“Devrim kitlelerin eseridir.” Tarihin sınavından geçmiş bu “tez” her devrimci partinin ve militanın rehberidir. Devrimci politik faaliyetin ve savaşımın odağında kitlelerin kazanılması hedefi durur. Komünist devrim partilerinin görüş açısından bu “kazanma” mücadelesi, sınıfsal, toplumsal, cinsel, ulusal nitelikli demokratik, ekonomik ve devrimci talepler zemininde yasal-yasadışı, barışçıl-kitle şiddetine dayalı, silahsız-silahlı biçimlerde yürür. Ne var ki, ideolojik ve kültürel pek çok etken bu mücadeleyi dolaysızca etkiler, “karmaşıklaştırır”. Demokratik bilinç zayıflığı veya faşist terörün yıldırıcılığı, sindiriciliği dışında, egemen sınıfın şekillendirdiği ve yeniden üretimini örgütlediği ya da “çaresizlik” hissinin çapalayıp suladığı dinsellikle bağlı inançlar, ulusal önyargılar, şovenizm, değişik tipte gelenekler, örneğin bir proleteri, bir emekçi kadını, bir emekçi Kürdü, bir yoksulu veya bu güçlere ait belirli bir yığını burjuvazinin, erkek egemenliğinin, sömürgeciliğin destekçisi haline getirebilir.
O nedenle, kitle çalışması veya kitleleri ekonomik, demokratik hak istemlerinin ve devrimci taleplerin etrafında mücadeleye yöneltme faaliyeti, odağında politik çalışma olmak üzere, siyasi, sanatsal-kültürel ve ideolojik faaliyet bütünlüğünü gerektirir. Bu süreğen günlük çalışmanın konusu olmak kadar, örneğin bir işçi direnişi veya bir grev sürecinde tiyatro oyunu, film gösterimi, müzik dinletisi, şiir dinletisi, panel, seminer gibi faaliyetleri örgütleme ihtiyacını gösterir.
Komünist bir parti için “kitlelerin kazanılması”nda amaç, basitçe parti gövdesini büyütmeye de, toplumsal muhalefet kuvvetini artırmaya da indirgenemez. Kitlenin mücadele içinde eğitimi, siyasi bir ordu olarak örgütlenmesi, toplumsal savaşım gücü niteliği kazanması temel hedeftir. Bir başka anlatımla, Marksist Leninist bir parti, ekonomik ve demokratik talepli muharebelerde, aynı içerikte kampanyalarda veya seçim faaliyetlerinde kendini, ekonomik, demokratik sloganlarla, sınırlamaz. Kitleyle, muharebeye, kampanyaya yol açan sorunun, talebin düzenle, mevcut devletle, siyasi rejimle bağını gösteren, devrimci çözümü ifade eden hedeflerin propagandasını içerecek tarzda ilişkilenmeyi esas alır. Bunu sloganlarıyla da yansıtır. İşçi kitle çalışmasında, işçi sınıfına, devletle ve düzenle şu ya da bu derinlikte çelişki ve çatışma içindeki ezilen sınıf, tabaka, cinsiyet, ulus ve inançtan kitlelerin sorunlarıyla, devrimci ve demokratik talepleriyle, özlemleriyle pratik ilişkileniş içinde olma görev ve sorumluluğunu gösterme, önder sınıf işlevinin ancak böyle bir pratik içinde maddileşebileceği bilinciyle donanmasını sağlama çizgisinde hareket eder. Her türden ajitasyon-propaganda çalışmasında bunu gözetir. Tüm bu bakış açısı ve pratik, devrimin nesnel koşullarının hazır olduğu, meselenin öznel etkenin hazırlamasında düğümlendiği bilinciyle bağlıdır. Devrimin güncelliği gerçeğine dayanır.
Devrimci deney cephaneliği kitle çalışması bakımından araç, biçim ve yöntem yönünden zengindir. ‘68-71, ‘75-80, ‘87-96, 2004-2015 aralıklarında değişik nitelikte ve düzeyde kazanım ve birikimler yaratmış pek çok parlak, çarpıcı kitle çalışması örneği mevcuttur. Üniversiteler bir yana, ‘71 öncesinde Dev-Genç’in 2000 köye gidip ajitasyon, propaganda, örgütleme çalışması yürüttüğünü hatırlamak politik çalışma alanlarının çok daraldığı günümüzde yol gösterici, iddia kazandırıcı bir esin verebilir. Tarihsel gerçekler elbette başarılı pratiklerden ibaret değildir. 12 Eylül 1980’deki faşist askeri darbenin ardından gelen kırk dört yıl içinde egemenlerin devrimci hareketi şu veya bu düzeyde kitlelerden tecrit etmeyi başarabildikleri dönemler oldu. Düşmanın bu başarısı, o süreçlerde devrimci parti ve örgütlerde, devrimci militanlarda kitlelere güvensizlik, hatta yabancılaşma, meşruiyet bilinci zayıflaması, politik iddiasızlık, içe, kendine dönüklük gibi ideolojik, siyasi, örgütsel tahribatlar yarattı. Bunlar da uyarıcı, eğitici olumsuz örnekler olarak aynı devrimci deney cephaneliğimize dahildir.
20 Temmuz 2015 Pirsus/Suruç katliamından günümüze gelen sekiz yıllık dönem, bu olumsuz örneklerden birini oluşturur. Bu süreçte, faşist saray cuntası, faşist şeflik rejimini kurmak için başlattığı, sonrasında da şiddetini, yoğunluğunu, yaygınlığını artırarak kesintisiz tarzda sürdürdüğü faşist devlet terörüyle kitleleri korkutmak, yıldırmak, sindirmek, devrimci ve ulusal demokratik hareketten koparmak; paralel biçimde ağır örgütsel darbeler vurarak devrimci parti ve örgütleri içe, kendilerine döndürmek, kitlelerden tecrit etmek istedi. 2016 sonundan itibaren saldırılarını ideolojik-siyasi tasfiyeciliğe yöneltme ve bir aşamadan itibaren geniş çaplı tutuklamalarla, önder kadroları, yönetici militanları suikastlarla katlederek devrimci parti ve örgütleri çözüp dağıtma yönünde derinleştirdi. Faşist şeflik rejiminin saldırıları karşısında geliştirilen direnişe karşın, kitle hareketinin daralması, kabuklarına çekilişi, savunmaya geçişi önlenemedi. Örgütsüzlük yayıldı. Devrimci parti ve örgütler, siyasi çalışma alanlarının ve kitle gövdelerinin daralması, kitle bağlarını seferber edememe, kitle çalışmasında aşırı sınırlanma gibi çok önemli sorunlarla yüz yüze geldiler. Devrimci partilerin bir bölümü ile antifaşist partilerin, grupların neredeyse tamamı kendilerini, pasif savunmaya geçen, kabuklarına çekilen kitle hareketine uydurmayı dönemin biricik akıllı, sağduyulu taktiği olarak benimsediler, giderek bunu teorize etmeye yöneldiler. Süregiden sınıf savaşımıyla kaydedici ve yorumcu tarzda ilişkilenmek, dolaysız siyasi mücadelenin ve fiili meşru eylemliliğin kıyısında kalmak pratiği daha geniş bir parti ve örgütler yelpazesini kapsar hale geldi. Böylesi koşullarda patlak veren ve iki yılı işgal eden korona salgını kitlelere ve kitle çalışmasına yabancılaşma, kitlelere güvensizlik zehrini devrimci saflara bir kez daha ve yaygın biçimde şırınga etti.
Komünist öncü bu 8 yıllık dönemde faşist sömürgeci düşmanın ideolojik-siyasi tasfiyecilik plan ve saldırısını “direnen ve savaşan parti” pratiğiyle göğüslemesine, çizgi sürekliliği ve örgütsel süreklilik başarısına karşın, Türkiye ve Bakur’daki kitle çalışmasında aynı başarıyı sağlayamadı. Süreğen faşist saldırılar altında önlenemeyen değişik nitelikteki kayıplar (ölümsüzler, sıklaşan ve yaygınlaşan tutuklamalar; kimi parti kadro ve üyelerinde ortaya çıkan kendini sınırlama biçimindeki siyasi gerilemeler; kimi kadro ve üyelerin tasfiyeciliğin önünde sürüklenerek kendini mücadelenin, partinin dışına atması) siyasi ve örgütsel çalışmada çeşitli zorluklar üretti. Faşist sömürgeciliğin Bakur sınırlarında hakimiyetini güçlendirerek kadro takviyesi imkanlarını darbelemesi ve illegalitenin yeni koşullarının yaratığı özgün sorunlar partinin bu durumu dengeleyebilecek rezervlerini değerlendirmesini engelledi. Durum tedrici biçimde, kitle çalışmasında zayıflama, araç ve biçimlerde sınırlanma, siyasi çalışma alanlarının daralması, kitlelere ve kitle çalışması araçlarına güvensizleşme pratiği ve görüş açısı biriktirdi. Tutuklama yoğunluklarıyla bağlı örgütsel nitelik zayıflamalarının ve örgütsel boşlukların da etkisiyle, iki korona yılı bu gelişmeleri, kitle çalışmasının büzüşmesi, kitle ilişkilerinin sınırlanması, örgütlerin parti tabanıyla temasının zayıflaması, iç örgütsüzlüğün derinleşmesi, meşruiyet bilincinde zayıflama, kitlelere ve kitle çalışmasına yabancılaşma yönünde derinleştirdi.
Bütün bunları somutluğu içinde ve genişçe tartışan komünist öncü, kitle çalışması, kitleleri mücadeleye seferber etme ve örgütleme görevleri kapsamında şu hedefleri oluşturdu: kitle çalışmasına yabancılaşma, kitlelere güvensizlik ve meşruiyet bilincindeki zayıflamanın tüm biçimleriyle güçlü bir ideolojik mücadele yürütelim. Yığınların daha geniş kesimlerine ulaşma, bunun imkanlarından biri olarak siyasi çalışma alanlarını genişletme ve kitle çalışmasında süreklilik hedeflerine odaklanalım. Kitle çalışmasını yenileyelim, kitle çalışması içinde tazelenelim, yenilenelim. Kitle çalışması araçlarını, biçimlerini ve yöntemlerini zenginleştirelim. Kitle çalışmaları sürecinde kazanılacak güçlerle parti örgütlerini güçlendirelim, yenilerini kuralım. Örgütsel daralmayı tersine çevirelim.
Komünist öncünün bu görevlerin üstesinden gelmek zorunda olduğu tartışma gerektirmiyor. Bu, somutta, tek tek parti örgütlerinin, tek tek yoldaşların vurgulanan görevle militan tarzda ilişkilenmelerinden, bir başka ifadeyle çalışmaya ruhunu katma ve en büyük özveriyle yüklenmelerinden başka bir anlama gelmez. Parti tarihinin başarılarından, kitle çalışmasıyla bağlı atılımlarından öğrenmek; kitlelere güvensizlik, kitle çalışmasına yabancılaşma, meşruiyet bilincindeki zayıflama gibi iç engellerimizle ideolojik mücadeleyi yoğunlaştırmak; zorlu koşullar altında, berrak bir fedakârlık gücüyle yürütülmesi gereken pratik faaliyetlerin gerektirdiği iradilik düzeyiyle donanmak başarıyı yakınlaştıracaktır.
Kitle Çalışmasında Zeminimiz Ve Çalışmanın İki Düzeyi
Gündelik yaşamda kendini gösteren faşist baskılar ve yasaklar, büyük çoğunluğu fiilen kazanılmış demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi, türlü adaletsizlikler, çalışma koşullarının kötüleşmesi, pahalılık, işsizlik, yoksulluk krizi, iş cinayetleri, kadın kıyımı, ırkçı sömürgeci zulüm gibi çok değişik nedenlerden ötürü çektikleri acılar, işçileri ve ezilenleri, faşist devlet terörünün yıldırıcılığı karşısında çekildikleri pasif savunma mevzilerinden çıkmaya, aktif savunmaya geçmeye zorluyor. Duyguları, sezgileri, deneyleri onlara bunu söylüyor. Ne var ki, işçi sınıfı ve öğrenci gençliğin ezici bölümünün demokratik, mesleki örgütlülükten bile yoksun olması, eylemlerin birbirinden yalıtık gelişmesi, taleplerin genelleştirilememesi bu girişimlerin toplumsal, siyasal koşullara yeni bir çehre kazandırma noktasına ulaşmasını engelliyor. Yalnızca ırkçı, şoven politik İslamcı ve patron işbirlikçisi olanlar değil, reformist sendikalar ve konfederasyonlar da izledikleri politikalarla bu durumun değişmesinin engeli durumunda. Öyle ki, işyeri temsilcilik seçimlerinde, şube yönetimi seçimlerinde veya konfederasyon genel kurulundaki tutumu somutunda Genel-İş örneğinde gördüğümüz gibi, kimi reformist sendikalar, faşist şeflik rejiminin, devrimcilerle genel olarak kitleler, özel olarak da işçi sınıfı kitleleri arasında duvar örmek için yürüttüğü faaliyetin destek kuvveti olarak mevzileniyorlar.
Kitle çalışmasını dikkat çekilen zeminde, kendiliğinden kitle hareketinin çok zayıf olduğu, kitlenin henüz onlarla, yüzlerle sayılmaya devam ettiği, faşist devlet terörünün son 8 yılda yarattığı örgütsüzleşmenin, kaygıların, korkuların belirlediği ruh hali ve görüş açısının kırılamadığı koşullarda ve komünistlere dönük süreğen faşist terör altında örgütleyip sürdüreceğimizin bilinci eylemimizde de, ruhsal dayanıklılığımızda da karşılık bulmalıdır. Kolaycı beklentiler içinde olunmamalı, fakat devrimci iddia, devrimci iyimserlik, hayal gücü ve başarma kararlılığı tüm çalışmalarımıza ruh ve tarz kazandırmalıdır.
Zorlu yürüyüşte bu umutlu varoluş, işçilerin ve ezilenlerin bağrında biriken memnuniyetsizlik ve öfkeye; çeşitli vesilelerle dışa vuran ve yine değişik işaretlerden sezilip görülen mevcut durumu veya koşulları değiştirme özlemine; sınıfsal, cinsel ve ulusal çelişkilerin keskinleşiyor olması gerçeğine dayalıdır. Nesnel koşulların bir parçası, fakat onu değiştirip dönüştürecek bir örgütlü dinamik olarak komünist öncü işlevini yerine getirebildiği ölçüde “memnuniyetsizlik”, “öfke”, “mevcut durumu değiştirme istek ve özlemi” ve “keskinleşen çelişkiler” maddi bir kuvvete dönüşecek, kitlelerin kazanılması ve örgütlenmesi yolundaki adımlar ve başarılar hız kazanacaktır.
