Kürtlerle Barış Ve Sınıf Savaşı

Kürt sorununda demokratik barış sürecinin gündeme gelmesi, genel bir barış savunusu, sınıf mücadelesi alanında da barış savunuculuğunu ileri sürmek anlamına gelmez, gelmemelidir.

Mücadelede Eşitsiz Gelişme ve Kürt Sorununda Demokratik Barış

Kuzey Kürdistan’da ulusal devrimci koşullar sürerken, Türkiye’de devrimci gelişme sınırlı kaldı. Diğer etkenlerin yanı sıra, özellikle burjuvazinin çeyrek yüzyıl boyunca yükselttiği şovenizm işçi sınıfını ve Türk emekçilerini egemenliği altına alarak sınıf mücadelesini boğdu.

Bu koşulları değiştirmek için komünist, devrimci ve antifaşist hareket başarılı/başarısız mücadeleler yürüttü. Ancak bu mücadeleler Türkiye’de sınıf mücadelesini ancak belirli seviyede ayakta tutabildi ama devrimci bir yükselişe veya geniş kitle hareketi yaratmaya vardıramadı. Bu gerçek somut temel bir veridir.

Bugünkü koşullarda Kürt ulusal demokratik hareketi (KUDH) büyük bedeller ödediği çetin bir direnişle demokratik özerklikle karakterize olan programı üzerine demokratik adil onurlu bir barış yapmak istiyor. Elde edebilirse barışçı yolla güçlerini toparlamak, daha geniş Kürt kitlelerini örgütlemek istiyor ve süreç içinde ulusal haklarını genişletmenin, programını gerçekleştirmenin aracı yapmayı hedefliyor. Ayrıca bu direnişte kazandığı Rojava mevzisini koruma, Kürtlerin ulusal mücadele birliğini geliştirmenin aracı yapma politikası öngörüyor.

Bu strateji doğrultusunda Türkiye ve Suriye halklarına, yanı sıra bölge halklarına demokratik özgürlükçü bir geleceği birlikte geliştirme çağrısı yapıyor.

AKP diktatörlüğü, 2009-2011 sürecinde önce “açılım” sonra “milli birlik ve beraberlik” adını verdiği oyalayarak tasfiye etme sürecinde, kırıntılarla Kürt halkını etkileyerek KUDH’ni yalnızlaştırma/zayıflatma, imhayla ezme taktiği izledi.

Ardından 2011-2012 sürecinde masayı devirdi, öyle ki Sri Lankavari bir imha savaşıyla halkın ve KUDH’nin umudunu kırarak, teslim almayı ve kırıntılara boyun eğdirmeyi hedefledi. Suriye’ye erken savaş/ kolay zaferle amacına ulaşmanın ve Türk halkını büyük devlet şovenizmiyle başını döndürerek bu hedefini sağlamanın, gerici faşizan kitle tabanı konsolide etmenin hesabını yaptı. Başta ABD olmak üzere emperyalistlerin desteklediği bölgesel egemen/ güçlü devlet olarak, Kürtleri daha kolay ezebilir, ileriye doğru sınıf mücadelesini daha kolay engelleyebilirdi. 2 yıla yaklaşan bu süreçte KUDH, AKP diktatörlüğünün imha ve umut kırma saldırısını yenilgiye uğrattı. Ayrıca Rojava ulusal devrimini yükseltti. Moral, avantaj ve yeni olanaklar elde etti.

Bu koşullarda işçi sınıfı ve Türkiye emekçilerini mücadeleye seferber etmenin yeni bazı olanakları doğuyor. Dün, Kürtlere karşı kirli savaşın haksızlığına, Türk emekçilerinin evlatlarının vurucu güç olarak kullanılmasına ve hayatlarını haksız bir savaşta yitirmelerine, kirli savaşın emekçilere getirdiği faşist baskılara, yoksullaştırıcı etkilerine karşı demokratik barış taktiğiyle yürütülen bu mücadele, bugün sömürgeci diktatörlüğün kirli savaşı kazanamıyacağının kitleler tarafından algılanması koşullarında daha etkili olarak yürütülmesi olanağına kavuşmuştur.

Türk emekçiler, toplumsal tabanını oluşturdukları kirli savaşı kazanamayacağını algıladıkları AKP diktatörlüğünün ve egemen sınıfların kullandıkları şovenist etkiyi aralamaya, demokratik bir barışa daha fazla eğilimli olmaya başlıyorlar. Bilinç olarak KUDH’nin taleplerinin tanınmasını isteme düzeyinde olamasalar da bu sorunun barışçı yolla halledilmesini ister duruma gelmeye başlıyorlar, demokratik bir barışın taleplerini kabul etmeye yatkın hale geliyorlar.

AKP diktatörlüğünü “çözüm”e zorlayan, onu bu koşullarda, çözüm manevrasıyla düştüğü zor durumu atlatmaya zorlayan asıl neden Kürt hareketinin direnişçiliği ve yenilgiye uğratılamamasının yarattığı durumdur. AKP bu durumu “en az hak” taviziyle, bireysel haklarla sınırlı ve kolektif hakları tanımama pervasızlığıyla, silahlı direnişi sona erdirmeye, erdiremezse kirli savaşı tekrar yoğunlaştırmanın manevrasına dönüştürmeye çalışıyor. Sürecin bu evresinin kontrolünü diktatörlüğünün hakimiyetinde tutmaya, kitle hareketinin girişkenliğini boğan biçimlerde yürütüyor.

Çalışması işçi sınıfı ve Türk emekçileri arasında yoğunlaşan emekçi sol hareket, emekçi kitle hareketinde bu süreçte doğmakta olan imkânları değerlendirecek politika ve taktikleri oluşturabilmeli, pratik faaliyetiyle süreçten güç biriktirerek çıkmalıdır. Gerek demokratik barış hareketinin, gerekse bu ortamda artacak geniş anlamda sınıf mücadeleleri imkânını yeterince değerlendirebilecek mi?

Bu ayrı bir konu. Biz bu yazıda kendimizi Kürt sorununda barış taktiğiyle, sınıf mücadelesinde barışı birbirine karıştıran liberal ve sınıf işbirlikçisi görüşü eleştirmekle sınırlayacağız

Kürt Sorununda Demokratik Barış Sınıf Mücadelesinde Uzlaşmazlık

KUDH, gücü sömürgeciliğin Kürdistan’daki boyunduruğunu yıkmaya yetmediği, uluslararası, bölgesel ve özellikle Türk emekçilerinin elverişsiz mücadele koşullarında, programını reformlar yönünde değiştirdi. Sürecin değişik dönemlerinde ateşkesler ve barış politikaları geliştirdi.

Özellikle Türk emekçileri ve işçi sınıfı hareketinin şovenist şartlanmadan kurtularak yükselmesini teşvik etmek için de “adil onurlu demokratik barış” önerdi.

Türk emekçilerini AKP diktatörlüğüne karşı demokratik barış hareketine seferber etmek politikası,/ pratiği, şovenizmi çözme süreciyle iç içe, diğer alanlarda mücadelenin yükseltilmesine hizmet etmeli, bizzat bu mücadeleler geliştirilmelidir. Komünist ve devrimci hareket, işçi sınıfı ve Türk emekçileri mücadeleye seferber etmek için, bu mücadeleleri yükseltmek için, Kürt sorununda demokratik barış mücadelesi taktiğini izlemeli. Bu taktiği amaç edinmemeli, tersine demokratik özgürlükler ve sınıf mücadelesini geliştirmenin aracı yapmalı. Tam da bu nedenle bekle gör tutumuna izin vermemeli, süreçte Kürt ve Türk emekçi kitlelerin aktif seferberliğini hedeflemeli ve uygulamalı, bunu başardığı oranda bile bu politikanın, Türk emekçilerini mücadeleye seferber etmek amacına tabi olduğu bilinciyle, geniş anlamda sınıf mücadelesini yükseltmeyi hedeflemelidir.

Buradan hareket edersek, genel bir barış ajitasyonunun liberal bakış açısı olarak, sömürgeci burjuvazinin, özel olarak bugünkü yöneticisi AKP iktidarının, bir miktar tavizle Kürt silahlı direnişi gibi bir “bela”dan kurtulmasına hizmet edeceğini, etmekte olduğunu rahatça görebiliriz. Öyle ki, sürecin önemli demokratik kazanımlarla sonuçlanması için bile, demokratik barış hareketini ve geniş anlamda sınıf mücadelesini kitlesel olarak büyütmek zorunludur. Genel barış söylemi ve liberal bakış açısı ise ‘müzakere sürecini sabote etmemek’, ‘savaşın yeneni yok’, “çözerse toplumsal desteği yüksek olan AKP iktidarı bu sorunu çözer”, argümanlarıyla süreci ele alıyor, geniş anlamda sınıf mücadelesini sönümlendirmek istiyor.

Ayrıca küçük burjuva pasifizmi de, ‘bir an önce demokratik barış sağlansın, şovenizm belasından kurtulalım’ beklentisi içinde. Başka kutuptan bununla denk düşen sosyal şovenist ilgisizlik de -örneğin TKP- “elbette barış istiyoruz, ama Kürt hareketi AKP’yle görüşüyor ve bu görüşme Kürt hareketini AKP ve emperyalistlerin bölge politikalarına yönlendiriyorsa bize ne biz solun güçlenmesine bakarız” tavrıyla, demokratik barış hareketinin geliştirilmesine yan çiziyor. Soruna uzak durmakla solun büyüyeceği sosyal şovenist yanılsamasını sürdürüyor.

Oysa nasıl ki AKP’yi Kürt sorununda yeniden “çözüm” manevrasına başvurmak zorunda bırakan asıl neden KUDH’nin imhayla tasfiye saldırısını yenen direnişiyse, yine demokratik hareket olarak Kürt hareketi ve emekçi sol, müzakere sürecinde kitle hareketini ne denli yükseltebilirse kazanımlar ve mücadele o denli olacaktır. Süreç yeniden çatışmaya dönüşse de, ardışık çatışma-müzakerelerden sonra barışla sonuçlansa da, kazanan egemenler-AKP değil, halklarımız ve emekçi sol olacaktır. Sosyal-şoven ilgisizlik AKP diktatörlüğüne karşı gerici burjuva ulusalcı kanada yararken, mücadelesiz barış beklentisinin pasifizmi ise süreci AKP’nin şekillendirmesine, manevrasında başarı kazanmasına, karşıdevrime hizmet edecektir.

Müzakere Sürecinde Demokratik Ortam

AKP diktatörlüğü, müzakere ve “çözüm” sürecinde, daha başından antifaşist kitle hareketini en güdük düzeyde bırakma hedefiyle hareket ediyor. Öyle ki, askeri operasyonları ve kitlesel tutuklama kırımını sürdürüyor, devlet terörü yasasını ve özel yetkilendirilmiş yargı mekanizmasını devam ettiriyor ve ekonomik gasp yasasını ekliyor, F tipi hapishane ve baskıyı sürdürüyor, sendika-grev yasasında gerici biçimi yeniliyor, faşist YÖK sistemini üniversitede kalıcı kılmaya çalışıyor vs. vb... Sonuçta faşist polis devleti sistemini sürdürürken kadife eldiven içinde demir yumruk diktatörlüğü uyguluyor. Bu koşullarda müzakereleri ve süreci hakimiyeti altında tutmayı, demokratik kitle hareketini önlemeyi hedefliyor.

Askeri siyasi saldırılara son verilmesi, faşist TMK’nın kaldırılması, siyasi tutsakların serbest bırakılması, koruculuğa son verilmesi vb. talepler müzakere ortamının demokratikleştirilmesi talepleri olarak ileri sürülmeli, çekilmeyi öncelemeli, müzakere ortamının demokratikleşmesini hedeflemeliydi.

KUDH’nin yeni bir mücadele stratejisi izleme kararıyla müzakereye başlangıç yapması, AKP diktatörlüğünün gerici faşizan niteliği ve niyetini sergileyici rol oynamasına rağmen demokratik ortamı dayatmaması hatalı bir taktik olarak kaydedilmelidir. Oysa müzakere ortamının demokratikleştirilmesi silahlı güçlerin çekilmesini önceleyen biçimde dayatılsaydı, bu, Kürt halk hareketinden ve Türk halkının güçsüz olan demokratik hareketinden destek görür (geniş Türk emekçi kitlelerin şimdilik şovenizmin etkisi nedeniyle barış hareketine seferberedilmeleri yavaş bir hızla gerçekleşse bile), AKP liderliğindeki gerici/faşist rejimini geriletir, demokratik barış hareketi/mücadelesini cesaretlendirir, koşulları özgürlükçü güçlerin lehine daha fazla çevirirdi. Bunun öneminin farkında olan AKP diktatörlüğünün başı Erdoğan, İmralı görüşmesine BDP heyeti içinde Ahmet Türk gibi barışçı bir isme bu nedenle karşı çıktı. A. Türk ortamın antidemokratik düzlemde tutulmasını, Sakinelerin uğurlanmasında ‘Kandil’i bombalamak barış istememektir ’demeciyle eleştirmişti. AKP sözcülerinin ve bilumum şovenist partilerin “yeni bir Habur kazası olmasın” ortak söylemi de ortamın müzakerelerden başlayarak demokratikleşmesi olasılığına ve demokratik kitle hareketinin yükselmesi olanağına duydukları tepki ve korkuyu saldırganca ifade etmeleriydi. Bu basit örnekler bile müzakerelerin demokratik ortamda yapılması, bu yöndeki talebe önceleyen bir işlev verilmesi gerektiğini gösteriyordu.

2013 Newroz’u, büyük bir barış talebinin milyonların eylemiyle dile getirilmesiydi. Ama yalnızca bu değildi. Kürt halkımız, kitle hareketini ve serhildanları yükseltmek gerektiğini, müzakere başlangıcından başlayarak eylemiyle hatırlattı. Newroz’un da gösterdiği gibi, ancak kitle hareketi yükseltilerek, yaratacağı demokratik ortam ve koşullar yeni yükselişlerin basamağı yapılarak, AKP diktatörlüğü geriletilebilir, halklarımızın demokratik geleceğini birlikte inşa etme amacına doğru ilerlenebilir.

Bu açıdan yaklaştığımızda, AKP’yle işbirliği yoluyla değil, bu yeni safhanın yaratacağı şovenizmin çözülmesi imkânını kitle hareketini Batı’da geliştirmek için değerlendirerek, demokratik kısmi çözüme gidilebilir ve tam hak eşitliği temelinde çözümün yolunu döşeyecek güç biriktirilebilir, bölgesel planda halkların ve emekçilerin demokratik devrimci güçlerinin büyümesine Türkiye’den büyük katkıda bulunulabilir.

Bu bakımdan, AKP’yi ürkütmeyerek, onunla işleri kotaracak dil kullanılarak süreç demokratik nitelikte ilerletilemez, bu yönde hareket edilemez. “Provokasyona gelmeyelim, terör eylemlerini kınıyoruz”, “barış ve Kürt-Türk ittifakı bölgede Türkiye’nin güçlenmesine yolaçar” dili, kitle hareketini geliştirmenin değil, bastırmanın dilidir, karşıdevrime yarar.

Kitle hareketini geliştirmeyi engelleyen bir diğer ifade ise “toplumsal barış” argümanıdır. Bazen iyi niyetle demokratik barış hareketinin toplumsal temelini genişletme için de kullanılan bu ifade, toplumsal mücadele kavramı yerine geçirilmekte, küçük burjuva pasifizmi ve burjuva liberalizmi tarafından mücadele yerine uzlaşma ve işbirliği geliştirme amacına bağlanmaktadır. Geniş anlamda sınıf mücadelesini engelleme amacıyla ileri sürülen bu kavram, yalnızca sınıf uzlaşması ve işbirliği önermekle kalmıyor. Demokratik barış hareketinin, yalnızca kitle hareketini geliştirme yoluyla ilerleyeceğini, kazanımların büyüyecek bu mücadele sayesinde korunabileceğini reddediyor.

