Tribhuvan havalimanı, Nepal’in tek uluslararası havalimanı olarak stratejik öneme sahip. Yakın dönemde, Başbakan Baburam Bhattarai bir Hindistan firmasına ülkenin tek uluslararası havaalanı da dahil olmak üzere Nepal’in 16 havalimanını teslim eden gizli bir anlaşma imzaladığını kabul etmek zorunda kaldı. Birleşik Nepal Komünist Partisi (Maoist) içindeki eski maoistler ülkeyi artık tamamen alenen Hint yayılmacılığına peşkeş çekiyorlar.
Şu anda Çin Nepal’e demiryolları inşa ediyor. Ancak Çin Hindistan’a göre iyi bir alternatif mi acaba? Öyle görünüyor ki bazı devrimciler buna inanıyor, ya da en azından bazıları Nepal’in arasında uzandığı iki dev ülke Çin ve Hindistan’ı birbirlerine karşı kullanmanın ve buradan taktik avantajlar sağlamanın mümkün olabileceğini düşünüyorlar. Böylece, Nepal’e ayak basar basmaz, buradaki devrim sorunlarının ne kadar karmaşık ve çok boyutlu olduğu gerçeği kendini hissettiriyor.
Yüzyıllar öncesinden kalma caddelerde bisikletler, motosikletler, arabalar ve arada gezen inekler öyle karışık ilerliyorlar ki, trafiğin soldan aktığını ancak ikinci gün anlayabiliyoruz. Nepal’in bu renkli ve kalabalık sokaklarında Coca Cola reklamları, orak çekiçli duvar yazılamaları ve afişler yarışıyor ve mevcut çelişkiler, yeni bir Nepal’in nasıl olmalı mücadelesini çok net yansıtmaktadır. İki tarafı yüksek duvarları olan bir caddeye geçiyoruz, sağımızda artık müze olan kralın eski sarayı var, solumuzda daha fazla kaleyi andıran ama gayet canlı gözüken ABD elçiliği. Bir duvar yıkıldı, artık ikinci duvara yöneltme zamanı geldi.
Kent içinde yolumuzun üzerinde, görünüşe göre içinde sudan çok çöp bulunan bir nehri geçtik. Çok olmadı, Başbakan buradaki gecekonduları buldozerlerle yıkarak çok sayıda insanı evsiz bıraktı. İnsanların ne kadar da çabuk değişebildiklerine inanmak bazen güçtür. Halka ihanet, devrime ihanet Nepal’de nasıl ortaya çıktı? Praçanda ve Bhattarai gibi eski devrimci liderler nasıl ve niye karşı safa geçti? Her şey ne zaman başladı ve niye bu noktaya kadar varıldı?
Nepal’deki Devrim Nasıl Yolundan Çıktı?
Bir arkadaş sık sık sorduğumuz bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bana göre revizyonizmin başlangıç noktası İkinci Ulusal Konferans’ta, yani 12 sene önce oldu. Bu dönemde partimiz ‘21. Yüzyıl Demokrasisi ve Füzyon’(1) diye Bhattarai tarafından önerilen bir öneri kabul etmişti. Bu teori çok parti rekabetini de kapsıyordu. Bu çok parti rekabeti anlayışı parti önderliğini plüralizm ve plüralist felsefeye götürdü. Bu, her şeyin başlangıç noktasıydı. Arkasından 2005 sonbaharında Chunwang toplantısı yapıldı ve demokratik cumhuriyet yeni demokratik devrimin alt aşaması olarak kabul edildi. Buna dair farklı yorumlar vardı; Bhattarai bunun stratejik olduğunu söylerken Kiran taktik olduğunu belirtiyordu. Fakat zaman geçtikçe daha fazla insan stratejik demeye başladı. Yeni revizyonist düşünce işte budur. Bana göre, 12 maddeli anlaşma(2) da revizyonisttir. ”
Başka bir arkadaş ise aynı soruya partinin somut pratiği ekseninde yorum yapıp şöyle cevap veriyor: “En büyük hatalarından ilki yabancı bir gücü (Hindistan) barış anlaşmasına dahil etmektir. Başka bir hata ise kralın meclisini tekrar canlandırmaktır. Bütün iktidar ellerimizdeydi, bize teslim olan burjuva güçler arasında bile etkimiz çoktu. Kralın meclisini canlandırmanın hiç bir gereği yoktu, çok daha iyi bir geçici anayasa yapabilirdik o zaman. İki ordunun birleştirilmesindense yeni bir ordu oluşturulabilirdi. Bugün insanlar soruyor, bir insan 6 ayda bu kadar değişebilir mi? Bence onlar devrimin mümkün olmadığı sonucuna varıp kendilerini yabancı güçlere sattılar.” Genç bir arkadaşsa “Praçanda’ya fazla güvendik” diyor.
Nepal’de 1996’dan başlayarak 2006’ya kadar on binlerce şehit verilerek süren bir Halk Savaşı sonucunda kraliyet devrildi(3). Silahlı mücadelenin ürünü olarak gelişen bu yüzyılın ilk başarılı devrimi bütün dünyada büyük umutlar yarattığı gibi tartışmalar da açmıştı. Tartışmanın özünde, devrimin nasıl ilerletileceği, yani Nepal gibi bir ülkede iktidarın nasıl alınacağı duruyordu. Seçimlere katılım, kurucu meclis gibi taktik ve araçlar kullanmanın doğru olup olmadığı, ülkenin yüzde 80’ini ele geçirdikten sonra kentlerin nasıl fethedileceği, hangi sınıf, toplumsal tabaka ve azınlık halkları nasıl yedeklemek gerektiği ve sonuçta gerçekten halkın çıkarlarını savunan bir cumhuriyetin, uluslararası durumu da hesaba katarak nasıl kurulabileceği gibi sorular, hem Nepal Komünist Partisi (Maoist) içinde, hem de uluslararası devrimci hareket bakımından bu tartışmanın önemli noktalarındandı. Hiç bir devrim başkasına benzemeyeceğine ve hazır reçeteler de işe yaramadığına göre bu arayışlar son derece yararlı ve gerekliydi. Fakat henüz sonuca ulaşmadığı gibi Nepal’deki devrim ağır bir yenilgi aldı ve tartışmalar henüz devrimci bir iktidarın Nepal’de nasıl kurulacağına dair somut bir strateji ortaya çıkarmadı.
Parti ve halk kitlesinin sonsuz bir inançla bağlı olduğu önder Praçanda’nın, Bhattarai’ın sağcı düşüncelerine angaje olmakla devrime ihanet ettiği çok açık. Kralı kovduktan sonra yükselen burjuvaziye karşı mücadele etmek yerine onunla uzlaşma yolu seçildi ve inisiyatif işbirlikçi burjuvazinin eline verildi. Hatta Praçanda ve Bhattarai, ülkeyi BIPPA(4) gibi çeşitli ekonomik, siyasi ve kültürel anlaşmalarla Hindistan’a satmak ve Halk Savaşının bütün mevzilerini, kurtarılmış bölgeleri ve Halk Ordusunu tasfiye etmekte burjuvaziyi solladı bile.
Praçanda ve onu takip edenler, devrime inançlarını yitirip, artık halkın çıkarlarını değil, kendi bireysel çıkarlarını savunma amacıyla karşı tarafa geçmiş. Halkın parasıyla Londra’da lüks bir hotel satın aldıkları gibi, İsviçre’deki hesaplarına da halktan çaldıkları paraları yatırıyorlar. Nisan 2012’de NKP(Maoist) Merkez Komite üyesi Basanta bu ihaneti Marksist Teori’ye şöyle anlatmıştı: “Halk iktidarının feshedilmesi, HKO’nun 10 Nisan 2012’de nazik bir darbe ile Nepal Ordusu’nun ellerine teslim edilmesi, toprakların toprak ağalarına geri verilmesi, Hindistan’la BIPPA ve su kaynakları üzerine diğer utanç verici anlaşmalar vb. anti-ulusal anlaşmaların imzalanması, Praçanda-Baburam kliğinin, ABD emperyalizminin bölgesel bekçi köpeği Hindistan yayılmacılığının ve onların Nepal’deki kuklalarının hizmetine girmesi demektir. Bu süreç yoluyla bu klik ulusa ve aynı zamanda sınıfa ihanet etmiştir.”
Kaybedilen Çarpışmalar Ve Praçanda’nın İdeolojik Teslimiyeti
Bunun belirtileri aslında Eylül 2011’de artık Praçanda’nın emriyle silah depolarının anahtarlarının teslim edilmesinden ve Nisan 2012’de de Halk Kurtuluş Ordusu’nun eski kral ordusunca kuşatılıp tamamen tasfiye edilmesinden çok önceleri vardı. Genel bir bakışla en belirgin sorun, iktidarı alma hamlesinin sürekli ertelenmesidir.
2006’dan beri bekletme koridorunda devrimci dinamikler ve düşünceler çürütüldü. Halkın yaşam koşulları gerçekte hiç düzelmezken ve parti ve Halk Kurtuluş Ordusu hakkında bürokrasi ve yozlaşma söylentileri giderek yükselirken, 2010 baharındaki genel direniş türünden iktidarı alma fırsatları hiç değerlendirilmeden kaçırıldı. Söylenen, partinin bu genel direnişi bir ayaklanmaya çevirme planı olduğudur, ancak kimse silahları örgütleme planı yapmamıştır! Yüzbinler sokaklara çıkarak savaşmak için silah istemiştir, ancak partinin hiç bir plan ve hazırlığı yoktur.
Devrimi sonuçlarına götürme stratejisinde ve zafer inancında önemli bir değişimin de bir askeri yenilgiler serisinin ardından gerçekleştiği görülüyor. Bunlardan biri 7 Nisan 2005’te Rukum bölgesinde, bugün her ikisi de Praçanda safında yer alan, Merkez Tümen komutanı Pasang ve Batı Tümeni komutanı Prabhakar komutası altındaki Khara çarpışmasıydı.
Yıllar önce de Halk Kurtuluş Ordusu, Kasım 2002’de Jumla bölgesine bağlı Khalanga ya da Mart 2004’te Batı Nepal’deki Beni’de olduğu gibi bazı askeri gerilemeler yaşamıştı ve partide sadece askeri güce dayanarak zafer kazanmanın mümkün olup olmadığı üzerine yoğun bir tartışma sürüyordu. Ocak 2005’te bir Politbüro toplantısında Bhattarai ve bazı başkaları, monarşiye karşı Nepal burjuva partileriyle ve Hindistan’la bir ittifak yapmayı öneren sağcı pozisyonları nedeniyle sıradan parti üyeliği konumuna düşürüldü. Bhattarai “Nepal’in özgünlüğünde, bir demokratik cumhuriyet alt aşamasından geçmenin tarihsel zorunluluk olduğunu” iddia ediyordu.(5)
Tam da bu zamanda Gyanendra 1 Şubat 2005’teki darbesini(6), gerçekleştirerek mutlak iktidarı ele geçirdi; dolayısıyla gerek feodal rejimle, gerekse de Hindistan yayılmacılığıyla ve burjuva güçlerle müzakere etme yolları tartışma dışı hale geldi ve parti militan bir pozisyon alarak kendi güçlerine dayalı tarzda devrimi ilerletmeye yöneldi.
Partinin geniş çoğunluğuyla birlikte Praçanda da Bhattarai’ın uzlaşmacı ve tavizci fikirlerine karşı çıktı ve “fethetmenin kapılarını açmak”, nihai zaferin kapılarını açmak üzere, çok sağlam korunan Khara üssüne saldırmayı seçti. Bu kararı belki Bhattarai’ın söylemlerine ve kral Gyanendra’nın darbesine karşın Nepal’de devlet iktidarını almanın bir yolu olduğunu kanıtlama isteği de teşvik etmişti. Ancak bu devasa askeri operasyon yenilgiyle sonuçlandı. Halk Kurtuluş Ordusu savaşçıları güçlü biçimde tahkim edilmiş ve yüksek teknolojiyle silahlandırılmış olan kaleye girmeyi başaramadılar ve 18 saatten fazla süren kahramanca bir çarpışmadan sonra geri çekilmek zorunda kaldılar. Bazı kaynaklara göre maoistler yaklaşık 250 kayıp vererek Halk Savaşı boyunca verdikleri en büyük kaybı yaşadılar.
Bir çarpışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez, ancak ideolojik taban güçlü değilse bu savaş sanatını mükemmelleştirmek yerine teslimiyete götürebilir. Ve daha da kötüsü, önderliğin kendi devrimci kararlılık zayıflığını açıkça itiraf emek yerine tüm hareketi uçuruma sürüklemesiydi.
