Çok geçmeden ekonomik krize dönüşen Şubat 2001 mali krizi, Nisan ayında kent merkezli bir esnaf eylemliliği ve isyanının doğmasını kışkırttı. Esasında Şubat krizi, tepkinin bir vesilesi oldu. Kent küçük burjuvazisinin damgasını vurduğu hareket, emperyalist sermaye ve IMF'nin, işbirlikçi tekelci sermaye egemenliğinin yıllara dayalı iktisadi, toplumsal ve siyasal baskısının yaratmış olduğu yıkım ve tahribatın, biriktirmiş olduğu öfke ve tepkinin umutsuzluk, çaresizlik içerisinde patlamasıydı.
Nisan ayı boyunca iki hafta süren esnaf eylemleri, Türkiye'de orta alt sınıfların kendiliğinden hareketinin bu yaygınlık, genişlik, yıkıcılık ve militanlık düzeyindeki ilk eylemiydi. Hem bu sınıfın geleceği ve arayışı bakımından, hem de yıkımı hızlı yaşaması ve bunun toplumsal ve siyasal gelişme alanındaki yansıması bakımından önemlidir. Kitlesel esnaf eylemleri, çeşitli sınıfların, onların iktisadi örgütleri ve siyasal partilerinin gündemine girdi. Türkiye'nin, bir küçük burjuvalar ülkesi olmaya devam ettiği düşünülürse, toplumsal ve siyasal gelişmelere siyasal müdahalede bulunan bütün parti ve grupların, sermaye ve Türk burjuva devletinin hareketle ilgilenmesi anlaşılırdır.
Siyasal iktidar mücadelesi ve devrim sorunu olanların, küçük burjuvaziye, kır küçük üreticilerinin sorunları ve taleplerine karşı ilgisiz kalmaları düşünülemez. Proletarya partisi de, antiemperyalist demokratik devrimde proletaryanın stratejik temel ittifak güçlerinin sorunları, talepleri ve hareketi karşısında ilgisiz kalamaz. Ancak, devrimci bir iktidar mücadelesi vermeyenler, güncel siyasal görevlere sırtını dönenler, kitlesel isyanların yıkıcı ve tahrip edici gücünden korkanlar için bir halk hareketi, bir isyan "ilgi çekmeyen ve güncel olmayan bir sorundur. " (Stalin)
Kendiliğinden doğan, gelişen, büyüyen ve yayılan bu hareketin şüphesiz ki iktisadi, toplumsal ve tarihsel kaynakları, sınıfsal bir rengi ve karakteri vardır. O halde, tarihsel olarak çeşitli dönemlerde ve sıkça gündeme gelen ve uygulanan geçmiş IMF direktifli ve "kemer sıkmalı" "istikrar" programlarının uygulanması süreçlerinde değil de, Şubat mali krizi sürecinde neden esnaf ilk sarsılan, uyanan ve sokağa dökülen toplumsal güç oldu? Hem de "gözü dönmüşçesi"ne, devlet kurumlan ve militarizme saldırırcasına. Tarihin her döneminde ve çeşitli düzeylerde genellikle islami gericiliğin ve Türk şovenizminin toplumsal dayanağı olmuş, devletine sadık, muhafazakar küçük esnaf ve zanaatkarlar neden ayaklandı? Esnaf isyanı, geçmiş süreçteki iktisadi, siyasi ve toplumsal baskılara karşı büyüyen ve yığılan toplumsal öfkenin patlaması, zıvanadan çıkmasıdır.
Esnaf, zanaatkar, küçük üretici vb. toplumsal kesimler, küçük burjuva sınıfın, orta sınıfın bir parçası, bileşenleridir. Kapitalizm geliştikçe, giderek yerleşen ve kendisini hissettiren kapitalizmin iktisadi yasaları karşısında bütün umutsuz çabaları işe yaramaz; dayanamaz ve erirler, mülksüzleşir ve yıkıma uğrarlar. Tedricen iktisadi yıkılışları, onları toplumsal olarak proletarya saflarına fırlatır. Emperyalizm ve işbirlikçi tekellerin büyük sanayi üretimi ve ticari üstünlüğü karşısında tutunamazlar. Öyle olur ki; küçük sermayelerini ellerinden çıkarmak, küçük özel mülkiyeti parça parça satarak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlar. İktisadi ve toplumsal alandaki bu nesnel gelişme ve koşullar, nesnel sınıf çıkarları, onları emperyalist sermaye, IMF ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin iktisadi ve siyasi egemenliğine karşı çıkmaya koşullar. İktisadi ve toplumsal yıkım sürecinde olmaları, antiemperyalist ve antifaşist güç, enerji ve potansiyellerinin oluşması ve büyümesini belirler.
İşte Şubat mali kriziyle küçük burjuvazinin alt kesimleri, krizin yükünü ve sonuçlarını en acı ve sarsıcı, şok edici ve şaşırtıcı biçimde yaşadıkları, gelecek yıkım günlerini gördükleri, ellerinde kaybedecekleri küçük mülkiyetlerini sevdikleri için ağlama, sızlama içinde umutsuzca sokağa çıktılar, yürüdüler.. . Bu, küçük krizden dolayı burjuvazinin mülksüzleşme ve yıkım sürecinin hızlanmasına; göreli refah düzeyi ve yaşam standartlarını kaybedişine ya da düşüşüne verdiği en üst düzeydeki tepkiydi. Yüzde 40 devalüasyon ve dalgalı kur, onların yaşamına ve faaliyetlerine hemen yansıdı. Kemer sıkmaya, ücretlerin reel olarak düşürülmesine "alıştırılan", daha çok protestolarla yetinen, alım gücü düşse de bir ücretleri ve sınırlı sosyal hakları bulunan, özelleştirme saldırısı ve krizin işsizleştirme tehditlerine takılan işçi ve emekçi memur yığınlarından farklı olarak mali kriz ve yıkıcı sonuçlarına "alışkın" olmayan esnaf daha önce tepki veren oldu. Devalüasyon sonucu geniş halk yığınlarının alım gücünün düşmesi, dibe vurması, esnafın istediği veya beklediği piyasanın canlanması umudunu yıktı. Küçük esnaf ve zanaatkar “sinek avlamaya” başladı. Tam bir şaşkınlık ve şok yaşadılar. Yüz elli yılı aşkın zaman önce Marks ve Engels, Komünist Manifesto'da şunları belirtiyordu: "Orta sınıfın alt katmanları -küçük çapta ticaretle uğraşanlar, dükkancılar, ve genellikle emekli olmuş esnaflar, zanaatçılar ve köylüler bütün bunlar, kısmen kendi küçük sermayelerinin modern sanayinin işletildiği ölçek bakımından yetersiz kalması ve büyük kapitalistlerle rekabette yenik düşmeleri yüzünden ve kısmen de bunların özel hünerlerinin yeni üretim yöntemleri karşısın da değerini yitirmesi yüzünden, giderek proletaryaya karışıyorlar. "
Büyük hipermarketlerin hızla her tarafı ahtapot gibi sarması, semtlerin en küçük yerleşim birimleri içlerine kadar yayılması, bakkal, manav ve tuhafiyecilerin yıkımı ya da pazar alanlarının sınırlanmasını; tekstil ve gıda sektöründe büyük işletme ve fabrikaların rekabet üstünlüğüyle pazarı tekellerine alması, emperyalistlerin gümrük engeli olmadan meta ihracını büyütmeleri kent ve kır küçük üreticilerini çökertti; hazır giyim ve ayakkabı fabrikaları, terzileri ve küçük ayakkabı imalatçısını sildi... Mülksüzleşme süreci, aynı zamanda kır ve kentlerde sermaye ve artıkların bir avuç burjuva elinde birikmesini; sefalet ve yoksulluğun geniş yığınları girdabına almasını hızlandırdı. İki uç; bir uçta sefalet ve yoksullaşma, diğer uçta zenginlik, sermaye birikimi ve merkezileşmesi...
Esnaf, zanaatkar, işçi ve işsiz yığınların sokakları doldurması, ayağa kalkması, hükümete, siyasal yönetime, IMF'ye ve emperyalist bağımlılığa, siyasal baskı ve yasaklara; siyasi yanılsama ve demagojilere karşı bir tepki ve uyanıştır.
Türkiye'de halkın, toplumun alt sınıf ve tabakalarına siyasal yaşantıya ilişkin işleri düzenleme ve müdahale etme özgürlüğü yoktur.
Askeri faşist rejimler, OHAL ve sıkıyönetim koşullarında işçi sınıfı, emekçiler, gençlik ve küçük burjuva yığınlar siyasal baskı, sopa ve yasaklarla yönetildiler. Örgütlenme ve hak arama özgürlüğü ya olmadı, ya da olduğu kadarı bile gasp edildi. Örgüt, örgütlü mücadele düşüncesi ve bilincine savaş açıldı. Yığınlar sendika ve derneklere bile uzak tutuldu. İşçi ve emekçi yığınlar terörize edildi, politika dışında tutuldu. İşçi ve emekçi yığınları, orta sınıfı siyasi baskı ve yasakla yöneten Türk burjuva devleti, Susurluk'a karşı gelişen tepkiyi manipüle etti. Susurluk çeteleri, derin devletin kirli ve karanlık örgütleri, faaliyetleri, kara para, kayıt dışı ekonomi, türedi zenginler ve kirli ilişkilerin üstü örtüldü. Kirli savaşın yükü, kirli yöntemler, katliam, işkence, kayıplarla; Türk şovenizmi ve politik islamın gerici zehrinin yabancılaştırıcı ve uyuşturucu etkisiyle geçiştirildi.
Mafya ve yolsuzluk operasyonları bütün şatafatlı görüntülere rağmen siyasi ve askeri bağlantılarına varınca durduruldu ve unutturuldu. Devlet bankalarının "görev zararı", özel bankaların iflas yükü yüzsüzce ve çeşitli demagojilerle emekçilerin sırtına bindirildi, sermaye bir avuç işbirlikçi patrona aktarıldı. Ve bütün bu olup bitenlere Türk ve Kürt halkları tanık oldu.
Din, şovenizm, futbol, fuhuş, uyuşturucu, kapitalist tüketim, saptıran TV programları, medya, askerlik ve okullarda yığınlar uyuşturuldu ve yabancılaştırıldı. Türkiye halkları, on yıllar boyunca sadece futbolu, dini, şovenizmi serbestçe ve sesli olarak konuştu. Devletin baskıları, yasakları, örgütsüzleştirme politikaları, Kürt ulusunun haklarını konuşmak yasaktı. Emeğin ve özgürlüğün sesi ve öncüsü komünist ve devrimci güçler faşist propaganda ve yanılsamalarla halka yabancı, halkın çıkarlarına karşı çıkan, "huzuru ve barışı" bozan güçler olarak gösterildi. Sözü edilen huzur, uzlaşı ve barış sözdeydi; baskı, yasak ve yanılsamalarla yaratılmıştı. Kral çıplaktı, gerçekler göz çıkardı. Sermaye ve faşizmin artık "bölücülük, yıkıcılık ve ideolojik akımların kışkırtması" demagojileri de karşılık bulmamaya başladı. MHP başta olmak üzere faşist partilerin "milliyetçiliği", DSP'nin "ulusalcılığı, IMF, ABD iktisadi programlarıyla, Kemal Derviş'le, İncirlik üssüyle, tahkim yasası, yeni tütün ve şeker yasasıyla ayan beyan ortaya çıktı.
Siyasal özgürlük, siyasal örgütlülük, siyasal bilinç ve siyasal gerçeklerin açıklanmasından yoksunluk sınırsız iktisadi ve siyasi baskının uygulanmasını kolaylaştırdı. Yığınlar susturuldu, uyuşturuldu, kendi sınıf çıkarlarına yabancılaştırıldı. Toplumsal çürüme ve çöküş dibe vurdu. Ahlaksızlık aldı başını gitti. İnsani değerler aşınmaya başladı. Bu durum alttan alta bir tepki ve öfke biriktirdi; kent küçük burjuvazisinin toplumsal öfkesi mali krizle patlayıp sel oldu. İşçi ve emekçi memurların sermaye ve faşizmin iktisadi, toplumsal ve siyasal baskılarına karşı gelişen tekil, yerel ve dönemsel savaşımları süreçlerinde (Zonguldak genel grevi ve direnişi, İzmit SEKA direnişi, BAGFAŞ direnişi vb), emekçi semtlerde devrimci hareketin çağrılarına yanıt veren (Susurluk eylemleri vb) ve daha çok Kürt ya da alevi küçük esnafı kapsayan kepenk kapatma, gösterilere katılma dışında genellikle seyreden, tarafsız duran; daha çok dönemin siyasi parti mitinglerinde RP gibisokağa çıkan esnaflar, bu kez onları da hedefleyerek adeta intikam alırcasına sokağa döküldü, hükümete ve IMF'ye karşı öfkesini kustu. Yapılan anketlerde halkın yüzde 50'sinin hiçbir partiye oy vermeyeceğini belirtmesi, sokaklarda "kurda ve kuşa yem olma" sloganının dillendirilmesi, MHP, DSP ve RP binalarına yönelik slogan ve taşlamalar; "Hükümet istifa" talebi, meclise yürüme istemleri, mevcut haliyle yönetilmek istemediklerini yaşamdaki düzenleme ve örgütlenme eğilimlerini ortaya koyuyordu.
Mali kriz sürecinde orta alt toplumsal kesimleri öncelikle sokağa döken bir diğer faktör ise, onların örgütlenme geleneğinin zayıf olması ve mevcut örgütleri, dernekleri ve yöneticilerle olan ilişki düzeyi ve niteliğidir. TESK, milyonlarca esnaf ve zanaatkarın örgütüdür. Ancak üyelerinin iktisadi ve toplumsal yaşamlarında bu örgütlülüğü hissetmesi, talepleri ve istemlerini bu örgüt üzerinden hükümetlere dayatması; TESK yönetiminin üyeleri üzerinde bir otorite ve saygınlık yaratması ya yoktur, ya da çok zayıftır.
Esnaf örgütleri ve yönetimleri, esnaftaki bu güç ve potansiyeli biliyorlardı, ancak bu düzeyde bir tepki beklemiyorlardı. Bilmeleri ve görmeleri de fazla işe yaramazdı. Her halükarda hareket onları aşacak bir dinamizm, güç ve enerji taşıyordu. Bu TESK'in ilk sınavıydı. TESK yöneticiliği ve faaliyetini üye aidatlarını toplamada ve göstermelik kongrelerde gören yönetim, esnaf hareketi ve isyanı karşısında hazırlıksız yakalandı; dalgakıran rolünü ilk günlerde oynayamadı. Sermaye ve faşizmle işbirliği içinde hareketi zayıf kılacak, güçten düşürecek ve pörsütecek mekanizma, araç ve yöntemleri devreye sokamadı. Zaten Derviş, Günday ve diğer yöneticiler ortalıkta görünmediler. Ta ki, hükümetin göstermelik "sus payı" açıklamasına kadar. Kısacası esnaflar, onları geriye çeken, eylemlerinin içini boşaltan ve güçten düşüren bir hazırlık ve örgütlülükle yüz yüze olmadıkları için, öyle bir örgütlülük sorumluluğu ve yükümlülüğü hissetmedikleri için sokağa dökülebildi. Oysa Türkiye gerçeği, toplumun alt sınıf ve tabakalarının kitle örgütlerinin bürokratik ve işbirlikçi yönetimlerinin örgütlü olmayı sermaye ve egemen sınıflar çıkarına eylemi ve hareketi kırmanın, geçiştirmenin, kontrollü öfke boşaltmanın aracı yapabildikleri biliniyor. İşçi ve emekçi memur sendika konfederasyonu yönetimlerinin, tarihte ve son süreçte oynadıkları roller gibi. MGK'nın gündemine de giren esnaf eylemleri, bir biçimde TESK ve diğer esnaf örgütlerine, devleti gözeten ve ihmal edilen görevlerini yeniden hatırlatma vesilesi yapılmıştır.
Hareketin Toplumsal Bileşimi ve Özgünlüğü
Anadolu'nun orta ve küçük kentlerinde ilk eylemler TOBB üyesi ticaret ve sanayi odalarının miting çağrıları üzerine gelişti. Orta burjuvazi, borsa spekülatörleri ve rantçılar, kitle hareketini arkalamaya çalıştı. Çünkü emperyalist sermaye ve TÜSİAD'ın ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusundaki yeni düzenlemeler, yasalar, "ulusal program" vb. bu kesimlerin iktisadi çıkarlarına da dokunmaktaydı. Küçük esnaf, zanaatkar, küçük işletme ve sanayi sitelerinden örgütsüz, sendikasız ve düşük ücretli, işlerini kaybetmekle yüz yüze kalan yüz binlerce işçi, çırak, kalfa, yarı-proleter ve işsizler yığını bu kitle hareketinin toplumsal bileşimidir. Aşağıdan gelişen kendiliğinden hareket, ilk eylemlerdeki önderliği ve yönetimleri aştı, sel olup coştu ve sürükleyen güç oldu. Esnaf odaları ve dernek yönetimleri Ankara, İzmir vb. alanlarda tepelenerek geçildi. Kürsüler ele geçirildi. Eylemler spontane, kitlesel, yaygın ve militandı.
İstanbul, Ankara, Antep, İzmir vb... kentlerdeki bazı gösteriler, farklı bileşim, talep ve hedeflerle gerçekleşti. Eylemler hükümet ve IMF'yi hedefledi. Antiemperyalist motifler taşıdı, sermaye oligarşisi ve faşist diktatörlüğün militarizmine karşı tepkileri içerdi. İşçi ve emekçi ağırlıklı, devrimci ve komünist öncülerin müdahalede bulunduğu gösteriler devrimci, ilerici ve demokratik motifler taşıdı. Eylemlerdeki yıkıcı, militan ve radikal çizgileri de işçi ve emekçi kesimler ve devrimci müdahale sağladı. Ankara'da OSTİM, siteler, Gaziantep'te yığınsal katılım vb. işçiler, işsizler, gençlik ve devrimcilerin katılımı kitle şiddeti ve savaşımının manivelasıydı.
Ankara Tuzluçayır'da polisle çatışma ve barikat savaşı, devrimcilerin etkin müdahalesinin ürünüydü.
Antep'te gerek esnaf hareketi, gerekse Emek Platformu'nun örgütlediği ve 60 bin kişinin katıldığı miting ve eylemlerde işten çıkarılan iplik ve tekstil işçilerinin, Kürt gençlerinin katkısı büyüktür.
İstanbul Gazi mahallesi, Okmeydanı, Alibeyköy, 1 Mayıs, Gülsuyu vb... emekçi semtlerde binlerce kişinin katıldığı eylemlerde "Esnafa değil, IMF'ye barikat", "Hücreleri parçala", "Susma sustukça sıra sana gelecek" vb... kısmen siyasi renklerin baskın çıkması antiemperyalist ve antifaşist güçlerin katılımda ve öncülüğünde aranmalıdır. İşçi-emekçi katılımının yoğunluğu, devrimci güçlerin öncülüğüyle açıklanabilir. Eylemler heterojen bir katılımla gerçekleşti. Her sınıfsal ve siyasal eğilimde, ama nesnel sınıf çıkarları, istem ve ihtiyaçları temelinde bir araya gelen kesimleri kucakladı.
Esnaf eylemleri Osmaniye'de D. Bahçeli ve MHP'yi hedefledi. Bunun siyasi mesajlar taşıdığı ortada. R. Kutan protesto edildi. Meclise yürüme hedeflendi. Burada Türk şovenizmi ve politik islamın, siyasi ve ideolojik etkisinin çözülme, zayıflama süreci içinde olduğunu, siyasallaşmaya açık olma ve ilginin geliştiğini, devrimci düşüncelere yığınların görece açık hale gelmekte olduğunu, ayrıca hesap sorma eğilimi, düşüncesi ve içgüdüsünün kıvılcımlandığını gözlenmiştir.
Esnaf eylemlerinde vergi daireleri, kamu kuruluşları ve banka şubeleri tahrip edildi. Burada sermaye ve hükümet hedeflenmiştir. Eylemler hiçbir ciddi hazırlığa dayanmıyordu. Yığınların toplanma biçimi, çağrıları, taşıdıkları döviz ve pankartlar, attıkları sloganlar, kendiliğinden eylemlerin tipik özellikleriydi. Her yaşta insan panzerlere, polise karşı savaştı, taş attı. Burjuvazi, mumla "provokatör" aradı, ama bulamadı. Bu hareketlerde gerçek dövüşken güç, işçiler, yarı işçiler, işsizler, lümpen proletarya, çıraklar ve gençlerdi.
Eylemler, mücadele biçimleri araçları ve yöntemleri geliştirdi. Otoyolları saatlerce trafiğe kapatma, kepenk indirme, polis ve jandarma barikatlarını zorlama ve aşma, polisin barikatlarını kendi barikatı yapma, kamyonla barikatı zorlama, taş ve sopa kullanma, polis dövme vb... Eylemler kitlesel, coşkulu ve militandı. Devrimci ve ilerici öğelerle birleşince ileri taşan özellikler gösterdi.
Küçük burjuvazinin siyasi talebi, "Hükümet istifa", ve "IMF'ye hayır”la sınırlıydı. Tam da sınıf özellikleri ve örgütsüzlüklerine denk düşen taleplerdi. Hükümetin istifasını istediler; çünkü, kendi çıkarları ve taleplerini hesaba katan başka bir burjuva hükümetin gelmesiyle sorunların çözüleceğini sanıyorlardı. Küçük esnafın savaşımı, eski durumuna yeniden kavuşma ya da göreli refah düzeyini sürdürme hayali ve beklentisi üzerineydi.
Hareketin Egemen Sınıflara Verdiği Mesajlar, Çeşitli Kesimlerin Tepkileri
Mali kriz ve küçük burjuvazinin eylemleri sürecine, işçi ve emekçi yığınların dışında, emperyalistler, her sınıf ve siyasal örgüt, kendi sınıf çıkarları temelinde yaklaştı, istemlerini ileri sürdü, çözümler öngördü.
Türk burjuva devleti ve hükümeti, kendiliğinden hareketin ortaya çıkardığı mücadele ve güçten çok, bunun devrimci hareketle buluşması, özellikle F tipi saldırısına karşı mücadele ve Kürt ulusal hareketindeki diri güçler ve dinamik eğilimle buluşmasından korkuya kapıldı. Devlet kaynaklı ara rejim, teknokrat ve milli mutabakat hükümetleri alttan alta yayılıp korku salındı. Provokatör arayışları, ideolojik akım kışkırtmaları, gözaltılar, sorgulama ve tutuklamalar, gösteri ve miting yasaklamaları korku ve tehditlerle hareketi söndürmeyi ve sindirmeyi hedefledi. Ne yazık ki, diğer örneklerde olduğu gibi, bunda da şimdilik başarılı olmuş görünüyor.
ABD, AB emperyalistleri iktisadi ve siyasi değişim/dönüşüm sancısı ve sıkıntısından hareketle bunu emperyalizme mali, iktisadi, siyasi, diplomatik ve askeri bağımlılığı derinleştiren ve kapsamlılaştıran bir gelişmenin fırsatı yaptılar. Siyasal sistemin köhnemiş olduğunu, tepeden tırnağa tamir edilmesini, revizyondan geçmesi gerektiğini açıkladılar. TÜSİAD, TİSK vb. siyasal partiler yasası, seçimler yasasının hızla değiştirilmesini gerekli gördüler.
Askeri bürokrasi devreye girdi, alternatiflerini, planlarını yaptı. Nabız yokladı, arayışlarını sürdürdü. TOBB Başkanı F. Miras'ı çağırdı. Esnaf eylemleri konusunda uyardı. Hükümete karşı gelişen güvensizlik ortamında müdahalelerini sıklaştırdı. Derviş, generallere IMF programıyla ilgili brifing verdi.
Fazilet Partisi, politik islam ve yayınları, mali kriz ve küçük burjuvazinin isyanını 28 Şubat ve türbanla ilişkilendirdi. Çözümün türbanın serbest bırakılması, bunun karşılığında vatandaşların dövizi ve mali desteğinin alınmasından geçeceğini belirtti. ÖDP ve EMEP, eylemliliklere mesafeli durdular, yıkıcı ve kitlesel şiddet boyutundan çekindiler. SİP, bir SİP üyesinin eylemlere katıldığı biçimindeki bir haber üzerine, yüz binlerin katıldığı eylem ve etkinliklerde görünmeyi reddetti, "gericilerle birlikte" eylemlerde yer alamayacağı açıklamasını yaptı.
Kürt illerinde esasen bir hareket ve eylemlilik yaşanmadı. Esnaf örgütleri özenle eylemliklerden kaçındı. Bunun Yurtsever hareketin “yeni” sürecinin, barış politikalarının bir yansıması olduğunu belirtmeliyiz. Newroz etkinliklerinden sonra, IMF programına karşı gelişen hareketlerde, EP etkinliklerinde yer alacağını açıklayan HADEP, sadece esnaf eylemleri sürecine katılmamakla kalmadı, bazı Kürt illerinde EP'in etkinliklerinin gerisinde bir duruş sergiledi. Bunun açıklanması birden fazla nedene dayanır: Birincisi, yeni politikaların bir yansıması olarak sıkıntı ve zorluklar içindeki devletin "zayıflıklarını kullanmaktan kaçınmak"tır. Zımni bir uzlaşmadır, devlete güven verme tavrıdır. İkincisi, provokatörler ya da “kışkırtıcılar” tehditleri ve tehlikesi karşısında geriye çekilmektir. Üçüncüsü, EP programına tepkidir, gelişen harekete adeta, “ne halleri varsa görsünler” mantığı ile yaklaşılması olabilir.
Esnaf eylemleri sürecine devrimci hareket ve ML komünistlerin de etkili bir müdahalede bulundukları söylenemez. F tipi mücadelesine kilitlenmiş olması, yanı sıra siyasi sorunu birleştirme ve yığınların gündemine taşımadaki yetmezlik, güçlerin sınırlılığı ve zayıflığı buna yol açtı.
Devrimci-Demokratik Savaşımda Küçük Burjuvazinin Yeri ve Özellikleri
Mülkiyetle ilişkisi, "ekonomik temeliyle aslında gerici olan bu küçük burjuvazi" (Lenin), emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermayeye karşı olmasıyla siyasi olarak ilerici ve devrimcidir. Antiemperyalist demokratik devrim sürecinde devrimci olan küçük burjuvazi, sosyalist devrim sürecinde, özel mülkiyetin her türüne karşı savaşımda gerici ve tutucudur. Tarafsızlaştırması gereken bir güçtür.
Marx ve Engels, Komünist Manifesto'da, kapitalizmin gelişmesi ve burjuvazinin yükselen kapitalizm çağındaki devrimci rolüne karşı, küçük burjuvazinin erime, yıkım ve mülksüzleşmeye karşı direncini tutucu ve hatta "gerici" olarak ifade eder.
Lenin, onun iktisadi temeldeki gerici tutumunun altını çizer, ancak demokratik devrim sürecinde proletarya ile bir "irade birliği" içinde olduklarını, devrimci demokrasi için savaşacaklarına işaret etmeyi de ihmal etmez.
"... Emperyalizmin kendine özgü siyasi özellikleri şunlardır: Mali oligarşinin baskısı ve serbest rekabetin ortadan kaldırılması yüzünden her alanda gericilik ve artan ulusal baskı. Bu yüzden hemen bütün emperyalist ülkelerde 20. yüzyılın başından beri bir demokratik küçük burjuva muhalefeti başlamıştır. " (Emperyalizm, Lenin)
Bağnaz bir mülkiyet düşkünlüğü bulunan küçük burjuvazinin mülkiyetle ilişkisini Marx, şöyle ifade eder:
"Haziran günlerinde, hiç kimse, mülkiyeti kurtarma uğruna ve krediyi yeniden tesis etme uğruna, Paris küçük burjuvaları, -kahveciler, lokantacılar, şarap satıcıları, küçük tüccarlar, dükkancılar, zanaatçılar vb. kadar bağnazca savaşmamıştı. " (Fransa'da Sınıf Savaşları, sy. 64)
Paris'te proletaryanın barikat savaşları döneminde, küçük burjuvazinin tutumu iki arada bir derede kalma biçimindedir. Kurulan barikatların ardında müşterileri ve borçluları, önünde alacaklıları vardır. İkisi arasında gider gelir. Ancak savaştan sonra, dükkanlarına koşmaları, onları tarihsel sonlarından kurtarmaya yetmez.
Küçük burjuvazinin ikili bir karakteri var. Özel mülkiyetçi yanlarıyla burjuvaziye, emekçi yanlarıyla proletaryaya eğilimlidirler. Marx, "... küçük burjuvazi, burjuvazi karşısında, devrimci bir tutumu ancak arkasında proletarya olduğu zaman sürdürebilir" (age, sy. 62) der. Küçük burjuvazinin devrimciliği sınırlı ve geçicidir.
Burjuvaziye karşı duran sınıflar içerisinde sadece proletarya gerçekten ve sonuna kadar devrimci tek sınıftır. Orta sınıf modern sanayi karşısında erir, yıkılır ve proleterleşir. Proleterya, kapitalizmin "özel ve temel ürünüdür", kapitalizmin mezar kazıcısıdır. Sosyalist teoride olduğu gibi, tarihsel örnek ve pratikler de defalarca gösterdi ve kanıtladı ki, emekçilerin kurtuluşu da ancak proletaryanın tarihsel ve siyasal eylemiyle gerçekleşecektir.
"Alt orta sınıf, küçük imalatçı, dükkancı, zanaatçı, köylü, bütün bunlar, orta sınıfın parçaları olarak varlıklarını yok olmaktan kurtarmak için, burjuvaziye karşı savaşırlar. Bunlar, şu halde, devrimci değil, tutucudurlar. Hatta, gericidirler, çünkü tarihin tekerleğini gerisin geriye döndürmeye çalışırlar. Kazara devrimci olsalar bile, proletaryaya katılmak üzere olduklarından ötürü böyledirler;
şu halde, o andaki çıkarlarını değil, gelecekteki çıkarlarını korumakta, proletaryanın bakış açısını edinmek için kendilerininkini terk etmektedirler. " (Komünist Manifesto)
Küçük burjuvazi, kapitalizm koşullarında iktisadi ve toplumsal olarak proletaryaya yakınlaştığı, proletaryaya katılımının geçişini yaşadığı; ona mülksüzleştirme sürecini yaşatan emperyalizme ve işbirlikçi tekelci sermayeye karşı olduğu için devrimci dinamikler, eğilimler ve özellikler taşır.
Küçük burjuvazi, demokratik savaşım sürecinde de tutarsız ve kaypaktır. Burjuvaziye yedeklendiği gibi, reformizmin de kaynağı ve siyasal eğilimini taşır. Güçlü olana meyleder, özel mülkiyeti kıskançlıkla savunur. Eyleminin eksenine onu oturtur.
Devrimci savaşımda küçük burjuvazinin kayganlığını Engels şöyle belirtir:
"Tafra satmakta üstüne olmayan küçük burjuvazi, eylemde çok yeteneksiz ve bir şeyleri göze almak gerektiği zaman çok korkaktır. Tecimsel alışveriş ve kredi işlemlerinin soysuz (bayağı) karakteri, onun öz karakterine enerji ve girişim ruhu yoksunluğunun damgasını vurmuştur; öyleyse aynı niteliklerin, bu katmanın siyasal tutumunu da belirlemesini beklemek gerekir. " (Engels) İktisadi ve toplumsal alanda kaygan olan, başkalaşan ve geçiş yaşayan küçük burjuvazi, siyasal alanda da sermayenin güdümüne girmeye, reformizme eğilimlidir, kaypak ve oportünisttir. İşçi sınıfı hareketi ve marksist öğreti içerisindeki revizyonizm, yozlaşma ve soysuzlaşmanın kaynağı da bu sınıf özellikleri ve düşüncesidir.
Yaşam koşulları ve standartları, göreli refah düzeyi, küçük burjuvaziyi "gerici entrikaların paralı aleti" olmaya hazır ve yatkın kılar. 12 Eylül askeri faşizminin, '80 sonrası T. Özal politikalarının, kirli savaşın şovenizminin ilk ve başlıca toplumsal dayanağı ve destekçisi olmuştur.
Bütün bu örneklere rağmen günümüzde küçük burjuvazi, ülkemizde, yeni sömürge ve emperyalizme çeşitli bağımlılık biçimleri gösteren ülkelerde devrimci dinamiklere ve karaktere sahiptir. Antiemperyalist ve antifaşist savaşımda önemli toplumsal güç olmaya devam eder. Emperyalist kölelik ve kapitalist barbarlığın yıkıcı sonuçlarına; IMF politikaları ve programlarına, küreselleşme saldırılarına karşı kent isyanları, gerilla savaşları ve kitle gösterilerinde etkin olarak yer alırlar. L. Amerika ülkeleri -Brezilya, Arjantin, fiili, Ekvator, Kolombiya vb. Filipinler'de, Endonezya'da vb. küçük burjuvazinin devrimci kavgası sürer. Filistin'de intifadanın yürütücüleri büyük ölçüde kent esnafı, zanaatkarları ve işsiz yığınları; ya da bu kesimin gençliğidir. Kürt ulusal devriminde özellikle alt kesimleri gerilla mücadelesinin küçümsenemez askeri gücüdür.
Küçük Burjuvazi, Antiemperyalist Demokratik Devrimde Proletaryanın Temel İttifak Gücüdür
Türkiye'de küçük burjuvazi, aktif nüfus içinde en büyük oranı teşkil eder. Kapitalizmin koşulları altında sürekli güç kaybeden, mülksüzleşme ve iktisadi yıkımla proleterleşen bir sınıf olmasına rağmen, toplumdaki ağırlığını hala korumaktadır. Emperyalizmin, onun işbirlikçisi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin iktisadi ve siyasi baskısı altındadır.
“... Bu nedenle o, güçlü bir devrimci potansiyel taşımaktadır. Devrimimizin temel güçlerinden biri olan kentin ve kırın küçük burjuvazisi, demokratik devrim boyunca proletaryanın stratejik müttefikidir. ” (K. Belgeleri, sy. 51)
Devrimci proletarya kent ve kır küçük burjuvazisini yedekleyerek, antiemperyalist demokratik devrim üzerinde hegemonyasını kurarak kır ve kent küçük burjuvazisiyle onların yaptığı devrimci ittifaka dayanarak antiemperyalist demokratik devrimi zafere götürmeyi anti emperyalist demokratik devrimdeki hegemonyasına dayanarak orada durmaksızın kent ve kır yarı-proletaryası ile ittifakına hazırlık derecesine bağlı olarak kesintisizce sosyalist devrime yürüme görevini, teorisi ve programı belirlemektedir.
Türkiye'de kent ve kır küçükburjuvazisi, emperyalizm ve işbirlikçi tekelci kapitalizm tarafından yıkıma uğratıldıkça proletaryaya yakınlaşır, devrimcileşme süreci yaşar.
Toplumsal farklılaşma ve mülksüzleşmenin yaşandığı 1960'lı ve 1970'li yıllar, kent ve kır küçük burjvazisinin yüzünün antiemperyalist ve antifaşist mücadeleye , demokratik savaşıma döndüğü yıllardır. İktisadi ve toplumsal alandaki gelişmeler, gelir dağılımındaki uçurum, yoksullaşma ve sefalet, küçük burjuvaziyi, aydın ve yarı aydın gençliği başta olmak üzere kitlesel olarak devrimci savaşıma katılımı getirdi. Trakya, Ege, Karadeniz ve Kürdistan küçük üreticilerinin tütün, pamuk, fındık üreticileri mitingleri büyük kalabalıklar topladı.
Denizli, Aydın-Söke, Trakya köylüleri, Sivas, Malatya ve çeşitli Kürdistan kentlerinde bunları görmek mümkündür. ‘60'lar Türkiye'de TİP'in 15 milletvekili çıkardığı yıllardır. Küçük burjuvazinin devrimci dinamikler ve olanaklarla devrimci hareketin gelişmesinde, eylemi ve kadrolaşmasına büyük roller oynadığı yıllardır.
Kürt ulusal devriminde Kürdistan küçük burjuvazisi ulusal hareketin önder gücüdür. Yoksul Kürt köylü yığınları Kürt ulusal devriminin olduğu gibi, birleşik devrimin de temel güçlerinden birisi olduğunu kanıtlamıştır. Kürt ulusal devriminin yükünü taşımış, ulusalcı ordunun esas gücünü, devrimci olanaklarını oluşturmuştur. Kürdistan'da küçük burjuvazi ulusal devrim sürecinde devrimci bir rol üstlenmiştir. Kürt ulusal hareketinin yenilgisi koşullarına ise PKK ve HADEP'in reformist ve uzlaşmacı politikalarıyla yedeklenmeye en yatkın kesimdir. Kürt burjuvazisinin liberal siyasi ve ideolojik etkisine girmeye meyillidir. Ulusal devrim sürecinde kent küçük esnafı, zanaatkarları, kadınlar, işsiz ve yarı-proleterler serhıldanların esas toplumsal gücünü oluştururken, bugün barışçıl” Newroz etkinlikleri, yanılsamalı G. Okkan gösterileri ve “barış serildanları”nın toplumsal gücüdür.
Esnaf eylemleri sürecinde Kürdistan küçük burjuvazisinin ses vermemesi, sokağa çıkmaması, tamamıyla reformist, uzlaşmacı politikaların ürünüdür. PKK'nin siyasi etkisindeki yığınlar, onun geri ve uzlaşmacı çağrılarına yanıt vermeyi, emperyalizm ve IMF karşıtı etkinliklerde yer almamakla göstermiş oldular.
İşbirlikçi tekellerin iktisadi gücü karşısında rekabet gücünü yitiren küçük esnaf ve zanaatkarlar; vergi yükü, Bağ-Kur ve SSK prim borçları, banka faizleri vb. ile tıkandılar.
Türkiye tarımı, Gümrük Birliği, tütün ve şeker yasası; taban fiyat belirlemelerine son verilmesi; her türlü güvence ve korumacılığın kaldırılmasıyla tam bir yıkımın eşiğine getirildi.
Tütün ve şeker yasası, tütün ve şeker pancarında sınırlı ekimi, kısa bir süre içinde taban fiyat ayarlamasına son verilmesini öngörür. Türkiye pazarını emperyalist tütün tekellerine peşkeş çeker, tekellerin şeker stoklarının eritilmesine hizmet eder. 20 çeşit tarım ürününe taban fiyat belirlenmişken, bugün bu sayı sekize indi, ve tümüyle ortadan kaldırılması hedefleniyor. Türkiye tarımındaki çöküş, kırdan kente göçü ve nüfus akışını hızlandıracak ve varoşlarda emekçi yığınların toplanmasını getirecektir. Gümrük Birliği, yeni IMF programıyla Türkiye tarımı dünya pazarına, dünya fiyatlarına açılacak. Böylece üretimin, üretim konularının rekabet gücü yüksek alanlara yönelmesi sağlanacak. Tütün ve şeker yasası biraz da bu amaçla hazırlandı. Oysa tarım üretiminde verimliliği artıran teknoloji ve bilimsel yöntemlerin yeterince üretim sürecine sokulmaması, mali destekten yoksun Türkiye tarımının AB ve ABD'nin koruduğu, teşvik ettiği, desteklediği gelişmiş tarım üretimi karşısında rekabet edebileceğini ileri sürmek kargaları bile güldürür. Bu yasalarla yıkım ve mülksüzleşme hızlanacaktır. Emperyalist sermaye ihtiyacı ve talebi, işbölümüne bağlı birkaç üründe uzmanlaşma ve tekelleşme gerçekleşecek ve sınırlı üretim, kentlere nüfus akışını hızlandıracaktır.
Küçük burjuva sınıfa mensup gençlik hareketi, emekçi memur hareketi ve demokratik kadın hareketi, emekçi semtlerdeki küçük esnaf, seyyar satıcı, zanaatkar, taksici vb. katmanlar demokratik savaşımda ihmal edilemez ilerici ve devrimci güçlerdir.
Güçlü ve sürekli antiemperyalist, demokratik eyleme ve geleneğe sahip olmayan Türkiye'nin kenti ve kır küçük burjuvazisi, kirli savaş sürecinde Türk şovenizmi ve politik islami gericiliğin toplumsal dayanağı ve oy deposu oldu. Kriz koşulları şovenizmin etkisinde çıkmanın, kopuşmanın nesnel koşullarını sunmaktadır.
Eylemin Sonuçları, Ortaya Çıkardığı Gerçekler ve Olanaklar
Türkiye'nin yaşadığı mali ve ekonomik krizin iktisadi, toplumsal ve siyasal sonuçları ağır olacak ve zamana yayılacak; bu durum egemen sınıfları yönetmede sıkıntılı ve sancılı bir sürece sokacaktır. Emperyalist ve işbirlikçi tekelci sermayenin iktisadi, toplumsal ve siyasi politikaları, yenilenen ve kölece bağımılık ve teslimiyeti getiren IMF programları, işçi sınıfı ve emekçi yığınları sefalete ve yoksulluğa ittiği gibi, orta sınıfları da sermayesizleştirme ya da mülksüzleştirmeyle yüz yüze getirdi. Burjuvazinin krizi aşma programı umut verici değildir; birkaç yılı hedeflemekte ve hiç olmazsa ilk bir yıl büyümenin 2,3 civarında tutulması öngörülmektedir. Bu demektir ki, yatırım, üretim ve istihdamda sorunlar olacak; üretim daralacak, kitlesel işçi çıkarma büyüyecektir. Devalüasyon sonrası öngörülen ihracat hedefi, ülkenin zenginlik kaynakları, ürünleri ve artıklarının emperyalistlere peşkes çekilmesi, aktarılması hızlanacaktır. Eskiden bir dolar için öngörülen meta miktarı, şimdi iki katına yükselecektir. İçte ise fiyatlar yükeldiği için alım gücü düşecektir. Yani Türkiye iç tüketimi kısılarak yeni zamlar ve yüksek enflasyon oranları pahasına ihracatı artırılmaya çalışılacaktır. Mali ve ekonomik krizin ağır sonuçları önümüzdeki aylar ya da dönemde daha çarpıcı ve yakıcı haliyle ortaya çıkacaktır. Özelleştirme, iflas eden orta ve küçük ölçekli işletmeler, organize sanayi bölgelerinde işyerlerine kilit vuran imalatçı, dükkan sahipleri vb... üretim kapasitesini düşüren büyük fabrikalar ücretsiz izin, esnek üretim, vb. gerekçelerle kitlesel işten çıkarmalar yoğunlaşacaktır. Buna kırdan kente göç akışı ve iş arayan yığınlar katılırsa işsizlik oranının devasa boyutlara ulaşacağı kesindir. Son üç ayda tekstil işkolunda 300 bin işçi çıkarılır. Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi'nde 11 bin işçiden ancak 1300 işçi; İstanbul'daki 135 deri fabrikasında 22'si çalışır durumda. İzmir'de ise 95 fabrikadan 19'u çalışır durumda.
Türkiye'de toplam bir milyon küçük esnaf ve imalatçının iflas ettiği, kepenk kapattığı açıklandı. Bunun kent varoşlarında patlayıcı maddeleri toplayacağı; iktisadi sefalet ve yoksullaşmanın 2 ya da 3 yıllık süreçte
zamana yayılacak toplumsal ve siyasal gelişmelere, patlamalara yol açacağı; hiçbir sihirli programın bu sürecin önüne geçemeyeceği, ancak sınırlandırabileceği ya da erteleyebileceği çok açıktır. Bu gelişmeler, vahşi Türkiye kapitalizminin iktisadi ve toplumsal sonuçlarıdır. Kapitalizmin sonuçlarını bütün hastalık ve kötülükleriyle yaşayan yığınların arayışları, istemleri ve talepleri bitmeyecek, aksine devam edecektir. Türk burjuva devleti ve sermaye oligarşisinin, "popülizme" takılmama adıyla, çeşitli sosyal hak ve kazanımlara pervasızca saldıracağı, krizin yükünü işçi, emekçi ve orta alt sınıfların sırtına bindirmeye kararlı olduğu çok net görülecektir. Yığınların da bu yükü taşımaya artık güçleri ve sabırlarının kalmadığı Nisan 2001 esnaf eylemleriyle ortaya çıkmıştır.
- I) İktisadi ve toplumsal çöküşle, yıkımla yüz yüze kalan küçük burjuvazi, Batı'da da radikalleşme sürecine girdi. Özellikle küçük esnaf, zanaatkarlar, işportacı vb. de bu gelişme daha hızlıdır. Nisan 2001 esnaf eylemleri diye bilinen süreç, bir halk hareketine işaret ediyordu. Şüphesiz ki, bu süreci iktisadi, toplumsal ve siyasal çözülmelerle yeterince öngörmememiz, buna uygun siyasal ve örgütsel bir hazırlık, pratik hareket planı geliştiremememiz, ne gelişkin politik refleksimiz, ne de siyasal öncülük deneylerimiz ve tecrübemizle bağdaşır. Genellikle kendiliğinden kitle hareketleri ve eylemleri karşısında kaydetme ve sürüklenme pozisyonuna bir yenisini eklemiş olduk. Üstelik militan eylem biçimleri -sokak çatışmaları, otoyol kapatmaları, barikatlar, polisle çatışmalar yaşanmasına rağmen. Orada devrimci öncüler ya yoktu, ya da sınırlı güçlerle bir katılım gerçekleştirmişlerdi.
O halde, önümüzdeki dönemde uzanacak işçi ve emekçi yığınların hareketi başta olmak üzere, küçük burjuvazinin dönem dönem gelişecek kendiliğinden kitle hareketi ve eylemlerine siyasal ve örgütsel bir hazırlık, güç biriktirme, hareket planları ve güçleri düzenleme faaliyeti ve çabalarıyla müdahale etmeyi yaşanan toplumsal sarsılmanın ardından ertelenemez görevler saymalıyız.
DYP'nin bu kesimde önemli gücü var MHP ve FP'nin etkisini küçümsemeyecek düzeyde taşıyan küçük burjuvazinin tutucu katmanları, o partilere tepki verdi. Bu davranış, onların nesnel sınıf çıkarları ve sınıfsal içgüdülerinin bir sonucudur. Milliyetçilik, vatan-millet-Sakarya, hepimiz bir gemideyiz demagojileri küçük burjuva yığınlarda içine düştükleri yıkımın acısını ve sonuçlarını gizlemeye yetmeyince, "bizi satanı biz de satarız" diyebildiler. Bu, daha önce bir biçimde deprem bölgesinde, SEKA ve BAGFAŞ grevlerinde görüldü. Gericilik ve şovenizmin etkisindeki yığınlar, sınıf çıkarlarının risk altına girdiği koşullarda, çıkarları doğrultusunda bir davranış geliştirmeye yönelirler. Deprem, Susurluk, yolsuzluk operasyonları dönemleri, devrimcilerin bu anlamda değerlendirmesi gereken elverişli süreçlerdi. Yarın da mali krizle başlayan ekonomik kriz, siyasi yönetememe durumu aynı koşulları ve olanakları içinde fazlasıyla taşır. Küçük esnaf, küçük işletmelerin sendikasız ve sigortasız işçileri, işsizler, yeni eylemlerinde polis panzeri, barikatı ve copuyla karşılaşacaklardır. Daha düne kadar, "en büyük polis bizim polis" diyen kent esnafı, eylem sürecinde polis copu yedi, polis barikatını zorladı, panzerleri çalışamaz hale getirdi.
Dün, “IMF defol”, “AGIT'e hayır”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi” dedikleri için sokaklarda polis saldırısına maruz kalan devrimci ve komünist güçler, bu esnaflar tarafından ya seyrediliyordu, ya da polise alkış tutuyordu. Nisan eylemleri onlara, siyasi ajitasyon ve eylemle siyasi, iktisadi ve toplumsal gerçeklerin anlatıldığı, devrimcilerin eylemi, ve programlarıyla bağının kurulduğu, devrim gerçeğinin halka hatırlatıldığı anlar yapılabilmeliydi.
Yığınların eylem içinde oldukları, hükümet ve IMF'ye karşı ayağa kalktıkları günler, egemen sınıfların siyasi yönetimini sorgulamaya başladıkları, Türk şovenizmi ve dini gericiliğin etkisinin zayıfladığı, çözülmeye başladığı günlerdir. Yığınların, gericiliğin her türünden kopma içinde oldukları süreçleridir. O an'lar, geniş yığınların çeşitli siyasal güçleri ve politikaları gördükleri, kendi öz deneyleriyle tecrübe ettikleri, anladıkları; bir kopuş ve arayışa girdikleri anlardır.
Ekonomik ve siyasi kriz dönemleri, yığınların sistemi, rejimi; burjuvazisinin siyasi yönetim anlayışı, hedefleri ve amacını sorguladığı; yasa, kurum ve işleyişe güvensizlik duymaya başladığı dönemlerdir. Bu anlamda Türk burjuva devleti ve gericiliğinin toplumsal dayanağı yapılan orta sınıf güvensizlik duyuyor, sarsılıyor, parçalanıyor.
Küçük burjuvazinin hareketini, egemen sınıfların her bölümü, her kliği kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya, değerlendirmeye çalışacak, yönelecektir. Örneğin, yukarıda açıkladığımız gibi, TOBB, FP ve DYP, generaller, reformist partiler, vb. yeni dönemin siyasi gelişmelerinde de yedeklemeye çalışacaklardır. Küçük burjuvazinin kullanılma riski ve potansiyelini taşıyan bir toplumsal kesim olduğu doğrudur. Bundan şu sonuç çıkar ki, komünist önderlik küçük burjuva yığınları uyarmak; egemen sınıfların ve militarizmin yedeklenmesini önleyecek bir hareket tarzı geliştirmek zorundadır.
Partinin kuruluş belgelerinde yer aldığı gibi, “... faşist diktatörlüğün ırkçı ve faşist güçler eliyle kışkırttığı Türk-Kürt, sünni-alevi, şeriatçı-laik vb. renkler taşıyan iç savaş girişiminin önemli bir yedek gücü olma riskini taşıyor Batı'da küçük burjuvazi. Kürt ulusal devriminin yenilgi yaşaması, karşıdevrimin beslendiği şovenizm reaksiyonuna, istismar ettiği bir gerekçeye nesnel olarak son verdi. Sermaye ve faşizmin, bugün artık "bölünmez vatan" demagojisi yeterince etkili olamıyor; Hizbullah ve politik islam tehdidi de tutmuyor, yığınlarda karşılık bulamıyor.
Bugün yaşanan mali ve iktisadi kriz, küçük burjuvazinin geniş yığınlarında şovenizm ve gericiliğin etkisinin çözülüşü sürecini yaşatıyor, zayıflamasının elverişli koşullarını yaratıyor. Bunu hızlandıracak, derinleştirecek ve yayacak güç ise, devrimci ve komünist öncü güçlerin çalışması ve etkin müdahalesidir.
Belgelerde, "stratejimizin en önemli zaaf noktalarından birisi" görülen gericiliğe yedek güç olma riski, "bu zaaf noktasını devrimci eylemin ve taktiğin stratejiyi güçlendirici etkisiyle aşmanın biçimlerini bulmak gereklidir" (sy. 71) görevi, bugün bu "biçimlerden birini, yani kentlerde hükümet, emperyalizm ve IMF, işbirlikçi tekelci sermayeye karşı gelişen küçük burjuvazinin eylemine devrimci bir müdahaleyi geliştirmekten geçer.
- II) Ekonomik ve siyasi krizli süreç ilerledikçe, kitle hareketinin sonuçlarına karşı tepkiler belirginleştikçe, hareketteki saflaşma, ayrışma ve arayışlar da kaçınılmazdır. Günler, aylar geçtikçe gerek faşist diktatörlüğün baskı ve tehditleri, gerekse "sus payı" ve esnaf örgütlerinin dalgakırıcı rolleri ile harekette bir ayrışma seyri izlemek mümkün. Sermaye ve faşizm, küçük burjuvazinin hareketini kırma, söndürme ve sınırlandırma taktiklerine, yöntemlerine başvurmaktan geri durmayacaktır.
Türk burjuva devletinin kitle hareketini kırma ve bastırma yöntemlerindeki tarihi ve sicili de bozuktur. 1977 l Mayıs'ı,1980 askeri faşist darbe, '96 l Mayıs'ı ve en son F tipi cezaevlerine karşı mücadele ve 2000-2001 ölüm orucu direnişleriyle gelişmeye yüz tutan devrimci kitle hareketini kırma, söndürme ve etkisiz kılma kirli yöntemlerine tanık olundu. Bu yöntemler başlıca olarak provokatif eylemler düzenleme ve sonra bunu istismar etme; "terörist, ideolojik akım" kışkırtması, örgüt kışkırtması tehditleriyle korku salma, Susurluk'ta olduğu gibi küçük bir kızın ölümünü istismar ederek, etnik ve mezhepsel ayrılıkları kışkırtarak ulusal ve mezhepsel çatışma örnekleri yaşatmaya çalışmak; sendika, birlik, Baro vb. kitle örgütleri yönetimleri ve sendika bürokratları, TESK yönetimi gibi işbirlikçilerle hareketin sistemi ve rejimi hedeflemesinin önüne geçmek veya manipüle etmek. Genelkurmay açıklamaları ve görüşmeleri, ara rejim senaryolarıyla işçi ve emekçi yığınları terörize etmek, susturmak vb. yöntemlerin başlıcalarıdır. Esnaf eylemlerinin saman alevi gibi sönmesi, işçi ve emekçi memur cephesinde beklenen kitlesel tepkilerin yaşanmaması, "kitle hareketindeki gelişmeyi kırma" yöntem ve taktiklerini bir kez daha gündeme soktu. Yıkıcı ve sarsıcı esnaf hareketinde ürken burjuvazi ve devleti, sert tedbirler almaya yöneldi. Çeşitli büyük kentlerde gösteri ve mitinglerin bir ay süreyle yasakladığını açıkladı. Ankara esnaf eylemlerini kitlesel dalgayı kırmanın bir aracı yapmak için günlerce medyanın gündemini işgal etti. Yasadışı örgüt ve provakatörler arandı, yeterince bulunamadı. Gözaltına alınanlara bugüne kadar hiç görülmeyen biçimde "tatbikatlar " yaptırıldı. Ankara gözaltıları tıpkı savaş esirleri gibi bir görüntüyle kamuoyuna teşhir edildi. Esnaf örgütlerine hareketi söndürme görevi hatırlatıldı. Ama hepsinden önce her zamanki gibi, tehdit, gözdağı, gözaltı, işkence ve yasaklar hareketin düşüşe geçmesini sağladı.
Esnafların sıcak eylemleri sürecinde ortalıkta gözükmeyen TESK Başkanı Derviş Günday, hükümetin komik "sus payı" açıklamalarıyla ortaya çıktı; "Biz hala, tek çözümün sokak olmadığına inanıyoruz, kardeşlerimi biraz daha sabırlı olmaya çağırıyorum" dedi. Ve esnafın kışkırtıldığını açıkladı. Adaşı, Derviş'le sıkı bir işbirliği örneği sergiledi. Bu arada sendika konfederasyonları başkanları da Mehmet Keçeciler'e teslim edildi.
III) Küçük burjuvazinin hareketi aynı zamanda devrimci bir müdahalenin devrimci siyasallaştırma sonuçlarını; küçük burjuvazinin alt kesimleri, işçi ve emekçi katılımlı gösteri ve etkinliklerin renginin, antiemperyalist ve antifaşist karakterinin belirgin olduğunu, yüzünün demokratik savaşıma, işçi ve emekçi hareketine dönük olduğunu, onun özellikle semtlerde güçlü bir parçası olabileceğini bir kez daha ortaya çıkardı. ML komünistleri öncelikle ilgilendiren, üzerine planlar ve girişimler yapması gereken kesimler buralarda emekçi semtlerdeki küçük esnaf ve alt tabakalar, gençlik, işsiz yığınlar, devrimci savaşımın esas güçlerinden birini oluşturmaktadır. Son eylemlere de, devrimci etki ve siyaseti taşıyan güçlerdir. O halde, örgütleme faaliyetinde, propaganda ve ajitasyon faaliyetimizin içeriğinde, yönelim ve önceliklerimizde bu kesimler esas alınmalıdır. Kırda ise, küçük ve yoksul köylü kitleler, tarım proletaryası ve yarı proleterleri çalışmalarımızda öncelikli kesimlerdir. Bu ilişkilenme, aynı zamanda hareketin muhtemel ayrışma ve saflaşmasına denk düşeceği gibi, böyle bir saflaşma ve ayrışmanın işçi ve emekçi güçlerin çıkarına gerçekleşeceğine, bütün devrimci güçleri, dinamikleri ve olanakları değerlendirmeye hizmet edecektir.
- IV) Yaşadığımız siyasal gelişmeler ortamı, küçük burjuvazinin sınıf karakteri ve yalpalayan tutumu, ilerici ve reformist partilere de toplumsal zemin ve olanaklar sunmaktadır. Küçük burjuvazi, reformist partilerin vahşi kapitalizmin aşırılıklarının törpülenmesi, yaşam standartlarının devam etmesi ya da iyileştirilmesi taleplerine yatkın ve eğilimlidir. Reformistlerin programı da, kapitalizmde iyileştirmeleri hedefler. Emek Platformu, işçi ve memur sendika bürokratlarının eylemi ve politikaları reformizmi besler, destekler. Kitle hareketini dindiren, söndüren ve geriye çeken sendika bürokratları barikatı ve siyasi etki reformizme karşı mücadele birleştirilerek sürekli, sistemli ve güçlü tarzda yürütülmelidir.
Esnaflar, küçük zanaatkarlar, esnaf örgütleri yöneticilerini eylem içinde, eylem sürecinde, suçüstü yaparak tepeledi ve aştılar. İşçi yığınları ve emekçi memur hareketi ve eylemini güçten düşüren, çürüten ve barikatlayan hain sendika ağalarının ekonomik kriz koşullarındaki işbirlikçi ve uzlaşmacı tutumları mücadelenin hedefine konulmalı; teşhiri ve tecridi esas alınmalıdır.
Emekçi yığınları boş beklentiler ve yanılsamalar içine sokan reformist partilerin kitle eylemlerini yedekleyen, geriye çeken politikaları ertelenemez siyasi ve ideolojik mücadelenin konusudur. Sendika bürokratlarını işçi düşmanı çizgisinde yürümelerinde pervasız ve cüretli kılan EP programına destek gibi oportünist ve sınıf işbirlikçisi politikalardır. Onları yorgun ve giderek düşen "emek ve özgürlük" lafazanlıklarını suratlarına patlatmak komünistlerin bir görevi olmalıdır.
EP programını işçi ve emekçilere "solcu"luk ve sosyalistlik adına iktidara yürümenin programı olarak gösteren, bu oportünist politikaya karşı mücadele görevleri ihmal edilemez.
- V) Küçük burjuvazinin eylemi, yığınların geliştirdikleri mücadele araçları, mücadele biçimleri ve sloganlardan öğrenmek gerekir. Yol kapatmalar, polis bariyerlerinin barikat yapılması, kamyonla polis barikatlarını zorlama, polis barikatlarını aşma ya da yarma yöntemleri vb. araçları, mücadele araçları geliştirme ve etkili kılma görevleri unutulamaz. Devrimci hareketin ve partimizin kitlelere, kitle çalışmasına yabancılaşma sorunları yaşadığı bugünlerde, yığınlarda saklı ve birikmiş enerji, güç ve yeteneklerin, yaratıcılık ve inisiyatif girişimlerinin açığa çıkarılması ve devrimci savaşım ve çalışmanın hizmetine sunulması ve değerlendirilmesinin koşulları bugün çok daha fazla mevcuttur.
Aydın umutsuzluğunun çeşitli biçimlerde yaşanması, bunun işçi sınıfı ve kitlelere güvensizlikten kaynaklandığı, ve yine aydın umutsuzluğunun devrimci güçlere çeşitli düzeylerde yansıdığı düşünülürse, tahrip edici ve çürütücü sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından da esnafların ayağa kalkışı ve halk hareketi bir moral ve motivasyon aracı olmuştur. Kitle hareketi sürecinde, yığınlarda örgütlenme düşüncesi, istek ve eğilimi gelişti. İçinden geçmekte olduğumuz elverişli toplumsal koşullar ve olanakları, kitlelere gitmenin bir aracı ve fırsatı yapabiliriz. Kitleleri devrimci çözüm ve kurtuluşları doğrultusunda aydınlatmak, örgütlemek ve savaştırmak "önder partiye" hedefine yürümenin siyasal pratik görevidir.
O halde,
Orta alt sınıfları iktisadi ve toplumsal çöküşle, siyasi baskılarla yüz yüze bırakan işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin siyasal egemenliği faşist diktatörlüktür. Bu yığınların iktisadi ve demokratik hakları için savaşım, sermaye ve faşizme karşı siyasal savaşımdan kopuk ele alınamaz. Çözüm, "hükümet istifa"da değil, İşçi Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği iktidarındadır. Egemen sınıfların ordusu, polisi, mahkemeleri örgütlenmiş egemen sınıfların zor aygıtlarıdır, siyasal baskı, yasak ve zor araçlarıdır. Türk burjuva devletinin bel kemiğidir. İşçi ve emekçilerin mücadelesini bastırmak, egemen sınıfların iktidarını güvencede tutmak için vardırlar; 1970 Haziran direnişinde, Zonguldak grev ve direnişinde, Tariş'te, 1977 l Mayıs'ında, '96 l Mayıs'ında, Kızılay emekçi memur eyleminde, her tekil/yerel grev ve direnişe müdahalede olduğu gibi, kendi sınıf çıkarları ve talepleri için yürüyen esnaf ve küçük üreticilerin karşısına dikildiler. Halktan ve üretimden koparılmış beyaz ordunun farklı davranması da beklenemez. Bu gerçeği geri yığınlar nezdinde açığa çıkartmak için işçiye, emekçiye ve esnafa, Kürt halkına, memurlara ve gençliğe değil; “IMF, emperyalizm ve sermaye oligarşisine barikat” denebilir.
Emperyalizme, her türlü emperyalist kuruluş ve şirketlere, IMF, Dünya Bankası vb. mali kuruluşlara olan borç, borç faizi ve yükümlülükleri iptal edilsin!
Küçük esnafın banka borçları ve vergi taksitleri kaldırılsın! Gümrük Birliği'ne, AB'ye hayır. IMF ve emperyalistlerin dayattığı yasal düzenlemelere, programa hayır. Kır küçük üreticilerinin taban fiyat talepleri, destek ve teşvikleri karşılansın! Küçük esnaf, kır emekçilerinin örgütlenme özgürlüğü ve faaliyeti önündeki bütün sınırlama ve yasaklar kaldırılsın! Özelleştirmeye hayır!
İşten çıkarmalara son verilsin, iş güvencesi sağlansın, Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları tanınsın; Kürt ulusuna işçi sınıfı ve emekçi yığınlara özgürlük talepleri ile gelişmelere müdahale edilmesi hedeflenmelidir...
Kapitalizm, işçi, emekçi, küçük esnaf ve küçük üreticileri iktisadi sefalet ve yoksulluğa iter; toplumsal çürümeye sürükler. Kapitalist sistemde sermaye hareketi, sermaye birikimi, merkezileşmesi ve yoğunlaşması; yıkım ve tahribat, mülksüzleştirme, sefalet ve yoksulluğu üretmekle birlikte gider. Küçük burjuvazinin ağlaması ve hayali beklentileri tarihte defalarca kanıtlandığı gibi boştur, iktisadi ve toplumsal yaşamlarındaki gelişmeleri durduramaz. Burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin toprakları, fabrika ve işletmeler, bankalar, sermaye temel üretim araçları üzerindeki mülkiyeti veya sahipliği var oldukça, küçük burjuvazi varlığını uzun süre devam ettiremez, proletaryaya yakınlaşmak ve o ölçüde devrimcileşmek zorundadır. Proletaryanın kurtuluşu, aynı zamanda bu kesimlerin de, insanlığın da kurtuluşudur. Kurtuluş sosyalizmdedir.
Marksist leninist komünistler sosyalizm uğruna savaşımda, en demokratik ve cumhuriyetçi burjuvazi ve küçük burjuvaziye karşı sınıf savaşımı yürütmek zorunda olduğu her türlü kuşkunun ötesinde olduğu gibi; ADD sürecinde asgari programı için, demokratik savaşımın başarısı için küçük burjuvazi ile birlikte yürümek, ittifak kurmak ve savaşmak zorundadır. Devrimci cephede her siyasal partinin kendi sınıf güçleriyle birleşmediği, siyasi çağrılarına yanıt olmadığı günümüz koşullarında ise, çok doğal ki, proletarya partisi bu hareketlere ilgisiz kalamaz. Aksine sosyalist görüş açısından kopmadan, siyasi ve ideolojik bağımsızlığını koruyarak devrimci bir müdahale ve önderlik göreviyle karşı karşıyadır...