Dergimizin Temmuz-Ağustos ‘96 sayısıyla ve bu kez zamanında merhaba. Dergimizin periyodundaki düzensizlik ve aksamalara artık bir son verme kararlılığındayız.
* * *
“Zindanlar, Sınıf Mücadelesi ve Devrimci Tavır” başlıklı yazı, faşist diktatörlüğün Batı’da yalnızca devrimci hareketi değil, fakat onun önderliğinde geliştirilen devrimci ve demokratik kitle hareketini ezmeye ve kitlesel tutuklamalara yöneldiği bir süreçte yazıldı. Gerek bu saldırılar sonucu tutsak düşen ya da düşecek olan, zindan deneyimi olmayan devrimcilere, gerekse de şu an zindanda bulunan ve devletin psikolojik fiili terörle teslim almak istediği tutsaklara ön bilgiler sunmak, birikmiş deneyimleri aktarmak amacıyla kaleme alındı. Zindan deneyimi bulunmayan herbir devrimcinin “alan”ı, sorunlarını, karşılaşacağı saldırı ve tuzaklar ile bunlar karşısında geliştirilmesi gereken ve geliştirebilecek mücadeleleri tanıması, bilmesi açısından yararlı olacağını umuyoruz.
* * *
“Kadroların Eğitimi ve Hazırlanması”nda teorik-politik eğitimin güncel önemi ve bu açıdan Parti’deki eksiklikler ortaya konuyor. Marksist leninist komünistler, birlik devrimi ve partinin oluşturulması sürecinde yüksek bir devrimci irade ortaya koydular, hemen her alanda yeni bir tarzı yakalamaya çalıştılar ve bunda genel olarak başarılı oldular. Kadroların eğitimi ve hazırlanması sözkonusu olduğunda da bu böyledir. Ama bu, teorik politik eğitim alanında önemli eksikliklerin olmadığı, yeni tarzın bu cephede de tümüyle kök saldığı anlamına gelmiyor. Partinin gelişiminin bu aşamasında, kadroların eğitimi ve hazırlanması sorunu üzerinde ne denli durulursa yeridir. Yazının özel vurgu yeri de burasıdır.
* * *
Sermayenin ve faşist diktatörlüğün yoğunlaşan topyekün saldırıları karşısında, işyeri temsilcileri toplantıları çeşitli illerdeki Sendika Şubeler Platformları, fabrika ve işyerleri işçi toplantıları gibi sınıf platformlarının işlevsel hale getirilmeleri önem taşıyor. Bu platformlar, faşizmin ve sermayenin saldırılarını püskürtmenin, sınıfın iç dayanışması ve kendi öz eylem birliğini güçlendirmesinin, sendika ağalığı ve bürokrasisini aşmanın, devrimci çizgide ısrarlı yürümenin önemli araçları haline getirilebilir ve getirilmelidir. “İstanbul Sendika Şubeler Platformu” bu açıdan değerlendirildi, hangi yönde ve nasıl geliştirilebilineceğinin güncel sorunları üzerinde duruldu. Özellikle İşçi Konferansı’yla daha da derinleşen perspektiflerinin yol göstericiliğinde, gelişen bağlarına, artan deneylerine ve büyümekte olan güçlerine dayanarak Parti’nin, fabrika ve işyerlerindeki çalışmalarını güçlendirmek bakımından, Sendika Şubeleri Platformu’na daha aktif bir şekilde asılmak durumunda olduğu bugün daha iyi görülebilir. Esasen bu platformun etkin bir silaha dönüştürülmesinin yolu da buradan geçiyor.
* * *
“Brüksel’den Dublin’e” yazısı, PKK’nin “ateşkes ilanı”nı koşullandıran yaklaşımları irdeliyor. 9-11 Ağustos 1995’de İrlanda’nın başkenti Dublin’de ABD’nin gözetiminde yapılan Irak Ulusal Kongresi, Kürdistan Demokratik Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği arasında yapılan ve Türkiye’nin de gözlemci olarak katıldığı görüşmelerin ardından Güney Kürdistan’da PKK ile KDP arasında yoğun çatışmalar yaşandı. 12 Eylül 1995’de ABD, İngiltere, Türkiye temsilcilerinin yanı sıra, KDP ve KYB’nin katıldığı 2. Dublin doruğu toplantısında PKK’ye bağlı gerillalarla KDP çeteleri arasındaki çatışmalar tüm hızıyla sürüyordu. PKK önderliğinin 15 Ağustos 1984 atılımıyla eşdeğerde gördüğü bu yeni savaş, güçlerin yeni bir dizilişine ve PKK önderliğinin en azından aralık 1994’den itibaren izlediği çizgide bir dönüşe işaret ediyordu. Eylül-ekim 1995’te kaleme alınan ve daha sonraki aylarda çeşitli eklerle genişletilen yazıda, PKK’nin önderlik ettiği Kürt ulusal hareketinin söz konusu dönemdeki politikasının evrimi ve bunun siyasal anlamı değerlendiriliyor. “Ateşkes ilanı” ve sonrası gelişmeler bunları doğruladı. PKK’nin “ateşkes ilanı”nı koşullandıran temel yaklaşımlarını sorgulaması nedeniyle, daha önce hazırlanan, ancak zamanında yayımlanamayan yazıyı gecikerek de olsa yayımlamayı uygun bulduk.
Ve bu sayımızda ayrıca kısa bir özet çeviriye de yer veriyoruz. Alıntılar “hür dünya”nın temsilcisi Fransa’nın terörü altında Cezayir’de yaşanan vahşeti ve emperyalizmin gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Patrick Kessel’in bu yazısı sömürgeci baskı koşullarında yaşayan halkların uğradıkları baskıların ortaklığına da bir örnek teşkil ediyor. Cezayir’i okurken, Kürdistan’ı yaşıyorsunuz sanki! Yararlı olacağını umuyoruz.
Bu sayımız zamanında hazırlandığı halde “sahip değişikliği” nedeniyle biraz gecikti. Devlet kaynaklı bu engeli aşarak işte yine birlikteyiz. Önümüzdeki sayıda görüşmek üzere.