Ülkenin % 80’inin maoistlerin elinde olmasına ve geniş halk kitlelerinin maoist devrimcileri desteklemesine rağmen o dönemde hala çözülmesi gereken stratejik ve askeri sorunlar vardı. Nepal ordusu giderek daha fazla ABD tarafından destekleniyor ve eğitiliyordu; eski rejimin kaleleri olan kentler halen düşmanın elindeydi ve uluslararası durum da stratejilerinin öngördüğü Yeni Demokratik Devrime ilerlemeyi kolaylaştırmıyordu. Ancak bu sorunları göğüslemekten, devrimci bir çıkış aramaktansa, asıl iktidar savaşına girilmeden teslim olundu. Tek tek çarpışmalarda alınan bazı askeri yenilgiler maoist parti önderliğini durumu daha derinden analiz etmeye ve devrimci çözümler aramaya yöneltmedi. Bunun yerine “kolay ve rahat yolu”, kapitalizme ve yayılmacılığa teslim olmayı seçtiler.
Khara çarpışmasından kısa süre sonra Praçanda değişti. Khara saldırısını izleyen dört hafta içinde, o sırada resmiyette hala sıradan parti üyesi konumunda olan Baburam Bhattarai, K.B. Mahara’nın eşliğinde, Kasım 2005’te Nepalli siyasi partilerin Yedi Parti İttifakı ile NKP(M) arasında 12 maddeli anlaşmanın yapılmasına götüren süreci başlatmak üzere Hindistan’daydı.
O süreçten itibaren Praçanda şiddete dayalı devrim fikrine açıkça karşı çıkmaya başladı. Örneğin 2006’da BBC’ye verdiği bir röportaj şunları söylüyordu: “İnanıyoruz ki Nepal halkı cumhuriyet için mücadele edecektir ve barışçıl bir Nepal’i yeniden inşa süreci gelişecektir.”
Hindistan Komünist Partisi (Maoist), devrimci çizgiye ihaneti şöyle özetliyor: “MLM ideolojiye inanç eksikliği ve Halk Savaşının bir dizi başarısı üzerinden gelişen Nepal devriminin yolu konusunda kolay zafer anlayışı ve eklektisizm, günümüz dünyasındaki değişimlerin etkilerinin, emperyalizm ve proleter devrimler çağında niteliksel bir değişimin yaşanmış bulunduğu sonucuna götüren yanlış bir değerlendirmesi ve bir kaç çarpışmada alınan geçici yenilgileri, savaşın bütünü üzerinden zafere dönüştürmek için stratejik bir bakış açısının eksikliği NKP(M)’nin duruşunda sert bir dönüşe neden oldu ve sağ oportünizme kaydı. Nepal’deki Halk Savaşı’nda dönüm noktası, NKP(M) önderliğindeki Halk Kurtuluş Ordusu’nun 2005’in ikinci yarısında düşman kalelerini düşürmekte başarısız olması ve ciddi kayıplar vermesi oldu.”(7)
Partinin 2005’te tümüyle yer üstüne çıkmasıyla, esasen kentlerde örgütlü hale gelerek, Halk Savaşının, kırda toprağın yeniden dağıtıldığı, komünlerin oluşturulduğu, halkın kendi mahkemelerine ve halk tarafından seçilen hükümetlerine sahip olduğu üs alanları gibi kazanımlarının kaybıyla ve Halk Kurtuluş Ordusu’nun kaybıyla sonuçlanan bu değişimler, parti kadrolarının devrimci yaşam tarzı bakımından dejenerasyonunda da yansıyordu. Yolsuzluk, akraba kayırma, kişisel çıkarlar, yönetici mevkilerin kötüye kullanılması ve kadın sorununda bilinç düşmesi, sağcı çizginin somut sonuçlarıydı.
Enternasyonalizm ve devrimci partilerle ilişkiler de devrimci çizginin işbirlikçi çizgiye radikal değişimiyle derinden etkilendi. Hindistan Komünist Partisi (Maoist) bu konuda net bir belirleme yaptı: “2005’e dek partilerimiz ve Güney Asya’daki diğer maoist partiler arasında Hindistan yayılmacılığına karşı kolektif bir mücadele vardı. Hindistan yayılmacılığına karşı savaşmak ve Güney Asya’da ilerleyen devrimler arasında birlik ve ortak mücadeleyi başarmak için CCOMPOSA da kurulmuştu. Ancak Yedi Parti İttifakı ile 12 maddeli anlaşmayı yapmanızla birlikte Hindistan yayılmacılığına karşı süren bu mücadele zamanla zayıflayarak, liderliğinizin Hindistan egemen sınıflarına ve onların kılavuzluğuna övgüler yağdırmasına kadar varan bir noktaya ulaştı.”(8)
Devrim İhanete Uğradı; Nasıl İlerlemeli
Birlik için uzun süren bir mücadelenin, iç tartışmaların ve silahlı mücadelenin kazanımlarının birbiri ardına tasfiye edilmesinin ardından Kiran önderliğindeki parti içi muhalefet devrimci bir kopuş gerçekleştirdi. Haziran 2012’de nihayet örgütsel kopuş yaşandı ve NKP(M) adıyla yeni bir parti kuruldu. 19 Haziran’daki bir basın toplantısında Kiran bölünmenin nedenlerini ve yeni partinin amaçlarını şöyle açıkladı: “Temel şey, partimizi emperyalizm ve yayılmacılığın kuklası haline getirmeye dönük yanlış bir eğilim vardı; burada partimizin tüm temel anlayışları, yönlendirici ilkesi dahil, çarpıtıldı. Biz buna karşıyız... Halkın haklarını ve çıkarlarını korumak için başkaldırmak zorundaydık. Bu bölünmenin temel gerekçesidir... Parlamentarizme karşı yeni demokrasi için başkaldırıyoruz. Parlamentarizmi tanımıyoruz. Demokratik cumhuriyet, buradaki tüm partilerin yüksek sesle eskimiş demokrasi şarkıları söylediği, asırların çürümüş parlamentarizmi; bu demokrasi tamamen başarısız oldu, Kurucu Meclis de başarısız oldu. Bu nedenle, ülkenin ve halkın çıkarlarına uygun bir alternatif olarak, feodalizme, emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı Nepal’de Yeni Demokratik Cumhuriyeti kurmak için ilerliyoruz. Kilit gündemimiz budur. Bu amacı başarmak için nasıl ilerleyeceğimiz soruluyorsa, her iki yoldan da, hem yasal hem gizli tarzda diyeceğiz; devrimci parti özsel olarak her yöntemi kullanabilir. Biz barış sürecine dürüstçe geldik. Buraya vardığımızda tüm tavizleri sadece maoistler vermek zorunda kaldı, ama artık bu noktaya kadar taviz vermeyeceğiz. Dolayısıyla, her türlü kuşkunun üzerindedir ki, gerekirse Halk Savaşı, gerekirse Halk Ayaklanması, her şey olabilir, kilit sorun budur.”
Yeni parti yeniden örgütlenmeye, geçmişin analizini yapmaya ve yeni bir program üzerine çalışmaya başladı. 9-15 Ocak 2013’te yeni partinin ilk, toplamda 7. Ulusal Parti Kongresi, son parti kongresinden 21 yıl sonra Katmandu’da yapıldı.
NKP(M)’nin 7. Parti Kongresi
Kitle kortej kortej meydana akıyor ve her tarafta kırmızı bayraklar dalgalanıyor. Kongrenin açılışı 20 bin kişinin katılımıyla başkentin merkezinde yapılıyor. Son 30 yılın en soğuk günü olmasına rağmen kitle büyük bir dikkatle sahneden yükselen her kelimeyi dinliyor. Belki aşırı bir coşku yok, ama derin bir ilgi var. Özellikle uluslararası konukların konuşmalarını uzun alkışlarla selamlıyor kitle. Nepal gibi küçük, yüksek dağlar ve dev ülkeler arasında bulunan bir ülkede, proletarya enternasyonalizmine olan ihtiyaç çok net hissediliyor. Daha sonra da partinin başkan yardımcısı Gaurav, dünya devrimci partilerinin temsilcilerinin kongredeki varlığının, kitle için en önemli ve en umut verici noktalardan biri olduğunu söylüyor.
Ertesi gün artık kongrenin basına kapalı oturumları başlıyor. Tabi zaman kavramına burada farklı bir anlam biçiliyor. Sabırsızlık diye bir şey yok. İnsanlar boşlukları müzik, tiyatro ve sohbetlerle dolduruyor. Zamanın yetmeyeceği anlaşılınca, Kongre iki gün uzatılıyor. Bu, 2000 kişinin barınma, yiyecek vb. ihtiyaçlarını anında örgütlemek demek, ama hiç sorun olmuyor. Hızlı olmasa da işler düzgün gidiyor, sonuca varılıyor.
Bu Kongre temel kararların alındığı, kapsamlı tartışmaların yürütüldüğü bir platform olmaktan ziyade bir güç gösterisiydi. Her ne kadar oturumlar kapalı ve telefonlar yasak olsa da sonuçta açıkça yapılan toplantılardı ve gazeteler bazen kararlar çıkmadan önce haber yapıyordu. Kaba bir bakışla bu çok biçimsel ve antidemokratik gibi gelebilir, çünkü delegelerin hepsinin söz hakkı bile yok. Karşılıklı tartışmalar yürütülmüyor, değişik sunumlar var. Ama somut durumda bu o kadar basit değil. Yaşananlardan sonra ülkenin kalbinde bu gösteriyi yapmanın büyük bir anlamı var. Öte yandan öyle görünüyor ki karar alma ve çizgi belirleme mekanizması, 21 yıllık ara dönemde olduğu gibi parti önderliğinden ibaret şimdilik. Kongreden önce yapılan eyalet konferanslarının da parti kitlesinin daha fazla tartışma fırsatı bulduğu, eğilimlerini yansıttığı toplantılar olarak örgütlenmiş olması muhtemel. Partinin bugün 162 bin üyesi var ve bu sayı her gün artıyor. Kurtarılmış üslerin de düşmüş olduğu bu koşullarda, iyi bir temsiliyet oranıyla dahi sosyalist demokrasinin verimli biçimde işlediği bir tartışma ortamını örgütlemek kolay olmasa gerek. Değişik aşamalar ve koşullardan geçerek önderleşen partilerde kitlenin politikaya aktif katılımını sağlamanın mekanizmalarını geliştirmek kuşkusuz sadece Nepal’in değil tüm dünya devrimci güçlerinin önünde çözüm bekleyen sorunlar arasında.
Bir yönüyle gerçekten sahnede oturan önderlikle ve salondaki delegeler arasında bir uçurum var. Daha feodalizminin karanlığından yeni çıkan, kast sistemi, din, kadınların vahşice ezilmesi ve her türlü gericilik altında yaşayan bir toplumda elbette okumuş, saygıdeğer, orta sınıftan görülen önderlerle sefalet içinde yaşayan halktan insanlar arasında ek uçurumlar da var. Bunun aşılması çok yakıcı bir sorun ve halkın özgürleşme savaşında aktif bir özne olarak algılanması daha da çok önem kazanıyor. Önderlere kör güven, tek tek kişilerden aşırı beklentiler ve kolektif önderlik tarzından tavizler sadece ihanetler ve bürokratikleşmeye yol açmıyor, aynı zamanda da önderleri tecrit edip, halkın zengin deneyimlerinden kopararak zayıf düşürüyor.
Savaş Ve Halk Ordusu İnsanları En Fazla Meşgul Eden Konu
Kongrenin temel gündemlerinden biri elbette Halk Savaşı ve onun en temel aracı olan Halk Kurtuluş Ordusu’dur. Önderlik üyeleri güvenlik nedeniyle kongrede somut adımları açıkça ifade etmekten kaçındı. Bunun anlaşılır tarafları olsa da, yıllardır muğlak sözlerle oyalanan parti kitlesini tatmin etmekten uzak. Özellikle önder kadrolar yaşananlardan sonra kendi devrimci irade ve kararlıklarını somut eylemlerle kanıtlamak zorunda, ama başarılı olabilmeleri için de belli bir hazırlık sürecinden geçilmesi elbette kaçınılmaz. Böyle bir hazırlık yönelimin olduğuna dair ipuçları çok, ancak parti kitlesine ve halka güven vermek için söz ve niyetin yetmediği belirgin biçimde yansıyor. Bu geçiş sürecine netlik kazandıracak adımlar atılmadığı koşullarda yeni partideki devrimci ruh halinin eskisi gibi yitirilip uzlaşma arayışları içinde yön kaybına uğraması için tüm koşullar yerinde duruyor.
Kongrenin resmen ilan edilmemiş arka planındaki belirleyici tartışma bu anlamıyla, Halk Savaşı stratejisine yeniden dönüş için hızlıca adımların atılması yolundan mı, yoksa genel halk direnişi yolundan mı ilerleneceği sorunuydu. Kongrenin ardından eski Uluslararası Devrimci Hareket (RIM) örgütleri başta olmak üzere çeşitli Maocu güçlerin Kongreyi, yeni partideki iki çizgi mücadelesinin esasen Halk Savaşı mı yoksa (silahlı mücadele yerine uzlaşma arayışı olarak tanımladıkları) Halk Ayaklanması mı sorusu etrafında büyümekte olduğunun ifadesi olarak yorumlamaları bu anlamda dikkate değer.
Partinin gençlik örgütü olan Halkın Gönüllüler Bürosu (NPV) kuruldu. Bir kitle mücadele ve gönüllü halka-hizmet örgütü olan Halkın Gönüllüleri’nin ilk kurultayı Ekim 2012’de, Katmandu sokaklarında binlerce devrimcinin gerçekleştiği bir yürüyüşle birlikte yapıldı. NPV yönetimi NKP(M) Daimi Komite üyesi Biplab tarafından oluşturuldu ve Halk Kurtuluş Ordusu’nun Chitwan Shaktiktor’da bulunan eski 3. tümeninin komutan yardımcısı Deepak’a devredildi. Kiran bu toplantıda “gerektiğinde tam da bu ekip yeniden silahlı savaşımı başlatacak” demişti. Bu örgüte gelecekteki bir halk ordusunun çekirdeği olarak bakılıyor, eski savaşçılar oraya aktarılıyor ve toplanıyor; ancak ne kadar değerli olsa da henüz mütevazı bir adım. Partinin 10 senelik savaş tecrübesi küçümsenmeden, daha önce esasen kıra dayalı yürüyen halk savaşının askeri stratejisinde de bir gelişim ihtiyacı olduğu kesin ve bu tartışılıyor da. Mesele kent ve kır silahlı savaşımda nasıl bir yer tutacak, ilişkisi nasıl olacak, silahlı ve barışçıl politik mücadeleler nasıl birbirini besleyecek, geçmişten öğrenerek iktidar perspektifli bir halk savaşının yeni biçimleri neler olabilir gibi sorular önümüzdeki aylarda Nepalli yoldaşları epeyce meşgul edecek ve etmesi de gerekiyor. Uluslararası devrimci ve komünist hareketin dolaysız katkısından beslenmek ve emperyalistler arası çelişkilerden yararlanmak da bu tartışmanın boyutları arasında. Ancak her devrimin esasen kendi özgüçleri temelinde ilerlemesi zorunluluğu da bir o kadar açık.
Kongre Delegelerinin Yorumlarından
NKP(M)’nin 7. Kongresi şüphesiz büyük umutlar yarattı, çünkü uzun yıllardan sonra yeni devrimlere uzanma yolunda ilk kararlı adım. Bir devrimci başlangıç ne kadar değerli olsa da, henüz bir ilk adım niteliğinde ve elbette bir dizi sorun hala çözüm bekliyor. Eski partinin ideolojik değerlerinden ve devrimci inançlarından ne derece saptığının çarpıcı verilerinden biri olarak son yıllarda büyük bir ihmale uğrayan şehit, kayıp ve gazilere ve onların yakınlarına sahip çıkma ve onlara layık olma sorumluğunu yerine getirmek acil sorunlardan biri.
Ekraj Bhandari, siyasi raporun sonuçları üzerine tartışmaların sonuçlarını sunan 21 grup sözcüsünden biri. Ünlü bir öğrenci önderi olan oğlu Bipin Bhandari, Halk Savaşı’nda gözaltında kaybedilenlerden biri. Bhandari, kongre delegelerine seslenirken şunları söyledi: “Aslında Kongrenin gidişatından tam anlamıyla memnun değilim. Geçen gece bir düş gördüm, rüyamda kaybedilen bir yoldaşı gördüm. Bana ne başardığımızı sordu ve şimdi de ben kendime soruyorum; eğer bu bir rüya olmasaydı, gerçekten çıkıp gelseydi ve bana sorsaydı ne söylerdim? Önderlerimiz için sahip olduğumuz her şeyi vermeye ve her şeyi yapmaya karar verdik; ama onlar bizim için aynısını yapıyor mu? Praçanda ve Baburam tarafından ihanete uğradık. Ama hala şehitlerimizin ve kaybedilenlerimizin hayallerini gerçek kılmaya mecburuz.”
Onun gibi başka delegeler de devrimin hala tamamlanmamış olmasının acısını hissediyor ve net ve militan bir çizgi isteği birçok kereler ifade ediliyor.
Öğrenci örgütü ANNISU-R’den Birendra Basnet, savaş sırasında tutuklanmış, işkence görmüş ve iki kardeşini yitirmiş: “Kongre sadece devrime kapı araladı, sadece ilk adımdır ve daha çok yolumuz var. Birçok kadro derhal Halk Savaşı başlatmak istiyor, ama hazırlık için zamana ihtiyacımız var. Egemen sınıfların gerici güçleri şu anda krizde; bu durumdan iyi yararlanmayı başarırsak silahlı ayaklanmaya doğru ilerleyebiliriz.” Bu hazırlığın nasıl yapılacağı sorulduğunda şu yanıtı veriyor: “Önce devrimci bir parti inşa etmeliyiz ve sonraki adım da yeni bir Halk Kurtuluş Ordusu’nun oluşturulması olacak. Yeni bir Halk Kurtuluş Ordusu ille de her zaman silah taşımak anlamına gelmiyor. Hepimiz, okullardan, fabrikalardan ve kırdan gençler, devrime dek savaşma zihniyetini geliştirmek zorundayız. Bir gün bu ordu silahlanmış bir HKO’ya dönüşecek ve devrimi tamamlayacak olan nihai darbeleri vuracak”. Gençliğin yeni partinin mevcut durumuna ilişkin izlenim ve duygularının neler olduğu sorulduğunda şunları söylüyor: “Bu kongreye katılan delegeler önderliğe güveniyor, ama Praçanda’nın ihaneti yüzünden kitleler onlara güvenmiyor. Onlara umut verecek yeni bir parti arıyorlar. Bize ancak eylemimizi görünce güveneceklerdir. Bunu hala yapamıyoruz, ama doğru yoldayız.” Bazı önde gelen kadrolar halkın uzun süren bir savaştan sonra hiçbir başarı kazanılamadığı için savaşmaya hazır olmadığını söylüyor, öte yandan sıklıkla, esasen halk kitlelerinin daha berrak ve kararlı bir mücadele talebinde olduğu ifade ediliyor. Bu nedenle Basnet’e, nasıl ve hangi araçlarla mücadelenin, kitlelerin güvenini yeniden kazanabileceğini soruyoruz. Şöyle yanıtlıyor: “İnsanlar Halk Savaşının değil, sonrasında bazı önderlerin ihanetine uğradı. Ancak savaşarak halk için umut olabiliriz. Bu yoldan ilerlersek halk kesinlikle bizi takip edecektir. Sadece bunun nasıl olacağı konusunda biraz kafa karışıklığı var. Eğer bir yol gösterebilirsek insanlar bizi destekleyecektir.”
