İran’da Devrim ve Devrimci Önderlik

İran’da Kürt genç kadın Jîna Mahsa Emînî’nin 16 Eylül’de polis tarafından katledilmesine karşı başlayan ayaklanma dördüncü ayını geride bıraktı. Bu dört ay “Jin, jîyan, azadî” sloganının dünyasallaşmasına, halkların yaktığı isyan ateşinin de İran’a boylu boyunca yayılan bir devrim yangınına dönüşmesine sahne oldu. Rojhilat Kürdistan ve Batı Belucistan başta olmak üzere iç sömürgeleriyle beraber tüm İran’ı sarsan bu büyük devrimci dalganın dünyadaki birçok devrimci ve komünist akımın siyasi ilgisini kendisinde topladığına, devrim iddialı parti ve örgütleri halk ayaklanmasının gelişimi, devrimin zaferi ve devrimci önderlik sorunları üzerine yeniden düşünmeye sevk ettiğine şüphe yok.

Türkiye’de Marksist Leninist Komünistler, enternasyonalist devrimci görüş açısından, İran devrimini Ortadoğu’da bölgesel devrimin kritik bir halkası, halkların bugünkü devrimci atılımıyla dayanışmayı kendileri için önemli bir enternasyonal görev, ortaya çıkan devrim denemesini ise devrimci önderlik sorunlarına çözümde derinleşmenin bir siyasi laboratuvarı sayıyorlar. Fakat sadece bu kadarı değil. Aynı zamanda Kürdistan’ın sosyalist geleceğine öncülük misyonunu omuzlayan Marksist Leninist Komünistler, Rojhilat’ta örgütlülüklerinin henüz mütevazı düzeyde oluşu bir yana, söz konusu devrimci dalganın motoru olan Rojhilat Kürdistan’daki özgürlük başkaldırısını Kürdistan devriminin bir bileşeni olarak ele alıyorlar, dolayısıyla İran devrimine “içeriden” bakma sorumluluğu taşıyorlar.

Yani patlak vermiş olan İran devrimi herhalükarda bizim devrimimiz.

Devrime Dönüşen Ayaklanma

Olağanüstü boyutlarda keskinleşmiş siyasal ve toplumsal karşıtlıklar faşist molla devletine karşı Eylül ayında yeni bir ayaklanmanın patlak vermesine neden oldu. Herhangi bir olay muazzam ölçekte birikmiş olan patlama ögelerine bir kıvılcım çakabilirdi. Somut kıvılcım Jîna Mahsa Emînî’nin saçını örtmediği için katledilmesi oldu. İran’da hüküm süren bir tür ataerkil apartheid rejimi koşullarında, belirli bir anda, cins çelişkisi tüm siyasal ve toplumsal ilişkilerin “en zayıf halkası” ve genç kadınlar da politik hareketin sürükleyici gücü haline geldi. Kadının özgürlüğü emekçi ve ezilen kitleler için politik özgürlükle özdeşleşti.

Ayaklanmanın fitili Rojhilat Kürdistan’da ateşlendi. Zira faşist molla iktidarına dayalı Fars sömürgeciliği ile ulusal özgürlüğe susamış Kürt halkı arasındaki karşıtlıkta diğer bir “en zayıf halka” boy veriyordu. Sömürge Batı Belucistan halkı hızla Kürt halkını takip etti, hemen ardından ayaklanma İran devletinin zora dayalı siyasi egemenliği altında tuttuğu Güney Azerbaycan, Huzistan, Gilan ve Mazenderan’a sıçradı.

İran’da eğitim emekçileri, üniversiteli ve liseli gençler büyük kitleler halinde derhal ayaklanmaya dahil oldular. Dizginsiz zulümle anılan Evin Hapishanesi’ndeki tutsaklar isyana durdular. İşçi sınıfı gitgide genişleyen bölükleriyle ayaklanmaya katılmaya başladı. Öyle ki, artan genel, bölgesel ve yerel grevler ayaklanmanın zaman zaman düşen ivmesini yeniden yükseltti.

Böylece 16 Eylül’ü izleyen birkaç gün içinde İran’ın siyasi atmosferini toptan değiştiren bir topyekun ayaklanma ortaya çıkmış oldu. Halkların çabucak yeşeren bu siyasi baharı, İran’da 2009, 2017 ve 2019’da yaşanan halk ayaklanmalarının yarattığı engin politik birikime ve deneyime dayandı. Kürdistan’da ve Belucistan’da sömürge halkların uzun yıllardır sürdürdükleri ulusal özgürlük mücadelelerinden güç aldı. 2017’den bu yana kadınların gerçekleştirdiği sayısız gösteriden ve özellikle Beyaz Çarşamba Hareketi’nden beslendi.

Fakat 16 Eylül ayaklanması bütün bunların ötesine geçerek bir devrime dönüştü. Devrim, yani emekçilerin ve ezilenlerin kitlesel ve radikal biçimlerde siyasi iktidarı yıkma hamlesi.

Önceki ayaklanmalarda baskın olan siyasi amaç molla diktatörlüğünü yıkmaktan ziyade demokratik hakları genişletmekti. Bu defa emekçilerin ve ezilenlerin eylemine doğrudan faşist molla rejimine son verme amacı damga vuruyor. Bu amaç ayaklanmanın başlıca şiarlarında, “Diktatöre ölüm” ve “Kahrolsun İslam cumhuriyeti” sloganlarında açıkça dile geliyor. Rejimin simgeleri olan Humeyni’nin ve Hamaney’in posterleri yaygınca yakılıyor.

Dünden farklı olarak, emekçilerin ve ezilenlerin çoğunluğu molla rejiminden kesinkes kopmuş durumda. Bu kopuş ideolojik düzlemde de cereyan ediyor. Toplumsal ve siyasal yaşamda başörtüsü mecburiyeti başta olmak üzere bütün politik İslamcı zorlamalar reddediliyor, Velayet-i Fakih halkların nefretinin hedefi oluyor, sokaklarda mollaların sarıkları düşürülüyor.

Ayaklanan kitlelerin politik umutları ve enerjileri faşist molla rejimince onaylanmış “reformcu” kliğin öyle kolayca soğurabileceği bir kısıtlılıkta değil. Bu klik isyan ateşiyle tutuşan sokaklarda neredeyse hiçbir karşılık bulamıyor ve artık aynı madalyonun öbür yüzü olarak algılanıyor. Bu yüzden orta sınıf uzlaşmacılığı halihazırda kabuğuna çekilmiş bekliyor.

Ayaklanmanın alevleri İran’ın toplam 31 eyaletinin hepsine ve kentlerin büyük çoğunluğuna yayıldı. Diktatör Hamaney’in doğum yeri olan Meşhed ve politik İslamcıların diğer bir üssü olan Kum gibi kentlerde de kitlesel ve çatışmalı gösteriler gerçekleşti. Dahası, çeşitli eğilimlerden politik sürgünler ve İran diasporası da dünyanın birçok ülkesinde ilk kez bu denli etkili bir eylem sürecine girdi. Ayaklanmaya katılımın nicel düzeyi de ayaklanmanın bu yaygınlık düzeyiyle orantılı. Faşist molla rejiminin istihbarat raporlarından, İran devlet sınırları dahilinde 7 milyon insanın sokak eylemlerine iştirak ettiği bilgisi yansıyor.

Şimdiki ayaklanmanın yakın geçmişin ayaklanma deneyimlerini aşan bir başka boyutu, Kürtler ve Beluçlar önde gelmek üzere tüm ezilen ulusların ve ulusal toplulukların ayaklanma saflarında yer alıyor olmaları. Öyle ki, molla rejiminin silahlı güçleriyle en şiddetli çatışmalar Rojhilat Kürdistan’da ve Batı Belucistan’da yaşanıyor, Tahran sokaklarında “Kürdistan faşizme mezar olacak” sloganı haykırılıyor. Azeri, Arap, Gilek ve Mazderan halklarının yoğun olduğu bölgelerde ve kentlerde başkaldırı eylemleri görülüyor. Ayrıca Şiilik, Sünnilik, Ehli Hak, Zerdüşlük, Bahailik gibi din ve inanç ayrışmaları ve karşıtlıkları da faşist molla rejimine son verme ortak amacında buluşuldukça aşılıyor.

16 Eylül ayaklanması dört aydır sürüyor. İran’da yakın tarihli diğer ayaklanmalar, kısmi kazanımlara erişerek veya erişemeyerek, en fazlasından birkaç hafta devam etmiş ve geri çekilmişti. Bu daha uzun ömürlü varoluş doğrudan doğruya bugünkü ayaklanmanın “yıkıcı” kararlılığından ileri geliyor. Yüzlerce ayaklanmacının katledilmesi ve binlercesinin işkenceden geçirilmesi, sayısız göstericinin siyasi mahkemelerde idamla yargılanması ve idam cezalarının infazlarına başlanması ayaklanmayı durdurmaya yetmiyor.

Ve nihayet devrimci şiddet eğilimi bu ayaklanmada çok daha belirgin. Bir dizi kentte devletin idari merkezleri, polis karakolları ve Besic üsleri ateşe verildi. Ayaklanmanın şiddeti faşist molla rejimi güçlerini bazı kentlerden püskürtmeyi başardı, Kürdistan’da Şino, Sine ve Mahabad kentleri, Belucistan’daysa Zahidan kenti geçici sürelerle ayaklanmacıların kontrolünde kaldı. 7 Aralık tarihi itibarıyla, yarısı Kürdistan ve Belucistan’da olmak üzere toplam 66 asker ve polis öldürülmüştü.

Politik mücadelede halk ayaklanması bir nitel eşik ise, ayaklanmanın devrime dönüşmesi bir başka nitel eşiktir. Ayaklanmadan devrime sıçrayış iktidardan politik ve ideolojik kopuşun, devleti yıkma bilinç ve kararlılığının, egemenlerle uzlaşma arayışlarına mesafenin, eylemin yaygınlığı, kitleselliği, radikalliği ve şiddetinin seviyesindeki köklü değişimde karşılık bulur. İran’da işte bu ikinci nitel eşikten geçildi, hızla büyüyen ayaklanma halkların onur ve özgürlük devrimine dönüştü.

İran’daki bugünkü siyasi tablo, Rusya’da Lenin’in dikkatle çözümlediği 1905 demokratik halk devrimi ya da Bakur Kürdistan’da gerilla savaşı ve halk serhildanlarının bütünleşmesiyle 1990’ların başında patlak veren ulusal özgürlük devrimi gibi örnekler akılda tutulduğunda daha doğru anlamlandırılabilir. Devrimin kaderinin ne olacağı, onun zafere ulaşıp ulaşmayacağı, devrimci-demokratik bir iktidarın kurulmasına varıp varamayacağı sorularının yanıtları muhtemelen önümüzdeki ayların politik mücadelesinde belirginleşecektir.

 

Devrimle Karşı Devrimin Stratejik Denge Durumu

Siyasi saflaşmanın üç temel adresi var: Birincisi; devrime girişmiş olan emekçiler ve ezilenler, ikincisi; devrimi bastırmanın yolunu arayan mollalar, üçüncüsü; devrimi çalmanın fırsatını kollayan emperyalistler ve burjuva muhalifler.

Başlamış olan devrim faşist molla rejimini yıkabilecek denli bir güce henüz erişemiyor.

Rojhilat Kürdistan’da ve Batı Belucistan’da hayli şiddetli sokak çatışmaları gerçekleşiyor ve caddelerde barikatlar kuruluyor, hatta kimi kentlerde birkaç günlüğüne ayaklanma otoritesi hakim olabiliyor. İran’ın dört bir yanında birbiri ardına kitlesel sokak gösterileri, işçi grevleri, öğrenci boykotları, mahalle direnişleri gündeme geliyor. Mahallelerde yerel komiteler, fabrikalarda konseyler oluşuyor. Fakat devrim emekçilerin ve ezilenlerin güçlerini merkezileştirmeyi, faşist molla rejimini devirecek çapta ve şiddette hamlelere girişmeyi halen başarabilmiş değil. Ayaklanmanın yer yer kendiliğinden tesis ettiği siyasi otorite süreklileşemiyor, mahallelerden kent merkezlerine çoğunlukla yayılamıyor. Halk isyanının Tahran’daki nitelik düzeyi Mahabad veya Zahidan’daki nitelik düzeyinin gerisinde kalıyor.

Faşist molla rejimi devrimi bastıracak derecede bir gücü siyaseten henüz ortaya koyamıyor.

Molla iktidarı başkaldıran kitlelere yönelik yer yer kanlı saldırılara girişiyor olsa bile, henüz topyekun bir ezme harekatını göze alamıyor. Politik ve ideolojik meşruiyet krizinden kaynaklanan bu göze alamama hali, rejimin resmi silahlı güçlerinin ayaklanmanın en şiddetli biçimlere büründüğü bazı kentlerden belirli anlarda geri çekilmesinde dolaysızca kendini gösteriyor. Molla diktatörlüğünün siyasi ve iktisadi manevralar, devrimi reformlarla yatıştırma hamleleri yapma marjı da çok dar. Rejimin onayından geçmiş “reformcu” kliğin önde gelen isimleriyse genellikle siyasi suskunluktan çıkmış değiller. Öte yandan, İrşad Devriyesi’nin kaldırıldığına dair açıklamalar ya da ordudan 115 askerin tutuklandığına dair haberler karşı devrimde kimi iç çatlamalar olduğunu ima ediyor. Fakat bunlar halihazırda devlet aygıtında ve siyasetinde genel bir yarılma ve çözülme olduğuna kanıt teşkil etmiyor.

Batılı emperyalist devletler ve sırtını emperyalizme dayayan İranlı muhalifler devrimi çalacak etkinlikte bir gücü henüz oluşturamıyor.

Amerikan ve Avrupa emperyalizminin molla iktidarına son verilmiş ve mali-ekonomik sömürgeye dönüştürülmüş bir İran istediğine şüphe yok. Fars milliyetçilerinden Avrupa hayranı liberallere, şahın varislerinden ve monarşistlerden ABD güdümlü Halkın Mücahitleri fraksiyonuna kadar geniş bir siyasi yelpazeye yayılan ve esasen İran dışında örgütlenen burjuva muhalif kesimler Batılı emperyalizmin hazır veya olası dayanaklarını meydana getiriyor. Bu burjuva muhalefet cenahından partiler, kurumlar ve kişiler 10’dan fazla koalisyonda toplanıyor. Ne ki, bugün devrimci altüst oluşa tutulmuş siyasi ortamı İran’da yeni bir burjuva iktidar formuna geçiş için basamak saydıkları, dolayısıyla devrimi çalmak için fırsat kolladıkları kesin olan emperyalistler ve burjuva muhalifler, ayaklanan halklar arasında burjuva demokrasisiyle süslenmiş gerici bir siyasi çekim alanı tesis edebilmiş değiller.

Hasılı, başlamış olan devrim bir stratejik denge safhasında. Bu denge ya devrimin yeni bir nitel atılımı ya rejimin devrimi lanetli bastırması ya da emperyalizmin devrimi çalışı yönünde bozulacak. Birkaç günlüğüne de olsa rejimden özgürleşen kentlerin varlığı devrimci dalganın ikili iktidar doğurabilecek güncel siyasi potansiyeli taşıdığını, faşist molla rejimine ölümcül darbeler indirme imkanları barındırdığını ispatlıyor. Ama stratejik dengeyi devrim lehine bozacak böylesi gelişmelerin derin siyasi sancıları yaşanıyor.

 

Devrimin Yeni Bir Atılımı İçin

İran’daki güncel devrimci dalga devrimin zaferine ulaşmak bakımından bir nicel güç yetmezliğinden mustarip değil. Ayaklanan halk güçlerinin nicel büyüklüğü ve yaygınlığı yukarıda vurgulandı. Devrimin faşist molla rejimini yerle bir etmeye halihazırda gücünün yetmeyişi, bu doğrultuda yeni bir atılımı henüz yapamayışı aslında nitelik sınırlılığından ileri geliyor.

Devrimin stratejik dengeyi bozacak yeni bir atılımı için burada üzerinde durulabilecek ve mevcut nitel sınırlılığı aşmak anlamına gelecek olan dört kritik gereklilik var.

Birincisi, ayaklanan halk güçlerinin siyaseten merkezileşmesi.

Ayaklanmanın siyasi olarak merkezileşip güç kazanmasının hem koordinasyon ve örgütlenmeyle, hem de program ve stratejiyle bağlı boyutları var. Yerel düzlemlerde, genellikle mahalle, fabrika ve üniversite çapında, bazı örneklerdeyse iş kolu ve kent çapında oluşan komiteler ve konseyler arasında somut ilişkiler kurulması, bunların eyaletler düzleminde ve İran toplamında koordine olması, nihayetinde genel bir ortak siyasi merkeze fiziken kavuşulması en yakıcı ihtiyaçlardan biri. Bu, ayaklanmanın yerel, bölgesel ve merkezi politik organlarının, yani emekçilerin ve ezilenlerin Sovyet tipi örgütlerinin doğuşunun da muhtemel yolu. Ayaklanma güçlerinin İran genelinde birleşmeleri, bir taraftan da, somut amaçları tanımlayan ortak bir devrimci program ve bu programı gerçekleştirmeye odaklı ortak bir devrimci strateji etrafında toplanmak demek. Bu nedenle, halkların “Diktatöre ölüm” ve “Kahrolsun İslam Cumhuriyeti” sloganlarında ifadesini bulan o en yalın siyasi hedeflerinin, sömürgeci, sermayeci, ataerkil ve faşist nitelikli teokratik devlet aygıtının parçalanıp yok edilmesini, kadınların özgürlüğünü, yaşam tarzı özgürlüğünü, ezilen ulusların ve ulusal toplulukların özgürlüğünü, ezilen inançların özgürlüğünü, söz, basın, toplantı, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünü, özcesi bütünsel politik özgürlüğü içerecek bir devrimci-demokratik programa varması da yine çok yakıcı bir ihtiyaç.

İkincisi, egemen ulustan emekçilerin ve ezilen ulusların amaç ortaklığının derinleşmesi.

Egemen ulustan işçilerin ve emekçilerin sömürgeci boyunduruğu kırıp atmaya yönelen ezilen uluslarla ve ulusal topluluklarla sıkı sıkıya birleşmeleri faşist molla rejimini yıkmanın temel bir şartı. Böyle bir demokratik birleşme eğiliminin yeşermekte oluşu Fars kentlerindeki kitlesel gösterilerde Kürdistan ve Belucistan halkları lehine atılan sloganlarda açıkça görülüyor. Molla diktatörlüğünü yıkma istek ve hedefini paylaşmak, bu uğurda ayaklanma bilinç ve duygusunda ortaklaşmak egemen ulustan emekçileri ezilen ulusların özgürlüğü amacına yaklaştırıyor. Fakat devrim ve sosyalizm iddialı İran partilerince yayınlanan çeşitli açıklamalarda dahi “İran’ın bütünlüğü” vurgusunun sıklıkla yapılıyor oluşu, Fars işçileri ve emekçilerinin o tarihsel şoven ideolojik prangadan halen tümüyle kurtulmamış oldukları gerçeğinin bir dışavurumu. Oysa devrimin daha büyük bir güç kazanması devrimci amaçlarda ortaklaşmanın derinleşmesini, egemen ulus proletaryasının ayrı ulusal devlet kurma hakkı dahil olmak üzere ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyıp savunan bir demokratik bilinçle donanmasını gerektiriyor.

Üçüncüsü, emekçilerin ve ezilenlerin kitlesel silahlanması.

Rojhilat Kürdistan ve Batı Belucistan’da sınırlı sayıda gerçekleşen silahlı eylemler bir yana, devrim esasen halkların topyekun ama silahsız ayaklanması formunda gelişti. Devrimin meydan okuduğu molla rejimiyse doğrudan karşı devrimin merkezi karargahına bağlı olan, üstelik Devrim Muhafızları ve Besic milisleri gibi bazıları sıkı bir faşist politik İslamcı ideolojik dokuyla teşkilatlanan çok çeşitli silahlı güçlere sahip. Bu, devrimin önünde muhtemelen çetin bir iç savaş güzergahı uzandığına, devrimin zaferinin de ancak halk ayaklanmasının kitlesel silahlı zor kullanımı karakterine bürünmesi yoluyla mümkün olduğuna işaret ediyor. Kısacası, devrimin nitelik güç kazanması emekçilerin ve ezilenlerin kitlesel olarak silahlanmasını, faşist molla rejimi karşısında silahlı özsavunma ve silahlı saldırı eylemlerinin yaygınlaşmasını şart koşuyor. İran’da 1979’un muzaffer demokratik devriminin hem devrimci öncülerin silahlı eylemlerinin yoğunlaşmasına hem de şahın faşist ordu ve polis teşkilatlarına ait silah depolarının ayaklanan halk tarafından kamulaştırılmasına sahne olan şanlı günleri unutulup gitmiş değil.

Dördüncüsü, merkezi bir devrimci önderliğin elde edilmesi.

Örgütlü devrimci bir bakış açısı merkezi bir devrimci önderliğin oluşumunun burada sözü edilen dört kritik gereklilik arasında kavranacak ana halka olduğunu hemen tespit edecektir. Zira kendiliğinden gelişen yerel eylemlerin ve örgütlenmelerin siyaseten koordine edilip merkezileştirilmesi ve ayaklanmanın genel bir devrimci-demokratik programa bağlanması da, egemen ulustan emekçilerin ezilen ulusların demokratik haklarını özümseyen bir bilinçle donatılması da, ayaklanmış kitlelerin daha etkili savunma ve saldırı yapmaları için silahlandırılması da, bütün bunlar kendiliğinden bilincin ve eylemin çerçevesine sığmayan, bir devrimci önderliğin doğrudan politik-pratik sorumluluk sahasında bulunan köşetaşları olarak ele alınabilir. Ve şimdi İran’da devrimin yeni bir atılımı için siyasi katalizör rolünü üstlenecek böyle bir devrimci önderliğin ancak birleşik tarzda oluşturulabileceği gerçeği gün gibi ortadadır.

Birleşik Devrimci Önderliğin Siyasi İnşası

İran’da ayaklanmanın patlak verişi ve ardından devrime dönüşümü tamamen kendiliğinden bir karakter taşıdı. Toplumsal-siyasal çelişkilerin olağanüstü keskinleşmesi ve yakın tarihli ayaklanma deneyimlerinin kümülatif birikmesi şartlarında mayalanmış “kendiliğinden devrimci bilinç” düzeyiyle örtüşen büyük bir kendiliğinden devrimci eylem girişkenliği ortaya çıktı. Bugünkü siyasi tablo, devrimci ögeler edinen kendiliğinden bilincin bir onur ve özgürlük devrimine kalkışma düzeyinde tecelli edebileceğini pratikte doğruluyor.

Bununla beraber, devrimin yeni bir atılım yapmasının sancıları da yine bu kendiliğinden bilincin yapısından kaynaklanıyor. Burada karşımıza, siyasi bilincin iki kategorik düzeyi arasındaki, kendiliğinden bilinç ile devrimci bilinç ya da kitlenin bilinci ile öncünün bilinci arasındaki farklılık ve bu iki düzeyin birbiriyle etkileşimi meselesi çıkıyor. Devrimin zaferi öncünün bilincinin kitleselleşmesini, kendiliğinden kitle bilincinin örgütlü devrimci bilinç düzeyine doğru tırmanmasını gerektiriyor. Kuşkusuz ki bu, öncünün kitleyi işlenecek bir nesne olarak ele alması, tepeden inme ve buyurgan davranması anlamına gelmiyor. Bilakis devrimci öncünün kendiliğinden kitle bilincini kavraması, anlamlandırması ve içermesi, bu açıdan kitleden öğrenmesi, ama kitlenin bilincini de öncünün düzeyine yükseltmek için kesintisiz çalışması, bu çalışmayı berrak programatik amaçlar ortaya koymakta ve bu amaçlara ulaşmanın yolunu göstermekte, politik taktiği pratikleştiren ve yerelliği merkezileştiren adımlar atmakta, kitle hareketinin tıkanıklıklarına ön açıcı müdahalelerde bulunmakta sürekli somutlaştırması anlamına geliyor. Devrim ve sosyalizm iddialı partilerin politik mücadelede devrimci önderlik hakkını kazanmalarının yegane güzergahı bu.

Şimdi İran özgünlüğünde şu politik çıkarımı yapabiliriz: Halklar faşist molla rejimini yıkmak istiyor, bu amaç uğruna kendiliğinden ayaklanıyor ve devrime kalkışıyor. Ama kendiliğindenlik bu amacın hasıl olmasına yeterli gelmiyor. Merkezi bir devrimci önderlik ihtiyacı olanca aciliyetiyle kendini dayatıyor. Bu ihtiyaç giderilemediği sürece devrim bir devrimci önderlik kriziyle yüz yüze kalıyor.

Elbette İran’da devrimci öncülük ve önderlik misyonunu dile getiren, devrim ve sosyalizm iddiası taşıyan birçok parti ve örgüt var. Fakat bunlardan hiçbiri ayaklanma halindeki emekçilere ve ezilenlere İran çapında tek başına önderlik edebilecek bir politik etkinlik ve örgütsel yaygınlık seviyesinde değil.

1979 devriminin zaferini gasp edip iktidara oturan Humeyni liderliğindeki mollaların 1981’den itibaren İran solunu tam anlamıyla bir siyasi soykırıma tabi tuttukları biliniyor. Bu siyasi soykırımın trajik sonucu İran’da devrim ve sosyalizm iddialı bütün parti ve örgütlerin güçten düşmeleri ve parçalanmaları, İran genelinde etkili bir politik mücadele yürütür konumdan uzaklaşmaları oldu.

Bugün İran’da Sovyet revizyonizmi yanlısı Tudeh Partisi’nin devamcıları, Halkın Fedaileri’nin fraksiyonları, Mansur Hikmet liderliğinde kurulmuş olan İran Komünist İşçi Partisi’nin bölüntüleri, Enver Hoca çizgisinde duran İran Emek Partisi (Tufan), İşçi Yolu, Mao’nun görüşlerini benimseyen İran Emekçileri Partisi (Rencberan), yine Maocu çizgideki Kızıl Yol, İran Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist), İran Komünist Partisi/Komala gibi bir dizi parti, örgüt ve çevre bulunuyor. Fakat devrim ve sosyalizm iddialı bu yapıların çoğunun zaten hayli zayıf durumdaki politik çalışmaları ağırlıklı olarak İran dışında ve diaspora arasında sürüyor.

Rojhilat Kürdistan’daki ulusal devrimci ve demokratik nitelikli partiler ve örgütler nispeten daha güçlü. Politik mücadelede belirli bir etkinliği olanlar, İran genelinde örgütlenme perspektifi taşımakla beraber daha çok Kürdistani bir karaktere sahip olan İran Komünist Partisi/Komala, Abdullah Öcalan’ı rehber alan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), İran Kürdistanı Demokrat Partisi (PDKI), İran Kürdistanı Devrimci Emekçiler Topluluğu/Komala (KŞZK) ve Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK). Bu parti ve örgütlerin her birinin gerilla kuvveti de mevcut.

Ayrıca Beluçların ulusal nitelikli politik İslamcı Cundullah örgütü, Belucistan Halk Partisi ve İran Belucistanı Birleşik Cephesi, Azerilerin Güney Azerbaycan Ulusal Uyanış Hareketi, Araplarınsa Al-Ahwaz Demokratik Dayanışma Partisi gibi ulusal mücadele güçleri faal durumdalar.

Parti ve örgütlerin bu kısa panoramasında bazı somut siyasi ittifak arayışları ve girişimleri de yer alıyor.

2018’den beri İran Komünist Partisi/Komala, İran Komünist İşçi Partisi (Hikmetist), Fedai Azınlık Örgütü, Komünist Fedailer Birliği, İşçi Yolu, Fedai Azınlık Çekirdeği arasında “Sol ve Komünist Güçler İşbirliği Konseyi” adı verilen gevşek bir ittifak ilişkisi devam ediyor. Ayaklanmanın patlak vermesini takiben Ekim ayında, İran Komünist Partisi/Komala ve İran Komünist İşçi Partisi (Hikmetist) Kürdistan Komitesi tarafından ortak imzayla ve “Kürdistan’da Sol ve Sosyalist Bir Cephe Oluşumuna Doğru” başlığıyla yayınlanan açıklamada Kürdistan’da Sovyet iktidarı için birleşik bir cephe kurma çağrısı yapıldı. Aralık ayı başlarında İsveç’te toplanan Kürdistan Sol ve Komünist Güçler Konferansı’nda ise Kürdistan Sol ve Komünist Güçler İşbirliği Konseyi adı altında bir siyasi koordinasyon oluşturuldu. Bunun yanı sıra Rojhilat Kürdistan’da İran Kürdistanı Demokrat Partisi ve İran Kürdistanı Devrimci Emekçiler Topluluğu/Komala’nın de aralarında olduğu çeşitli parti ve örgütlerce Şubat 2017’de kurulmuş olan “İran Kürdistanı Siyasi Partileri İşbirliği Merkezi” adlı bir ittifak oluşumu mevcut. İran Komünist Partisi/Komala bu oluşumla da ilişki sürdürüyor.

Ayrıca İran Özgürlük ve Eşitlik Dayanışması, İran Federal Uluslar Kongresi ve İran Demokratik Konseyi adlarını taşıyan platformlar devrim süreci boyunca ayaklanmayı destekleyici çeşitli açıklamalar yaptılar. Bu platformlarda hem halkçı demokratik hem de burjuva ulusal çizgilerden İranlı, Kürdistanlı, Belucistanlı, Azerbaycanlı, Huzistanlı birçok parti, örgüt, kurum ve çevre gevşek biçimlerde bir araya geliyor.

