“İleri Yürüyüşümdeki Değişimi Partimize Adayacağıma Söz Veriyorum”

Rakka hamlesinde DAİŞ çetelerine karşı savaşırken 29 Mayıs 2017 tarihinde ölümsüzleşen MLKP savaşçısı Destan Temmuz'un, partisi tarafından yayınlanan üyelik başvurusuna sayfalarımızda yer veriyoruz.

20.08.1993 tarihinde Ankara'da doğdum. Ulusal kökenim Türkmen (Yörük).

Yasemin yoldaş şahsında bütün devrim şehitlerini anarak, yoldaşı ölümsüzlüğe uğurladığımız bu tarihi günde üyelik başvurusunda bulunuyorum.

Her bireyin yaşamında altüst oluşlar meydana gelir. Yasemin yoldaşın mektubunda dile getirdiği gibi, altın üstten daha iyi olup olmadığını bilemeyiz. Diyalektiğin gerekliliklerine göre, güçlü yıkımlar sonucu kendini yenileyen bir düzen hep var olacaktır. Nasıl ki her gün baktığımız, yüzümüzü çevirdiğimiz gökyüzü aynı mavilikte değilse, bastığımız toprak aynı toprak değilse, yaşamlarımız da böyle ele alınmalıdır. Diyalektiğin ilkelerine uyar bir şekilde...

Ben bu durumu yaşamım açısından şöyle tanımladım: “Yeniden doğuşun sancıları”. Her doğum yaşamdaki yeni bir canlının sembolüdür, bir özdür. İlk önce küçük küçük adımlarsınız, tökezlersiniz, düşersiniz, yeniden kalkmak için çabalarsınız, en sonunda ayağa kalkar yürümeye başlarsınız ve en son koşmanın heyecanına kapılır gidersiniz. Kendimi küllerimden yeniden yarattığım süreçte bu sancıyı, yaşamı yeni baştan ele almanın mücadelesini vücudumda hissettim. Midesi sadece sütü kabul eden bir yavru gibi...

Düşüncelerimde, konuşmalarımda, oturuşumda, yürüyüşümde her şey farklılaşmıştı. Yeni bir yaşamın içinde bulmuştum kendimi. Yabancı olduğumu düşündüğüm ama bizzat ait olduğum bir yerdeydim. Partimin şeffaflığının tam ortasındaydım; çırılçıplak, doğum izlerini taşıyan ve henüz kordon bağı bile kesilmemiş bir bebek gibi. Yeni doğduğum bir süreçte, karşılaştığım bazı olayların altında kalmaktan kurtulamayacak kadar yeniydim. Bunu daha net ifade edecek olursam, ideolojik açlığın esiriydim. Zaten hiç kopmadığım manevi birlik hızla gelişirken, hızla ilerleyen zamana hükmetmeye gücüm yoktu. Zamanın bu denli etkilerinden habersizdim. Zamanın hareketinden habersiz olduğum bir yaşamın geriliklerini hala taşıyordum. Bu zaman dilimi aynı zamanda “sınıf intiharını gerçekleştirme, kadın özgürlük mücadelesinde ve cins bilincinde kendini yenileme, iradeleşme” ve birçok yeni kavramla tanıştığım bir süreçti. Bu buluşma, yeniden doğuş süreci ayrı bir heyecanı bedenime yaymıştı. Aşk gibi bir duyguydu, tutkuydu, bağlılıktı.

Zaman vurgusuna geri dönecek olursam, yazının yönünde bir ek yapmam gerekir. Hızla gelişen, değişen ve dönüşen yaşamımın yanında her şey çok yavaş ilerliyordu. Kendimi bir maraton koşusunda hissetmiştim. Seyirciler ise yavaş ilerleyen eski yaşamımdaki olaylar bütünüydü. Duramayacağımı düşünmeye başlarken, küçük bir taş parçasına takıldım. Küçük sıyrıkları büyük yaralarla karıştırdım. Durdum, geriledim, o düşüşten güçlü kalkamadım. Bazen hızlı gidişler sonucu hızlı duruşlar olur, afallarsınız. Tam olarak bu şekilde tanımlamak doğru olacaktır. Vurulma süreci, hapishane süreci vb. birçok olay ardı ardına sıralandı. Kendimi yeni bir kimliğin içerisinde bulmuştum: “Kırmızı Fularlı Kadın”. Kendimi örgütleyemediğim bir sürecin içine düşmüştüm. İnsanların beklentileri, ailenin beklentileri, diğerlerinin beklentileri...

Kendimden ne beklediğimin bilincinden uzaklaşmıştım. Özümden kopuş Partimde de gerilememe sebep olmuştu. Sosyalist yaşamın sürdürülüp sürdürülemeyeceğini bir insan günlük yaşantısından fark edebilir. Her şeyin şeffaflığı ile yansıdığı alan bir kişinin yaşamıdır. Bu süreçte kendimi bu sorgulamaların içinde buldum. Söz-eylem birliğinin arayışçısı mı olacaktım, yoksa gerilemelere ve zamanın karanlık kuyusuna mı düşecektim? Zaman mı beni yönetecekti, ben mi zamanı? Buna bir cevap buldum. Örgütlü bir yaşamdan kopuk olduğumdaki bireysel eğilimlerin beni nasıl prangaladığına daha fazla şahitlik edemezdim. Bile bile kendimi aydınlığın ardındaki karanlığa teslim etmemeliydim. Teslim oluş demek yenik düşmek demekti; sıradanlaşmak, kabullenmek, düşünsel ve bedensel teslim oluşun kendisi demekti, kavgadan ve kendinden kaçmak demekti. Bunlar kabul edilir değildi. Dağlara gidecektim. Örgütlü yaşamanın amaçlı yaşamanın kendisi olduğuna karar vererek yüzümü özgürlük alanlarına dönecektim. Hayatımı tamamlamak istediğim bir yaşamın patikalarında ayaklarım yeniden yere basacak ve dik yürüyüşün sahibi olacaktım. Dağlarla, doğa ile ve yenilenme ile temizlenecektim. Tüm kirlenmişliklerden, öğrenilmiş rollerden, çıkardan, rekabetten, mutsuzluktan, tüketimden, insansızlaşmaktan...

Bu, gemilerin, dizilmiş fermanların devrim ateşine atılışı demekti. Onların belirledikleri tüm kimliklerin, özelliklerin, tüm kirliliklerin üzerimdeki etkilerinden kurtuluştu. Kadın bir devrimciye yaraşanın ne olduğuna cevabımı dağlardan yana bulmuştum. Düzenle aramda ne kadar mesafe olursa o kadar mutlu, özgür olacağımı düşünmüştüm. Devrimci yaşamın gereklilikleriyle ve yaşamın gerçeklikleri ile tanıştığım bir sürecin adı olmuştu bu. Sıçramalı bir devrimci kişiliğin sahibi olmak adına kendime ve sisteme ait bütün özelliklerime karşı savaş açmıştım. PKK yaşamı bana direnmenin tanımını yapmıştı. Bunu yaşama geçirmek benim elimdeydi. Üretmek, emek vermek, aşkla yaşamı örgütlemek, her gün kavganın gelinliğini üzerine giymekti yapılması gereken. En önemlisi de, gerekçelerimi güçlendirmekti. Tüketime dayalı bir toplumda, kendimi de tüketeceğim bir yaşamı seçmemenin gerekçelerini her gün artırmak adına mücadele ettim. İşte bu süreç bana iki belirgin çizgiyi böyle sunmuştu. Ya zincirlerinden kurtulursun, yüzünü özgürlüğe döner ve devrim karşısında, işçi sınıfı karşısında, ezilenler karşısında, ezilen cinsler karşısında sorumluluklarını kuşanırsın; ya da zincirlerin ağırlığında kaybolur gidersin. Kendine ait bütün iplerin başkalarınca yönlendirilir. Sistemce, erkeklerce, ailence, patronlarca, tüketimce...

Bu tercih bireysel tercihin çok ötesinde bir tercih. Artık tarihin hesap soran gücü ile daha yakından tanışma şansım oldu. Ben olgusunu reddetmek, sonrasında beynimize işlenmiş sistem kalıplarını yok etmek bu anlamı taşıyor. Sosyalist bir insan (kadın), devrimci dönüşümün ancak kolektif bir akılla olacağının bilincinde olan kişidir. Amacı, örgütlü mücadele içindeki sürekliliği sağlayarak, toplumu, dünyayı kolektif bir biçimde değiştirmektir. Bütün yaşamında bu sürekliliği kazanmasıdır. Bunun adına da ilk olarak kendine dair tüm değişimi yaratmak durumundadır. Kendisini ikna edememiş bir düşünce diğer düşünceleri ikna edemez. Kendi söylediklerine inançla bağlanmayan, düşüncelerini iradeleştirmeyen bir kişi toplumdan önce kendisini kandırıyor demektir ki, bu inandırıcı da olmayacaktır. Kadın özgürlük mücadelesi noktasında bir bilincin kuşanışını gerçekleştirmeden, cins bilincinin iradeleştiren, çelikleştiren güzellikleriyle buluşmadan da bu değişimi gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır. Koşullar daima insanlarca belirleniyorsa, devrimcilik bir yaratılışsa, kişi kendi koşullarını bu yaratılışa göre eylemliliğe dökmek zorundadır. Bunun adına yaratıcılık, güç, irade, kolektifleşme, yöntemde zenginlik, tüm bu kuşanışları da bireyde var etme sorumluluğunun bilincinde olması gerekir.

Her insan içinde bulunduğu toplumun etkilerini taşır. Ve bu toplum yapısı sistemin kara bulutlarının esirliğini yaşar. Bu karabulutları dağıtmanın yolu güneşler olmaktır. İşte tüm bu somut koşullarla buluşmak adına arayışçısı olduğum yaşamla yeniden buluştum: Partimle... Bir komünist olma yolundaki mücadelemde tüm bunları, yani zafer kişiliğini kendimde yaratmak adına doğduğum yere adımlarımı attım. Devrimci kişiliği yaratmak ve kazanmak adına devrimciler mücadele etmelidirler. Ama her şeyden önce, bu gücü onlara veren kaynağın suyundan içmeleri ve tüm bedenlerini bu berrak su ile yıkamaları gerekir.

Yenilgilerinden doğru sonuca ulaşan, sorunlar karşısında direngenliğini kuşanan bir birey olmak adına Partimin bana açtığı kanatların altında özgürleşmek istiyorum. Gündelik yaşamım dahilinde yaşamın her alanında devrimcileşebilmek adına, ideolojik açlığımı gidermek adına, benliğimi üretmek adına, tükenişlere, yenilgilere karşı Partimin saflarında yeniden kuşanışın sahibi olmak istiyorum. Partime geldiğim süreçten bu yana gerçekleştirdiğim ve sahibi olduğum tüm pratiklerin verdiği mutluluğu süreklileştirmek istiyorum. Partim adına verilecek her görevi, devrim hedefinde, aşkla ve tutkuyla sahiplenmek istiyorum. Bildiğim, öğreneceğim bütün kuşanışlarımı, ödenen ve ödenecek olan bütün bedelleri başta devrime, işçi sınıfına, ezilenlere ve tüm bunlar adına savaşan Partimize adamak istiyorum. Umutsuzluğu, inançsızlığı kök saldıran faşist diktatörlüğe ödetilecek bedellerde rolüm olsun istiyorum. Suruç, Ankara, şu an Kürdistan'ımızda, ülkemiz Türkiye'de, Ortadoğu'da gerçekleştirilen tüm katliamların karşısında düşüncelerimi düşmanın beyninde patlatmak istiyorum. Bana kendimle uzlaşmamam gerektiğini öğreten Partimin çatısı altında sisteme ait her kırıntıyı yok etmek istiyorum. Devrimci düşünen ama pratikte düşüncelerinden kopuk bir yaşama inat, devrimci düşünce ve pratiğin bütünleştiği Partimiz saflarında sorumluluklarımı kuşanmak istiyorum. İşçi sınıfına, halklarımıza, ezilenlere egemenlerce “kader” diye belletilmiş kirli düzeni yıkma eylemimizde yer almak adına Partimin saflarına örgütlü olarak katılmak istiyorum.

Bunun adına her türden pratiğimin düşüncelerime hayat verdiği, duygu ve düşüncelerimdeki bütünlükle her koşula hazır olduğumu belirtmek istiyorum. Bu temelde üyelik başvurumu böylesi bir günde, 9 Şubat'ta yapmak istiyorum. Maneviyatıyla ve ideolojik boyutuyla yeniden buluştuğum Partimizin nabız atışlarıyla, somut koşullarda, kendi nabız atışlarımı birleştirmek istiyorum. Partimize bir can da ben olmak adına, ileri yürüyüşümdeki değişimi Partimize adayacağıma söz veriyorum. Partimizin ortak yaşamına, ortak sevincine, ortak sevgisine, ortak paylaşımına katılmak istiyorum. Kurulu düzene karşı eylemli duruşu Partimin çatısı altında gerçekleştirmek istiyorum. Devrimci yaşam ötesinde bir yaşam yok ise ve devrimci insanın ruhunu buna göre günden güne çelikleştirmesi gerekiyor ise, tüm bunları Partimizin saflarında kendimde yaratmak isterim.

Gördüğüm ideolojik eğitim sürecinin bu son günlerinde Partinin ideolojisini ve çizgisini benimsediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. PKK'nin yeni paradigmasını, sınıfsal ve devrimci bir görüş açısıyla, sosyalist bir perspektifle yargılayarak netleşme yoluna gittim. İki ideolojinin birleşimi sonucu oluşan sentezin de bu netleşme yolunda payı büyük oldu. Program ve tüzüğü olduğu gibi benimsiyorum ve bunlarda somutlaşan Partinin ideolojik-politik çizgisi temelinde mücadele etmeye, Partinin vereceği her göreve hazırım. Kadın özgürlük çizgisi bakımından ideolojik olarak belirli farklılıklarımın olduğunun bilinmesini istiyorum. Bu durumu engel olarak görmüyorum.

 Devrimci Selam ve Başarılar

 09.02.2016

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi