Neofaşistlerin Korona Krizi Fırsatçılığı

Koronavirüs salgını bütün bir yıl boyunca sürdü. Burjuvazi ve devletleri, bu süreci gerek iktisadi gerekse siyasi bakımdan işçi sınıfı ve ezilenler aleyhine ama tekeller ile iktidarlarının lehine acımasızca kullandıkları için, salgın süreci aynı zamanda koronavirüs krizine dönüştü. Kapitalizmin yarattığı koronavirüs salgını koşullarında, kara dayalı sağlık sisteminin iflası, sağlık emekçilerinin ölümün ağzına atılmaları, tekellere halkın sırtından trilyonlarca dolar boca edilmesi, işçi sınıfının ücretli izinden mahrum bırakılarak ölüm tehlikesine atılması; özel aşı şirketlerinin yüz milyarlarca dolar kazanarak salgını azami kar için kullanmaları; burjuva iktidarların bunları yapmakla yetinmeyip durumu kullanarak baskı ve yasak yasalarını hızla çıkarmaları vb. bu krizin öne çıkan somut belirtileri ve karakteristik özellikleri oldu.

Koronavirüs krizi devam ederken değişik kitlesel mücadeleler de gelişti. İtalya ve İspanya’da ücretli izin için pek çok ülkede başka taleplerle işçi grevleri gerçekleşti. Fransa’da Macron’un polisin silah kullanmasını kolaylaştıracak “polisin fotoğraflarını çekmeyi yasaklayan” yasa çıkartma girişimine karşı siyasi protesto ile ABD’de Floyd’un katledilmesini ırkçılığa ve polis terörüne karşı yaygın kitlesel başkaldırı dalgalarıyla karşılayan “Black Lives Matter” gösterileri ise en kitlesel antifaşist eylemlerdi.

Diğer ülkelerde başlangıçta kitle eylemleri kesilse de sonrasında yeniden başladı. Hindistan’da işçilerle küçük köylülerin grev ve yürüyüşleri en kitlesel eylemlerdi. Ülkemizde işçi eylemleri yaygınlaşırken, 8 Mart ve 1 Mayıs eylemleri, 20 Temmuz yıldönümünde Suruç şehitlerini anma eylemleri yaygın şekilde gerçekleşti. Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin milis eylemleri ile dağda gerilla mücadelesi sürdü. Haiti’de 2020 Kasım’ında iktidara karşı yeniden başlayan ve polis ile paramiliter faşist grupların saldırılarına karşı barikatlı çatışmalara dönüşen direniş devam etti. Tunus’ta işçilerin bölge-bölge sürdürme planıyla yılın girişinde başlattıkları bölgesel genel grev sürüyor. Belirtmek gerekir ki Duterte’nin yoğun askeri saldırıları altında Filipinler Komünist Partisi’ne bağlı Yeni Halk Ordusu’nun gerilla savaşı da sürdü.

Konumuz neofaşist hareketlerin koronavirüs tedbir yasaklarını protesto eylemleri. Bu eylemler daha çok Batı’da kapitalist merkezlerde gerçekleştikleri için dikkatimiz de daha çok bu merkezler üzerinde yoğunlaşacaktır.

Neofaşistler bu merkezlerde koronavirüs salgını için konan maske zorunluluğu ve sokağa çıkma yasaklarına karşı eylemler düzenlediler. Önce ABD’de sonra Almanya ve Hollanda’da koronavirüs tedbirlerine karşı tepki olarak geliştirilen bu eylemler en kitlesel düzeyini Almanya’da yakaladı.

Neofaşist hareketlerin bu eylemlerdeki hedefini, hangi taleplerle halkı harekete geçirdiklerini ve hangi toplumsal ruh halini kullandıklarını ele alacağız.

Neofaşistlerin Protesto Eylemleri

Koronavirüs krizinde neofaşistlerin ilk kitlesel eyleme geçtikleri yer ABD oldu. Trump’ın Mart 2020 tarihinde başlattığı “Koronavirüs’ün grip gibi gelip geçici önemsiz bir şey olduğu, tedbirlere pek de gerek olmadığı” ajitasyonuyla, küçük çaplı da olsa silahlanmış kitle protestoları gerçekleşti. Neo faşistler, 15 Nisan 2020 tarihinde Michigan’dan başlayarak, sonrasında Minnesota, Kentucky, Utah ve Kuzey Carolina’da eylemler gerçekleştirdi.

Demokrat Partili valilerin olduğu kentlerde gerçekleştirilen eylemler, Trump’ın “Şu kenti de ele geçirin” demeç ve talimatlarıyla yaygınlaştı. Gösteriler sonra Cumhuriyetçi Partili valilerin yönettiği kentlere de sıçradı.

Hizmet işkolunda küçük işyerlerinin kapatılmaları ağır sosyal durum yaratmıştı. Buna tepki duyan küçük işletme sahipleri ile buralarda çalışan işçilerin protestolara katılma olasılığı vardı. Faşistler gösterilerde “Özgürce çalışmak istiyoruz, bizi serbest bırakın” şiarını kullanıyorlardı.

Gösterilere üç grup liderlik ediyordu: “Yüzde Üç”, “Gururlu Oğlanlar”, “Yemin Tutucular”. Trump’ın desteği ve teşvikiyle daha çok büyüyen ABD’deki ırkçı, aşırı sağcı kitle, örgütlenmeler ve ağlar bu harekete ve devamındaki gösteri ve saldırılara katıldılar.

Fakat özellikle ABD’de salgının adeta kitle kırımına yol açmakta olduğunun açığa çıkması faşistlerin protestolarının büyümesini önledi. Sağlık emekçilerinin, büyük mağaza ve depo işçilerinin ölümün ağzına atılmalarına karşı eylemlere başlamaları, Trump ve tekelleri ürkütmeye başladı.

George Floyd’un 8 Haziran 2020 tarihinde polis tarafından katledilmesine karşı Black Lives Matter (BLM) hareketinin başlattığı gösterilere beyaz halkın antifaşistlerinin de katılmaları ve mücadelenin tüm ABD’ye yayılması karşısında faşist hareket makas değiştirdi. BLM protestolarına kitle şiddetiyle ve silahla saldırmaya başladı. Hem vurucu güç olarak işlev gördü, hem de yapabildiği kadarıyla kitleselleşerek faşist militan hareket kendisini büyütmeye çalıştı.

Son büyük ve radikal faşist kitle eylemi, Trump’ın çağrısıyla 6 Ocak’ta Kongre binası baskını oldu. Bütün eylemlerinde polis faşist kitleyi koruyor ve devlet başkanı demeçleriyle faşistleri destekliyordu. 6 Ocak’ta da faşist kitle Trump’ın “Save America” mitingine katıldıktan sonra hiçbir engel ile karşılaşmadan Kongre binasına saldırdı.

Trump ve polis tarafından korunması ve Demokratlar tarafından ise hoşgörüyle karşılanması nedeniyle faşist kitle hareketi, BLM eylemlerine karşı silahlı saldırılar ve Kongre baskınını yapabilme cesareti kazandılar.

Almanya’da neofaşistler koronavirüs salgın tedbirlerinin getirdiği yasakları protesto mitingleri gerçekleştirdiler. “Alman İçişleri Bakanlığı 24 Eylül Perşembe günü EUobserver'a verdiği demeçte, ‘aşırı sağcılar son aylarda 92 maske karşıtı mitingi’ gerçekleştirdi veya yönetti”. Ayrıca iki yere de molotof kokteyli attılar: R. Koch binası ile 95 araştırma kurumunun çatı örgütü Leibniz Topluluğu'nun Berlin'deki binası.(1)

Almanya’daki gösteriler, genellikle yüzleri ve binleri buluyordu. Fakat ağustos ayında “Yaklaşık 22 bin kişi cumartesi günü Berlin sokaklarında koronavirüs önlemlerini protesto etti.”(2)

Kasım ayında “Almanya’nın Leipzig kentinde hükümetin aldığı korona tedbirlerine karşı düzenlenen gösteriye yaklaşık 20 bin kişi katıldı.”(3)

Böylece Alman neofaşistlerinin koronavirüs tedbirleri kapsamındaki yasaklara karşı protesto eylemleri büyük çaplı kitle eylemi halini aldı.

Almanya’da gösterileri doğrudan düzenleyen örgütler “Alman güvenlik servislerinin ‘Reichsbürger/Selbstverwalter’ve ‘Rechtsextremisten’ dedikleri”(4) neofaşist akımlar. Birincisi; Nazi dönemi Reich’ini savunuyor ve 1945 sonrası hükümetleri meşru görmüyor. İkincisi ise Neonazi partilerden AfD’a kadar geniş yelpazedeki faşist örgütleri kapsıyor. Nitekim Berlin gösterisinin izni mahkeme kararıyla sağlandıktan sonra “Özgürlük kazandı” diye sevinç demeci veren AfD vekiliydi. AfD da, NDP de (Nationaldemokratische Partei) gösterilere katılım çağrısı yaptı.

Aynı zaman, Querdenker’den, QAnon ve 0711(Stuttgart’ta örgütlü) Neonazi ve komplo teorisi sahibi ağlara ve aşırı sağcı rapçilerden radyoculara uzanan geniş sosyal medya ağları da çağrıcılar arasında yer alıyorlar. Eylemlere kitle seferber etmede aşırı sağcıların etkiledikleri holiganlar da önemli rol oynuyor.

Almanya’dan sonra neofaşistlerin koronavirüs tedbirleri/yasaklarını protestoların yaygınlaştığı ülke Hollanda oldu. Baştan itibaren sürü bağışıklığı yöntemini izleyen Hollanda’da koronavirüs salgını yasakları çok geç uygulandı. Yasaklar başladıktan hemen sonra 23-24 Ocak 2021 günlerinde, özellikle sokağa çıkma yasağına karşı, 15 kentte çoğu izin verilmeyen gösteriler geçekleşti. Aşırı muhafazakarlığıyla bilinen Urk kentinde başlayan “Gösteriler diğer kentlere de yayıldı. Tilburg, Venlo, Arnhem, Breda ve Enschede'nin de aralarında bulunduğu en az 12 kentte olaylar çıktı.” Göstericiler “Urk'te… Covid-19 test merkezini ateşe verdiler”, “Enschede kentindeki bir hastaneye saldırdı”lar.(5)

Gösteriler Rotterdam ve özellikle Einhhoven’de adeta ayaklanma düzeyine ulaştı. Gösterilere Pegida (Hollanda da Almanya örneğini izleyerek Avrupalı üstünlüğünü savunan göçmen düşmanı “yurtseverlik” adına örgütlenen hareket), Wilders’in PVV’si, Demokrasi Forumu Partisi (FvD) gibi neofaşist parti ve örgütler çağrı yaptı. Bu sürece ilişkin ilginç bir detay da şu oldu: Lahey’de özellikle Müslüman halklardan göçmenlerin yoğun yaşadığı Schilderwijk ile Rotterdam ve Amsterdam’ın göçmen semtlerinde gençler de protesto gösterisi yapıp polisle çatıştılar.

Ayrıca Belçika, Fransa, İspanya, Avustralya ve İngiltere’de koronavirüs tedbirleri yasaklarına karşı daha az sayıda ve az kentte gösteriler geçekleşti. Bu gösterileri düzenleyenler de faşist örgütler oldu.

Faşistlerin Kullandıkları Talepler ve Durumlar

Faşistler genellikle sokağa çıkma yasaklarını protesto ettiler. Gece sokağa çıkma yasağı, sosyal işyerlerinin kapatılmaları ve maske zorunluluğu gibi yasaklamaların kaldırılmasını talep ettiler. Bu nedenle de miting günlerini “özgürlük günü” diye ajite ettiler. Bu nitelemeyi Alman ve sonra Hollanda faşistleri kullandı.

Bireysel özgürlük talebi, elbette, burjuva devletlerin koronavirüs salgınının sağlık için zorunlu kıldığı tedbirleri istismar ederek Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarına halkı alıştırma politikasına tepkiyi de dolaylı olarak yansıtıyordu. Burjuva hükümetler, salgının zorunlu kıldığı tedbirleri baskı ve olağanüstü yasakları meşrulaştırmanın aracı yapmaya çalıştılar. Bunu hisseden halkın yasaklara karşı bireysel özgürlük isteği, özellikle küçük burjuvazi ve işsiz gençlik arasında yaygın biçimde açığa çıktı.

Bu durum protestolara yalnızca bu talep için katılanları neofaşistlerin liderliği ve hegemonyası altına girmeye itti veya bu yönde yakınlaşmalarını sağladı.

Elbette, neofaşistler ne işçilerin sağlık hakkını savunmak için ücretsiz izin talebiyle seslerini yükselttiler ne de Fransa’da yapıldığı gibi polis yetkisini artıran yasa çıkarma girişimine karşı çıktılar. Yalnızca bireysel özgürlükleri savunmakla yetindiler. Bunun salgın döneminde halk kitlelerinin sağlığını tehlikeye soktuğunu bile dikkate almadılar.

Bu, yine de koronavirüs salgınının dünya tekellerinin sahipleri (özellikle Bill Gates gibi) tarafından uydurulmuş komplo olduğuna inananları, tekellerin emrindeki hükümetlerin keyfi yasaklama ve yasalarını fırsattan istifade çıkarmalarına tepki duyanları protesto gösterilerine çekebildi. Neofaşistlerin bayrak ve sloganlarıyla yan yana durarak neofaşistlere yakınlaşmalarına yol açtı.

İşsizlik, gelecek güvencesizliği, salgın koşullarında burjuvazinin özelleştirilmiş sağlık sistemiyle ve sağlık kesintileriyle iflasını sergilemesi vb. bütün bunların yarattığı kriz koşullarında ve dahası burjuva hükümetlerin halkın sırtından tekellere devasa miktarda para boca etmeleri nedeniyle de halkta doğan haklı bir güvensizliği neofaşist hareketin etkisini yaymada kullandılar. Belirli bir etki de sağladılar.

Salgın döneminde Almanya, İsveç ve İsviçre’de sosyal medya alanında izleyici sayısı bakımından üç kesimin kıyaslanmasında “en büyük çevrimiçi varlığa sahip olan aşırı sağ, daha fazla büyüdü (%18 daha fazla takipçi), aşırı sol (+%10) ve aşırı İslamcı (%6)”(6)

Üç kesimin kıyaslanmasında bu artışın en çok neofaşist ve komplocu sosyal medya siteleri ve ağlarında gerçekleşmesi, sözünü ettiğimiz etkiyi yansıtıyor. Sonraki bir başlıkta sergileyeceğimiz gibi burjuvazi ve hükümetlerinin, hatta parlamentolarının, kitlelerin ekonomik, toplumsal, siyasi sorunlarına çözümsüzlük ve tekeller yanlısı keyfi kararlarına tepkiyi neofaşistlerin kısmen kullanabildiğini de gösteriyor. Almanya’da neofaşist göstericilerin bir parlamentoya saldırı girişimi, ABD’de Trump taraftarı faşistlerin Kongre baskını, bu tepkiyi faşist kanala çekme çabasıydı aynı zamanda.

Komplo Teorileri ve Faşistler Tarafından Kullanılması

Komplo teorileri, olguları ve geleceği, ekonomik, siyasi, askeri koşullara dayandırarak ele almak yerine, düşman olarak gösterilen kişi ve güçlerin kötü niteliğine bağlarlar. Veya daha yüzeysel biçimleriyle bilimsel olmayan, uydurma söylentilerle toplumsal zorluk ve felaketleri açıklar, bu yönde söylentileri kitleselleştirirler.

Komplo teorisi tacirleri, toplumların geleceğinin de sınıf mücadelesi tarafından değil, olağanüstü komplo yapabilecek kişi ve tekil güçler ile insanüstü varlıklar tarafından tayin edileceği mantığına sahiptirler. Ya komplo yaptığı iddia edilen “şer” diye gösterilen güce karşı savaş çağrısına, bu çağrıyı kullanan akımların zaferine geleceği bağlarlar. Veya insanüstü varlık olarak Tanrı’ya her şeyi bırakır, bugün güçlü olanın maddi dünyada hakimiyeti karşısında pasif kalmayı öneren dinsel tevekkülü geliştirirler.

Bugünkü dünya koşulları, bilimin tüm ilerleyişine ve halkın eğitimli kesimleri geçmişe göre daha yüksek bir orana varmış olmalarına rağmen, örgütsüz emekçinin birey olarak çok güçsüz olduğu özelliklere sahip. Çünkü, bir avuç dünya tekeli birleşik dünya pazarında hakimdir ve tekel gruplarının emperyalist devletleri dünyayı ve insanlığı yok edecek militarist güce sahiptirler. Dünyayı ve bölgeleri ele geçirmek, hâkim olmak için uzlaşmaz rekabet, bu güçlerin bölgesel ve dünya çapındaki işgalci savaşlarını yaygınlaştırıyor, yeniden paylaşım savaşını kışkırtıyor.

Kronik kitlesel işsizlik, salgın, örgütsüz emekçi için doğa felaketine benzerler ama kapitalizmin doğrudan ürünü olan toplumsal felaketlerdir. Günümüz koşullarının birer gerçeği olarak emekçi kitleleri vuruyorlar. Emperyalist ve bölgesel kapitalist devletlerin yaşanmakta olan her bir işgalci savaşı da işgale uğrayan halkların canına mal olan militarist bir felakettir. Emperyalistlerin dünyaya kimin hâkim olacağı rekabetiyle hazırlanmakta oldukları dünya çapında paylaşım savaşı 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşlarının ölçeğine göre ölçülemeyecek düzeyde büyük, görülmemiş bir felaket olacak.

Bu toplumsal ve militarist savaş felaketleri karşısında, örgütsüz ve bilinçsiz emekçi, en saçma sübjektif teorilere de dinsel tevekküle de kapılmaya hazırdır. Kapitalizmin ürettiği salgında ve burjuva hükümetler eliyle özelleştirdiği paralı sağlık sisteminin milyonların ölmesini önleyemediği koşullarda, örgütlü mücadele içinde olmayan emekçi kendisini çaresizlik içinde komplo teorileri alanına atar.

Salgının başlangıcında Bill Gates’in chip üretip satmak ve insanları izlemek için salgın yalanını uydurduğu, hükümetlerin de buna uyduğu söylentisi çok yaygındı. Trump’ın demeçle katkıda bulunduğu salgının G5’ten kaynaklandığı, dolayısıyla Çin’in yaydığı söylentisi de başlangıçta çok etkili oldu. Laboratuvarda biyolojik silah üretiminden ABD veya Çin’de kazaen yayıldığı, fakat hükümetlerin bu gerçeği gizlediği söylentisi de öyle. Gerçekten de biyolojik silah üretme laboratuvarları belli başlı emperyalist devletlerin elinde var ve işletiyorlar. Kendileri kullanmak için de rakiplerin olası kullanmasına karşı önlem geliştirmek için de bu laboratuvarlarda deneyler yapıyorlar. Halk kitlelerinin salgın(lar)ın buralardan kasten veya kazaen kaynaklandığını düşünmeleri haksız ve yersiz de değil. Fakat bu kanıtlanmadı ve kanıtlanmadığı müddetçe söylentidir.

Önceden de yaygınca izlenen komplo teorileri yayan sosyal medya kanalları, salgın döneminde örneğin Almanca kanallar, izleyici sayısını hızla birkaç misli katladılar. “Kendisini 'mevcut Q-Drops hakkında İsviçre blogu' olarak tanımlayan en büyük Almanca QAnon kanalı %560 oranında büyüdü”(7)

Salgının ilk dönemlerinde Neonazi politik sosyal medya kanalları, Almanca QAnon oranında olmasa da büyüdüler, sonra yeniden izleyici artış hızı yavaşladı. Ama QAnon’un izleyi artışı yavaşlamadan sürüyor.

QAnon, asıl daha hızlı izleyici toplamayı, kurulduğu ABD’de gerçekleştirdi. Mart ve ağustos ayları arasında Facebook’ta QAnon adına sayfa sayısı ve beğenileri iki katına çıktı; QAnon Facebook gruplarının etkileşimi de iki katına çıktı ve bu grupların haftalık etkileşimi yüzde 900 oranında arttı.

QAnon, ABD’de faşistlerin kurduğu Avrupa’ya daha sonra yayılan sosyal medya forum ve ağı. Başlıca özelliği komplo teorileri yaymak. ABD’de Demokratlar ve derin devlet içinde satanistler ve pedofillerin var olduğu ve bunların ABD’yi yönettiği, Trump’ın devleti ve ABD’yi bu hâkim ekipten kurtararak tekrar dünya kapitalizminin lideri yapacağını düşünüp yayıyor. Önceden kurulmuştu ve Trump’ı destekleyerek taraftarlı bir ağ haline geldi. QAnon’un liderlerinden Marjorie Taylor Greene Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi’ne aday gösterilerek seçildi.

Salgının ya yalan olduğunu ya da hükümetlerin tedbirleri artırmalarının nedeninin gizli bir amaca bağlı olduğunu yayıyor. Avrupa’daki QAnon izleyicileri salgından Bill Gates ve Merkel’i sorumlu tutuyorlar. Avrupa’da İslam inancından göçmenlerde salgının dünya egemeni Yahudilerin ve Siyonistlerin bir yalanı veya işi olduğu söylentisi vardı. Ama politik İslamcı akımların büyük çoğunluğu bu söylentilere itibar etmedi. Daha gerçekçi hareket etmeyi tercih etti.

ABD’de QAnon mensupları Covid-19 salgınının sahte olduğunu savunuyorlardı ve önlemlerin birinci yöneticisi Dr. Fauci’nin görevden alınmasını talep ettiler. Dükkanlarda satılan maskelere saldırdılar.

ABD’de veya Avrupa’da komplo teorisi sahipleri duruma göre komploya konu edinilen söylentiyi değiştirebiliyorlar. Örneğin ABD’de başlangıçta koronavirüs salgının yalan veya önemsiz olduğu söylentileri, salgının ABD’de halkı kötü vurması, BLM hareketine karşı mücadelenin ve Trump’ın iktidarı vermemesinin öne geçmesi nedenleriyle, bir yana bırakıldı. Bu kez de bu iki şeye ilişkin söylentiler, yalanlar ve komplo teorileri öne geçti.

Faşist hareket ve komplocu sosyal medya ağlarında komplo konusunun değiştirilmesi olağan biçimde gerçekleşti. Çelişki ve tutarsızlık sorun yaratmadı. Önemli olan sürekli komplo teorilerinin üretilmesini besleyen kapitalizmin kriz ortamıyla dünya kapitalist tekellerinin aşırı hakimiyetine tepkinin yaygın varlığıdır. Kriz, dünya tekellerinin hakimiyeti, kaos ve savaş komplocu söylentilerin üretilmesi ve yaygınlaşmasının maddi zeminidir. Söylentileri değiştirmenin ve eklektizmin önemi yoktur.