Buradaki kısa siyasi panorama, merkezi devrimci önderliğin elde edilmesi acil ihtiyacını herhangi bir partinin veya örgütün kendi başına yanıtlamasının mümkün olmadığını gösteriyor. Oysa devrime dönüşen ayaklanmanın varlığı, bize, merkezi bir devrimci önderliğin sahneye çıkışının bütün güncel nesnel koşullarının mevcut olduğu söylüyor. O halde öznel bilinç ve iradenin odaklanma noktası devrimci ve mücadeleci parti ve örgütlerin hızla cepheleşmesi, devrimci önderlik krizinin bu sayede birleşik tarzda çözüme kavuşturulması olmalı. Yani birleşik devrimci önderliğin siyasi inşasında başlangıç hamlesi devrimci cepheleşmeyi başarmaktan başka bir şey değil.

Politik özgürlük muhtevalı somut bir devrimci program sunmak ve bunu ayaklanmanın birleştirici programı kılmaya girişmek, birleşik devrimci önderliğin hem üstlenmesi gereken öncelikli bir görev ama hem de kendini oluşturmada geçmesi gereken bir eşik. Devrimci programın kağıda yazılı bir temenni olarak kalmamasını sağlayacak devrimci pratikse, ayaklanmayla doğan yerel örgütlenmelerin koordine edilmesine ve merkezileşmesine yönelmekte, kentlerde ve eyaletlerde ayaklanma ve iktidar organlarına dönüşecek halk meclislerinin ilk adımlarını atmakta karşılık bulacak. Bu arada devrimin gelişimi bugün İran çapında bir kurucu meclis inisiyatifi sergilenip sergilenemeyeceği sorusunu da gündeme sokuyor.

Birleşik devrimci önderlik halkların topyekun ayaklanmasının silahlı biçimler almasının sürükleyicisi olabilir. Tabii ki bu, öncü silahlı mücadele pratiklerinde cüretkar davranmak, halk milisleri ve müfrezeleri örgütlemeyi, rejimin cephaneliklerine saldırmayı, kentlerde silahlı devrimci otorite alanları yaratmayı günün görevi saymak demek. Rojhilat Kürdistan’ın hazır gerilla birlikleri bu bakımdan en büyük imkan. Ne ki, molla rejimiyle fiili karşılıklı askeri saldırmazlık halinin uzun yıllara yayılmışlığı şartlarında, İran Komünist Partisi/Komala’nın silahlı güçlerini devreye sokmaktaki aşırı temkinliliği ya da PJAK’ın Kürdistan’ın diğer üç parçasında açılı olan savaş cephelerine Rojhilat’ta bir yenisini eklemekten kaçınma taktiği bu imkandan hakkınca yararlanmayı frenliyor.

Devrimin merkez üssü Rojhilat Kürdistan. Rojhilat’ta ulusal özgürlük temelinde cepheleşmek, ulusal birliği siyaseten cisimleştirmek ve birleşik ulusal devrimci önderliği oluşturmak, Kürdistan’ın bir parçasında daha sömürgeci boyunduruktan kurtulma fırsatını değerlendirme yordamı olacağı gibi, İran toplamında devrimin yeni bir atılımına kaldıraç da olacak. Ekim ayındaki deklarasyonunda belirttiği üzere ayaklanmaya katılım siyasetini barışçıl biçimlerdeki serhildanlarla faşist molla rejimini demokratik reformlara zorlama ve Rojhilat’ta özyönetimi geliştirme sınırlarında tutan PJAK’ın bu bakımdan şimdi devrimci bir ileri hamle yapmasına ihtiyaç olduğuysa açık bir gerçek.

İran’da bugünkü devrimin kaderi bir bakıma birleşik devrimci önderliğin inşa edilmesine bağlı. Devrimci iddiaya sahip partiler ve örgütler, birleşik devrimci önderliği inşa sınavındaki duruşlarıyla, ya devrimin zaferine adanmanın onurunu paylaşacaklar ya da devrimin yenilgisi veya çalınmasındaki kahredici sorumluluğu ortaklaşa taşıyacaklar. Ve şüphesiz ki, İran devrimi Türkiye ve Bakur Kürdistan’da da birleşik devrimci önderlik konusunu, devrimci hazırlığın bu merkezi sorununu daha etraflıca düşünmeye yönelten çok kıymetli bir ders ve deneyim olacak.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi