ÇEVİRİ | Richard Lewontin, Diyalektik Materyalizm, Evrimsel Biyoloji ve Marksizm

4 Temmuz 2021 tarihinde, büyük popülasyon genetikçisi ve evrimsel biyolog Richard Lewontin 92 yaşında hayata veda etti. Lewontin, Amerika Birleşik Devletleri'nde bilimsel mirasının yanı sıra güçlü bir siyasi miras da bıraktı. Bu siyasi mirası, beş yıl önce vefat eden ve 2016 yılında Jacobin'de "Halkın Bilim İnsanı" başlıklı bir makaleyle anılan Marksist dostu ve yoldaşı Richard Levins ile paylaştı.1 İkili 1985 yılında ünlü ama aynı zamanda tartışmalı bir kitap olan Diyalektik Biyolog'u birlikte yazdı. Soğuk Savaş'ın son evresinde ve Reagan döneminde yayınlanan Diyalektik Biyolog, soldakiler için siyasi açıdan zor bir dönemde Marksizmi biyologlara yararlı bir felsefe olarak tanıtmaya yönelik cesur bir girişimdi. Levins ve Lewontin genel olarak Marksizmin, özel olarak da diyalektik materyalizmin evrimsel düşünceyi zenginleştirebileceğini ve doğal dünyanın karmaşıklığını daha iyi anlamamıza yardımcı olabileceğini güçlü bir şekilde savundular.

Diyalektik materyalizm iki felsefi geleneği birleştirir: Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından formüle edilen tarihsel materyalizm ve Alman filozof Georg Willhelm Friedrich Hegel tarafından formüle edilen idealist bir felsefe olan diyalektik. Marx ve Engels Hegel'in idealizmini reddetmiş, ancak onun diyalektik felsefesini toplumların nasıl değiştiğine dair tarihsel materyalist teorilerine dahil etmişlerdir. İnsan toplumlarının üretici güçlerin konfigürasyonları ve ekonomik ve maddi koşullardaki (doğal kaynaklara erişim dahil) değişiklikler yoluyla geliştiğini, ancak materyalizmin insan toplumlarını anlamak için tek başına yeterli olmadığını savundular. Marx ve Engels'in müdahalesi, feodalizmde lordlar ve köylüler, kapitalizmde ise işçiler ve kapitalistler arasındaki sınıf mücadeleleri gibi toplumların iç çelişkilerini yansıtan tarihin eklenmesi olmuştur. Tarihsel materyalizm, tüm insani entelektüel faaliyetlerin ve başarıların nihayetinde maddi bir temele sahip olduğunu ve tarihin bilinmeyen ve gizemli bir manevi güce ya da önceden belirlenmiş bir plana göre ortaya çıkmadığını yansıtırken, diyalektik bu materyalist kavrayışı tamamlar ve tarihin gerçekleşmesi için nihayetinde gerekli olan tüm maddi sistemlerin iç çelişkilerini vurgular. Başka bir deyişle, hem insanların hem de doğal dünyanın diğer bölümlerinin tarihini şekillendiren genel kurallar ve doğa yasaları olsa da, tüm maddi sistemlerin doğasında var olan çelişkiler tarihsel olumsallıklar yaratır. Bu fikir çoğu evrimsel biyoloğun aşina olduğu bir şeydir ve bu nedenle ne tarihin ne de biyolojinin yayları kaçınılmazdır. Hem diyalektik hem de materyalizm Marx ve Engels'in felsefesinde eşit derecede önemliydi ve bu felsefe Levins ve Lewontin de dahil olmak üzere daha sonraki takipçileri üzerinde etkili oldu.

Dolayısıyla diyalektik materyalizm, farklı kökenlere sahip iki felsefeyi sentezleme ve birleştirme girişimiydi. Marx ve Engels'in bu iki geleneğin entegrasyonu için gösterdikleri neden, materyalizm olmadan diyalektiğin saf idealizme, diyalektik olmadan materyalizmin ise saf indirgemeciliğe dönüşme riski taşımasıdır. Levins ve Lewontin kendi diyalektik materyalist perspektiflerini burjuva entelektüelleri arasındaki iki popüler ama idealist akımla karşılaştırmışlardır: vitalizm ve indirgemecilik.2 Levins ve Lewontin'in ilhamının büyük bir kısmı, diyalektik materyalizmi Batı bilimine yeniden sokma girişimlerini teşvik eden Engels'in klasik metni Doğanın Diyalektiği'nden gelmiştir.

Doğanın Diyalektiği'nde Engels, daha sonraki araştırmalar tarafından her zaman desteklenmese de, parlak ve yaratıcı bir yaklaşımı ortaya koyan ve diyalektiğin evrimsel süreç hakkında nasıl verimli bir düşünme yolu sağlayabileceğini gösteren oldukça spekülatif bazı fikirler ortaya attı. Engels'in daha radikal katkıları arasında, insan elinin ve iki ayaklılığın büyük bir beynin evrimiyle birlikte geliştiğini öne sürmek vardı. Engels, bu iki özelliğin evrim sırasında karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiğini savunmuştur: beyin zor problemleri çözme konusunda daha yetenekli hale geldikçe, elin daha fazla görev üstlenmesi sağlanmış, bu da beynin daha da gelişmiş bir bilişsel yeteneğinin evrimini yönlendiren seçici bir geri besleme döngüsüyle sonuçlanmıştır ve bu böyle devam etmiştir.

