Devrim “Sınır” Tanımıyor

Mart yerel seçimlerinde kitle desteğini bir miktar kayıpla koruyarak çıkan ve Cumhurbaşkanlığını yaklaşık aynı seviyede oy alarak geçen AKP, 1 Mayıs, Soma madenci katliamını protesto eylemlerine faşist polis şiddetini yoğunca kullanmaktan geri durmadı.

Benzerini, savaş üsleri kalekolların inşasına karşı Kürt halkımızın kitlesel direnişlerine yönelik olarak uyguladı. Sivil halktan iki, gerilladan bir olmak üzere üç can aldı. Rojava sınırında can almayı olağan hale getirdi.

1 Eylül Kadıköy ve Amed barış mitinglerini yasaklamaktan geri durmadı.

Yavaş bir hızla da olsa yaygınlaşan işçi grevlerine karşı, Bakanlar Kurulu kararıyla ve “genel sağlık ve milli güvenlik” gerekçesiyle erteleme yoluyla yasaklama getirdi. Önümüzdeki süreçte bu keyfi faşist gerekçeyle yasağı sürdüreceğini gösteriyor.

10 Eylül’de parlamentodan geçirdiği torba yasayla yeni yasaklar ve ağırlaşan çalışma koşulları getirdi.

Bu yasa, Soma madenci katliamının yarattığı durumu hafifletmek için haftalık madenci çalışmasını 36 saate düşürme gösterisine girişiyor ama gerçekte hile yapıyor. Yasa, yalnızca yeraltında çalışma saatlerini 36 saate indiriyor, madencinin toplam çalışma saatlerini değil. Madenci işçinin ve anne işçinin emeklilik yaşını 50’ye düşürerek madenci katliamının ve sermayenin kanlı birikiminin AKP iktidarı altında tavan yapmasının etkisini küçük bir ödünle azaltmayı hedefliyor.

Ayrıca, bununla perdeleyerek aynı yasa torbası taşeron çalışma sisteminin bütün işçileri kapsayabileceği düzenlemeyi gerçekleştiriyor. Zaten yasalarda var olup uygulanmayan taşeron işçiye ücretli izin ve kıdem tazminatı hakkını yeniden kesinleştirme gölgesine saklayarak, burjuvaziye bütünüyle taşeron işçi çalıştırma izni veriyor.

Aile hekimlerine acil nöbeti adına ek çalışma zorunluluğu ve internet yasaklarını ağırlaştırma da bu torbanın içinde gerçekleştirildi.

AKP iktidarı, Kürt ulusal demokratik hareketiyle (KUDH) diyalog sürecini, müzakereye dönüştürmeyi kabul etmek zorunda kalmasına rağmen, oyalayarak geriletme taktiğini uygulamaya devam ediyor. Bu taktiğin başlıca sonuçlarından biri olarak Kürt halkını beklentiye iterek eylem gücünü geriletmeyi/mücadelesizliği yaratmayı ama aynı zamanda Kürtler-den oy düzeyini korumayı umuyordu. KUDH’nin öncüsünün iradi çabası AKP’nin Kürtleri mücadelesizliğe itme oyununu bozabildi, pratikte kanıtlandığı gibi bozmaya kararlıkla devam edecektir. Ama elbette AKP Kürtlerden aldığı oy oranını, Barzani desteğini devreye sokarak korudu.

AKP’nin çatışmasızlık ve diyalog sürecinde gerçekleştirmeye çalıştığı taktiklerden biri de, Rojava devrimine karşı Suriye’ye Libyavari bir savaşla girmek ve “tampon bölge” adıyla işgal etmekti. Bu, içte Kürt hareketini ezmek saldırısıyla birleştirilmişti. Fakat her iki politika iflas edince, dışta gerici muhalefetin savaşını bütün bakımlardan aktif destekle örgütleyerek, yalnızca Suriye rejimini değil, KUDH’ni de yıpratıcı savaş yoluyla güçten düşürmeyi amaçladı. Bu amaç ve saldırısını sürdürüyor, Rojava Devrimi’ne karşı IŞİD’i(İD) amansız bir savaşa sürmüş durumda. Adeta, “sizi Kuzey’de yenemedik bari Rojava’da imha edelim’’ taktiği izliyor. Şimdi, teskerelerini yenileyerek savaş tehdidini Rojava’ya karşı gündemde tutuyor. NATO toplantısında emperyalist efendilerine, IŞİD’e karşı emperyalist savaşa katılma sözü verirken, sonra reddederek, bölgesel nüfuz için “Sünni” toplumsal taban oluşturan aktörleri karşısına almıyor. Ama daha fazlası, Rojava Devrimi’ne karşı IŞİD’i amansız savaşa sürmeye devam edeceğini, “tampon bölge” adıyla işgal için yeniden emperyalist gerici müttefiklerini yoklayacağını gösteriyor.

Bu taktikleri bölgede gerici devletlerle oluşturduğu ‘Sünni Eksen’ temeline dayanan geniş gerici ittifak halinde uyguluyor. Müttefikleri ise emperyalistler, Arap kral ve emirleri ile gerici güçler, İslami örgütler ve Güney Kürt yönetiminin Barzani kliği.

Erdoğan ve AKP, bu politikayı birlikte oluşturduğu Davutoğlu’nu AKP’nin ve hükümetin başına getirerek bundan vazgeçmeyeceğini göstermeye çalışıyor. Ama bu politikanın iflası bir yana, IŞİD, Nusra, İslami Cephe gibi aşırı gerici şiddet ve katliam örgütlerinin destekçisi olarak -içte ve dışta- halklarımız nezdinde etkisini hızla yitirme etkeni olacağını hayatın kendisi öğretecek, hesabını soracaktır. Öte yandan vurgulamak gerekir ki, IŞİD’e karşı savaş sorununda müttefikleriyle politika farklılığı doğduğu gibi, IŞİD’i Rojava Devrimi’nin üzerine saldığı için Barzani ile de yakın ittifakının -Barzani de Rojava Devrimi’ne karşı olmasına rağmen- buradan çözülmeye başlayacağı görülüyor.

AKP ve Erdoğan; işçi sınıfına, halklarımıza, ezilenlere, onların mücadelelerine ve öncülerine saldırırken, İslami inancı kullanmaya ve yanı sıra muhafazakarlık ile büyük devlet şovenizmine dayanmaya, kapitalist çıkarcılıktan yaralanmaya, bu yollarla kitle desteğini korumaya ve sağlamlaştırmaya çalışıyor.

AKP ve Erdoğan, gerek ezilenlere karşı baskıyı artırmada ve gerekse burjuva klikler arasındaki iktidar dalaşında, başkanlık sistemine geçmek için Ağustos seçimini kazanmak istiyordu, bu hedefini gerçekleştirdi.

İktidar dalaşında Gülen kliğinin yolsuzluğunu kullanarak saldırıyı karşı saldırıya dönüştürdü. Dahası bu durumu, HYSK’nın hükümete bağımlılığını artıran düzenleme yapmak için kullandı. Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanarak kendi kliği için olduğu kadar burjuvazi için de diktatörce yönetmenin aracı olacak başkanlık rejimini önce fiilen gerçekleştirmeye çalışacak sonra hukuki biçimiyle kurumlaştıracak.

Sermaye oligarşisi ve emperyalistler, burjuva alternatiflerin zayıflığından ve Erdoğan’nın kendi başına buyruk tavırlarından rahatsızlık duydular ve hizaya getirici bazı tavırlara girdiler. Buna rağmen, parlamentarist kitle desteği yoluyla burjuvaziye-emperyalizme sunduğu hizmeti dikkate alarak ve sermaye oligarşisinin en büyüğü Koç’la barışmasından, ABD’ye bölgede farklı politikalar izlemeyeceği güvencesi vermesinden sonra Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişine ses çıkarmayacakları anlaşılıyor.

Haziran ayaklanmasının açtığı süreçte ve Soma madenci katliamının yol ayrımından sonra işçi eylemleri yaygınlaşıyor. Erdoğan’ın gözü dönük kapitalist saldırganlığına karşı işçiler, yaşam koşullarını iyileştirmek ve sendikalaşmak için kendi kollarının gücüne başvuruyorlar. Grevlerin yasaklanmasına karşı işçi sınıfı dayanışmayı yükselterek yanıt vermeli, Erdoğan’ın güçsüzlüğünü göstermelidir.

İşçi hareketlerinin artan yaygınlaşmasının nerede ve ne zaman işçi sınıfının genel mücadelesini tutuşturacağı bilinemez. Ama bu eylemlerin yaygınlaşacağı kesin.

Gençlik ve kadın hareketleri, Erdoğan ve AKP’nin diktatörlük hevesini kursaklarında bırakacak mücadeleler geliştirmeye bugün dünden daha çok adaydırlar.

AKP diktatörlüğüne karşı halk hareketi, Berkin’i uğurlama, 1 Mayıs, Soma madenci katliamını protesto eylemleriyle yeniden yükselmeyi denedi. Büyük çaplı kitle katılımından, kitle militanlığına, bu eylemler, Haziran ayaklanması ruh halini yaşatmaya ve yeni Haziranlar tutuşturmaya çalışıyor.

Bu durum, işçi, gençlik hareketlerini cesaretlendiriyor. Demokratik Alevi hareketinin yükselişine yol açıyor.

Kürt ulusal demokratik hareketi, diyalog sürecini mücadelesizlik olarak kabullenmemekte, mücadeleyi daha geniş Kürt halk kitlelerine yaymanın, serhildanlar yükseltmenin aracı yapmaya çalışmaktadır. Bunun için kalekolları engellemek, Kuzey ve Rojava arasına duvar örülmesini protesto etmek, Rojava devrimini desteklemek,“sınır”da öldürülmeleri protesto, “sınırsız” devrimle birleşik Kürt ulusal hareketini büyütmek, barajları engellemek vb. için talepler etrafında mücadeleler geliştiriyor. Dahası, özerkliği birçok yanıyla fiilen inşa etmeye çalışıyor.

Anadilde eğitim talebiyle boykot yürütüyor. Anadilde okul örgütleyerek yaymaya çalışıyor. AKP’nin Kürtçe okulları kapatarak yaptığı saldırı, Kürt halkımızın doğal demokratik hakkına ağır saldırıdır.

Türkiye ve Kürdistan’da bu mücadelelerin hızlanıp, yeni ve daha güçlü Haziranlara yol açarak veya hazırlayarak AKP’nin destek kitlesinde he-yalan yaratacak biçimde Erdoğan’ı çökertecek darbeler indirmesi, mücadelelere katılan kitlelerin devrimci partilere ve kitle örgütlerine kazanılarak iradi örgütlü çalışmaya seferber edilmelerine büyük ölçüde bağlıdır. Kendiliğindenciliğin boş beklenticiliğine karşı, devrimci mücadeledeki irade vurgusunun nedeni de budur.

Kürdistan’ın tersine, Türkiye’de devrimci ve antifaşist parti, örgüt ve kitle örgütlerine, mücadele eden ileri kitlenin çok yavaş olan akışını hızlandırarak, hem mücadeleleri güçlendirmek hem de her günkü örgütlü-disiplinli çalışmayı büyütmek güncel hayati görevdir.

Devrimci ve antifaşist partilerin ayrı ayrı yapacakları bu çalışma, aynı zamanda birleşik mücadele ve örgütlenmeyle bir arada yürüyerek büyüyecek, örgütlü güç biriktirmeyi ivmelendirecektir. Cephesel örgütlenme olarak HDK-HDP’nin varlığı, birleşik mücadelenin bu ihtiyacını karşılamaya hizmet eden bir başlangıç.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin Türk emekçi ve ilerici kitleler üzerinde yaygınlaşan etkisi, halklarımızın antifaşist cephesel karakterdeki örgütlenmeye değer verdiğini gösterdi. Kürt, Türk ve ulusal topluluklardan halklarımızın, AKP ile burjuva rakipleri CHP, MHP çıkmazına karşı HDP’ye doğru kitlesel eğilim göstermeye başladığı, HDP’nin yüzde 10’u bulan oy ve bunu aşan sempati düzeyi tarafından kanıtlandı. Diğer mücadele alanlarının yanı sıra, seçimler alanında da halklarımızın birleşik devrimci demokratik mücadele alternatifini işçi ve ezilen kitlelere göstermek, karamsarlığı dağıtma işlevinin yanı sıra daha geniş kitleleri mücadeleye çekecektir.

HDP’nin çarpıcı seçim başarısı, önceleyen süreçlerdeki mücadele birikiminin şoven ve sosyal şoven hegemonyayı yaran rüzgarıdır. Bu rüzgar esmeye devam edecek ve hızlanacaktır. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki çok geçici duruma bağlamak, başarılar karşısında grup rekabeti, sosyal şoven etkilenme sallantısını sürdürme vb. nedenlerle küçük kaygıların deresinde boğulmaktır.

Burjuva muhalefet elbette alternatif sunmada veya kitleleri bu kez kendi etrafında toplayacak biçimde aldatmada çapsızlığını, başarısızlığını Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdi. Ama bu onların demokratik sosyal hakları lafzi vaatler biçiminde bile ezilen kitlelere alternatif gösteremediğini kanıtlıyor.

CHP, aldığı ağır yenilginin yanı sıra, destekleyen kitlelerin şovenizmle gözü kararmış bölükleri dışında kalan kesimi, MHP’yle ittifak ve gerici bir adayın kendilerine dayatılması nedeniyle de, daha fazla bunalıma düşme koşullarını büyüttü.

MHP, Kürt ve devrimci düşmanlığındaki faşist pervasızlığının yarattığı sonuçlardan biri son seçimde görüldü. Milliyetçi ve ‘büyük devlet’ şovenisti demagojiyi hızla yükselten Erdoğan karşısında kitle desteğinin ona kaymasını bile engelleyemedi. Şimdi bunun acısını, devrimcilere ve Kürtlere linç saldırıları geliştirerek çıkarmaya çalışıyor. Ama bu, onun dökeceği kanda daha çok boğulmasına yol açacaktır.

HDK-HDP seçimlerde kazandığı etkiyi, azimli bir örgütlenme seferberliğiyle kalıcı gücü içine çekmeli ve bunu birleşik mücadele ve kitle hareketini büyütmenin önemli kaldıraçlarından biri yapmalıdır. Bütün bu mücadelelerde diğer devrimci ve antifaşist güçleri birliğe kazanmaya çalışmalı, fakat onların ayrı durma çabasının, ayrı birleşik muhalefet oluşturma girişiminin mücadeleye vermekte olduğu zarara karşı eleştirelliğini sürdürmelidir.

Öte yandan, karşıdevrime ve konjonktürel yöneticisi AKP’ye karşı mücadelede kitlelerin, iç bölge ve dünya sorunlarının hangileri üzerine, nasıl politikalar ve yöntemlerle seferber edilebileceği sürekli irdelenmeli. Bu, yeni irili ufaklı, kesimsel, tekil veya genel mücadelelerin tutuşturabilmesi-ne yol açacağı gibi, yeni ve daha büyük Haziran’ları hazırlayacaktır.

Darbe yiyerek gerileyen, dışta yayılmacı savaş politikası iflas eden Erdoğan, faşist baskı politikalarına ve demagojiye sarılarak, başkanlık rejimini inşa etmeye çalışarak, yasaklamaları ve polis terörünü tırmandırarak faşist diktatörlüğü güçlendirmek istiyor.

Bölgede AKP’nin “Sünni Eksen” politikasının vardığı yer, Suriye’de halkları bitiren gerici iç savaş ile Musul’da, Rojava’da IŞİD önderliğine muhtaçlıktır. Bölgedeki savaşçı gerici politikası da Erdoğan’ın içte faşist diktatörlüğü sürdürme ve güçlendirme politikasının etkeni oluyor. Buna karşı devrimci demokratik güçlerin seçeneği Rojava Devrimi’nin halkları iktidara getiren ve özgürlük temelinde birleştiren güçlü demokratik halkçı aydınlığıdır.

Rojava Devrimi’nin ve Şengal’de Ezidî soykırımına karşı direnişin yaydığı aydınlığın demokratik-özgürlükçü direnişçi güçleri, bugün Türkiye ve Kürdistan’da demokratik cepheye omuz veriyorlar. Bu, AKP iktidarına, onun faşist saldırganlığına karşı mücadeleyi güçlendiriyor. Erdoğan ve AKP kitle desteğini koruyarak ve başkanlık rejimiyle acımasız sömürü ve faşist baskı mekanizmalarını işletme hedefiyle yürümeye devam edebileceklerini düşünerek kendilerini aldatıyorlar.

Burjuva partilerin “kırk katır-kırk satır” mahkumiyetine karşı, demokratik bir çıkış seçeneği sunan birleşik devrimci demokratik güçler cephesi daha gelişerek, AKP iktidarına karşı halklarımızdan mücadeleye daha geniş kitleler katılarak, iktidarın gerici-faşist hayalini kursağında bırakacaktır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi