[Ezilenlerin Sosyalist Platformu'nun Mart 2009 Yerel Seçimleri öncesinde yayımladığı bu broşür, yerel yönetimler ve kent sorununa yaklaşımda sosyalist perspektifi ortaya koyuyor. Broşürü, taşıdığı bu güncel önem nedeniyle okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Mart 2009 yerel seçimleri, işçi emekçi milyonları vuran ağır ekonomik kriz koşullarında geliyor. Sömürücü düzen, kendi yarattığı krizinin bedelini bir kez daha emekçilere ödetmeye çalışıyor. Yüzbinlerce işçi, işsiz kaldı. Mutfaklarda yangın var. Doğalgaz zamlarıyla, ısınma lüks oldu. Krizin bedelini ödememek için işçiler-emekçiler sokakları ısıtmaya başladı.
Her renkten düzen partileri, bu yeni seçim dönemine de biz emekçileri kandırma yöntemleriyle başladılar. Genç kadınların üniversiteye başörtüsü ile girmesini engelleyen CHP, çarşaflı üyeleriyle destek toplamaya çalışıyor. Daha dün Kürt halkına "Ya sev ya terk et" diyen AKP ve Erdoğan, TRT Kürtçe kanalı ile göz boyamayı deniyor. Hükümetteyken ABD ve IMF'nin emriyle "11 günde yasa" çıkaran MHP, sözüm ona "küreselleşmeye" karşı!
Bütün bu düzen partileri, ekonomik krizin yükünü emekçi halkın ödemesinde hemfikir. Kürt halkının kimliğinin, varlığının inkâr edilmesinde hepsi hemfikir. Alevilerin kitlesel uyanışı ve talepleri karşısında hepsi egemen Türk- Islam sentezinin, zorunlu din derslerinin. Diyanet sisteminin savunucusu. Yoksul halkın kondularının kentsel dönüşüm adı altında yıkılmasında tüm bu partilerin belediyeleri işbirliği içinde.
Bu koşullarda yerel seçimlerde işçi ve emekçilerden, ezilenlerden yana devrimci politikalarla müdahalede bulunmak son derece önem kazanmış bulunmaktadır.
Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), yerel seçim çalışmalarında bu seçeneği var gücüyle büyütmeye çalışacaktır. Düzen partilerine karşı devrimi, zenginlerin kentine karşı yoksulların kentini, kapitalizme karşı sosyalizmi savunacaktır. Krizin bedelini ödemeyi reddeden emekçilerin; barış ve özgürlük arayan Kürt halkının; adalet ve eşitlik arayan Alevilerin, demokratik ve parasız eğitim isteyen öğrenci gençliğin; eşitlik ve özgürlük arayan kadınların omuz başında olacak, mücadelelerini yükseltecektir.
Yerel seçimler özelinde düşünce ve pratik programımızı ifade eden bu broşürümüzü de bu amaçla hazırladık. Bu broşürle, başlıkta ifade ettiğimiz "Yeni bir kent, insanca bir yaşam"ın anlamını ortaya koyacağız.
Kapitalist Kentin Manzarası
Kapitalist devlet ve burjuvazinin iktidarı kentlere dayanır. Kapitalizmin kenti, onun bütün çelişkilerinin üzerine inşa edilmiştir. Kapitalizmde belediyeler, "halka hizmet" ten ziyade birer şirket gibi çalışırlar. Gerçekte sermayenin hizmetindedirler. Yoksulların kentiyle zenginlerin kenti iki ayrı dünya gibidir. Kentler, tıpkı kapitalizm gibi plansızdır, çarpıktır. Nerede kazanç varsa binalar oralara yapılmıştır.
Kent rantı, sermaye vurgununun bir biçimidir. Sermayenin iştahını kabartan bu rant yüzünden, yoksulların konduları başlarına yıkılır. Gelir getirecek araziler sermayeye sunulur. Gecekonduların yıkıldığı bölgelerden villalar yükselir. Havaalanı, stadyum gibi tesislerin etrafı yoksullardan "temizlenerek" (!) inşaat firmalarının kar hırsına sunulur. "Kentsel dönüşüm" adı altında yoksullar ya sokağa ya da küçücük evlere atılır, üstelik 20-30 yıl borçlandırılır.
Toplum uyuşturucu batağının içine çekilmekte, özellikle emekçi mahallelerindeki kahvehanelerde ve okulların kapısında çiklet gibi uyuşturucu madde satılmaktadır. Tinerci çocuklar, kapitalist kentin suçunu yüzüne vuran ibret örnekleri olarak her yerde vardır artık. Kadın ve çocuk bedeninin alınıp satılması, kapitalist kentin en karlı sektörlerinden biri olarak devletin ve mafyanın gelir kaynakları arasındadır. Kent merkezinde her sokak otoparka çevrilmiştir. Buraların haracını ya belediye ya da mafya toplamaktadır. Kapitalizmin sözde 'modern' kentlerinde yaşam, insanı yok sayan ilkel orman yasalarının hükmü altında sürmektedir.
Büyük kentlerin trafik sorunu giderek yaşamı çekilmez hale getirmektedir. Kapitalizm, toplu taşımaya değil, özel taşıtların teşvikine dayanmaktadır. Her gün binlerce yeni aracın trafiğe çıkmasına neden olan bu düzen, metro gibi etkin toplu-taşıma yöntemlerini ise kaplumbağa hızıyla inşa etmektedir.
Yollar, meydanlar, yaya geçitleri hiçbir şekilde kentlerin gereksinimlerini karşılamadığı gibi yenileriyle kargaşa biraz daha artmaktadır. Kentlerin tarihi dokuları sermaye kârları uğruna bozulmaktadır.
Yağmur-kar yağdığında büyük kentlerde trafik tıkanması nedeniyle yaşam felç olmakta, yağmurla birlikte gelen sel baskınları yoksul haneleri vurmaktadır. Kanalizasyon alt yapısı her devir ranta kurban ihalelere konu edildiğinden ihtiyaca yanıt vermemektedir.
Belediyeler özellikle yoksul semtlerinde yolları köstebek gibi delmekte, rögar kapaklarını açık bırakmakta, böylece 11 yaşındaki Dilara Dumru gibi küçücük bedenlerin ölümüne neden olmaktadır.
Burjuvazi dün, bol ve ucuz işgücüne ihtiyaç duyduğu için kırdan kente göçü teşvik ediyordu. Bugün Başbakan Erdoğan'ın ağzından "İstanbul'a vize koymayı" tartışmakladır. İyice çürüyen kapitalizm, kaynakları asalak alanlara aktardığı için üretimin büyüme hızı ve düzeyi, kırdan sürekli gelenlerle oluşan fazla nüfusu ememiyor. Büyük kentlerdeki büyük işsiz kitlesi bunun net bir göstergesidir.
İşsizlik, kapitalizmin, yoksula reva gördüğü işkencedir.
Kentin varoşları denilen yoksul mahallelerde halk, bir yandan işsizliğin ve açlığın pençesinde kıvranır, acı çeker. Diğer yandan kendi emeğiyle yarattığı kondusu ne zaman başına yıkılacak diye kaygı ve korku içinde yaşar. "Kentsel Dönüşüm" adlı yeni rant transferi planlarıyla hızlanan gecekondu yıkımları, kapitalist kentin, emekçi kente yaptığı sonu gelmez işkence biçimlerinden biri halini almıştır. Sürekli işini kaybetme korkusunu yaşayan emekçiler, artık kondusunun yıkılması korkusunu da duymaya başlamıştır.
Burjuva-zengin kent ve emekçi-yoksul kent tamamen plansız ve kendiliğinden ilerleyen, kapitalizmin kör güçlerinin gizli bir el gibi yönettiği/yapılandırdığı kentler, ülke genelinde, zenginliklerin biriktiği merkezler olarak görünürler. Ama gerçekte kendi içinde bir yanda zenginlik, diğer yanda sefalet birikir.
Kentler, kendi içerisinde bir uçta zenginliğin biriktiği burjuva kentler ve diğer uçta yoksulluk ve sefaletin biriktiği emekçi kentler olarak iç içe ve yan yana çifte bir yapı ve görünüme sahiptir. Burjuva kentin ihtişam ve lüksü, emekçi kentin sefalet ve yoksulluğunun eseridir. Bu eserin mimarı, kentin egemeni ve iktidar sahibi olarak burjuvazidir. Burjuvazi ve burjuva kent, kentin merkezinde durur. Kentsel hizmetler merkezlerden çevreye doğru planlanır ve yürütülür. Kent hizmetleri için ayrılan kaynaklar zengin bölgelerin emrine sunulur ve buraların kentsel hizmetler yönünden önemli bir eksikten söz de edilemez. Son dönemde kentin uzak bölgelerinde de burjuvazinin barındığı, özel güvenliğiyle birer kale gibi korunan tecrit siteler de doğmuştur. Zenginler buralarda yoksulların gazabından uzakta, güvende bir yaşam süreceklerini sanıyorlar.
Şehirlerin varoşları, yani merkezlerin (ve iç merkezlerin) çevresine sere serpe dağılmış emekçi kentlerse hemen her şeyden mahrumdur. Buralarda; su, yol, ulaşım, kanalizasyon, PTT ve sağlık hizmetlerinin kırıntıları gidebilir ancak. Kentin egemeni ve yöneticisi olarak burjuvazi yoksul kenti, kural olarak seçim dönemlerinde hatırlar. Kentsel hizmetlerin buralara götürülmesi birkaç aylık seçim dönemleriyle sınırlıdır, oya ve seçimlere endekslenmiştir. Yeni bir seçim dönemine kadar unutulmak, burjuvazinin egemenliği koşullarında emekçi-yoksul kentlerin değişmez kaderi olmaktadır.
Emekçiler İçin Bol Kahvehane
Emekçi kentlerde sayısız kahvehaneye ve camiye rastlayabilirsiniz. Ve tabii son on yılda bunlara bir de birahaneler, yoksul çocukları için internet kafeler, oyun salonları eklenmiştir. Yoksul mahallelerin hemen yanı başlarına, iç merkezlere dikilen alışveriş merkezlerini de bunlara eklemeliyiz.
Kahvehanelerde emekçi kentlerin temel bir gerçeğini, işsizliğin yarattığı sefalet ve çaresizliği somut olarak bulabilirsiniz. Yoksulların zamanını değerlendirmek, miskinlik içinde uyuşturmak için kahvehaneye ihtiyaç vardır. Birahanelerse, işçi ama özellikle varoşların genç nüfusu için, içip efkâr dağıtacağı, kendini unutacağı mekânlar olarak kurgulanmış ve yaygınlaştırılmıştır. Alışveriş merkezleri ise emekçi nüfusun elinde kalan ne varsa ondan koparıp almanın, emekçileri kapitalist sistemin tüketici sürülerine dönüştürme planının yeni, gözde merkezler emekçi, yoksul mahallelerinde halk telefon şirketlerinin pervasızca diktikleri baz istasyonlarının tehdidi altında. Okulların, camilerin hemen yanına dikilen baz istasyonları halkı, çocukları kanser riskiyle yüz yüze bırakıyor. Belediyeler, telefon şirketlerinin gözü dönmüş kar hırsına göz yumuyor, sessiz kalıyor.
Ayrıca, denizlerin, nehirlerin, göllerin büyük çapta kirletildiği bugünkü koşullarda, burjuva belediyeler sermayenin bu doğa katliamını izlemekle yetiniyor.
Kapitalizm Kriz, Sosyalizm Çözümdür
Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki temel çelişki, bugünkü kentte, burjuva ve emekçi kent gerçeği olarak çıkar karşımıza. Yapılanışı ve yönetimi dahil bütün kentsel problemler, ekonomik toplumsal düzen ve iktidar sorununda odaklanır. İşbirlikçi kapitalizmin ve burjuvazinin egemenliğinin sonuçlarına atıp tutmak tüm düzen partileri az ya da çok bunu yapmaktadır asıl sorunu gizleme çabasından başka bir şey değildir. Kötü olan ve yıkılması gereken bizzat kapitalist üretim tarzının kendisidir. Asıl sorun sermaye iktidarıdır. Sivrisinekleri üreten gerçek bir bataklık olarak kapitalizm hedeftir.
2008 yılında tüm dünyayı saran ekonomik kriz, kapitalizmin yüzünü çırılçıplak ortaya koymuştur. Zaten ekonominin büyüdüğü yıllarda bile açlık-yoksulluk ve işsizlikten yakasını sıyıramayan emekçiler şimdi krizin cenderesinde. Son ekonomik krizle birlikte işsizlik dayanılmaz boyuta varmıştır. İstisnasız her emekçi evinde akşam sohbetlerinin temel gündemi kriz ve işsizliktir. Emekçi semtlerde, krizle birlikte artan polis şiddeti, sokak infazları biçimine dönüşmüştür. Komşumuz Yunanistan'da polisin bir genci vurmasıyla başlayan toplumsal isyanın, Türkiye'de de yaşanması tümüyle mümkündür.
Kapitalizm kriz demektir. Giderek yayılan açlık, işsizlik, evsizlik, susuzluk, yoksulluk, eğitimsizlik, sağlıksızlık, kapitalizmin kaçınılmaz sonuçlandır. Sosyalizm ise bütün bu toplumsal sorunların çözüm yoludur. Yeni bir kent ve insanca bir yaşam, sosyalizmle mümkündür.
Emekçiler, tümü kapitalist düzenin has partileri olan AKP, CHP, MHP, DSP, SHP, SP vb. oy vermeyi reddetmeli, emekçilerin çıkarlarını temsil eden ilerici, devrimci, sosyalist adaylara oy vermelidir.
Sosyalizm devrimle mümkündür. Sömürücü azınlığın ellerindeki cenneti ricayla teslim etmeleri beklenemez. Bütün emekçilerin ve sömürülenlerin önderi olarak iktidarı fetheden işçi sınıfı, kapitalist kentin harabeleri üzerinde sosyalist kenti örgütleyecektir. Rantın, karın, sömürünün, plansızlığın, üretim anarşisinin ve rekabetin, burjuva egemenliğinin eseri olan kent bu düzenle birlikte ortadan kalkacaktır. Bunun yerini; işçi sınıfı ve emekçi yığınların iktidarına dayanan, insanın insanca yaşamasının ihtiyaç ve gereklerine yanıt verecek, insanın doğayla barışık yaşamasını sağlayacak, planlı gelişmenin eseri sosyalist kent alacaktır.
Yerel seçimlerde mücadelemiz, kapitalizme ve egemen sınıfların iktidarına yönelecektir. İşçi sınıfı ve ezilen yığınların egemen sınıflara karşı ya da emekçi kentin kapitalist kente karşı birleştirilmesi, örgütlenmesi, kentte ve ülkede iktidarın alınması için kavgaya seferber edilmesi yerel seçim mücadelesinin ana sorunudur.
Yeni Bir Kent Devrimle Kurulabilir
Ciddi ciddi kent sorununun çözümüne başlanabilmesinin zorunlu koşulu, kapitalist kentin yenilgiye uğratılması, egemen sınıfların iktidardan alaşağı edilmesidir. Bu düzen sınırlan içinde kent sorununun köklü çözümü mümkün değildir. İlerici, devrimci, sosyalist güçlerin belediye yönetimlerine gelmeleri, dün Fatsa'da, bugün Diyarbakır'da ve benzerlerinde olduğu gibi bazı ileri, halkçı adımlar atmalarına imkân sağlar. Ama kapitalist kentin temel özellikleri baki kalır. Yeni bir kent, ancak devrimle, düzen değişikliğiyle mümkündür.
Bürokratik merkeziyetçi yapısıyla kapitalist devlet, demokrasinin, iktidarın nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilerde olmasının önündeki temel engeldir. Demokrasi her şeyden önce, merkezi iktidar düzeyinde kurulmalıdır ki, bu, işçi sınıfı ve emekçi yığınların egemen sınıfları yenilgiye uğratarak, iktidarı almalarıyla sağlanabilir.
Devrimci halk iktidarı, kentte siyasi otorite ile kentsel hizmetlerin yönetimini işçi-emekçi konseylerinin yönetimi altında birleştirecektir. Demokratik tarzda örgütlenmiş bu merkeziyetçi devlet, bürokrasi, yukarıdan buyurmayı ortadan kaldıracak, il ve ilçe yönetimlerinin tam yönetsel özerkliğini sağlayacaktır. İl ve ilçelerde yerel işçi ve emekçi sovyetleri (konseyleri) sorumlu ve yetkili iktidar organları olarak tek otorite sahibi olacaklardır.
Kentlerin Yönetiminde Devrimci Programın Esasları
Devrimci halk iktidarı, kentte siyasi otorite ile kentsel hizmetlerin yönetimini birleştirerek, işçi-emekçi konseylerinin (meclisler, komiteler vb.) yönetimi altına koyacaktır. Atanmış devlet memurlarının yönetimine son vermeyi ve devlet görevlilerinin seçimle işbaşına gelmesini savunmaktadır. Yerel yönetimlerde işçi ve emekçi sovyetleri (konseyleri) olabilecek tek gerçek demokrasidir. Demokratik tarzda örgütlenmiş bu devler, bürokrasiyi, yukarıdan buyur- ortadan kaldıracak, il ve ilçe yönetimlerinin tam yönetsel özerkliğini sağlayacaktır.
Yerel iktidar organları ve kentsel yönetimin sorumlusu olarak, yerel işçi ve emekçi sovyetleri, emekçi halk yığınlarının doğrudan seçtikleri temsilcilerinden oluşur. Görevliler, seçenlerce her an geriye çağrılabilir. Kamu görevlileri üzerinde yığınların tam egemenliğinin sağlanması, bürokrasiye son verir.
İşçi sınıfı ve emekçi yığınların sovyetik devlet örgütlenmesinde en yetkilileri dahil bütün devlet görevlileri için geçerli olan ortalama işçi ücretleri kadar ücret alma ilkesi, yerel konseylerin yöneticileri için de geçerlidir. Bu yoldan görevlilerin, kamusal yükümlülükleri onlar için ayrıcalıklı bir yaşam elde etmenin araçları olmaktan çıkarılarak, bu yoldan da yöneticilerin bürokratik yozlaşması önlenecektir.
Kapitalizmin kentlerinin yerine, merkezinde emekçilerin durduğu yeni bir kent yaratılacaktır. Kent hizmetleri tüm kente eşit ve planlı dağıtılacaktır. Emekçi semtleri yoksun kaldıkları kültür, spor, ulaşım olanaklarına kavuşturulacaktır. Trafik sorunu toplu taşımayla çözülecektir. Kent rantı ve spekülasyon ortadan kaldırılacaktır. Üretim ve yerleşme alanları kesin biçimde birbirinden ayrılacaktır.
Emekçi yığınların denetimi ve gerçek hâkimiyeti için, kent yönetimine dair bütün bilgilerin ve çalışmaların, tüm kararların, bütün yönetsel çalışmanın yığınlara açık olması gerekir. Bugün şeffaflık kavramı yalnızca bir demagoji ve yığınları kandırma aracıdır. Açıklık, bütün devlet iktidarının olduğu gibi kentin yönetiminden yükümlü yerel konseylerin de yaşam ilkesidir. Tüm bilgiler, teknolojik gelişmenin sağladığı olanaklar kullanılarak, halka sunulacak, halkın yönetim üzerindeki sürekli denetimi bir gerçek haline getirilecektir.
Devrimle birlikte büyük emlak spekülatörlerine, devlete ve tekellere ait mülkler ulusallaştırılarak işçi-emekçi halkın ihtiyaçları için kullanılacaktır. Konut sorununun çözümü için kitlesel toplu konut seferberliğine girişilecektir.
Konutlar öncelikle yoksul ve bakıma gereksinen emekçilerin kullanımına sunulacaktır. Toplumsal kaynaklar zengin azınlık için lüks konut yapımına değil, emekçi çoğunluk için insanca yaşanacak konut yapımına ayrılacaktır. Konut, herkes için geçerli bir hak sayılacaktır. Kadının ev köleliğinden kurtuluşu için ev işi yükü (yemekhaneler, kreşler vb.) toplumca üstlenilecektir. En iyi kültür merkezleri ve salonlar, emekçilerin toplantı ve örgütlenme merkezlerine dönüştürülecektir.
Mevziler Kazanarak Güç Biriktirmek
Mevcut seçimlerde ilerici, devrimci, halkçı güçlerce kazanılacak her mevzi, devrim için güç biriktirmenin bir aracı yapılabilir. Bunun için; muhtarlık, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği gibi yerel yönetimlerde mevziler kazanmak önemlidir. Kent sorunun köklü çözümünün devrimde olması, mevcut seçimlere katılmayı, mevziler kazanmayı kesinlikle önemsiz kılmaz. Her şeyden önce bu mevziler emekçi yığınların birleşip örgütlenmesinin geliştirilmesi, devletin ve düzenin teşhiri bakımından önemli alanlardır. Bu mevzilere dayanarak kimi demokratik halkçı adımlar atılabilir. Bu mevzileri sınıf mücadelesinin birer alanı olarak değerlendirmeliyiz.
Belediyeler, kitlelerin inisiyatifinin geliştirilmesi ve devrimci hazırlığı için bir mevzi rolü oynayabileceği gibi, emekçilerin yönetime katılma deneyimleri bakımından da önemlidir.
Yerel yönetimlerin kazanılması halinde bu mevzileri, daha ileri gitmenin, faşizme ve kapitalizme karşı mücadeleyi geliştirmenin birer dayanağı haline getirmeliyiz.
Belediyelerin ekonomik, siyasal ve toplumsal düzenle, yani kapitalizmle en geniş bağını gösterme pratiği üzerinden emekçileri aydınlatmak ve onlara kapitalizm koşullarında belediyeciliğin ne olduğunu iyi anlatmak büyük önem taşımaktadır.
Emekçi Kitlelerin Gücüne Dayanarak Yürümek
Devrimcilerin, demokratların ve sosyalistlerin kazanacağı yerel yönetimlerde, neyin ne kadar yapılacağı birçok şeye bağlıdır; ama öncelikle de kuvvet ilişkileri tarafından belirlenecektir bu. Açık ki, öncelikle merkezi iktidarın ve onun uzantısı valiliklerin vb. baskılarıyla, yasaların engelleriyle karşılaşılacaktır. Devlet vesayeti, demoklesin kılıcı gibi sallanacaktır. Ayrıca belediye bürokrasinin direnişi, sabotaj ve provokasyonları da söz konusu olabilecektir.
Bütün bunlar dikkate alındığında asıl sorun ne kadar çok kentsel hizmetin yapılabileceği değildir. Kuşkusuz, halk kitlelerinin birleştirilmesi ve seferberliği yolundan kimi demokratik, halkçı adımlar atılabilir. Ama çok daha önemli olan mücadelenin örgütlenmesidir. Asıl olan, emekçi yığınların gücüne dayanmak, onların düzenden ve düzen partilerinden kopuş sürecini derinleştirmek ve harekete geçirmektir. Bugünkü koşullarda herhangi bir yasaya dayanmaksızın, devrimcilerin, sosyalistlerin yönetiminde işçilerin ve emekçilerin yerel yönetimlere geniş katılımı örgütlenebilir. Emekçi, çalışan bütün değişik toplumsal kesimlerin temsilcileriyle oluşturulacak semt komiteleri ve bunların toplamından geniş bir 'halk meclisi' kurulması yoluna gidilebilir ve her hangi bir yasaya dayanmaksızın oluşturulan bu meclisin kararları bağlayıcı kabul edilebilir.
Bu veya benzer tarzda bir örgütlenme yığınların birleştirilmesi ve seferber edilmesinde, yerel yönetimlerdeki bürokrasiden gelen direnişlerin kırılmasında olduğu gibi, merkezi iktidar ve yerel uzantılarından gelen baskılara karşı koyuş ve direnişin geliştirilmesi bakımından da çok önemlidir.
Küçük burjuva reformistleri, bugünkü düzen çerçevesinde örnek belediyeler yaratmak, kent sorunlarını çözüme ulaştırmak gibi ham hayaller besleyebilirler. Aslında bu, tıpkı emekçi halkın temel sorunlarının çözüm yerini TBMM olarak görmek gibi derin bir yanılgıdır. Tıpkı Meclis yoluyla iktidar el değiştirmeyeceği gibi, belediye başkanlıklarının kazanılmasıyla da kentlerin yönetimi ele geçirilemez. Ama emekçilerin, halkın mücadelesinin geliştirilmesi için bir mevzi, kaldıraç yaratılabilir.
70'lerde Fatsa'da halk komiteleriyle karaborsanın üstesinden gelinmesi, yolların yapılması gibi; bugün Diyarbakır ve diğer DTP'li belediyelerin halk toplantıları yapması, kadın merkezleri, çamaşırhaneler açması gibi halkçı, demokratik kazanımlar sağlanabilir. Kimi ileri adımlar atılabilir.
ESP, yerel yönetimlerde elde edilecek mevzileri, yığınları birleştirip örgütleme merkezleri olarak ele alıyor. Halkın gücünün, iradesinin ortaya çıkarılması, sağlanacak tüm kazanımların da temeli olacaktır. ESP'li bağımsız sosyalist adaylar belediye yönetimlerine bu amaçla aday oluyor. Diğer ortak demokrat, sol, yurtsever adaylardan da bu perspektifle hareket etmesini bekliyor.
Emekçiler İçin Belediyeciliğin Güncel Çözümleri
Belediye hizmetlerinin en etkin olarak emekçilerin yararı gözetilerek gerçekleştirilmesi için semtlerde, mahallelerde, gerekirse caddelerde ve bloklarda işçi ve emekçi temsilcilerden komite/ komisyonlar kurulacaktır. Belediye, halkın sokak sokak, mahalle mahalle örgütlenmesinin aracı olacaktır. Halk meclisleri, komiteleri kurularak birlikte karar alıp uygulama tarzı geliştirilecektir. Belediye emekçi halka ait olacak, tüm işlemleriyle halka hesap verecektir. Söz, yetki ve karar gücü halkta olacaktır.
Belediye, emekçi kente öncelik verecektir. Olanakların sağlanmasında ve kent hizmetlerinin götürülmesinde, onyıllardır ihmal edilen bu mahallelere pozitif ayrımcılık uygulayacaktır. Konut yıkımları durdurulacak, emekçi semtlerinde halkla birlikte "yerinde güzelleştirme" planları çıkarılarak uygulanacaktır.
Toplu taşıma, işe gidiş ve işten çıkış saatlerinde ücretsiz olacaktır. Sağlık, temizlik ve taşıma hizmetlerinde emekçilerin yararına iyileştirmeler gerçekleştirilecektir. Bu alanlardaki işler de emekçilerin denetimine açılacaktır.
Su, doğalgaz, elektrik hizmetleri, belli bir miktara kadar ücretsiz olacak, böylece bu hizmetlerden yararlanma hakkı güvenceye alınacaktır.
Emekçi kadınların yaşam koşullarını iyileştirecek düzenlemeler yapılacak, semtlerde kadın merkezleri açılacak, kadınları ev işlerinin yükünden kurtarmak için çamaşırhane ve yemekhaneler kurulacaktır. Belediyelere bağlı kadın barınma evleri açılacaktır. Yine -ev emekçisi ya da değil- bütün kadınlar için sosyal güvenlik sigorta sistemine geçilecektir.
Belediyelik bölgede yerel halkın konuştuğu diller dikkate alınarak, halkla en iyi iletişimi sağlayabilmek amacıyla "çokdilli belediyecilik" uygulaması yapılacaktır.
Cemevleri, belediye meclisince Alevi halkın inanç merkezleri olarak tanınacak ve elektrik-su kullanımı ücretsiz yapılacaktır.
Özürlülerin eğitimi, ekonomik ve toplumsal yaşama aktif katılımı için belediye ve emekçi yığınların gücü birleştirilecek, aynı şekilde yoksulların çocukları için kreşler, yaşlılar için bakım ve yaşam merkezleri açılacaktır.
Doğanın ve çevrenin kapitalizm tarafından tahribine ve bunun yarattığı sonuçlara karşı sağlıklı bir çevre için etkin bir halk mücadelesi geliştirecektir, il/ilçe sınırları içindeki fabrikalar halkla birlikte etkince denetlenecek, balkın yaşam alanları sermayenin atıklarına karşı korunacak, orman yağmasına karşı direniş örgütlenecektir.
Belediyelerin gelir ve giderleri, çözüm bekleyen sorunlar emekçi yığınlara açıklanacak, belediyeler üzerinde emekçi halkın denetimi ve yönetimi altına girmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Belediye başkanları, belediye işçilerinin ortalama ücretleri kadar ücret alacak, meclis üyeliklerinde herhangi bir ücret talep etmeyeceklerdir. Başkanlar ve diğer tüm seçilenler, seçenlerin denetimine açık olacak, bunu sağlamak için belediyelerde meclisler oluşturulacaktır. Seçilenler seçenlerce görevden alınabilecektir.