KUDH kendi kararıyla çekilmeyi demokratik ortam talebinin öncesine aldığına göre, şimdi demokratik ortamın sağlanması, AKP iktidarının

Kürtlerin kolektif haklarını tanıyacağına dair halklarımıza deklarasyonda bulunması talepleriyle demokratik barış hareketinin geliştirilmesi güncel görevdir. Özellikle Türk halkımız arasında bu faaliyeti yoğunlaştırmak önem taşıyor.

Demokratik Barış Mücadelesiyle Sınıf Mücadelesi İç İçe

Şovenizmin çözülmesi imkânının artışı, demokratik barış mücadelesi için olduğu kadar, hatta daha fazlasıyla geniş anlamda sınıf mücadelesini geliştirme imkanı demektir.

Ancak bu mücadele, şovenizmin boğuculuğundan bıkmış olmanın rehavetiyle kendiliğinden gelişecek yanılgısıyla, gelişmez. Bu yanılgıyla hareket edilirse, KUDH’nin barışçı mücadele stratejisine karar vermiş olmasından en çok yararlanacak olan AKP diktatörlüğü ve burjuva liberalizmi olacaktır.

Bizzat demokratik barış hareketinin geliştirilmesinin kendisi bile, -değişik mücadele ve çalışma biçimleriyle- iradi çalışmayı, AKP iktidarının baskı ve oyunlarına karşı olduğu kadar faşist ve ulusalcı şovenistlerin saldırılarına karşı dişe diş dövüşü gerektirdiği gibi; geniş anlamda sınıf mücadelesi de kararlı bir iradi çalışma ve mücadeleyi gerektirir.

Çünkü sınıf mücadelesi kendiliğinden gelişmez ve işçi ve emekçilerin çok geniş kitleleri uzun bir dönemdir siyasi ve ekonomik talepli mücadeleden uzak kalmıştır.

Şovenizmin körleştirici ve köreltici sonuçları kitleler üzerinde güncel canlı gerçek olarak vardır. Emekçi kitlelerin kendiliğinden hareketinin önünü açmak ve hızlandırmak için bile çetin ve yaratıcı bir mücadele gerektiği gibi, devrimci bilinçle sınıf mücadelesi yükseltmek için muazzam bir iradi çalışma bizzat öncü tarafından geliştirilmek zorundadır. Kaldı ki demokratik barış mücadelesinin önündeki engeller bugün görünenlerden başka da var olacaktır. AKP diktatörlüğünün süreçte alacağı pozisyon değişikliği ve olası bölgesel gelişmeler karşısında ani ve keskin tavır değişikliğiyle yeniden kirli savaşı yoğunlaştırabileceği dikkate alınarak hareket edilmelidir.

Geniş anlamda sınıf mücadelesi dedik. Bu demokratik barış hareketini geliştirme, demokratik özgürlükler için mücadele ve emekçi hareketin günlük iktisadi sorunlarından kaynaklanan sınıf muharebelerine kadar uzanır. Bu mücadeleler aynı süreçte birbirini besleyip güçlendirerek yükseltilebilirler. Komünist öncü bu perspektifle hareket etmelidir. İlk ikisi siyasal mücadele kapsamındayken, sonuncusu öncünün kitle bağını geliştirmek için olduğu gibi emekçi kitlelerin mücadele içinde geliştirilmeleri, eğitilmeleri için de elverişli araçlardan biridir. Komünist öncünün ve devrimci hareketin günün somut koşulları içinde-şu ya da bu nedenle -günlük ekonomik talepli mücadeleyi reddetme lüksü yoktur.

O halde, demokratik barış, özgürlükler ve ekonomik haklar için mücadeleyi yükseltmek için iradeyi kuşanalım, şovenizmin kırılması imkânını gerçeğe dönüştürelim.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi