AKP burjuvazinin gelişmesini ve dünya pazarıyla entegrasyonunu öncelikli amaç edinmiş bir parti olarak, hükümet olduğu günden itibaren, başta muhafazakar kesim olmak üzere değişik burjuva akımlardan eski yeni parlamenter kişi ve gruplan etrafında topladı.
12 Eylül askeri faşist darbesiyle de sağlamlaştırılan, generallerin MGK kurumuyla devleti yönetmesine karşı, hükümette kalabilmek ve devlet iktidarını ele geçirmek için elverişli iç ve uluslararası koşullardan yararlandı.
Generaller Kürtlere karşı kirli savaşta teşhir ve başarısız olmuşlardı. Bu geniş kitlelerin algısında, generallerin iktidarın yönetme gücü olması kabulünü ya da boyun eğilmesini geriletti. AKP bu durumu ürkek biçimde de olsa seçimlerle ve referandumla değerlendirdi. Sermaye oligarşisinin ve emperyalist güçlerin desteğini alarak generalleri geriletti, MGK'nın mutlak hakimi olma konumlarını bozdu. Belirli bir çerçevede de olsa yönetme inisiyatifini ele geçirdi.
AKP 2001 kriziyle kitleler nezdinde başlıca burjuva partilerin kitle desteğinin erimesinden yararlanan en örgütlü burjuva parti olarak seçimleri kazanmıştı. Dahası neoliberal ekonomik saldırılarda sınır tanımayan bağnazlığıyla sermaye oligarşisinin ve uluslararası sermaye tekellerinin tam desteğini aldı. AKP'nin önceli RP'yi hükümetten düşüren 28 Şubat "müdahalesine” destek vermiş TÜSİAD, bu nedenle ve burjuvazi ile partilerinin egemen olduğu bir siyasal işleyişe geçilmesi için AKP hükümetlerine destek verdi. Burjuva değişim programının hükümet partisi olarak AKP'nin arkasında durdu.
AKP birinci hükümeti döneminde AB'ye girme sürecinde bazı ilerlemeler sağlayarak da burjuvazinin geniş kesimlerinin ve AB aracılığıyla demokrasi ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi beklentisindeki kitlelerin desteğini almış ve generallere karşı avantaj edinmişti.
AKP başından beri ABD'yle uyumu esas alacağını sergilemiş ve bunu kurulduktan hemen sonra, 2002 seçimleri arifesinde Erdoğan'ın ABD ziyaretindeki temaslarıyla kanıtlamaya çalışmıştı. AKP, kendisinden önceki hükümetlerin ABD ve NATO güçlerinin bölge politikaları ve savaşlarına desteği sürdürmekle kalmadı, hemen yeni bir tezkere çıkararak Irak savaşındaki "yol kazasını” tamir etti. Afganistan'da asker sayısının artırılmasını ve çatışma bölgelerinde görev alınmasını kabul etti. Gürcistan'ın CIA üyesi başkanmın Güney Osetya'ya katliamcı işgali üzerine Rusya'yla başlayan savaşta NATO savaş gemilerinin Karadeniz'den geçişine izin verdABDİran arasındaki Brezilya Dişişleri bakanıyla birlikte arabuluculukta ABD'nin hesapladığından farklı sonuç alınınca, bu durumu telafi etmek, bağlılığını kanıtlamak ve Kürt ulusal demokratik güçlerine karşı savaştaki sıkı birliğini sürdürmek için NATO füze kalkanının Türkiye'ye yerleştirilmesini kabul etti. Benzer biçimde Müslüman halklardaki Siyonist sömürgeciliğin sınır tanımaz saldırganlığına karşı varolan haklı tepkiyi İsrail hükümetiyle ilişkileri sınırlama için kullanmasına karşı ABD'nin tepkisini aza indirmek ve Suriye'de Kürtlerin demokratik statü kazanması olasılığını önlemek için, Esad rejimini yıkmayı amaçlayan politik İslamcı ve diğer ABD'ci muhalefetin hamiliğini üstlendi. Siyasi, askeri destekte bulundu ve silahlı saldırı için hazırlanıyor.
Bütün bunlar ABD'nin AKP Hükümetlerine desteğinin kesintisizce sürmesine ve Ergenekoncu generallerin muhalefetine karşı, ABD'ci generallerin AKP'yle önce uzlaşmalarına ve sonra hükümete tabi olmalarına yol açtı.