Kitlelerle temasın iki düzeyi olduğu biliniyor. Bunun biri politik kitle ajitasyonu yoluyla yığınların ekonomik, demokratik ve devrimci haklarının, taleplerinin, özlemlerinin gündemleştirilmesi, savunulması ve aynı zemindeki eylemliliklerdir. Diğeri ise kitleyle yaşam alanlarında, fabrikalarda, okullarda, sendikalarda, değişik nitelikte demokratik kitle örgütlerinde gerçekleşen fiziki temas ve kurulan örgütsel bağlarda, bu temeldeki etkileşimde maddileşir. Her iki düzeyi içeren toplam çalışma, propaganda, örgütleme ve eylemle bütünlenir.
Politik kitle ajitasyonu, belirli bir sorunu en çarpıcı görünümüyle yığınların görüş açısına taşımanın, şu veya bu mesele etrafında oluşan öfkeyi tutuşturmanın ve harekete geçirmenin olduğu kadar, memnuniyetsizlikleri, içten içe birikmiş tepkileri açığa çıkarmanın da güçlü bir imkanıdır. Fabrika bölgeleri, işçi servis araç ve durakları, işçi havzaları, emekçi semtleri, üniversite kampüsleri, lise önleri, kent içi ulaşım araçlarına kitlesel iniş-biniş noktaları, pazarlar, işçilerin direniş ve grev alanları, tek tek işçi-emekçi konutları ve kent meydanları sömürenlerle-sömürülenler, ezenlerle-ezilenler, zenginlerle-yoksullar arasındaki çelişki, saflaşma ve mücadele kapsamındaki sayısız sorun içinde o an, o gün, o süreçte öne çıkan veya öne çıkarılması gereken mesele etrafındaki politik kitle ajitasyonuyla kuşatılmalıdır. İşçileri ve ezilenleri ekonomik, demokratik, devrimci bir talep etrafında sokağa, eyleme, direnişe, dayanışmaya, örgütlenmeye çağırmak; o somut sorunun kapitalist düzenle, faşist rejimle, sömürgecilikle, erkek egemen sistemle bağını göstermek ajitasyon ve propaganda çalışmasının organik bir parçasıdır. Elbette kitleler ajitasyon ve propaganda veya pedagoji yoluyla değil, esas olarak eylem okulunda eğitilebilirler. İşçi sınıfının öncü müfrezesinin öne sürdüğü şiarların, hedeflerin doğruluğunu özdeneyleriyle kavramaları bir parçası olacakları eylemler yoluyla gerçekleşir. Bu eylemler (sokak gösterileri, direnişler, grevler, işgaller, mitingler, devrimci kitle şiddetini ve askeri savunmayı da kapsayan tipte hak, dayanışma ve talep eylemleri) aynı zamanda kendileri birer politik kitle ajitasyonuna dönüşerek işçilerin ve ezilenlerin yeni kesimleri için uyarıcı, saflaştırıcı bir dinamik olarak işlevlenirler. İşçi sınıfının devrimin örgütlenmesine ve zaferine hazırlığı böyle bir hattan ilerleyecektir.
Kitle Çalışmasının Pratik Ve İdeolojik Engellerini Yıkalım
Son sekiz yılda gerek faşist sömürgeci düşmanın kitlelerle aramıza duvarlar örme politikasıyla bağlı süreğen ve yoğunlaştırılmış terörü, gerekse bunu boşa çıkarmak için yürüttüğümüz çalışmalarda ortaya çıkan yetersizliklerimiz, irade zayıflıklarımız bir dizi olumsuzluk üretti. Kuşkusuz bunlar bir günde ortaya çıkmadı. İç mücadele ve özeleştiri dışında da kalmadılar. Fakat önlenemediler. Politik kitle çalışmasının her iki düzeyine yansıyan, iddia kaybı, girişkenlik yetersizliği, kireçlenme, yabancılaşma, görüş açısı yorgunluğu, hayal gücünde sınırlanma zayıflıkları, kaçınılmaz olarak hem kitle bağlarımızın daralmasına hem de örgütsel daralmaya yol açtı.
Bu duruma etkili bir müdahalede bulunmak, politik kitle çalışmasının her iki düzeyinde niteliği yükseltmek, başarı ve kazanımlarımızı güçlendirmek için kolları sıvamak zorundayız. Başka türlü, öncü parti niteliğinin sürekliliğini sağlamaktan ve önder parti yürüyüşünde kesintisizlik iddiasından uzaklaşırız. Buna izin veremeyiz ve vermeyeceğiz.
Şu soruya cevap aramak yol gösterici olacaktır: süregiden politik kitle ajitasyonu çalışmalarımız bize ne söylüyor?
Birincisi, çalışmanın gerektirdiği hazırlık ve donanım görevleriyle ilişkide yüzeysellik sorunumuz var. Politik kitle ajitasyonunda veya propaganda çalışmalarında konuya hakimiyet, mesele üzerinde etraflıca düşünmüş olmak, yeterli kafa hazırlığı çalışmanın amacına ulaşması bakımından temel önemdedir. Bu açıdan kolaycılığı, yüzeyselliği, en kısa ifadeyle hazırlıksızlığı aşmak zorundayız. Okumalı, akıl yormalı, hazırlık tartışmaları yapmalı, yığınların karşısına hem içerik ve hem de anlatım biçimi konusunda iyi, etkili bir donanımla çıkmalıyız.
İkincisi, geniş çapta politik kitle ajitasyonu çalışmamız sınırlı ve bu tip bir faaliyet yürüttüğümüz illerin sayısı yetersiz. Olumlu bir pratik içinde olduğumuz kentlerde ise belirli semtlerin ve meydanlarının dışına çıkma yönelimimiz zayıf. Oysa şu yakın dönemin örnekleri bile kentlerin yeni bölgelerine açılmanın dinç bir potansiyelle buluşma, ortam yenilenmesi, kitlelerin nabzını daha iyi tutabilme imkânı yarattığını gösteriyor. Partinin kitle tabanının, ilerici, demokrat, devrimci işçi ve ezilenlerin yaşadığı mahallelerde, semtlerde çalışmamızı sürdürmeli, fakat o alanlarla sınırlanmamalıyız. Bu konuda tutukluğu, sağlamcılığı aşmak, cesur olmak zorundayız. Ve daha önemlisi, politik kitle ajitasyonunu yeni kentlere taşımalıyız. Bu, politik etkinin yeni kesimlere yayılmasının, parti örgütlerinin gelişmesinin ve güçlenmesinin temel koşullarından biridir.
Üçüncüsü, görece geniş gruplarla halka gazete ulaştırma biçimindeki politik kitle ajitasyonu pratiğimiz çok zayıf. Örgütlü olduğumuz alanlarda bu çalışmayı ayda birkaç kez yürütmeli, yeni meydanlara, yeni işçi havzalarına, yeni semtlere taşımalı, her seferinde yeni yoldaşlara görev vererek ajitatörlerimizi çoğaltmalıyız.
Dördüncüsü, politik kitle ajitasyonunun yazılı ve görsel araçlarıyla en geniş yığınlara ulaşılması, şu veya bu konuda memnuniyetsizliğin açığa çıkarılması, öfkenin harekete geçirilmesi, komünist öncünün yeni yeni bilinç edinmeye başlamış işçi ve ezilenler nezdinde bir odak olma iddiası ve göreviyle ilişkilenişte çıtayı yükseltmeliyiz. Bu zorunlu ve ertelenemez bir görev. Gazete, bildiri, afiş, duvar yazılaması, pul/stikır, duvar gazetesi, sokak tiyatrosu, sokak müziği, internet, sosyal medya, radyo, televizyon gibi araçların ajitasyon ve propagandada değerlendirilmesinde yetersizliğimiz de gözler önünde. “Gazete satmak”, “bildiri-afiş tüketmek” gibi kavramlardan da anlaşılabileceği gibi ciddi bir görüş açısı sorunumuz da var. Araçları sınırlayarak, değiştirmemiz gereken durumu bir soruyla özetleyelim: birkaç yüz bin insanın yaşadığı bir ilçede veya nüfusu milyonlarla sayılan bir kentte, birkaç bin bildiriyle, birkaç yüz afişle hangi çapta bir etki yaratılabilir?
Politik kitle çalışmasının ikinci düzeyi olan yüz yüze temas konusunda da ciddi zayıflıklar, yetersizlikler içinde olduğumuz gözler önünde. Türkiye ve Bakur’da faşist sömürgecilikle çarpışmalar içinde oluşan örgütsel nitelik zayıflamaları, yerel örgütsel önderlik boşlukları dışında, çalışma tarzı, içe dönme eğilimleri, zamanını örgütleme, planlı-hedefli çalışma yetersizlikleri, en önemlisi de korona döneminde etkisini derinleştiren kimi alışkanlıklar bunu üreten etkenler. Kitle çalışmasına yabancılaşma, kitlelere (onların hiç değilse görünür gelecekte mücadeleye atılacağına, demokratik ve devrimci bir dönüşüm yaşayacaklarına, devrimci bir siyasi ordu haline gelebileceklerine) güvensizlik, kitlelerle ilişkilerde devrimci meşruiyet bilincinde zayıflama gibi gerçekler ise aynı sürecin ve koşulların açtığı, alandan alana, yoldaştan yoldaşa değişse de komünist öncünün karşı karşıya olduğu ideolojik yaralar.
Bu zeminde, yenilgiye uğratmak, değiştirmek, geliştirmek zorunda olduğumuz gerçeklerimizi düşünelim. Gerek bütünde gerekse tek tek kentlerin kendi içinde siyasi çalışma alanlarımızın, dolayısıyla yüz yüze temas potansiyeli içinde yer alan kitlenin sınırlılığı. Yüz yüze temasın, örgütsel ve ideolojik bağın araçları olarak gazete, dergi, bülten, broşür, kitap, bildiri vb. imkanların değerlendirilmesinde irade kaybı ve anlayış gerilikleri. Kampanya tarzı çalışmada zayıflama. “Çat kapı” gibi devrimci meşruiyet bilincine dayalı yöntemlerde gerileme. Şu veya bu düzeyde temasta olunan işçileri, kadınları, gençleri, yoksulları kurumlarımıza, etkinliklerimize, eylemlerimize katılmaya, şu veya bu tipten bir katkıda bulunmaya çağırmada ve bu konuda ısrarlı bir ikna mücadelesi yürütmede tutukluk, zayıflık, özgüvensizlik. Fabrika, işletme, okul, mahalle, dernek, sendika, yurt, sanatsal etkinlik ortamları, kurslar, başsağlığı veya gözünüz aydın ziyaretleri, bayramlaşmalar, tutsak görüşü yolculukları, alışveriş kuyrukları, direniş, grev ve miting alanları gibi olanaklı her zeminde işçilerle, kadınlarla, gençlerle, işsizlerle, yoksullarla, aydın ve sanatçılarla kitlesel ve bire bir sosyal ve politik ilişkiler kurmakta, sürdürmekte girişkenlik, ısrar, yaratıcılık yetersizliği. Aynı zeminde planlı-hedefli faaliyette irade zayıflaması, çalışma tarzımızın gelişkin yönlerinden biri olan 07/23 saat aralığında faaliyet yürütme yönteminin istisnaya dönüşmesi. Üstelik tüm bunlar, biri işçi sınıfı ve ezilenlere dönük kitle çalışmasının bütünü, diğer üçü özel olarak işçi, kadın ve gençlik yığınlarına dönük dört; kültür-sanat cephesi gibi geniş kitlelerle temas imkanları güçlü bir aracı da eklersek beş ayrı araç ve kanal gerçekliği içinde olup bitiyor. Bu da gerek birer yol açıcı gerekse birer havuz olarak bu araçlarla kitle çalışması, yığınların yeni kesimleriyle bağ kurma, kitleyi örgütleme, mücadeleye seferber etme işlevleri temelinde ilişkilenmenin zayıflığını gösteriyor.
Politik kitle ajitasyonunun ve tali olarak da yeni kitle bağları kurmanın aracı olarak sosyal medyayla ilişkilenişimizi amaca uygun hale getirmeliyiz. Yüzeysellikler, özensizlikler, en önemlisi de büro-ev merkezli kitle ilişkilenişi gibi zayıflıklar bu araçla ilişkiyi verimsiz, yer yer sorunlu hale getiriyor. Buna son vermeliyiz. Komünist öncünün “özgürleşmesi”, “özgür çalışması” ihtiyacının bu kadar öne çıktığı bir dönemde, neredeyse bütün ilişkileri sosyal medya ve telefon mesajlaşması temelinde “sürdürmek” araçla ilişkinin doğru yönetilmediğini gösteren örneklerden biri. Bu duruma da hızla son vermeliyiz. Politik kitle ajitasyonunda; parti basınının, parti açıklamalarının, şiarlarının ve çağrılarının paylaşılmasında sosyal medyayı çok daha etkin, çok daha verimli biçimde değerlendirmeliyiz.
Şunu çok iyi biliyoruz ki, çalışma, yaşam ve eğitim alanlarında kitlelerle bağınız yoksa ya da çok zayıfsa, politik kitle ajitasyonunun ya da partinin yürüttüğü mücadeleyle oluşan siyasi etkinin sizinle yığınların yeni kesimleri arasında fiziki bağlar kurulmasına katkısı sınırlı kalacaktır. Bu bağı örgütlemek, potansiyel güçle temas etmeyi başarmak, en elverişli biçimler yoluyla ilişkilenişin sürekliliğini, örgütsel bir çehre kazanmasını sağlamak zorundayız.
Bir basın açıklamasına, oturma eylemine, direniş veya grev ziyaretine, yürüyüşe, mitinge, gece etkinliğine, ölümsüzler için düzenlenen anmaya kitle katılımı için ne yapıyoruz sorusuna verilecek cevap “ne yapmamak” ve “ne yapmak” gerektiği sorularını aydınlığa kavuşturmaya katkıda bulunacaktır. Çalışmadan önce kitleyle dolaysız ilişki kuracağımız yaşam alanlarında kaç bildiri dağıtıyor, kaç afiş asıyor, kaç kapıyı çalıyoruz? Fabrikada, işletmede, okulda, yurtta, kahvede, sokakta, dernekte, sendikada, otobüste, minibüste kaç işçiyle, kadınla, gençle, işsizle, emekçiyle, yoksulla bire bir konuşup şu şu nedenlerle mutlaka katılması gerektiğini söyleyip tartışıyor ve katılmasını istiyoruz? Örneğin İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Amed’de, Dilok’ta, Dersim’de binlerce insanla böyle bire bir temas kurmadan mesela yüzlerce yeni insanın katılımını bekleyebilir miyiz? Çalışma ve eğitim grupları dahil, değişik tipte parti örgütlerinde yer alan yoldaşların her biri bu çalışmayı elli insanla, yüz insanla bire bir görüşüp tartışmak biçiminde hedefli tarzda yürütmüyorsa, taraftarlar, sempatizanlar aynı biçimde seferber edilemiyorsa, hele de günümüz siyasi koşullarında kitle katılımı üzerine konuşmanın havanda su dövmekten farkı kalır mı?
Meselenin içe, partiye dönük yönleri de sorunla aynı zeminde durduğu ölçüde önemlidir.
Örneğin, parti kitlesiyle ilişkilenişin “mesajcılık teknikerliği”ne hapsedilmesi, kitle çalışması, kitle bağları yöntemlerimiz konusunda uyarı alarmlardan biridir. Parti taraftar ve sempatizanlarını bir hafta, on gün sonra düzenlenecek bir kitle toplantısına, eylemine, etkinliğine alan örgütünün bire bir temasıyla çağırmak, tereddütte olanları adeta sürüklemek, yanlarında bir işçiyi, kadını, emekçiyi, genci getirmeleri için tartışmak, ikna etmek, toplantıya, etkinliğe, eyleme davet edilecek akrabalarına, dostlarına, belirli bir sosyal ilişki içinde olduğu insanlara birlikte gidip konuşmayı zorlamak yerine “mesaj atmak”, çalışmayı ruhsuzlaştırmaktan, devrimci etkileşimi, ikna imkanını tasfiye etmekten, yabancılaşma ve bağların zayıflamasından başka bir sonuç üretmiyor. Böyle bir çalışma tarzı ve ilişki kültürü içinde yetişen, daha kötüsü şekillenen genç yoldaşların kitle çalışmasındaki zayıflıkların aşılması için taze bir soluk, yeni bir dinamizm kaynağı olması da mümkün olmuyor. Bunun uzun bir dönemdir bizzat parti taraftar ve sempatizanlarının ısrarla sundukları bir eleştiri olduğu da özel olarak dikkate alınmalı, bu haklı devrimci beklentinin yanıtlanmasındaki yetersizliklerin üzerine sonuç alıcı bir tarzla gidilmelidir.
Örneğin, belirli ölçülerde dönemin politik ve toplumsal koşullarıyla bağlı olsa da, yapay ve önemsiz olanlar da dahil değişik bireysel sorunlar etrafında içte enerji tüketiminin kitle çalışmasının, yeni, dinç güçlerle temas kurmanın, onlara emek vermenin gerisine düştüğü gerçeğimiz de önemli. Politik, hatta ideolojik kararsızlık içinde olan, yarı-niyetliliği açık seçik görülen, bireyciliğini dayatmayı yöntem haline getirmiş kişiler için toplantılarda ve görüşmelerde harcanan zamanın kitle çalışmasına ayrılan zamanın gerisine düştüğü örnekler hiç de az değil. Bu, yüzünü kitleye dönmek yerine içe, kendine dönmenin biçimlerinden biri olması nedeniyle bir zayıflık olarak muhakkak üzerine gidilmesi gereken bir sorunumuz.
Emekçi semtlerinde, işçi havzalarında, işçi sınıfı, kadın kitleleri, liseli ve üniversiteli gençlik içinde çalışma yürüten parti örgütleri ve yoldaşların sorumluluk sahalarında ortaya çıkacak gelişmelere, doğacak ihtiyaçlara gün yirmidört saat cevap verebilecek, kitlelerin nabız atışlarını elde tutabilecek tarzda konumlanma ve böyle bir iç ilişkileniş içinde olma düzeyleri partimizin birikiminin ve iddialarının gerisindedir. Bu açıdan kararlı biçimde yenilenmeye yönelmeliyiz. X semtinde veya işçi havzasında çalışma yürüten bir yoldaşın Y bölgesinde ikamet etmesi veya günün önemli bir bölümünü alanın dışında geçirmesi, faaliyeti de alan hakimiyetini de yüzlerce, binlerce insanla tanışıklık ve temas hedef ve görevini de baltalar. Güçlere, olanaklara hakimiyette, eğitim ve kadrolaştırma çalışmasında boşluklar yaratır. Çalışma ve yaşam tarzında bu konularda ortaya çıkan gerileme ve zayıflıkları ortadan kaldırmak öncelikli görevlerimizden biridir.
İleri
Komünist öncünün politik önderlik anlayışı, yüzünün içe, kendine değil, kitlelere, onların, sorun, talep ve özlemlerine dönük olmasında ve bunun yorumculuk, kaydedicilik ve seyircilik tipinde bir “yüzü dönüklük” biçimini alıp boş bir kabuğa dönüşmemesinde ifade bulur. Bu, pratikte, işçi sınıfı ve ezilenlerle faşist şeflik rejimi, inkârcı sömürgecilik, erkek egemen devlet-toplum, kapitalist düzen arasındaki tüm sorun, çelişki ve çatışmalara “işçi sınıfının örgütlü ve öncü müfrezesi” görüş açısından müdahil olmakta somutlaşır. Müdahilliğin bir biçimi etrafında saflaşmalar beliren, medyada yer bulan, deyim yerindeyse hazır gündemlerle eylemli tarzda ilişkilenmek; diğeri ise egemenlerin ilgilenilmesini istemediği, üzerini örtmeye çalıştığı sorunları gündemleştirmektir. Hazır gündemlere ve egemenlerin (burjuva düzen medyasının, burjuva partilerin, devlet kurumlarının vb.) gündeme girmesine set ördüğü, ambargo uyguladığı konulara müdahale zemininin dışında kalınırsa, bırakalım önder partiyi, öncü parti bile olunamaz. Her iki tipte görevin biçimsel, yasak savmacı tarzda ele alınması da görevle ilişkileniş tarzındaki hata ve yetersizliklerden hareketle öncü çıkışlardan uzak durulmasının vazedilmesi de partinin politik önderlik anlayışıyla çelişir. Biçimsel, yüzeysel, yasak savmacı ele alış, bir ön çalışma yapmaksızın, parti kitlesine bile gitmeksizin çok dar bir güçle irade beyanında bulunmakla sınırlı kalan bir pratik üretir; sorunu kitlelere taşıma, kitleleri saflaştırma, harekete geçirme amacının, görevinin üzerinden atlar. Bir saflaştırıcı, harekete geçmeye yöneltici ve kitle eylemi hazırlamanın bir yöntemi olarak öncü çıkışlara sırtını dönmek ise yorumculuğa, kaydediciliğe, seyirciliğe saplanıp kalmaktan başka bir sonuç doğurmaz. Öncü çıkışın tek biçimi basın açıklaması değildir, hatta en önde gelen biçimi de değildir. Mahallelerde, kent merkezlerinde yürüyüşler, şimşek gösteriler, oturma eylemleri, açlık grevi, işgal gibi biçimler, emekçi semtlerinde, işçi havzalarında, okullarda sürdürülen, pankart, afiş, bildiri gibi araçlarla desteklenen, gündemle bağlı kitle çalışmasının dinamikleri olarak işlevlendirilirler. Politik kitle ajitasyonu da binlerle, on binlerle yüz yüzelik temelindeki politik kitle çalışması da bu müdahale zeminini güçlü tutmanın, devrimi hazırlama perspektifi yönünde şekillendirmenin temel ve hiçbir koşulda vazgeçilmez görevleri arasındadır.
Egemenlerle sömürülenler ve ezilenler arasındaki çelişkilerin canlı, yoğun, şiddetli olduğu, sınıfsal olanlar dışında, ulusal, cinsel ve inançsal nitelikteki çelişkilerin de keskin olduğu, politik özgürlük sorununun kendini dayattığı siyasal-toplumsal koşullarda, gündemler kaçınılmaz olarak hızla değişmekte, kısa zaman içinde pek çok konu öne çıkmakta ve bir gündem yığılması oluşmaktadır. Parti örgütleri ve komünist militan bunlara gözünü kapatamaz. Bu ağır görevlerin altından kalkmak için parti örgütlerini güçlendirip yenilerini kurmaktan ve önderlik yeteneğini geliştirmekten başka bir yol yoktur. Geniş çapta politik ajitasyon ve binlerle, on binlerle yüz yüze temas biçimlerindeki kitle çalışmaları, işçi sınıfı ve ezilenlerle bağlı ekonomik, demokratik ve siyasi gündemler etrafındaki kampanyalar, değişik nitelikteki eylemler ve öncü çıkışlar, parti örgütlerini geliştirmenin, takviye etmenin, yaymanın, önderlik niteliğini güçlendirmenin toprağı ve temel koşuludur.
Bu hedef doğrultusundaki yürüyüşümüze tempo kazandırmak için kadrolaştırma çalışmalarını, kitlesel eğitimleri aralıksız tarzda sürdürmek zorunluluğu bir an bile gözden kaçırılmamalıdır. Siyasi çalışma alanlarını genişletmek, parti taraftar ve sempatizanları arasında ideolojik çalışmayı yoğunlaştırmak, bağları sıkılaştırmak, politik ve örgütsel çalışmalara omuz verecekleri biçimler geliştirmek ve tepeden tırnağı iradi bir yönelimle, mevcut kitle çalışması örgütlerini, yayınları ve başkaca araçları, imkanları geniş yığınlarla temas, etkileşim köprüsü ve havuzu olarak değerlendirmek başarmamız gereken görevler olarak önümüzde duruyor.
Tüm bunlar için politik-örgütsel iddiada, görev kapasitesinde, ruhsal dayanıklılıkta, örgütsellikte, yaratıcı inisiyatifte, disiplinde ve fedakarlıkta ortalama düzeyin yeterli olmayacağını; bir dönem daha, sarp ve giderek dikleşen bir yolda ilerlemek zorunda olduğumuzu akıldan çıkarmamalıyız.
Dönemin komutu nettir: yoldaşlar, ileri!