Aşağıdaki rapor, iki aylık periyotlarla yayınlanan Partinin Sesi'nin 93. sayısından alınmıştır. Nurhak'ta ölümsüzleşen Hüseyin Akçiçek'e ait bu "bireysel gelişim raporu", özgürlük ve sosyalizm savaşımına adanmış bir devrimcinin, verili gerçeğini ele alış, o verili gerçeğin bazı yönleriyle kopuşma, bazı yönlerini geliştirme, bazı yönlerini pekiştirme, toplamda değişim ve yenilenmeyle kendini yeniden "oluşturma" yöntemi bakımından dikkat çekicidir. Rapor, Hüseyin Akçiçek'in, parti adıyla Alişêr Deniz'in, ilk bireysel gelişim raporu olması gibi bir özellik de taşımaktadır.
***
Yoldaşlar
Raporum Temmuz 2010-Mayıs 2013 dönemini kapsayacak.
2010 yılı başlarında askeri alana eğitim görmek amacıyla geleceğimi öğrendiğimde, hem çok heyecanlandım, hem de uzun yıllardır askeri alanda olma isteğimin ilk adımlarının atılacağını bilmek beni mutlu etti. Gelmeden önceki ve geldiğim süreçteki düşüncelerimin, bu alana dair beklentilerimin, askeri çalışmaya ve tüm parti çalışmasına ilişkin fikirlerimin şu an güçlü değişimlere uğradığını söylemem gerekir. Şimdi üzerine düşündüğümde, o anki algımın partimizin istediği kadro tipinden epey uzak olduğunu görüyorum. Askeri çalışmayı salt silah kullanmak olarak algılayan, iyi bir savaşçıyı iyi silah kullanma ve eylem yapma olarak gören türden düşüncelerdi benimkisi. Diğer yandan, partinin askeri çalışmaya, onun savaşçı ve komutanlarına biçtiği rol hakkındaki çarpık algılayışımdı. Önemli bir yan da, sonraki süreçte üzerine düşünüp tartıştığım erkek algımdı. Askeri çalışmanın erkek alanı olduğuna götüren algım ve pratiklerimdi.
2010 Temmuz başında kamp alanına gelir gelmez eğitimlere başladık. Yukarıda değindiğim gibi, bu alanı sadece silah ve askeri teknik olarak görmem, devrimci yaşamın, disiplinin, kolektif emeğin, yoldaşlık ilişkilerinin bütünü olduğu gerçeğinin düşüncem içinde yer almayışının sıkıntılarını epeyce yaşadım. Eleştiri ve özeleştiriyle ilişkimin problemli oluşu da bunda epey rol oynadı diyebilirim. O anki algım, ne yapıp edip bu alan çalışmasına dahil olmaktı. Fakat dahil olmak, faaliyetin öznesi olmak için değişimimi örgütlemek zorunda olduğumu kavramış değildim.
Eğitimin başlarında, eğitimcilerimizden birinin “eğitimimizin asıl amacı yaşamda devrimciliği örgütlemektir” sözünü o günlerde çok anlayamamıştım. Zaman geçtikçe ne söylemek istediğini anladım. Şimdi yaşamımın bunun üzerine kurulu olduğunu söylesem de, başlangıç aşamasındaki sıkıntılarımın üzerini kapatamam.
Neydi yaşamı devrimci kılmak? Bunlar benim karşıma hangi biçimlerde çıktı? Yoldaşların eleştirileriyle açığa çıkan şeyler oldu. Temel eleştirilerden biri, başarısızlık karşısında içe dönme, moral bozukluğu ve küsme. Atışlarda vuramadığımda, bunun nedenleri üzerine düşünmem gerekirken, böyle yapmıyordum. Beni yöneten tek şey, vuramazsam, başarısız olursam, parti beni bu alanda görevlendirmez düşüncesiydi. Sanki partinin tek çalışması buymuş gibi ele alıyordum. Bu düşüncelerin benim erkek algımdan kaynaklandığını da belirtmem gerekir. 4. kongrenin kadın özgürlük sorununa dair belirlemeleri ve kararlarının bilince çıkarılmayışı, sorunun kabaca ele alınışı, tipik semt çalışanı gibi hareket etmem, yer yer bu soruna karşı duyarsızca yaklaşımlarımın getirdiği zorluklardı. Kadın özgürlük sorununu kadın yoldaşlarla iyi geçinme ve onlara karşı saygılı olma gibi algılayan feodal düşüncelerim vardı ya da kadına dönük her türden şiddetin tarafımca tepkiyle karşılanıyor olmasını yeterli görüyordum. Kadın yoldaşlara dönük her olumsuz harekete karşı tepkisel yaklaşımımın da bir erkeklik hali olduğunu şimdi daha iyi anlıyor, biliyorum. Mücadele etmek, değiştirmek, tartışmak ve yol göstermek yerine, kestirmeci yaklaşım olan tepkiselliğimi öne çıkartıyordum.
Bu tepkisel davranışlarım sadece bu konuyla sınırlı değildi. Zorlandığım, çözüm bulamadığım hemen hemen her durumda bu seçeneğe başvuruyordum veya genel eğilimim böyleydi. Bu yaklaşım biçimim beni epey zorluyor, yoldaşlık ilişkilerimde dönem dönem sekterleşmeye götürüyor, kimi yanlarıyla da yoldaşları kırmama neden oluyordu. Duygu dünyamı yoldaşlarla paylaşmamam, tepkilerimi kontrol edememem, kolektifleştirmemem sonucu içe dönüyor ve kendimi sınırlandırıyordum. Bunda, önceki çalışma alanımda uzun yıllar yalnız kalışım ve yürüttüğüm çalışmanın gereği olarak “sıradan” insanlarla sürekli iç içe oluşumun önemli etkisi olduğunu düşünüyorum. Bireysel çalışma, bireysel düşünme, her sorunu bireysel çözmenin zamanla bende belli bir şekillenmeye yol açtığını düşünüyorum. Bireysel çalışmanın yarattığı bireysel tarz bende hakimdi. Bireysel tarzımın diğer bir yansıması da müdahalecilikti. Bu yönlü eleştiriler de alıyordum. Her işi kendimin çözme isteği, yapılacak işte mutlaka olmam gerektiği hissi ve duygusu, yanlış yapıldığında hemen müdahale etme, bazen gereksiz ve yersiz müdahaleler biçiminde yoldaşları zorluyordu. O zamanlar bu eleştirilere fazla anlam yüklemiyordum. “İş yanlış yapılıyorsa veya eksiklik varsa müdahale etmek ve düzeltmek gerekir” diyordum. Bu düşüncemin yoldaşların gelişiminin, öğrenmelerinin önünü tıkadığını anlayamıyordum ya da bu yaklaşım kolayıma geliyordu.
Bu sorunlar üzerine düşünsem de, iradi müdahalem yetersizdi. Emek vermede zayıf kalıyordum. Yani iç mücadelede yeterli emeği vermediğimi görmem epey bir zaman aldı. Emekçi olduğumun, söylenen ve yapılması gereken her işte mutlaka var olmamın, kendimi sakınmamamın yoldaşlar tarafından övgüsünü (yer yer de eleştirisini) almam, bende, “iyi bir devrim emekçisiyim” düşüncesini oluşturuyordu. Çünkü en ağır işleri yapmak, görevlere gitmek, yük taşımak, kaba işlere atılmak vb. emekçilik için yeterliydi diyordum. Zamanla emekçilik algımın zayıflığının farkına varınca, deyim uygunsa, elle tutulacak bir şeyim kalmıyordu geriye. Yoldaşlara emek, kendime emek, partinin sorunlarına emek yok denilecek kadar azdı. Zaten bu algım da zayıftı. Bazen yoldaşların eleştirileri, bazen sorumlu yoldaşlarla yaptığımız tartışmalar bende değişimin zorunluluğunu ortaya koyuyordu. O günlerde kendimle yürüttüğüm en önemli tartışma, “devrimcilik yapacaksam, partinin istediği düzeyde bir kadrosu, savaşçısı ve komutanı olacaksam, değişmem ve bu özelliklerimi değiştirmem gerekir” tartışmasıydı. Bu tartışmalarla ülkeye dönmeyeceğimin, mutlaka bunları aşacak tarzda kendimi örgütleme zorunluluğumun farkındaydım.
Tam da bu süreçte parti beni uzmanlık eğitimine göndermeyi uygun gördüğünü açıkladı. Benimle yapılan tartışmada, partinin benden beklentisinin yüksek olduğu, eğitimle beklentiyi boşa çıkarmayacak tarzda ilişkilenmem ve zaaflarımla mücadele etmem gerektiğini vurgulandı. Bu tartışmanın ardından uzmanlık eğitimine gittim. Eğitim boyunca verilen her şeyi büyük oranda aldığımı, zorlanmalar karşısında pes etmediğimi, her koşulda ve zorluk altında verilenleri içselleştirdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Daha sonra Akademimizde omuzladığım askeri eğiticilik görevimde hemen hemen hiç zorlanmayışımın nedeni de, uzmanlık eğitimiyle kurduğum doğru ilişkiydi. Fakat bu süreçte her gün üzerinde düşündüğüm, aşmam gereken zaaflı yanlarımın kendisiydi. Kendime müdahale etmeye, küçük de olsa yol almaya başladığım dönem uzmanlık eğitimi dönemi oldu. PKK'den yoldaşların içinde olmak, onların olumlu pratiklerini gözlemlemek, uzun yıllar mücadele içerisinde olan arkadaşların üslup, tarz ve yaklaşımlarına tanık olmak değişimimde etkili oldu.
Eğitim bitiminde kampa geri döndüm ve yeni bir sürprizle karşılaştım. Yoldaşlar benim Akademide kalacağımı ve yeni gelecek yoldaşların eğiticilerinden biri olacağımı söylediklerinde çok sevinmiştim. Aklıma ilk gelen, “parti bana güveniyor, bu işi yapabileceğime inanıyor, bu güveni boşa çıkarmayacak bir titizlikle, sorumlulukla hareket etmeliyim” düşüncesi oldu. Akademide bugüne değin yaklaşık iki yıl, hem eğitim verdim, hem yaşamı örgütlemenin öznesi oldum, hem de değişimimi örgütleme çabası içine girdim.
Baştan söylemeliyim ki, zor bir süreçti. Yılların biriktirdikleriyle mücadele etmek, zaaflarını yenilgiye uğratmak, yoldaşlara emek vermek, onların gelişimine katkı sunmak ve örnek bir komutan olmak bütünlüğünü başarmalıydım. Zaman zaman hepsini bir arada götürmenin sıkıntısını yaşadım. Önemli oranda değişim yaşasam da, bazı durumlarda geçmiş alışkanlık ve tarz sorunlarının beni zorladığını biliyorum. İki yıllık süreçte hem öğrettim, hem öğrendim. Hem yoldaşların değişimine emek verdim, hem de kendi değişimime emek verdim.
Gelinen aşamada, başlangıçtaki durumumun çok çok ilerisindeyim. Kafam açık. Ne yapmak istediğimi biliyorum. Partinin vereceği her türlü zor görevi, hazır veya potansiyel tüm güçlük ve engellere rağmen yerine getireceğime inancım tamdır. Gelişimimde özellikle iki yoldaşın büyük emeği var. Akademi sorumlusu yoldaşın ve çalışma arkadaşım Berçem yoldaşın uzun süreli tartışma, eleştiri ve sabırları meyvelerini vermiş görünüyor. Değişimim konusunda önemli mesafe kat etmiş olsam da, zorlandığım anlar da oldu. Özellikle duygularımı kontrol etmede dönem dönem yetersiz kaldım. Bunda, görevlerin yoğunluğu, yaşanan kimi sorunlar, bazen fikir uyuşmazlıkları vs. etkili olsa da, hiçbiri gerekçe olarak kabul edilemez benim açımdan. Üzerine düşündüğümde, halen bu zaaflı yanımla gerekli mücadeleyi yürütmediğimin farkındayım veya müdahalecilik konusunda dönem dönem yönetimdeki yoldaşlardan aldığım eleştiriler oldu. Bir yanıyla doğru. Görevlerden, güvenlikten ve disiplinden hareket ederek yaptığım müdahalelerin bir kısmının gereksiz olduğunu teslim etmeliyim. Diğer yanı ise, bu eleştiriyi yapan yoldaşların sübjektif yaklaşımlarıdır. Dışarıdan bakarak eleştirmenin, olaylara düz bir mantıkla yaklaşmanın ve bazı temel kuralların (güvenlik, askeri çalışmanın özü olan disiplin) sıradan bir durum gibi ele alınışının da etkisi var. Buna rağmen, ben yine de bu eleştiriler üzerinde düşünüyorum. Düşünmem gerektiğini ve benden kaynaklı yanlarıyla ilgili mutlaka mücadele etmem gerektiğini biliyorum.
Bu çalışmada yer aldığım zaman dilimi içerisinde çok şey öğrendiğimi biliyorum. Birçok açıdan geliştim. En temel gelişim sağladığım alan yönetme işi oldu. İşleri yönetmek, planlamak, örgütlemek, buna uygun pratiği belirlenen yer ve zaman içerisinde yapmak, eksikleri görmek, ihtiyaçlara cevap olmak gibi kampın hemen hemen her ihtiyacına rahatlıkla cevap olacak pratik sergilediğimi ve herhangi bir zorlanma yaşamadığımı söyleyebilirim. Eğiticilik görevimde de, yoldaşların hem teorik hem askeri hem de pratik yaşamdaki eksikliklerini gidermek için gerekli hazırlıkları yaparak ve bunları yoldaşlara kavratacak düzeye ulaştım. Geçmişte de yönetme işleri içerisinde bulundum değişik alanlarda. Fakat şimdiki algım, yaklaşımım ve birikimim daha güçlü. Çok daha etkili ve yapıcı olduğumu düşünüyorum. Kimi zaman gerilimini yaşasam da, yaptığım ve yapacağım işlerde beni zorlayacak bir durum görmüyorum. Bu süreç kendime olan güvenimi artırdı, olgunlaştırdı. Her devrede yaşanan sorunlar, bu sorunlar karşısındaki kendi tutumumdan çıkardığım sonuçlar üzerine düşünüp tartışmanın sonuçlarını pozitif olarak görüyorum. Gerek yoldaşların birbirine yaptıkları eleştiriler, gerekse de bana dönük eleştiriler üzerinde ciddiyetle, derinlemesine düşünüyorum. Eleştiriler karşısında önceki gibi zorlanmıyorum. Amacını aşan veya önyargılı eleştiriler beni dönem dönem üzüyor. Fakat kendime şu soruyu soruyorum: “Eleştiri haksız olsa bile, yoldaş neden benim hakkımda böyle düşünüyor?” Bu soruya cevaplar arıyorum. Bunun için emek vermek gerektiğini biliyorum. Geçmişteki kaba emekçiliğimi aştım. Gerek kendime, gerek yoldaşlara, partiye ve devrimci yaşamı örgütlemenin pratik işlerinde emeğimi sakınmıyorum. Dünden farklı olarak, bunların tümünü severek ve heyecanla yapıyorum.
Bu iki yıllık süre içerisinde askeri alana dair yoldaşların belirlediği hemen hemen tüm kaynakları okudum, notlar çıkardım ve bunları eğitim için gelen yoldaşlara sunmaya gayret ettim. Tabi ki yetersiz olduğunu biliyorum. İşler, eğitim, koşullar ve imkanlar ölçüsünde olumlu pratik izlediğimi düşünüyorum ve daha da iyisini yapmam gerektiğinin bilincindeyim. Bunun için planlı ve disiplinli çalışmam gerekir. Bazen pratik işlerin bunun önüne geçtiğinin farkındayım. Buna rağmen disiplinli çalıştığımı ve daha da iyisini yapmam gerektiğini biliyorum.
Yine bu alanda üzerine çokça tartıştığımız ve benim de kendimde çokça eksik yanlarım olduğunu bildiğim, kadın özgürlük sorunuyla daha iyi ilişkilendiğimi, gelişme kaydettiğimi ve artık yüzeysel bakmadığımı, hem partinin hem de biz erkeklerin cins bilinciyle kurduğumuz ilişkiye eleştirel ve sorgulayan gözle baktığımı belirtebilirim. Cins bilincine dair sürekli çalışma arkadaşım Berçem yoldaşla tartışıyorum. Öğrenmeyi, öğrendiklerimi pratiğe geçirmeyi, üzerine çeşitli okumalar yapmayı önüme en temel görev olarak koydum. Daha önceleri soruna yaklaşımım feodaldi. Yüzeysel ilişkileniyordum. Kadın özgürlük sorununun partiyle, devrimle bağını kurmuyordum. Erkek algımın güçlü oluşu, kadın yoldaşlarla kurduğum ilişkiye de bazı halleriyle yansıyordu. Kadın iradesi, kadın komutanlaşması ve önderleşmesi benim için çok şey ifade etmiyordu. Bu süreç bende olumlu şeyler açığa çıkardı. Kadın devrimini stratejik olarak görmemi sağladı. Dün yardımcı kuvvet olarak gördüğüm kadın yoldaşların bugün devrimimizin en temel bileşeni ve eşitimiz olduğunu biliyor ve ona göre davranıyorum. Günlük yaşamı örgütlerken, eğitimlerde ve yaşamın tamamında kadın yoldaşları önemseyen, kadın gücünü, yeteneğini, aklını daha fazla gören, gözeten tarzda davranmaya çalışıyorum. Kadın dili, kadın dayanışması ve yaklaşımının benim değişimimde çok önemli etkilere sahip olduğunun bilincindeyim. Kadının yönetmesi, önde olması, planlayan, örgütleyen ve hayata geçiren olması, önceden beni zorluyordu. Şimdi bu düşüncemin nedenlerini biliyorum. Artık zorlanmıyorum, aksine bana güç katıyor. Bundan sonra da bu alana dair okumalara ve tartışmalara devam edeceğim.
Beni halen zorlayan yanlar var. Özellikle kadın yoldaşlara dönük işlenen suçlar söz konusu olduğunda, sonuçları konusunda alınan kararlar ve erkek yoldaşların sorunla kurduğu ilişkiler beni hem rahatsız ediyor, hem de adaletli davranmadığımızı düşündürüyor. Bu konuda belki erken beklenti içerisine girebildiğimi düşünsem de, en genelde dünden daha farklı, daha adaletli olmamız gerektiğini düşünürken, kadın beyanını esas alması gereken yaklaşımların zayıf ve yetersiz olduğunu bilmek zorlanmama temel teşkil ediyor. Bu konular üzerine kadın yoldaşlarla sıkça tartışıyorum. Onların neler düşündüğünü anlamaya ve buradan kendimi sorgulamaya çalışıyorum. Ben daha güçlü nasıl ilişkilenmeliyim diye sorduğumda, şu cevabı vermeliyim: bende kadın özgürlük sorunu karşısında daha üst düzeyde bir ilişkilenme zayıf. Önüme görevler koysam da, pratikte halen erkek yanlarımın ve davranışlarımın olduğunu, bunların bazen dilime, bazen davranışlarıma, tarzıma ve hareketlerime yansıdığını, bu yönlü eleştiriler de aldığımı ifade etmeliyim. Eğer bu yaklaşımlarıma çözümler üretemez, doğru ilişkilenemez ve değişim örgütleyemezsem, en iyi ihtimalle benimkisi sızlanmadan öteye gitmez.
Askeri çalışmanın içinde olmak benim gelişimimde son derece etkili oldu. Hem önderlikten yoldaşların yakın durmaları, hem çalışma arkadaşım Berçem yoldaşın ısrarlı mücadelesi, hem de sistemlerin gücüne dayanarak çalışmayı örgütlemek önemli bir avantajdı. Burada edindiğim temel derslerden biri de, bireysel çalışmanın kötü sonuçlarının kolektif çalışmaya evrildiğinde hangi olumlu sonuçları açığa çıkarttığıdır. Eğer bu süre içinde çalışmada bir başarı yakaladıysam, nedeni kolektif aklın, kolektif çalışmanın ve sistemin gücünü bilince çıkarmamdır. Önceden bireysel çalışmak daha çok kolayıma geliyordu. Şimdi bu tarzın ne kadar zorlayıcı olduğunu daha iyi anlıyorum. Dolayısıyla, bu tarz çalışma beni hem daha güçlü kıldı, hem de aklımı, bilincimi, emeğimi ve yüreğimi partiye, yoldaşlara sunmamın önünü açtı.
Son olarak şunları ifade edebilirim: İki yıl kısa ve aynı zamanda uzun bir süre, bunu nasıl değerlendirdiğimizle ilgilidir. Ben bu süreci iyi değerlendirdiğimi, güçlendiğimi, zaaflarımla yüzleştiğimi ve nasıl hareket etmem gerektiğini bilince çıkardığımı düşünüyorum. Bundan sonra yapmam gereken şey, daha da güçlenmek, gücümü partinin gücüne dönüştürmektir.
13 Mayıs 2013