Ayrıca'90 sonrası dönemin dünya devrim dalgasının gerilemesi koşullarının, gericilik döneminin ABD ve diğer emperyalistler ile işbirlikçi burjuvazilere sağladığı askeri darbelere pek az ihtiyaç duymalarının parlamenter bürokratik manevra imkanı da AKP Hükümetlerinin bu dalaşı kazanmasını kolaylaştırdı.
Gerici Faşizan Tahkimat
Burjuvazinin değişim çizgisi işlevini üstlenen AKP hükümetleri rolünü yavaş bir hızla oynuyor. Burjuvazinin hakimiyet ve hegemonyasının restorasyonunu gerici faşist rejimi halklarımıza karşı koruyarak gerçekleştiriyor.
Öncelikle polis ve orduyu yeniden güçlendiriyor. Burjuva diktatörlüğünün asıl aygıtlarının ordu ve polis olduğu temel ilkesini uyguluyor.
AKP, çoktandır hakimiyetindeki polisi, istihbarat, sayı ve bütçe yönünden güçlendirdi. Tarihte yeğen Bonapart'ın jambon ve şarap rüşvetiyle askerleri kazanması benzeri bir yöntemle, "askerlikten muafiyet le polisi kitlesel olarak da iktidarına bağladı. Ergenekoncu generalleri tasfiyede diğer etkenlerin yanı sıra polis operasyonları marifetiyle başarılı oldu. Devletçi ve muhafazakar ideolojik eğilimdeki kitleler ile liberaller üzerindeki etkisini genişletti. "Polis demokrasinin teminatıdır” demagojisine bile başvurabildi. Fakat işçi ve emekçi hareketine, Kürt ulusal demokratik mücadelesine karşı polisi yalnızca sayı yönünden değil, öldürme yetkisi vererek ve 15 bin kişilik Özel Harekat Timleri kurarak iç savaş örgütü olarak tahkim ediyor. '90'lı yıllardaki kontrgerilla katliamcılığı rolünü ilerisi için de oynayacak biçimde iç savaş örgütü olarak güçlendiriyor. Polis devletini yükseltiyor.
AKP hükümeti, orduyu profesyonelleştirecek adımlar atarak, Kürtlere, işçi ve ezilenler cephesinin olası büyüyecek mücadelesine karşı ve ayrıca bölgesel hegemonya kurmada dışarda savaşacak biçimde güçlendiriyor. Buna bağlı olarak silahlanma harcamalarını artırıyor.
MİT'i de dış işlevi önde olmak üzere güçlendiriyor.
Liberallerin, muhafazakarların ve yuppi milliyetçilerin "yumuşak güçle bölgesel kuruculuk” olarak övdükleri bölgesel hegemonya için güçlendirilen MİT ve ordunun, "bayrak dikmek” şiarıyla şimdiden dış askeri saldırılara hazırlatılmakta oldukları gerçeği yumuşak güce silahın ekleneceğini kanıtlamakla kalmıyor; tüm burjuva diktatörlüklerinin dışarısı için hazırladıkları silahlı güçleri iç mücadelelerde kullandıkları tarihsel gerçeği bizleri uyarıyor. Burjuvazinin liberal demokrasinin beşiği olarak sembolize ettiği İngiliz emperyalizminin muhafazakar Başbakanı Cameron'un, göçmen gençlerin isyanına karşı "OHAL ilan eder ordu birlikleriyle bastırırım” tehdidi, bunun güncel bir ifadesi olarak önümüzde duruyor.
AKP Hükümeti yargıyı ele geçirirken liberallerin ağzından demokratikleşme beklentisi yaratmıştı. Fakat görüldü ki, yargıyı generallere bağlılıktan kopararak hükümete bağlama dışında, ne olağanüstülükle karakterize faşist nitelikteki Terörle Mücadele Yasasında, ne de aynı nitelikteki ÖYM ve F Tipi zindan statüsünde değişiklik yaptı. Ordu ve polisin eklentisi olarak bu kurumlan olduğu gibi korudu.
Fiilen de Kürt ulusal demokratik hareketi başta olmak üzere, bütün antifaşist parti ve örgütlenmelere karşı kitlesel tutuklamalara ve binlerce yılı bulan cezalara başvurdu, başvuruyor. İdam cezasına karşı olmadığını dillendirerek tehditler savuruyor.
AKP, YÖK'ü ve üniversitede polis baskısını olduğu gibi sürdürüyor.
Demokratik hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri geçmiş mücadelelerin fiilen esnettiği sınırda tutmakla kalmıyor, yasal alanda faşist yasakları sürdürme çizgisi izliyor. Bu bakımdan tek yaptığı reform, mücadelenin mecbur etmesiyle 1 Mayıs'ı çalışanların bayram ve tatil günü olduğu yasasını çıkarmaya daha fazla direnememek oldu.
Sendikal alanda örgütlenme ve grev yasaklarını bazı makyaj değişikliklerle sürdüren AKP hükümetleri, Türk burjuvazisinin rekabet gücünü artırma ve neoliberal ekonomik politikalan uygulama hırsıyla, işgücünü yağmalayacak düzeyde kuralsız çalıştırma sisteminin yeni saldırı yasalarını çıkanyor, gasp edilememiş işçi haklarından kıdem tazminatını tasfiye niyetini gösteriyor, 12 Eylül faşist darbesinin kurumlarından bir diğerini Yüksek Hakem Kurulunu sürdürüyor.
En temel ve en yakıcı demokratik talepler olan Kürt ulusal demokratik taleplerini, "açılım” demagojisi eşliğinde azami sının bireysel haklara hapsederek, kitlesel tutuklamalar ve inkarcı sömürgeci savaş yoluyla bastırmaya çalışıyor. Bu çerçevede ABD ve bölge devletleriyle anlaşmalara yöneliyor.
Ezilen inançların demokratik haklarını prangalamaya açılım demagojisine rağmen ısrar ediyor. Diyaneti, zorunlu din dersini, alevi inancına yasak statüsünü devam ettiriyor.
OHAL ve sıkıyönetim yasalarını, Anayasa ve yasalarda sürdürüyor. Yalnızca sıkıyönetim mahkemelerini savaş haline bağlayan bir esnemeyle yetiniyor.
Otuz yıla yaklaşan Kürt ulusal mücadelesine, işçilerden gençliğe inişli çıkışlı kitle mücadelesine rağmen, AKP, rejimi yeniden şekillendirirken burjuvazinin ve emperyalizmin egemenliği ve iktidarını koruma silahlarını çok az bir esnemeyle ama demokratiklik demagojisiyle devam ettiriyor. Böylelikle yeni anayasada da demagoji eşliğinde yapacağının ne olacağını göstermiş oluyor. Kanun Hükmünde Kararnamelere başvuruyor, o çok övündüğü burjuva parlamentoda tartışma ve oylamayı bile zaman kaybı olarak görüyor. Ayrıca planladığı başkanlık sistemine geçiş yoluyla iktidarın yürütmesinin hızlı karar vermesini sağlamaya çalışıyor. Adeta tekelci burjuvazinin duayeni Rahmi Koç'un dile getirdiği "bizim için en iyisi akıllı bir diktatörün yönetmesidir” sistemini kurmaya çalışıyor.
AKP, ABD işbirlikçiliğine sadık kalarak bölge gücü ve ABD'nin siyonistlere göre daha önde tutulan işbirlikçisi olmayı hedefliyor. Rejimi şekillendirirken bu da temel etken olarak rol oynuyor. Bölgeyi dünya kapitalist emperyalist sistemiyle entegre etmede öncülüğe soyunarak, bölge burjuvazileri ve emperyalistler nezdinde önemini artırmak istiyor. Kitle mücadeleleri ve devrimci başkaldırılara karşı içte ve bölgede karşıdevrimci savaş aygıtlarıyla güçlendirilmiş, MGK içinde ipleri kendi elinde tutacağı bir siyasi yapı-işleyiş inşa ediyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerinin ve oy vermekten başka katılımının olmadığı, katılımın bile sınırlandırılacağı bürokratik burjuva parlamentarizmini içte ve bölgede yerleştirmeye öncülük ediyor. Arap devrimleri karşısında Libya'da savaşa katılması, Suriye'de savaşa hazırlanması ve Mısır'dan Tunus'a gerici rejimleri yerleştirme restorasyonuna öncülüğe soyunması, Suudi otokratik diktatörlüğünün Bahreyn işgalini sessizce onaylaması bunun kanıtı ve içte rejimin demokratik esnemeye pek müsaade etmeme pervasızlığının bir diğer göstergesidir.
AKP'nin devlet yönetiminde generallerin inisiyatifini sınırlaması, kendi hakimiyetini güçlendirmesi demokratikleşmenin göstergesi değildir. Dünya pazarıyla bütünleşen ve sermaye birikimini hızlandıran Türk burjuvazisinin artık kendine hak olarak gördüğü bir şeydir, o kadar. Olduğu kadarıyla küçük çaplı demokratik kazanından gerçekleştiren de, geçmişten bu yana ezilenlerin mücadelesidir.
AKP Hükümeti, rejimi bazı değişikliklerle restore edip tahkim ederken, yeni "sivil” gerici anayasa yapmayı işçi sınıfı, Kürt halkımız ve ezilenleri oyalamanın ve aldatmanın bir aracı yapmaya çalışmaktadır. İnkarcı sömürgeci savaşı tırmandırma ve geniş çaplı tutuklamalar eşliğinde, ayrıca seçim zaferine dayanarak yapacağı anayasa gerici nitelikte bir anayasa olmaktan başka bir şey olmayacaktır. Kaldı ki, asıl anayasa olarak MGSB'yi sürdürüyor.
İşçi Sınıfı Ve Halklarımızın Mücadelesi Geliştirilmelidir
Bazı tekil direniş ve eylemlere rağmen, işçi sınıfı mücadelede bir durgunluk süreci yaşıyor. Hareketin iç dinamiklerinin parçalı oluşu ve zayıflığından da güç alan AKP, sınıfa yönelik saldırı yasalarını gündemine alıyor. Şimdiye kadarki eğilim Sendikalar Yasası'nda oyalayıcı ve aldatıcı bazı değişikliklerle Kıdem Tazminatı hakkının gasp edilmesidir. DİSK ve Türk-İş içindeki kimi sendikalar dışta tutulursa, bu konuda hükümetin manipülasyonlarının ciddi bir etkiye sahip olduğu görülüyor.
Sendikaların bu sorunla kurduğu ilişki protestoculuk sınırlarını aşmamaktadır. İşçi sınıfının bu tarihsel kazanımına sahip çıkma ve saldırıyı püskürtme bakış açısıyla kapsamlı bir teşhir ve aydınlatma faaliyetinin eşlik edeceği pratik bir mücadele yükseltilmelidir. Komünist öncü bu konudaki görevinin bilinciyle hareket ederken, yerel, bölgesel ve havza düzeyinde platformlar, birlikler inşa edilmesine, bunların birleşik mücadelenin geliştirilmesinin kaldıraçlarından biri haline getirilmesine çalışmakla yükümlüdür. Çeşitli mücadele araç ve biçimleriyle emekçilerin tepki ve duyarlılığı arkalanmalıdır.
Kürt ulusal sorununda, AKP Hükümeti'nin oyalayarak ve tasfiyeci saldırısını, savaşı şiddetlendirerek, kitlesel tutuklamaları tırmandırarak sürdürüp teslimiyeti dayatmasına karşı, Kürt ulusal demokratik hareketi direnişi yükseltiyor. Komünist, devrimci ve antifaşist hareket, Kürtlerin Demokratik Özerklik hedefi altında topladığı taleplerinin haklılığı ve demokratikliğini tanımalı, Türk emekçilerini adil bir barış talebiyle seferber etmelidir. Şiddetlenen savaş ortamında AKP ve tüm gerici faşist güçlerce yükseltilen şovenist atmosferi bu ve öteki taleplerle mücadele yoluyla kırmalıdır. Halklarımızın birleşik mücadelesinin yeni bir aracı olarak kurulan Halkların Demokratik Kongresi'ni, eylemci ve örgütleyici bir araç olarak birleşik mücadelede geliştirmelidir.
Alevi demokratik hareketinin, AKP açılımının aldatıcılığının ortaya çıkmasından sonra, demokratik talepleri yönünde gelişme potansiyeli artmıştır. Fakat kitle örgütlerinin başında bulunanların CHP kuyrukçuluğu bu potansiyeli değerlendirmek biryana gerilemeye yol açmaktadır. Demokratik talepleriyle hareketi geliştirmek burjuvaziden bağımsız çizgide ısrar edenlerin ve antifaşist hareketin önümüzdeki süreçteki görevlerinden biridir.
Gençlik hareketi, YGS'ye karşı yükseltilen orta öğrenim gençliğinin mücadelesinden sonra demokratik özerk üniversite, YÖK'ün ve üniversitede polis baskısının kaldırılması talepleri yönünde yeniden mücadelenin geliştirilmesi görevleriyle karşı karşıya. Genç-Sen'in kapatılması AKP Hükümeti'nin gençliğin demokratik kitle örgütünden endişesini ve demokratik haklara saldırganlığını göstermektedir. İşsiz gençliğin, eğitimli işsiz gençliğin iş talebi mücadeleyi geliştirmenin diğer bir potansiyel konusu.
Kadınların, sermayenin egemenliği temeline dayanan erkek egemenliğinin öldürücü şiddetine karşı tepki ve mücadelesi gelişmektedir. Bu mücadeleyi büyütmek, emekçi kadınların diğer talepleriyle mücadelesini ivmelendirmek, kadın kitlelerinin katılımını sağlamak, aynı zamanda antifaşist hareketi güçlendirecektir.
Köylü ve kentli halk kitlelerinin, sermayenin doğayı talan eden tahrip ediciliğine karşı yaşam alanlarını savunma eylemleri yaygınlaşıyor. Termik ve hidroelektrik santrallere ve doğayı tahrip edici sermayenin azami kâr saldırganlığının diğer yöntemlerine karşı yaygınlaşan bu mücadeleyi yükseltmek kitle hareketini büyütmenin diğer bir görevidir.
Köylü emekçilerin sendikalaşma mücadelesine yasaklamakla saldıran AKP hükümeti, uyguladığı neoliberal bağnazlık politikasını emekçi köylülere yıkım getiren tarımı şirketleştirmeyle sürdürmektedir. Azalarak devam eden ve emekçi köylülerin mücadelesini pasifleştiren tarım destekleri bitince bu alanda da kitle hareketinin gelişeceği beklenmelidir.
AKP Hükümeti’nin elektrik, doğalgaz gibi halkın temel ihtiyaçlarına yüksek oranda zam yapması, tekellerin azami karını artırmanın diğer bir saldırısıdır. Aynı zamanda kitle hareketini geliştirmenin diğer bir alanıdır.
AKP Hükümeti, şiddetlendirdiği savaş ortamında ve burjuvazinin gerici faşizan rejimi ile bağnaz sömürücü kapitalist düzenini restore ederken, yeni sivil anayasayı, gerçekte gerici faşizan rejim ve saldırgan sermaye egemenliğini restore etmek için yaparken, boş beklentilerle oyalamanın demokratik sis perdesi olarak kullanacaktır.
Bu taktiğe karşı, işçi sınıfından Kürtlere en geniş ezilen ve sömürülenlerin demokratik ve sosyal hakları için mücadelelerini geliştirmek, bu mücadelenin gücüyle hakların anayasal ve yasal düzey de dahil gerçekleştirilmesini hedeflemek politikası güdülmeli, kitle hareketi yaygınlaştırılmalıdır. Bu mücadele AKP’nin taktiğini bozacağı gibi emekçi kitlelerin savaşımcı özgüvenini de geliştirecektir.
AKP seçim alanındaki kitle desteğine, gerici sendika bürokratları ve kitle örgütleri yönetici mevzilerine doğrudan veya uzlaştırarak dayanmakta, sermayenin ideolojik hegemonyasına ve devasa militarist devlet aygıtına güvenmektedir. Ayrıca, şovenizmin etkisine ve bölge gücüne yükseltilecek devletin yaratacağı “büyük devlet” şovenizminin kitleler için gerici çekiciliğini kullanmayı hesaplamaktadır. Bu hesapla, kitlelerin ve ezilenlerin mücadelelerini bastıracak, demokratik hak yoksunluğu ve polis devletini süreklileştirmeyi hedefleyen burjuva restoratör aktör olarak hesaplamaktadır. Benzer restoratörlüğü ABD işbirlikçisi olarak bölge çapında da oynamaya çalışmaktadır.
Bölgede ve dünyada yükselmekte olan kitlelerin mücadelesi, geçmiş yirmi yıllık dönemi sona erdirirken, dünya kapitalizmin krizinin alanının dışında olmayan Türkiye kapitalizminin aktörleri AKP, sermaye oligarşisi ve emperyalist efendilerinin hesabını bozan diğer temel bir etken olacaktır.
AKP ve egemenlerin, ezilenler ve emekçiler üzerinde yaratmaya çalıştığı atmosferin tersine umutlu olması gerekenler, işçi sınıfı ve ezilenler ile onların öncü misyonunu yüklenmiş parti ve hareketlerdir. Yeter ki önümüzdeki sürecin görevlerini layıkıyla gerçekleştirecek devrimci akıl ve devrimci irade kuşanılsın.