Kadınların durumu üzerine yazan Bihani Thapa şöyle diyor: “İnsanlar fedakârlığa hazır, fakat sorun şu ki herkes önderlikte yer almak istiyor. Partide çok az sayıda kadın var. Benim bölgemden sadece iki delege seçildi ama parti kadın olduğum için beni destekledi. Ben kendi yerime profesyonel devrimcilik yapan bir yoldaşı önermiştim ama beni yolladılar. Özellikle erkekler önder olmak istiyor. Önder olmak için farklı özellikler gerekiyor. Geçmişte çokça seminerler ve eğitim çalışmaları vardı. Bugün daha fazla teorik eğitime ihtiyacımız var ve bu çok eksik.”
Bir bölgede komite sekreteri ve eyalet komitesinin üyesi olan, aynı zamanda Katmandu radyosunda çalışan genç kadın R.C. Neupane de Merkez Komite’de kimin yer alacağı üzerine uzun tartışmalardan endişeli. “Bazıları belki çabalarında devrimci ama başka bazıları da bencil, sadece bireysel çıkarları için önderlikte yer almak istiyorlar. Ama bizim Biplab gibi devrimci önderlere ihtiyacımız var. O güçlü biri ve aynı zamanda bizim gibi sıradan insanlara çok daha yakın. Ayrıca daha fazla sayıda kadın önder olmalı ama kongreye katılma fırsatları olmadı. Birçokları hemen Halk Savaşı başlatmak istiyor. Hazırlığa ihtiyacımız olduğu doğru, ama önderler dürüst ve ciddi olmak zorunda ve 1 yıldan daha uzun sürmeyen gerçekten iyi bir hazırlık yapılmalı.”
Savaşan Kadınlar Nerede?
Kongrenin açılışında tek bir Nepalli kadın bile kitleye seslenmiyor, parti kongresinin kapalı oturumlarında toplam 4 kadın delege söz alabiliyor. Yiğit kadınlara, tugay komutanlarına, düşmandan silah koparıp alan kadınlara ne oldu?
“Yoldaş Parvati” artık bir “First Lady”; kendisi başbakanın eşi ve aynı zamanda yolsuzluklarıyla ünlü bir hükümet yetkilisi.
HKO’nun sıhhiye bölüklerinden birinin komutanıyken aldığı yara nedeniyle sırtında hala bir kurşun bulunan Rama, bugün Halkın Gönüllüleri Bürosu’nda faaliyet yürütüyor. Eğitimine devam ediyor ve gençlere karate ve voleybol kursları veriyor. Halk Savaşı sırasında gerekli olduğunda sıhhiyeci, gerekli olduğunda ise savaşçıymış.
Kongreye bir gönüllü olarak katılıyor, gülerek yaka kartının bir yüzündeki güvenlikten sorumlu kongre gönüllüsü ibaresiyle diğer yüzündeki sıhhiyeci ibaresini gösteriyor.
Bir ihanetin nasıl önünün aşınacağı alınacağı sorusuna tereddüt etmeden şu yanıtı veriyor: “Bize ihanet eden liderleri vuracağız! Ve teorik olarak onları yerle bir edeceğiz. Praçanda ve Bhattarai bizim için öldü, ama şehit değiller. Bir kez daha liderlerimiz bize ihanet ederse asıl biz onları terk edeceğiz”. Kendisi ihanet, hayal kırıklığı ve yaşamın güçlükleri karşısında hala devrimci enerjisini tümüyle koruyan az sayıda kadından biri. Peki ya diğerleri?
Rama, Halk Savaşında aldığı yaradan dolayı koltuk değneğiyle yürüyen Bhaktanaj Thapa Ruji’den bahsediyor. Bu yiğit kadın savaşçı, savaşta bir bacağını kaybetmiş. Barış sürecinde parti onunla ilgilenmemiş, ailesinin yanına dönmek zorunda kalmış ve bu aile onunla gece gündüz alay ederek adeta işkence yapmış. Devrim hayalleri gerçekleşmeyen Ruji, partiye bir son mektup yazarak intihar etmiş.
İhanete uğradığı ve satıldığı duygusunu yaşayan sayısız gazi var. Uyuşturucu, alkol, depresyon ve umutsuzluk tekil olaylar değil. Şehitler, kayıplar ve gazilere karşı sorumluluk, kültür komisyonunun kongre için bestelediği türküde şöyle ifade ediliyor:
“Savaşın gözyaşları henüz kurumadı / Anneler hâlâ oğullarını bekler / Babalar hâlâ gece uyumuyor / İşte bu yüzden devrimi yarı yolda bırakamayız.
Hâlâ silahın kokusu burnumuzda / Kayıplar dönmediler / O kadar çok gazi var ki / İşte bu yüzden devrimi yarı yolda bırakamayız.
Halkın yaşamında değişiklik yok / Hâlâ sözlerimizi yerine getirmedik / İşte bu yüzden devrimi yarı yolda bırakamayız.”
Barış sürecinde partinin sistemi çöktü. Kırsal alanlarda ve kurtarılmış bölgelerde üyelerin gıda ihtiyaçları için kapsamlı olanaklar örgütlüyken, Halk Savaşı’nın bu kazanımları birçok başka şeyle birlikte kaybolup gitti. Kentlere geçmek ve siyasi çizgi değişikliği el ele gelişti. Bu durumda yeni koşullara uygun bir sistem örgütlenmedi. Bazıları bakan ve devlet yetkilisi oldu, lüks arabalar edindi ve çocuklarını yurtdışında okuttular. Kalanlar yüzüstü bırakıldı. Herkes kendi başının çaresine bakmak zorundaydı; parti artık üyeleriyle ilgilenemiyordu. Elbette bu duruma yol açan bir dizi faktör vardı, ancak tüm bu faktörlerin üstesinden gelinememesinin nedeni ideolojikti. Parti önderliği kitleden koptu, zafere olan inancını daha da önce yitirmişti ve dolayısıyla kendine egemen düzende rahat bir yer edinmekle, mümkün olduğunca bireysel çıkarlarını garantilemekle meşguldü. Birçok parti kadrosu devrimci yaşamlarını yolsuzluk ve ihanetle dolu bu yolda sonlandırdılar Praçanda ve Bhattarai sadece en ünlü örneklerdir.
Bu gelişme, en fazla kadınları vurdu. Devrimci kültürün yeni filizleri dağlarda terkedilmiş, topluma dönüş, aileye dönüş yaşandı. Kazanımlar, aktif mücadele içindeki kadınların pasifleşmesiyle birlikte kayıp oldu. Halk Savaşı esnasında mücadele kadınlara çok somut olarak daha özgür bir yaşam alternatifi gösteriyorken onlar da kitlesel olarak devrimci saflara aktılar. Fakat binlerce yıla dayanan bilinç ve alışkanlıkların aşılması henüz gerçekleşmedi. Daha önemlisi, kadınlar bu aktif katılımlarını örgütsel bir güce dönüştüremediler. Ne parti, ne de ordu içinde kendi örgütlerini yaratabildiler, savaşta da hep yardımcı ve ikinci konumda kaldılar. Halk Savaşı boyunca Nepal koşulları özgülünde kadının durumunda da devasa gelişmeler oldu, ancak tüm bu faktörler, bunların kalıcı ve sürekli ilerleyen bir kadın özgürlük mücadelesine akmasını engelledi.
Barış sürecinde savaşçılar arasında çocuk doğumları olağanüstü arttı, ama ne kadınlar, ne de parti bu sorunu bilinçlice ele alıp tartışmadı. Hatta parti önderliğinden birçok kadro, çocuk ve aile sorunuyla kadınların bugünkü geri durumu arasında bağ bile kurmuyorlar! Kuşkusuz, kadın özgürlük mücadelesinde partinin uzlaşıcı, sağcı ve erkek egemen yanları hala çok belirgin ve bunu ancak kararlı, kendi gücünü örgütleyen militan kadınlar aşabilecektir.
Sarala Regmi, şehit yakını ve 14 yaşından itibaren Halk Kurtuluş Ordusu’nda savaşmış. Halk Kurtuluş Ordusu’nda yer alan ilk kadın olarak çeşitli birliklerde siyasi komiserlik görevi yapmış. “Red We Do” (Kızıl Yapıyoruz) romanı dahil 4 kitap yayınlamış. Gerek eski Halk Kurtuluş Ordusu savaşçıları, gerekse gençlik içerisinde çok sayıda kadınla bağlarının olduğunu ve onları evlerinde ziyaret ettiklerini anlatıyor. “Parlamenter düzeni sevmiyorlar. Eğer yeni bir program oluşturursak birçokları gelecektir. Ama bu kongre kadınları savaşa teşvik etmek için yeterli değil. MK toplantısının ardından gelişecek olan somut uygulama, yani radikal bir programa sahip olup olmayacağımız; bu her şeyi belirleyecektir.”
Devrimin Zaferinden Sonra Nasıl Dayanacağız?
Sadece şair değil, hayat bize gösteriyor ki, “mücadele eden kaybedebilir, ama mücadele etmeyen baştan kaybetmiş olur”. Nepal’de bu çok somut ve hayati bir konu, çünkü zafer gerçekçi ve elle dokunacak kadar yakın, ama belki tam da bundan sonraki hamle bir o kadar cesaret istiyor. İktidar almak uzak geleceğe dair soyut bir tartışma değil; Halk Savaşı döneminde ülkenin çoğunluğunu idare etmiş, milyonlara önderlik etmiş, sadece mecliste değil, hükümette olmuş olan bir partidir bu. İktidara dokunmuşlar ve elleri yanmış. En fazla dokunan ellerse yapışmış kalmış, sistemi parçalamaktansa sistem onları yakalamış, emmiş. Kuşkusuz bu önemli deneyimlerden ders çıkarılıyor, devrimci tutarlılığa yönelik çok daha fazla tetikte olunuyor. Ama sonuçta parti önderliği devrimci bir iktidar gücü olmaktan korkarak bu duruma düştü ya da ileri adım atılmayınca geri, çürümüş bencil yanlar gelişme şansı yakaladı. İleri gidemeyen geri gider. Peki, bugün Nepalli arkadaşlar nasıl ileri gidecekler? Samimi biçimde ileri gitmek isteyen, devrimci bir iradeye sahip olan ve her şeyi göze alanlar var; bu düzey devrim uğruna şehit düşmek için yeterince güçlü de, ama devrimin zaferine giden doğru yolu ve yöntemi bulmak için yeteri kadar güçlü mü?
Surkhet bölge sekreteri ve 9 ay öncesine dek Halk Kurtuluş Ordusu’nda yer alan Sangeen, 5-10 yıl içerisinde Katmandu’yu ele geçireceklerine kesin gözüyle bakıyor ama ondan sonra ne olacağını, devrimi nasıl savunacaklarını düşünüyor. “Çin bize yardım etmez” diyor Sangeen, “onların sadece kendi çıkarları var, Nepal’in çıkarı değil. Çin, önce Praçanda’yı seçti, maoistlerin Hindistan yayılmacılığını durdurmasını istedi. Ama Praçanda bunu yapamadı. Şimdiyse bizim parti önderlerimizin bazılarını etkisi altına almaya çalışıyor. Bizim liderlerin bazıları Çin’e dair umutlar besliyor, Hint ordusu Nepal’e girerse Çin’in de geleceğini sanıyorlar.
Şu anda, bizim önderlerimiz devrimi nasıl savunacağımız sorusuna henüz cevap vermiyorlar, sadece yürüyelim diyorlar. İnsanlar bize çok soruyor; iktidar aldıktan sonra ne olacak?
Partimizde revizyonizmden geriye kalan çok şey var, elbette sorun sadece iki kişi değildir. En önemlisi yeniden bir güven oluşturmak. MK bunu başarmak zorunda. Sadece kural koymakla olmuyor; Praçanda da eskiden bir sürü kural koydu, ama bunlar pratikte uygulanmadı. 1-2 yıl içinde partiyi yeniden kurabiliriz. Henüz durum karışık, mesela iki eşten biri bu tarafta, biri Praçanda tarafında kalmış. İnsanlar arasında ilişkiler, dostluk ve aile bağları henüz çok güçlü. Partimiz savaşı başlattığı zaman gerçek bir parti, devrimci disiplin ve yaşam tarzı mümkün olacak. Bu kez Praçanda ve Bhattarai’dı, ancak sorun şimdi bizim ne yapacağımız. Bazılarımızın kalacak evi yok, bazılarımızın yeterince yiyecek bir şeyi yok. Katmandu’da kalırsak ve bazılarının yaşam tarzı aynı şekilde araba, alkol, dans evleriyle sürerse değişim mümkün olmaz. Katmandu’da kalırsak kimse bize inanmayacak. Bize illegal bir parti, Halk Savaşını hazırlayan bir parti lazım.” Bir zaferin kısa sürse de, tıpkı Paris Komünü gibi, büyük bir tarihsel önemi olabileceğini ve devrimci bir Nepal’in bir hafta bile ayakta kalamasa bile, hiç ayağa kalkmamasından iyi olduğunu düşünenler de var. Uluslararası devrimci hareketin ya da Hindistanlı veya bölge devrimci güçlerinin Nepal devriminin ayakta durmasına kuşkusuz devasa katkı sunabilecek muhtemel zaferlerini bekleyecek misiniz sorusuna kesinlikle hayır deniliyor, beklemenin çözüm olmadığını bildiklerini ifade ediyorlar. “Devrimci şiddet konusunda netiz ve bedel ödemek gerekeceğini de net olarak biliyoruz, ancak zaferimizi nasıl koruyabileceğimiz konusunda henüz netliğimiz yok.”
Bu tartışma ve bütün yolculuk boyunca, izlenimlerin, yorumların, önerilerin ve hatta eleştirilerin sevinçle karşılanması belirgin. Ve elbette her devrimci gücün kendi ülkesindeki devrimci süreçleri ilerletmesi de Nepal devrimine bir o kadar katkı sunabilecektir. Dünyanın en yüksek noktasındaki bu küçük ülkenin devrimcileri ağır bir yenilgiden sonra ayağa kalkıyorlar. Bu yenilgiyi dövüşerek değil, taviz vererek ve susarak aldılar. 12 Eylül darbesini yaşamış olan bir coğrafyada, bu tipten bir yenilginin sonuçlarının ne kadar ağır olduğu ve ancak güçlü ve başarılı bir devrimci hamleyle aşılabileceği iyi anlaşılabilir.
Umutlar Himalaya Kadar Yükseliyor
Dünyanın çatısında yaşam ilginçtir. En soğuk kış günlerinde bile gündüz güneşli ve sıcak, ama gece dondurucu bir soğuk var. Sonsuz fedakârlık, devrime bağlılık ile en yoz ve çürük yaşam tarzları yan yanadır. Çelişkilerin çırılçıplak olduğu ve her konuda en azından elektrik dağıtımında olduğu kadar dengesizliklerin yaşandığı bir yer: başkentte sadece günde ortalama 10 saat elektrik varken,18 saat elektrik dağıtılan küçük kasabalar da var. Rengârenk ve sayısız dilde konuşan halklar burada yaşıyor; sadece kendi özgün alfabesine sahip olan dillerin sayısı 93. Her gün özellikle gençler ülkeye terk edip çalışmak için körfez ülkelerine ya da Hindistan’a çıkıyorlar. Hint yayılmacılığına kültürel, siyasi ve ekonomik bağımlılık aşırı belirgin. Artık nüfusun yarısı Hintçe anlıyor ve Hint nüfusu bilinçlice artırılıyor.
Bu kadar karmaşık, iç ve dış sorunların bol yaşandığı bir yerde aynı zamanda olanaklar da büyük. Savaş iradesi ve tecrübesi büyük olan emekçi kitleler, kendi inanışlarına göre aynı zamanda tanrı olan kralı ve hemen hemen tanrı gibi tapındıkları Praçanda’nın ihanetini aşmış ve geride bırakmış. Bu uzun sürmüş, ama artık Praçanda’dan en ufak bir şey bile kafa ve yüreklerde kalmamış.
Himalaya’nın beyaz dorukları duman ve siste bazen gözden kayboluyor, ama oradalar. Halkın umudu ve devrimci enerjisi de biraz böyle. Büyük hayal kırıklığı, güven kaybı, öfke ve ihanet duygusu kapkara bulutlar gibi yıllar boyunca yayıldı, fakat devrime inanç ve mücadele etme iradesi yüce dağlar gibi yerinde duruyor. Sis perdesi kalkmak üzere ve onbinlerce şehidin ve kayıpların sesi, gençliğin sesinde ülkenin her yerinde yankılanacak.
Nepal halkları artık böyle yönetilmek istemiyor, burjuvazi ve işbirlikçiler artık yönetemiyorlar ve sert bir rüzgâr her an kara bulutları dağıtıp en yüksek doruklara kadar manzarayı açabilir. Yeter ki fırtınadan korkmayalım.
Dipnotlar
1-Füzyon: 2001'de Halk Savaşı ile kent ayaklanmalarını birleştirme kapsamında önerilen bir anlayış. NKP(M): “Bugün silahlı ayaklanma stratejisi ile Halk Savaşı stratejisini birbiriyle birleştirmek hayati olmuştur. Böyle yapmaksızın herhangi bir ülkede gerçek bir devrim imkânsız görünmektedir.” (Büyük İleri Atılım..., s. 20) Ancak bu anlayış pratikte silahlı mücadeleyi hem kırda hem de kentlerde geliştirmek yerine onu durdurmanın gerekçesi olarak kullanıldı.
2-12 maddeli anlaşma: Kasım 2005'te Yedi Parti İttifakı ile NKP(M) arasında imzalandı. Daha sonra 21 Kasım 2006'da iki taraf arasında Kapsamlı Barış Anlaşması imzalandı.
3-Nisan 2006'da 19 gün süren halk isyanından sonra kral diz çöktü. NKP(M) daha önce feshedilen kraliyet parlamentosuna % 33 sandalye ile katılmayı kabul etti. Nisan 2008'de Kurucu Meclis seçimleri yapıldı NKP(M) bu seçimlerden en güçlü parti olarak çıktı. Bir geçici hükümet kuruldu. 28 Mayıs 2008'de yeni seçilen Kurucu Meclis Nepal'i federal demokratik bir cumhuriyet ilan etti.
4-BIPPA: Hindistan'la imzalanan İki Taraflı Yatırım Teşvik ve Koruma Anlaşması
5-Baburam Bhattarai Kraliyetin Geri Çekilişi ve Demokratik Cumhuriyet Sorunu, 15 Mart 2005
6-Gyanendra 1 Şubat 2005'te darbe yaparak mutlak iktidarı ele geçirdi.
7-Hindistan Komünist Partisi (Maoist)'ten Birleşik Nepal Komünist Partisi (Maoist)'e Açık Mektup, 20 Haziran 2009
8-Age