Burada Lewontin ve Levins'in Diyalektik Biyolog'da daha da geliştirdikleri bir fikrin entelektüel öncüsünü görüyoruz: farklı özelliklerin birbirinden bağımsız olmadığı, aksine yarı-bağımsız olduğu ve çoğu zaman ortak bir işlev için birlikte seçildiği. Dolayısıyla organizmalar bir dizi bağımsız "özelliğin" bir araya gelmesinden ibaret değildir ve bütün (organizma), parçalarının (organizmanın özellikleri) toplamından açıkça daha fazladır. Levins ve Lewontin'den alıntı yapacak olursak: "Bir organizmanın her parçası veya faaliyeti diğer parçalar için bir çevre görevi görür" (s. 58); bu da bir organizmadaki her özelliğin seçici çevresinin önemli bir kısmının o organizmanın diğer özellikleri ve özelliklerin birbirleriyle birlikte işlev görme ihtiyacı olduğu anlamına gelir. Ayrıca, Levins ve Lewontin, "...karşılıklı bağımlılığın, parçalar iyi işlediğinde hayatta kalmaya izin verdiğini, ancak patolojik koşullarda yaygın felaket ürettiğini" (s. 58) ve "...çok az doğrudan etkileşimi olan farklı organların veya süreçlerin, ortak adaptif önemleri nedeniyle ekolojik olarak birbirine bağlı olabileceğini" (s. 60) vurgulayarak, organizmaların, toplamın parçalardan daha fazla olduğu ve özelliklerin zorlu doğal ortamlarda organizmanın hayatta kalmasını ve üremesini iyileştirmek için birlikte seçildiği birlikte uyarlanmış sistemler olduğunun altını çizmektedir.

Özelliklerin ayrı ayrı seçilmek yerine birlikte işlev gördüğü ve evrimleştiği fikri, Levins ve Lewontin tarafından desteklenen ve günümüzde pek çok evrimsel biyolog tarafından desteklenen önemli bir görüştür. Özellikle ilgili bir araştırma alanı, korelasyonel seçilimin genetik, genomik ve evrimsel sonuçlarını, yani belirli karakter kombinasyonlarının diğerlerine göre seçilimini anlamak olmuştur.3 Bu tür korelasyonel seçilim, farklı genetik ve gelişimsel kökenlere sahip olsalar bile, farklı özellikler arasında genetik ve gelişimsel entegrasyonun evrimini teşvik edebilir ve böylece ekoloji, evrim, genomik ve moleküler biyoloji arasında bir bağlantı sağlar.4 Böylece, belirli özellik ve gen kombinasyonlarının organizmanın hayatta kalması için diğerlerinden daha elverişli olması koşuluyla, farklı gen kümeleri tarafından yönetilseler bile, özellikler ortak bir ekolojik işlev için seçilim yoluyla bağlantılı hale gelebilir. Kısacası: organizmalar parçalarının (özelliklerinin) toplamından daha fazlasıdır, ancak birlikte seçilen özelliklerin başarılı birlikte uyarlanmış kombinasyonlarını temsil eder. 

Kapitalizmde bilim ve bilim insanları

Pek çok evrimsel biyolog da dahil olmak üzere, genel olarak bilim insanları kendilerini doğal dünyanın apolitik ve soğuk objektif gözlemcileri olarak görürler. Pek çok bilim insanı, bu hayali öz imajın altını oyma riski taşıyan her şeyden uzak durma eğilimindedir. Bu durum, modern bilim örgütlenmesinin, devlet ve piyasa çıkarları ile acil ve ticari açıdan faydalı sonuçlara duyulan ihtiyaç vurgusuyla egemen burjuva ideolojisini büyük ölçüde yansıttığı ve politikacıların tipik olarak bilim insanları arasındaki rekabeti, hibe ve araştırma kaynaklarını dağıtmanın tek yolu olarak eleştirmeden kutlayan bir atmosferi teşvik ettiği Batılı kapitalist ülkelerde oldukça belirgindir. Levins ve Lewontin ise tam tersi bir duruş sergilemişlerdir: pek çok Batılı burjuva entelektüelinin yapmaya meyilli olduğu gibi sahte bir tarafsızlığın arkasına saklanmaktansa, felsefi ve siyasi görüşleri hakkında açık olmanın bir avantaj olduğunu savunmuşlardır.

Genel bir insani bilgi üretme girişimi olarak bilim, doğal dünyamız hakkındaki nesnel gerçekleri açıkça ortaya koyabilirken, tek tek bilim insanları nadiren (hiç değilse) tamamen nesnel ve tarafsızdır (ve öyleymiş gibi bile davranmamalıdır). Levins ve Lewontin, Diyalektik Biyolog'un "Bilimin Metalaşması" başlıklı 8. bölümünde, modern bilimin nasıl hem kapitalizm tarafından kısıtlandığını hem de kapitalizmden doğduğunu incelemiş ve o zamandan beri güçlenen ve bugün hala akademide faaliyet gösteren birkaç eğilime dikkat çekmişlerdir: seçkincilik, metalaşma, düşüncenin duygudan ayrılması ve bilimsel keşiflerin ölçülebilir ve ideal olarak ticarileştirilebilir olması yönündeki artan talepler. Kitabın 8. bölümünün ilk cümlesinden alıntı yapacak olursak, "modern bilim kapitalizmin bir ürünüdür."5 Levins ve Lewontin ayrıca, Batı'daki geleneksel bilim görüşünün, doğanın ve organizmaların ancak organizmaları oluşturan parçalara ayrılarak anlaşılabilecek, iyi işleyen saat benzeri makineler olarak tasvir edildiği katı Kartezyen ve indirgemeci bir dünya görüşü üzerine inşa edildiğini savunmaktadır. Diyalektik bir bakış açısı, bu tür Kartezyen indirgemeciliğin aksine, organizmaları parçalarının toplamından daha fazlası olarak görür ve özelliklerin tek başlarına değil, tipik olarak birlikte işlediğini vurgular. Kısacası: organizmalar Kartezyen makineler değil, özelliklerinin yarı bağımsız olduğu ve genellikle ortak seçime tabi olduğu uzun bir evrimsel tarihin ürünleridir.

Kartezyen indirgemeci yaklaşımın başarısızlığına iyi bir örnek, tüm insanların genetik kodunun tamamını bildiğimizde, tüm insan hastalıklarını anlayabileceağimiz ve her bireyin genetik yapısına dayalı sözde "kişiselleştirilmiş tıp" geliştirebileceğimiz vaadiyle başlatılan İnsan Genom Projesi'dir (HGP). HGP'nin başlatılmasından otuz yıldan fazla bir süre sonra, birçok önemli insan hastalığındaki varyasyonun yalnızca küçük bir kısmını, genellikle yalnızca yüzde 5 ila 10'unu açıklayabildik. Başarısızlık büyük olasılıkla Genom Çapında İlişki Çalışmaları (GWAS) tarafından göz ardı edilen genler arasındaki ve genler ile çevresel faktörler arasındaki etkileşimlerden ve büyük etkiye sahip tek genlerin araştırılmasından kaynaklanmaktadır.6 İnsan genomik araştırmalarının son on yıllarından elde edilen bu bilgiler, Levins ve Lewontin'in moleküler biyolojideki naif indirgemeciliğe yönelik hala son derece geçerli olan eleştirilerinde ortaya koydukları konularla büyük ölçüde tutarlıdır. 

Lewontin ve Evrimsel Biyoloji

Levins ve Lewontin tarafından eleştirilen Kartezyen indirgemeci dünya görüşü, Alan Grafen ve Andy Gardner gibi bazı İngiliz evrimsel biyologların araştırma yaklaşımı ve özellikle Grafen'in "Biçimsel Darwinizm Projesi" de dahil olmak üzere çağdaş biyolojide hala görülebilir.7 Bu biyologlar, diğer birçok çağdaş davranışsal ekolojistle birlikte, esas olarak organizma adaptasyonlarıyla ilgilenmekte ve bu adaptasyonların arkasındaki evrimsel süreçler ve tarihle pek ilgilenmemektedir. Bu İngiliz evrimsel biyologlar, adaptasyonlar üzerindeki gelişimsel, genetik veya diğer kısıtlamalarla da pek ilgilenmemektedir. Araştırma yaklaşımları büyük ölçüde İngiliz popülasyon genetikçisi Ronald Fisher'in 1930 tarihli The Genetical Theory of Natural Selection (Doğal Seçilimin Genetik Teorisi) adlı kitabında geliştirdiği entelektüel temeller üzerine inşa edilmiştir.8 Fisherci dünya görüşü, doğal seçilimin çok büyük boyutlardaki popülasyonlar üzerinde işleyen her yerde mevcut bir güç olduğu ve bu nedenle seçilimin rastgele faktörler ve stokastiklik tarafından büyük ölçüde engellenmediği bir dünya görüşüdür. Bunun bir sonucu olarak, organizmaların ağırlıklı olarak doğal seçilimin optimize edici gücü tarafından şekillendirilmesi ve çok az sayıda uyumsuz özellik veya kısıtlamanın "mükemmel" bir organizma adaptif tasarımına müdahale etmesi beklenir.

Bilim felsefecisi Tim Lewens bu araştırma yaklaşımını İngiltere'deki "Neo-Paleyan"9 evrimsel biyoloji geleneği olarak adlandırmıştır; burada seçilim, organizmaların en küçük detaylarını iyileştiren ve onları çevrelerine mükemmel bir şekilde adapte eden her yerde mevcut bir güçtür. Neo-Paleyan terimi, on sekizinci yüzyıl İngiltere'sinde yaşayan ve doğanın her yerinde tasarım gören ve bu tasarımı Tasarımcı'nın, her şeye kadir Tanrı'nın varlığının kanıtı olarak kabul eden doğal teolog Papaz William Paley'in entelektüel mirasına atıfta bulunmaktadır. Paley'in doğadaki tasarımla ilgili en meşhur benzetmesi şuydu: Eğer bir sahilde işleyen bir saat bulunursa, bu saati üreten bir tasarımcı olmalıdır. Neo-Paleyci evrimsel biyologların dar entelektüel araştırma geleneğinde, tarihsel miraslara, evrimsel kısıtlamalara ve organizmaların uyumsuz özelliklerine çok az yer vardır, çünkü doğada önemli olan tek evrimsel güç doğal seçilimdir.

Neo-Paleyan araştırma geleneğinin uç bir örneği, bir başka İngiliz evrimsel biyolog ve popüler bilim yazarı Richard Dawkins'in görüşlerinde görülmektedir. Dawkins, Paley'in aksine bir ateisttir, ancak popüler bilim kitabı Kör Saatçi'de (The Blind Watchmaker) Paley'e olan büyük hayranlığını ilan etmiştir. Bu iyi yazılmış kitapta Dawkins, neredeyse Tanrı'nın yerine Darwin'in Doğal Seçilim ilkesini koyar gibi görünmekte ve doğal seçilim tarafından neredeyse "tasarlanmış" olarak görülen organizmaların mükemmelliğini tekrar tekrar vurgulamaktadır. Dawkins'in bir diğer ünlü kitabı olan Bencil Gen The Selfish Gene-1976), Kartezyen indirgemeci bakış açısını ve organizmaları iyi işleyen makineler olarak gören Neo-Paleyan görüşü daha da ileri götürmektedir. Bu kitapta ve diğerlerinde Dawkins, organizmaları genlerinin geçici hayatta kalma makinelerine indirgemektedir. Organizmalar, tek önemli evrimsel birim olan çoğaltıcılar olarak adlandırılan genleri için geçici araçlar olmaları dışında kendi başlarına ilginç değildir.10 Bu aşırı indirgemeci görüşe göre, genetik düzey evrimde önemli olan tek düzeydir ve organizma düzeyindeki fenotipik değişimi açıklamak için yeterlidir.

Lewontin ve diğer bazı Kuzey Amerikalı biyologlar tarafından temsil edilen evrimsel biyoloji geleneği, Büyük Britanya'daki davranışsal ekoloji geleneğinde Neo-Paleyan biyologlar tarafından temsil edilen aşırı adaptasyoncu ve aşırı Darwinist entelektüel gelenekten çok farklıdır. Buna karşın Kuzey Amerika'da popülasyon genetiğinde daha çok Sewall Wright'ın fikirlerine dayanan farklı bir araştırma geleneği gelişmiştir; Wright sadece doğal seçilimi değil, aynı zamanda evrimde rastlantısallık ve stokastikliğin, özellikle de genetik sürüklenmenin rolünü vurgulamıştır.11 Lewontin büyük ölçüde popülasyon genetiğindeki bu Wrightçı geleneğin bir temsilcisidir; burada İngiliz Fisherian ve Neo-Paylean geleneğin yalnızca doğal seçilime odaklanmasının aksine doğal seçilim, genetik sürüklenme ve stokastiklik arasındaki etkileşim ana odak noktasıdır.

Lewontin ayrıca doğadaki farklı parçalar arasındaki süreçlerin ve etkileşimlerin parçaların kendileri kadar önemli olduğunu defalarca vurgulamıştır. Organizmalar, popülasyonlar veya ekosistemler gibi karmaşık sistemleri anlamak için, sistemleri bileşen parçalarına (örneğin genler veya ortamlar) ayırmak yeterli değildir. Parçalar arasındaki etkileşimleri de analiz etmek gerekir (örneğin genler ve çevrelerin nasıl etkileşime girdiği). Lewontin'e göre organizmaları anlamak için genlerin tek başına hareket etmediğini, farklı çevresel bağlamlarda ifade edildiğini ve çevrenin bir yönünün aslında organizmadaki diğer genler olduğunu kabul etmeliyiz. Bu olgular için kullanılan teknik terimler gen-çevre etkileşimi ve epistazidir. Bu olgular, coğrafi çeşitlilik, tarihsel olumsallıklar ya da farklı popülasyonların ve türlerin benzer ekolojik "sorunlara" nasıl farklı adaptif "çözümler" geliştirdiğinden ziyade, esas olarak küresel adaptif çözümlerle ilgilenen Neo-Paleyanlar tarafından nadiren kabul edilmektedir. 

Lewontin'in bakış açısına göre, çevresel bağlam ve tarih önemlidir ve organizma evrimde merkezi bir rol oynar. Lewontin, organizmaların uygunluğunun ve gen varyantlarının (alellerin) seçici avantajının sabit olmasının muhtemel olmadığını, ancak çevresel ve genetik koşullar değiştikçe zaman içinde değiştiğini defalarca vurgulamıştır. Örneğin, iyi bilinen bir evrimsel süreç, bir gen varyantının uygunluğunun popülasyondaki sıklığına bağlı olduğu frekansa bağlı seçilimdir.12 Bir gen varyantı nadir olduğunda yüksek uygunlukla ilişkilendirilebilir ve frekansa bağlı seçilim popülasyondaki genetik çeşitliliği koruyacaktır. Tersine, bir gen varyantı yaygın olduğunda taşıyıcılarına yüksek uygunluk sağlayabilir; o zaman popülasyonda yayılır ve mevcut diğer genetik varyantların yerini alır. Frekansa bağlı seçilim önemlidir çünkü organizmanın uygunluğu yalnızca kendi genotipinin bir sonucu değil, genotip ile içinde bulunduğu genetik ortam, yani popülasyondaki kendi genotipinin frekansı arasındaki etkileşimin ortaya çıkan bir özelliğidir. Bu nedenle frekansa bağlı seçilim, bütünün parçaların toplamından daha fazla olduğu; uygunluğun doğru bir şekilde çıkarılması için genotip ve çevrenin her ikisine de ihtiyaç duyulduğu; belirli bir genotipe sabit bir uygunluk değeri atamanın imkansız ve anlamsız olduğu diyalektik ilkesini göstermektedir. Uygunluk, yerel gen frekansı ortamına büyük ölçüde bağlıdır.

Lewontin tarafından tekrar tekrar vurgulanan bir diğer önemli ve ilgili nokta, Diyalektik Biyolog'un "Evrimin Öznesi ve Nesnesi Olarak Organizma" başlıklı 3. bölümünde güzel bir şekilde örneklenen organizma-çevre etkileşimidir. Burada Levin ve Lewontin diyalektik düşünceyi ve Marksist felsefi perspektiflerini kitabın diğer yerlerinden daha açık bir şekilde uygulamışlardır. Ana nokta, organizmaların doğal seçilim gibi dışsal evrimsel güçlerin basitçe pasif özneleri olmadığı, organizmaların aynı zamanda kendi başlarına aktif özneler olduğudur. Özellikle, organizmalar boş ekolojik nişlere basitçe girmezler, ancak nişlerini aktif olarak inşa ederler ve böylece kendileri üzerinde işleyen seçilim baskılarını etkilerler. Bir örnek olarak, vücut sıcaklığının büyük ölçüde dış ortam sıcaklığı tarafından belirlendiği kertenkeleler gibi bazı ektotermik ("soğukkanlı") organizmalarda termoregülasyonu ele alalım.13 Kertenkeleleri dış çevre koşullarının pasif nesneleri olarak, soğuk dönemlerde donarak, sıcak dönemlerde ise aşırı ısınmadan ölen canlılar olarak düşünebiliriz. Doğada gerçekte olan şey bu değildir. Bunun yerine, kertenkeleler soğuk hava koşullarında aktif olarak daha sıcak çevresel alanlar, sıcak hava koşullarında ise daha serin noktalar ararlar. Bu nedenle kertenkeleler, homeostaziyi koruyarak ve uygun vücut sıcaklıklarını muhafaza ederek kendi üzerlerinde işleyen seçilim baskılarına aktif olarak karşı koyarlar. Bu, Lewontin'in vurguladığı evrimsel süreçte organizmaların merkezi rolüne mükemmel bir örnektir. Bölüm 3, evrimsel biyoloji araştırma topluluğunda organizmalar, çevreleri ve evrim arasındaki karmaşık ilişkiler hakkında canlı tartışmaları filizlendiren "niş inşası" teriminin ortaya çıkmasına neden olmuştur.14 Daha genel olarak, Levins ve Lewontin, evrimde karşılıklı nedenselliği vurgulamış, örneğin birlikte evrim sürecinde avcılar ve avlar arasındaki karşılıklı etkileşimlerle örneklenen15 nedensellik zincirlerinde bir nedenin daha sonra bir sonuç (ve tersi) haline geldiği seçici geri bildirimleri içermiştir.16

Evrimsel Biyoloji ve Marksizm: Doğal Ev Arkadaşları mı?

Diyalektik bir bakış açısı, doğanın statik bir olgu olarak değil, çeşitli karşıt güçlerin dengesi değiştikçe değişen bir dizi dinamik denge olarak görüldüğü bir dünya görüşüne çok iyi uymaktadır. Lewontin yalnız değildi; kendisini açıkça Marksist olarak tanımlayan tek büyük evrimsel biyolog o değildi. Aslında, evrimsel biyoloji ve popülasyon genetiği alanlarında, en azından hayatlarının bazı dönemlerinde, yüksek profilli, açıkça Marksist olan pek çok bilim insanı olmuştur. Bunlar arasında popülasyon genetikçileri J. B. S. Haldane ve John Maynard Smith (Haldane'in öğrencisi), paleontolog Stephen Jay Gould ve bilim filozofu Elliott Sober sayılabilir. Bu büyük bilim insanlarının hepsinin ya popülasyon genetiğinde (Haldane, Maynard Smith, Lewontin, Sober), ya makroevrimsel düzeyde (Gould) ya da ekolojide (Levins) güçler dengesiyle ilgilenmesi ilginçtir ve belki de tesadüf değildir. 

Örneğin John Maynard Smith, akıl hocası Haldane gibi kararlı bir Marksist ve Büyük Britanya Komünist Partisi üyesiydi, ancak her ikisi de daha sonra partiden ayrıldı. Smith de Diyalektik Biyolog'a sempati duymuş ve onu olumlu bir şekilde değerlendirmiştir ve Lewontin ile tüm kariyerleri boyunca yakın arkadaş ve meslektaş olarak kalmışlardır.17 Belki de ana odak noktaları ve araştırma ilgi alanları adaptasyonlar gibi evrimsel sonuçlardan ziyade evrimsel süreç olan popülasyon ve evrimsel genetikçiler, davranışsal ekologlar gibi diğer biyologlara kıyasla diyalektik düşünceyi araştırma programlarına dahil etmeye daha yatkındırlar. Lewontin'in laboratuvarında bir süre çalışmış olan ve klasikleşmiş kitabı The Nature of Selection- Evolutionary Theory in Philosophical Focus (1994) ile tanınan filozof Elliott Sober'ın kendisini açıkça Marksist olarak tanımlaması ve Berlin Duvarı ile Doğu Bloku'nun yıkılmasından sonra 1994 yılında Marksizmi savunması bu yorumu güçlendirmektedir.18 Sober'ın çalışması mutasyon, seçilim, rekombinasyon ve gen akışı gibi farklı güçlerin evrimsel süreçte nasıl etkileşime girdiğini araştırmaktadır. Popülasyon genetiğinin felsefi çıkarımlarına dair mükemmel bir genel bakış niteliğindeki bu klasik metinde bu terimden açıkça bahsedilmemesine rağmen diyalektik düşüncenin izleri de görülebilir. Doğal seçilime genellikle mutasyonlar ve genetik sürüklenme gibi diğer evrimsel güçler karşı çıkmaktadır ve bu da popülasyon genetiği araştırmalarının ortak odak noktasıdır. Evrimsel sürece ilişkin bu dinamik görüş, Dawkins'in statik adaptasyonculuğunda ve İngiltere'deki Neo-Paleyan evrimsel biyologlar arasında çok az görülür, ancak Marksistler için hem topluma hem de doğaya ilişkin doğal bir bakış açısıdır.

Araştırmalarında diyalektik düşünceyi örtük ya da açık bir şekilde kullanan ekolojist ve evrimsel biyologların yakın zamandaki örnekleri arasında, her ikisi de Rusya'da doğan ve Sovyetler Birliği'nde büyürken Marksist felsefeye maruz kalan teorik biyolog Sergey Gavrilets ve eski nüfus ekoloğu ve şu anda niceliksel tarihçi Peter Turchin yer almaktadır. Gavrilets, yakın akrabalarımız olan büyük maymunlardaki hiyerarşik sosyal sistemden kendi türümüz olan Homo sapiens'teki daha eşitlikçi avcı-toplayıcı toplumlara evrimsel geçişi modellerken açıkça diyalektik bir yaklaşım benimsemiştir.19 Gavrilets'in modellerinde, insan eşitlikçiliği ve sosyal normlar, astların baskın "zorbaların" kaynakları tekeline almasını önlemek için ittifaklar kurduğu grup içi çatışmalardan ortaya çıkan sonuçlar olarak ortaya çıkmaktadır. Gavrilets'e göre, "son derece despotik grupların ortaya çıkışını şekillendiren aynı güçler diyalektik olarak karşı baskın koalisyon davranışının ve psikolojisinin evrimi için koşullar yaratmaktadır."20 Dahası, eşitlikçiliğe evrimsel geçiş çok hızlı olabilir ve daha büyük ve işbirlikçi ittifakların daha da büyüyerek eşitlikçi bir devrimle sonuçlandığı pozitif bir geri besleme döngüsü tarafından yönlendirilen hızlı bir faz geçişi şeklinde ilerleyebilirdi.21

Pozitif geri besleme döngüleri tarafından yönlendirilen bu tür hızlı faz geçişleri Engels tarafından Doğanın Diyalektiği'nde ve daha sonra Diyalektik Biyolog'da "niceliğin niteliğe dönüşümü" diyalektik ilkesine örnek olarak tartışılmıştır. Bunun en iyi bilinen örneği, kaynama sıcaklığına ulaşıldığında suyun sıvı halden gaz haline geçmesidir. Yavaş, kademeli değişimin, üzerinde hızlı büyük değişimin tetiklendiği belirli kritik eşikleri nasıl geçebileceğine dair benzer fikirler, paleontolojideki "noktasal denge" ve türleşme araştırmalarındaki "devrilme noktaları" fikirleri de dahil olmak üzere modern evrimsel biyolojinin çeşitli alanlarında ortaya atılmıştır.22

"Lysenko Olayı" ve Bilimin Siyasallaşması

Richard Lewontin'in Marksizmi siyasi dogmaları zorlamayı değil, bilimin eleştirel bir analizini amaçlıyordu, durumu iyileştirmeyi hedefliyor ve bilim insanlarının farkında olmadığı gizli bilimsel olmayan ve ideolojik varsayımlara işaret ediyordu. Lewontin, kapitalizm altında bilim eleştirisinde Kartezyen indirgemeci yaklaşımın pek çok başarısını kesinlikle inkar etmemiş, hatta Diyalektik Biyolog'da evrimsel oyun teorisini burjuva iktisadının olağanüstü bir başarısı olarak tanımlamıştır. Lewontin için yakın zamanda yayınlanan bir ölüm ilanında Andrew Berry ve Dmitri Petrov, "onun Marksizminin bilimsel başarısının tartışmasız kilit bir bileşeni olduğunu" ve "onun dogmatik olmadığını" belirtmişlerdir.23 

Bununla birlikte, liberal teknokratlar ve Marksizmin burjuva eleştirmenleri sıklıkla bilimin siyaset ve ideolojiden tamamen uzak tutulması gerektiğini, aksi takdirde sonuçlarının felaket olacağını iddia ederler. Buna örnek olarak da sıklıkla Stalin dönemi Sovyetler Birliği'ndeki "Lysenko Olayı"na işaret ederler. Okuyucular muhtemelen "yalınayak" bilim adamı Trofim Lysenko'yu yüksek bir mevkiye terfi ettiren Stalin rejimi altında Mendel genetikçilerine yönelik korkunç devlet teröründen haberdardır. Lysenko, Mendel genetiğini "diyalektik olmayan" ve idealist olarak kınamış, bunun yerine bitkilerin yaşamları boyunca özellikler kazanabileceğini ve daha sonra bu özellikleri yavrularına aktarabileceğini öne süren Lamarckçı bir kalıtım teorisini desteklemiştir. Ancak Lysenko titiz bir bilim adamı değildi ve deneyleri, edinilen özelliklerin kalıtsal olabileceği iddiasını desteklemekte başarısız oldu. Lysenkoizm'in Sovyetler Birliği'nde tarım bilimi ve genetiğin gelişimi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu açıktır ve Batı'daki pek çok Marksist ve komünist bu trajik olaylar sonucunda Sovyetler Birliği, komünizm ve Marksizm hakkındaki hayallerini yitirmiştir.

Diyalektik Biyolog'un 7. bölümünde Levins ve Lewontin, Lysenko'nun Marksizmi bayağılaştırmasını ve yüzeysel diyalektik argümanlar kullanmasını eleştirel bir şekilde incelemiştir. Modern genetiğin gelişmesinin ardından makul bir hipotez olarak tamamen terk edildiği için, Lamarckçılığın çürütülmüş bir kalıtım teorisi ya da Mendelci kalıtıma geçerli bir alternatif olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmışlardır. Bu nedenle, Lysenko hareketini bilimsel bir devrime yönelik başarısız bir girişim olarak nitelendirmişler, ancak bu hareketi Komünist Parti, Stalin ve diğer siyasi liderler tarafından yukarıdan yaratılan bir hareket olarak nitelendiren Batılı liberaller tarafından göz ardı edilen Sovyet toplumundaki bazı gerçek gerilimleri ve sınıf temelli çatışmaları yansıttığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla Levins ve Lewontin sadece Lysenko ve takipçilerini eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda Sovyetler Birliği içinde ve dışında Lysenkoizm'i sadece otoriterliğe indirgeyerek açıklamaya çalışan basit görüşleri de eleştirmişlerdir. Levins ve Lewontin, Lysenkoizm'in, kalıtım ve biyolojinin nasıl işlediğine dair hatalı varsayımlar üzerine inşa edilmiş olsa da, gerçek bir popülist hareket olduğunu savunmuştur. O halde Lysenkoizm, Marksist bilimin doğal bir sonucu olarak değil, Marksizmin vulgarizasyonu olarak anlaşılmalıdır. Aynı zamanda, "Marksizm başarısızlıklarını incelemedikçe, bunların tekrarlanacağı" yönünde önemli bir uyarıda bulundular.24

Diyalektik Geleceğimiz: Ekososyalizm ya da İklim Çöküşü

Lewontin'i şahsen tanımıyordum, ancak 2001 yılında Tennessee'de Society for the Study of Evolution (SSE) tarafından düzenlenen bir toplantı sırasında kendisiyle kısa bir süre görüşmüştüm. Lewontin'in çalışmaları ve fikirleri bana ve evrimsel biyoloji alanındaki pek çok meslektaşıma her zaman ilham vermiştir. Yalnızca organizma adaptasyonuna güçlü bir vurgu yapan İngiliz davranışsal ekoloji araştırma geleneğinden güçlü bir şekilde etkilenmiş küçük bir ülke olan İsveç'te büyüdüğüm için Lewontin'in çalışmalarını keşfetmem biraz zaman aldı. Bu keşiften önce, sosyalist siyasi sempatilerimi ve Marksist kimliğimi evrimsel biyolog olarak profesyonel araştırma kimliğimle uzlaştırmak için çok mücadele ettim. Bu kimlikleri ayrı tutmaya çalıştım -her zaman başarılı olamadım- çünkü ayrı tutulan kimlikler, benim kuşağıma aktarılan İngiliz davranışsal ekoloji ve evrimsel biyoloji geleneğinin idealleriydi ve hala da öyledir. Lewontin'i keşfettiğimde, Marksist olmanın aslında bir bilim insanı için avantaj olabileceğini fark ettim. Marksistler sorunları, organizmaları makine olarak gören katı Kartezyen ve indirgemeci bakış açısından farklı perspektifleri takdir etmekte genellikle büyük zorluklar yaşayan liberal entelektüellerden farklı görürler.

Levins ve Lewontin'in Diyalektik Biyolog'da belirttiği gibi, diyalektik perspektif bilimdeki çelişkileri çözmenin tek yolu değildir: "Diyalektik materyalizm belirli fiziksel sorunları çözmek için programatik bir yöntem değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. Daha ziyade, diyalektik analiz bize dogmatizmin ve düşünce darlığının belirli biçimlerine karşı bir genel bakış ve bir dizi uyarı işareti sağlar."25 Bu noktalar her zamankinden daha geçerlidir ve hem Levins ve Lewontin'in hem de temsil ettikleri Marksizmin dogmatik olmayan ve dinamik zihniyetlerini ortaya koymaktadır.

Lewontin tarafından Marksizm ve diyalektik materyalizm şemsiyesi altında birkaç on yıl önce ortaya atılan fikirlerin birçoğu, bugün ortaya çıkan iklim krizi ve bununla ilişkili tüm toplumsal geri bildirimler ışığında bir kez daha oldukça geçerli hale gelmiştir. Gerçekten de pek çok evrimsel biyolog, araştırmalarında bilinçsizce diyalektik bir bakış açısını benimsemektedir. Doğal sistemleri, birbirlerini az ya da çok dengede tutan çeşitli karşıt güçlerin sonuçları olarak görerek, evrimsel değişimin dinamiklerini, dünyayı bir dizi statik nesneden oluşmuş olarak gördüğümüzde anlayabileceğimizden daha iyi anlayabiliriz. Lewontin'in diyalektik geleneğinde çalışan teorisyenlerden biri İsveçli bir çevre tarihçisi, iklim aktivisti ve ekososyalisttir: Andreas Malm. Malm, iklim sistemlerini yönlendiren pozitif geri beslemenin ve fosil sermaye, doğa ve toplum arasındaki diyalektik ilişkilerin pek çok kişi tarafından fark edilmesini sağlamıştır.26 Bu tür diyalektik geri besleme döngüleri, insanlığın uzun vadede hayatta kalmasını tehdit eden hızlı iklim değişikliği çağımızda çok önemli bilgilerdir. İnsanlar belki de kendi nişini inşa edebilen (ve yok edebilen!) bir organizmanın en iyi örneğidir ve Lewontin'in organizmaların doğal dış güçlerin pasif nesneleri olmadıkları, kendi nişlerini ve üzerlerindeki seçilim baskılarını aktif olarak inşa ettikleri perspektifini vurgulamaktadır. Gerçekten de, insanlar dünyanın en büyük evrimsel gücü olarak adlandırılmaktadır ve insan faaliyetleri diğer organizmaların evrimini güçlü bir şekilde etkilemekte, bu da kendi toplumlarımız ve dolayısıyla gelecekteki hayatta kalma beklentilerimiz için derin sonuçlar doğurmaktadır.27

Bu nedenle Malm, ben ve diğer ekososyalistler, insanlık için bu kasvetli beklentiler ışığında, yaklaşan felaketi önlemenin tek yolunun toplumsal bir devrim ve toplumun büyük ölçekli sosyalist bir dönüşümü olduğunu savunuyoruz. Diyalektik materyalizm bize tarihin olumsal olduğunu ve toplumların iç koşullarından ve çelişkilerinden etkilendiğini hatırlatır. Bu felsefe, insanları geleceğimizi şekillendirebilecek aktif aktörler olarak tanımamıza ve fosil sermayenin ortadan kaldırılması, işçilerin ve yurttaşların finans ve üretim araçlarının kontrolünü ele geçirip toplumsallaştırması gerektiğini anlamamıza yardımcı olabilir.28 Nihayetinde, bilimsel ilkeler doğrultusunda ve çevresel olarak sürdürülebilir bir şekilde örgütlenmiş, demokratik ve merkezi olarak planlanmış bir ekonomi geliştirmeliyiz. Böylesi bir sosyalist dönüşümün alternatifi korkunçtur, bu nedenle Marksist olmayanlar bile sosyal devrimin bir tür olarak uzun vadede hayatta kalmak için kalan tek şansımız olduğunu kısa sürede anlayacaktır. Aksi takdirde, uygarlığımızın hızlanan iklim çöküşünün ağırlığı altında çöktüğünü görme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Seçenekler, sosyalist devrimci Rosa Luxemburg'un ünlü bir sözünü ("Sosyalizm ya da barbarlık!") kendi zamanımızda karşı karşıya olduğumuz keskin seçimi vurgulamak için yeniden formüle ederek oldukça açık bir şekilde gösterilebilir: "Sosyalizm ya da yok oluş!"29

Kaynakhttps://magazine.scienceforthepeople.org/lewontin-special-issue/richard-lewontin-dialectical-materialism-the-relationship-between-evolutionary-biology-and-marxism/ 3 Kasım 2021. Erik Svensson, İsveç'teki Lund Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde Evrimsel Ekoloji Profesörü olarak görev yapmaktadır.

Notlar

  1. Pankaj Mehta, “The People’s Scientist,” Jacobin, January 22, 2016, https://www.jacobinmag.com/2016/01/richard-levins-obituary-biological-determinism-dialectics.
  2. Brett Clark and Richard York, “Dialectical Nature: Reflections in Honor of the Twentieth Anniversary of Levins and Lewontin’s The Dialectical Biologist,” Monthly Review 57, no. 1 (May 2005), https://monthlyreview.org/2005/05/01/dialectical-nature/.
  3. Barry Sinervo and Erik Svensson, “Correlational Selection and the Evolution of Genomic Architecture,” Heredity 89 (2002): 948–955, https://doi.org/10.1038/sj.hdy.6800148; Erik Svensson et al., “Correlational Selection in the Age of Genomics,” Nature Ecology & Evolution 5, no. 5 (2021): 562–573, https://doi.org/10.1038/s41559-021-01413-3.
  4. Svensson et al., “Correlational Selection,” 562.
  5. Levins and Lewontin, The Dialectical Biologist, 197.
  6. Evan E. Eichler et al., “Missing Heritability and Strategies for Finding the Underlying Causes of Complex Disease,” Nature Reviews. Genetics 11, no. 6 (June 2010): 446–50, https://doi.org/10.1038/nrg2809; Teri A. Manolio et al., “Finding the Missing Heritability of Complex Diseases,” Nature 461, no. 7265 (October 8, 2009): 747–53, https://doi.org/10.1038/nature08494.
  7. Alan Grafen, “The Formal Darwinism Project in Outline,” Biology & Philosophy 29 (March 2014): 155–174, https://doi.org/10.1007/s10539-013-9414-y.
  8. Ronald A. Fisher, The Genetical Theory of Natural Selection (Clarendon Press, 1930).
  9. Tim Lewens, “Neo-Paleyan biology,” Studies in History and Philosophy of Science Part C 76 (August 2019): 101185, https://doi.org/10.1016/j.shpsc.2019.101185.
  10. Richard Dawkins, “Replicators and Vehicles,” PhilPapers, accessed October 20, 2021, https://philpapers.org/rec/DAWRAV.
  11. William B. Provine, Sewall Wright and Evolutionary Biology (University of Chicago Press, 1986); Ernst Mayr and William B. Provine, The Evolutionary Synthesis: Perspectives on the Unification of Biology (Harvard University Press, 1998).
  12. Richard Lewontin, “A General Method for Investigating the Equilibrium of Gene Frequency in a Population,” Genetics 43, no 3 (May 1958): 419–434, https://doi.org/10.1093/genetics/43.3.419.
  13. Raymond B. Huey, Paul E. Hertz, and B. Sinervo, “Behavioral Drive versus Behavioral Inertia in Evolution: A Null Model Approach,” The American Naturalist 161, no. 3 (March 2003): 357–366, https://doi.org/10.1086/346135.
  14. John Odling-Smee, Kevin N. Laland, and Marcus W. Feldman, Niche Construction: The Neglected Process in Evolution (New Jersey: Princeton University Press, 2003); Thomas C. Scott-Phillips et al., “The Niche Construction Perspective: A Critical Appraisal,” Evolution 68, no. 5 (May 2014): 1231–43, https://doi.org/10.1111/evo.12332.
  15. Erik I. Svensson, “On Reciprocal Causation in the Evolutionary Process,” Evolutionary Biology 45 (2018): 1–14, https://doi.org/10.1007/s11692-017-9431-x.
  16. Svensson, “On Reciprocal Causation in the Evolutionary Process.”
  17. John Maynard Smith, “Molecules Are Not Enough,” in Did Darwin Get It Right? Essays on Games, Sex and Evolution, ed. John Maynard Smith (Springer-Verlag, 1988): 30–38, https://doi.org/10.1007/978-1-4684-7862-4_5; John Maynard Smith, “Reconciling Marx and Darwin,” Evolution 55, no. 7 (July 2001): 1496–1498, https://www.jstor.org/stable/2680344.
  18. Erik Olin Wright, Andrew Levine, and Elliott Sober, “Reconstructing Marxism: A Reply,” Science & Society 58, no. 1 (Spring, 1994): 53–60, https://www.jstor.org/stable/40403383; Elliott Sober, The Nature of Selection: Evolutionary Theory in Philosophical Focus (University of Chicago Press, 1984).
  19. Sergey Gavrilets, Edgar A. Duenez-Guzman, and Michael D. Vose, “Dynamics of Alliance Formation and the Egalitarian Revolution,” PLoS ONE 3, no. 10 (October 2008): e3293, https://doi.org/10.1371/journal.pone.0003293; Sergey Gavrilets, “On the Evolutionary Origins of the Egalitarian Syndrome,” Proceedings of the National Academy of Sciences 109, no. 35 (August 2012): 14069–74, https://doi.org/10.1073/pnas.1201718109.
  20. Gavrilets, “On the Evolutionary Origins of the Egalitarian Syndrome.”
  21. Gavrilets, Duenez-Guzman, and Vose, “Dynamics of Alliance Formation”.
  22. David Sepkoski, Rereading the Fossil Record: The Growth of Paleobiology as an Evolutionary Discipline (University of Chicago Press, 2012); Patrik Nosil et al., “Tipping Points in the Dynamics of Speciation,” Nature Ecology & Evolution 1 (Janurary 2017): 1–8, https://doi.org/10.1038/s41559-016-0001.
  23. Andrew Berry and Dmitri A. Petrov, “Richard C. Lewontin (1929–2021),” Science 373, no. 6556 (August 2021): 745, https://doi.org/10.1126/science.abl5430.
  24. Levins and Lewontin, The Dialectical Biologist, 166.
  25. Levins and Lewontin, The Dialectical Biologist, 191.
  26. Andreas Malm, “The Anthropocene Myth,” Jacobin, May 30, 2015, https://jacobinmag.com/2015/03/anthropocene-capitalism-climate-change.
  27. Stephen R. Palumbi, “Humans as the World’s Greatest Evolutionary Force,” Science 293, no. 5536 (September 2001): 1786–90, https://doi.org/10.1126/science.293.5536.1786; Andrew P. Hendry, Kiyoko M. Gotanda, and Erik I. Svensson, “Human Influences on Evolution, and the Ecological and Societal Consequences,” Philosophical Transactions of the Royal Society B 372, no. 1712 (January 2017): 10160028, https://doi.org/10.1098/rstb.2016.0028.
  28. Andreas Malm, “The Climate Movement Must Disrupt the Normal Routines of Fossil Capital,” Jacobin, October 14, 2020, https://jacobinmag.com/2020/10/ende-gelande-climate-justice-movement-nonviolence.
  29. Mark Montegriffo, “Yes, Socialism or Extinction is Exactly the Choice We Face,” Jacobin, April 9, 2020, https://jacobinmag.com/2020/09/extinction-rebellion-socialism-capitalism.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi