseyleri, İtalya proleter devrimci kabarışı fabrika konseyleri biçiminde örgütlenmeler yarattılar. Bu ülkelerin bazılarında, faşizme karşı yapılmış olan ittifaklar dolayısıyla, komün tipiyle parlamenter tipin karışımı devlet biçimleri, "Halk Demokrasisi" adıyla kavramlaştırılan biçimler ortaya çıktı ve proleter devrime/iktidara dönüşüm bu biçimlerle uygulandı.
Lenin’in de büyük bir öngörüyle vurguladığı gibi, proletaryanın iktidar biçimleri çeşitlilik arz edebilir, mücadele çok sayıda siyasi iktidar biçimleri ortaya çıkarabilir. Fakat hepsinin özü proletarya diktatörlüğü olmalıdır.
Komün, sovyet tipi iktidar organları, ayaklanan işçi ve emekçi kitlelerin, üst sınıfların iktidarı çalmalarına elverişli biçimler karşısında, doğrudan kendilerinin karar verme ve iktidarı uygulama isteklerinin ve tarihsel girişimlerinin ürünüdür. Bu nedenle sovyet, işçilerin ve yarı-proleterlerin seçtiği ve geri alabileceği temsilcilerin iktidar organı olmasına rağmen, onların doğrudan iktidar talebinin pratiğe geçirilmesi olarak, “sönmeye başlayan devlet” niteliğiyle, doğrudan demokrasinin embriyonudur. Nihai amaç olarak yöneten-yönetilen çelişkisinin koşullarıyla birlikte sona ermesi sonucu devletsizliğe, insanın yönetmeyi yalnızca şeyleri yönetmekle sınırlayışına geçişin aracıdır.
Bugünün dünya koşullarında mücadeleye katılan kentli kitleler, temsili demokrasiyi yetersiz görerek, bilinçli veya bilinçsiz olarak, doğrudan demokrasi biçimleri talep ediyorlar.
Bu eğilim, elbette mücadelenin gelişip devrimlere varmasıyla, yeni ve doğrudan demokrasiye yakın iktidar biçimleri yaratacaktır. Komünistler bu biçimleri masa başında üretemezler, mücadelelerden öğrenirler, ama onları bilinçle birleştirerek geliştirirler. Dolayısıyla, ancak bugünün koşullarında gerçekleşecek ayaklanma ve devrim deneylerinin ortaya çıkaracağı biçimler, sovyet, konsey, komün tipi iktidar biçimlerinin doğrudan demokrasi biçimleri yönünde geliştirilmesi olarak hayat bulabilirler.
Parti-Sovyetler Özdeşleşmesi: Geçici Zorunluluk
Ekim devrimini izleyen iç savaşta ve hemen sonra NEP döneminde küçük burjuva mülkiyetin ve ticaretin geliştiği koşullarda, partinin sovyetleri adeta doğrudan yönetmesi, parti-sovyet özdeşleşmesi zorunluydu.
Lenin’in vurguladığı gibi, o şartlarda, "Partinin Merkez Komitesinin direktifleri alınmadan, hiçbir siyasal sorun ya da örgütlenme sorunu, bir devlet kurumu tarafından çözüme bağlana"mıyordu. Bu, iki nedenle gerekliydi. Birincisi, iç savaşın ağır askeri koşulları ve NEP’in ürettiği ticaret burjuvalarının toplumsal etkisi koşullarında, işçiler ve emekçiler, sınıf bilinçli öncü azınlığın kararları olmaksızın zafer kazanamaz ve sosyalizmi inşa kararlılığı geliştiremezlerdi. İkincisi, kapitalizmden yeni çıkmış olan ama onun değer yargılarını üzerlerinde taşıyan işçiler ile geniş emekçi köylü yığınları, komünist öncünün kesin kararları olmaksızın sosyalizm inşasına seferber edilemezlerdi. Bu bir zorunluluktu. Bu zorunluluğu kavramayan her anlayış ve uygulama, proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm inşasının yenilgisine yol açardı.
Fakat sosyalizmin nispeten barışçı ekonomik inşası döneminde, özellikle sosyalist sanayide atılımla geniş çaplı yeni işçi kitlelerinin oluşması koşullarında, proletarya diktatörlüğünün parti diktatörlüğüyle özdeş biçim ve işleyişle sürdürülmesi zararlı sonuçlara yol açtı. Bu zararlı sonuçlar, proletaryanın geniş kitlelerinin yönetime kararlaştırıcı olarak katılmalarını, iktidar sahibi proleterler olarak bilinç ve irade kuşanmalarını frenleyici ve engelleyici oldu. Sovyetler büyük oranda partinin, hatta parti örgütlerinden daha çok da parti merkez komitesinin kararlarının onaylandığı biçimsel yönetim aygıtlarına dönüştüler.
Özellikle SBKP'de iç sosyalist demokrasinin gerilediği, kongre ve konferans gibi kolektif kurulların yerini gerçekte parti MK’sının, hatta Politbüro'nun aldığı koşullarda, sovyetler gitgide, proletarya, kolektif köylüler, aydınlar, kadınlar ve gençlerin yönetime karar verici olarak katılmalarının işlevli araçları olmaktan uzaklaştılar. Proletarya iktidarının cansız ve biçimsel kalan bürokratik organları haline geldiler.
Devrimin ilk yılında üç ayda bir toplanan Tüm-Rusya Sovyetler Kongresi, sonra yılda bir, 1925’ten 1931’e kadarsa iki yılda bir toplandı. Sonraki toplanışı ancak 4 yıl sonra, 1935’te oldu ve savaş ertesine değin bir daha toplanmadı. Ayrıca merkezi sovyetler, yılda iki hafta toplanarak yasama kararları almaları dışında, yürütmeyi denetleme görevini sürekli yapacak toplantı biçimlerinden uzak kaldılar. Merkezi ve yerel sovyetlere adayları parti ve kitle örgütleri belirliyordu. Fakat, kitle örgütlerinde partinin yönetsel ağırlığı örgütlü kitlelerin yönetime girme inisiyatifini frenleyici olduğu gibi, kişilerin doğrudan adaylığına olanak tanınmaması da sosyolojik ve siyasi bakımdan daha geri kitlelerin yönetime katılmalarını engelleyici bir rol oynadı.
Emeğe göre ücret ilkesinin kaçınılmaz olarak uzun süre devam ettiği ve sosyalist sanayiyi geliştirmek için ücret eşitsizliğinin manivela olarak kullanıldığı o koşullarda, işçi sınıfı genişlemiş, ücret farkları olan tabakalar oluşmuştu. İşçi sınıfının görece iyi ücret alan kesimlerinin ve aydınların yönetim kademelerinde baskın hale gelmeleri -ki bir ölçüde kaçınılmazdır- ve partili olanların yönetme “yetkileri” nedeniyle hakim olmaları, sovyetlerin canlılıklarını yitirmeleri ve gerçek karar organları olmaktan çıkmalarıyla birleştikçe, “üstte” iktidar alanında geniş emekçi kitlelerine yabancılaşma ve bürokratikleşme gelişti. Oysa işçilerin değişik kesimlerinin artan oranda yönetime katılmalarına bu süreç boyunca daha çok ihtiyaç vardı.
Sendikalar ve diğer kitle örgütleriyle işçi sınıfının, komünist kadın örgütlenmesiyle kadınların, kitlevi komünist örgütlenmesiyle gençliğin sosyalist inşaya ve yönetmeyi öğrenmeye seferber edilmeleri ihtiyacının yanı sıra, kitlelerin, siyasi yönetim organları olarak sovyetlere kararlaştırıcı katılımlarıyla siyasi yönetimi artan oranda öğrenmeleri, sovyetlerle özdeşleşmeleri gerekirdi.
SSCB’nin, Ekim’in ülkesinin, eğitim yoluyla cehaleti giderdiğini, nüfusa oranla dünyanın en fazla teknisyen yetiştiren ülkesi olduğunu, en çok kitap ve gazete basılıp okunan ülkeler arasına girebildiğini, bu anlamda bir kültür devrimi yaptığını belirtebiliriz. Dolayısıyla, toplumsal maddi koşulları bakımında geniş kitlelerin yönetmeyi öğrenmeye ve yönetime katılmaya daha elverişli duruma geldiklerini söyleyebiliriz.
Sosyalist ekonominin gelişme seviyesinin henüz çalışma saatlerini yeterince kısaltmaya el vermemesinin ve kadının ev içi işlerinin toplumsal yararlı işler olarak yeterince ev dışına taşınamamış olmasının yarattığı engeller sorun olmaya devam etse de, var olan koşullarda sovyetlerin biçimsel hale gelmesinin önüne geçilmeliydi. Emekçilerin daha büyük bölüklerinin yönetmeyi öğrenmelerinin, kitlelerin politik dönüşümünün ve ideolojik devriminin, özellikle yeni kuşakların bu seferberlik içinde yetişmelerinin aracı olmalıydılar. Sovyetlerin bu bakımdan daha işlevli ve yönetim yetkisini ellerinde toplayan organlar oldukları, partinin ise politikası, teorisi ve kadrolarının inandırıcılığı yoluyla sovyetler içinde yönetici olduğu bir çizgi inşa edilmeli, bu yoldan gidilmeliydi.
Sovyet, işleyişi bakımından cansız ve biçimsel hale dönüşürse, sürekli artan oranda kitleleri kendisine/yönetime katamazsa, proletarya devleti kaçınılmaz olarak bürokratikleşir, çıkarlarını temsil ettiği geniş yığınlara yabancılaşır. Sosyalist inşanın ve dünya devrimiyle dayanışmanın işçileri seferber eden iktidar organı olmaktan çıkar, kapitalizme geri dönüşün aletlerinden biri haline gelebilir. Gerek revizyonist dönemde gerekse SSCB’nin yıkılışı sürecinde geniş işçi kitlelerinin iktidar değişikliklerine kayıtsızlıklarının, kendilerini sovyetler iktidarıyla özdeşleşmekten uzak görmelerinin kaynağı, sovyetlerin bürokratik biçimsel organlara dönüşmüş ve işçi kitlelerine yabancılaşmış olmasıydı.
Ekim devriminin 100. yıldönümünden bakıldığında, devrimin eseri olan ve ayaklanan silahlı işçi ve yarı-proleterlerin siyasi iktidar organı işlevini sosyalizm inşası dönemi boyunca kimi zaman canlılıkla ve kararlılıkla yüklenen, bu bakımdan proletaryaya ışık tutmaya devam eden sovyetler, kimi zamansa kitlelere yabancılaşarak cansızlaşmakla, bu bakımdan da öğrenilmesi gereken dersler bıraktılar. Her iki açıdan da sovyetler deneyinden dersler çıkarması gereken proletarya ve öncüleri, kuşkusuz ki, yeni devrimlerde bu derslerle donanarak proletaryanın toplumsal kurtuluş mücadelelerinde daha fazla ilerlemeye özen gösterecekler.