Faşist hareket komplocu söylentilerin üretimi ve yaygınlaşmasına hem katkıda bulunuyor ve hem de en çok yararlanan oluyor.

Faşist parti ve hareketlerin politik alanda da komplocu fikirlerle kitleleri etkilemeleri geçmişten beri var olan bir gelenek. Hitler Yahudilere ilişkin şu aşırı sübjektif ve komplocu düşünceyi yayabilmişti: “Biz, Rus Bolşevizm’ini yirminci asırda Yahudilerin dünya hâkimiyetini ele geçirmek için bir teşebbüsleri saymalıyız.” “Yahudi dünya diktatörlüğüne yürüyüşünü ihtiyari bir feragat ... suretiyle kesmez. O da ancak dış kuvvetlerle yolundan döner.” Cehenneme göndermek gerektiği sonucunu vurgulamayı ihmal etmemişti. Geniş Alman halk kitlesini buna inandırarak faşistleştirebilmişti.

Ulusun sübjektif ve sahte düşmanlarını gösteren komplocu veya ulusun geçmiş şanlı çağına atıfla yeniden uyanışını amaç gösteren hayalci düşüncelerle kitleleri arkalarına bağlamak faşizmin kullandığı ideolojik-siyasi söylemsel yöntemleridir. Özellikle kriz dönemlerinde etkili olurlar.

Örneğin Hitler faşizmi, Germen ırkının bütün Avrupa’yı kapladığına atıfla (Avrupa Germenlere aittir, Germenler büyük ve üstün bir ırktır demek oluyordu) Almanya’yı yeniden dünyanın hâkimi yapma hayali amacı doğrultusunda Alman halkını harekete geçirmeye çalıştı.

Ya da Mussolini faşizmi, İtalyan ulusunun Roma imparatorluğu geçmişine atıfla, Afrika’da sömürge edinmeyi ve Akdeniz’i Roma imparatorluğu gibi İtalya’nın gölüne çevirmeyi hedef olarak halkın önüne koyuyordu. Yine Garribaldi’nin İtalya’nın birliğini kurmasına atıfla İtalyan ulusunun her zaman Anka kuşu gibi kendisini küllerinden yeniden yaratma karakterinde olduğu söylemini halka yayıyordu.

Geçmiş şanlı zamana atıfla yeniden diriliş hayalini Trump da kullandı. “Amerika’yı yeniden /harika büyük yap” (dünyaya hâkim ABD’yi yeniden yarat anlamında) sloganıyla faşist kitlesel hareketi büyütmeye çalıştı. ABD oligarşisi ve entelektüellerinin satanist ve pedofili seçkin çürümüş ekip/derin devlet olarak devlete egemen olduğunu, bu küreselci ekibin sökülüp atılmasıyla ABD’nin yeniden eski gücüne ve güzel günlerine kavuşacağı komplocu söylemi ABD’deki faşist hareketin ve ağların üyelerinin ortak söylemidir.

Erdoğan faşizminin başlıca söylemlerinden biri Osmanlı İmparatorluğu’na atıfla yeniden aynı coğrafyaya hâkim olma hedefini göstermesidir. Aynı zamanda emperyalist devletlerin Türkiye’yi Kürt sorunu üzerinden bölmek için oyun çevirdikleri ve planlar yaptıkları da siyasal komplo teorisidir. Erdoğan’dan, Bahçeli’den Perinçek’e, hatta emekçi solun bir bölümüne uzanan geniş bir yelpazede parti ve akım, bu tezi uydurup, ısıtıp sürekli tekrarlayarak etkili kıldılar. Bu durum devam ediyor.

ABD’de rakip Demokratların siyahileri, hispanikleri, eşcinselleri ABD’ye hakim kılacakları söylentisi de faşist hareketin, Cumhuriyetçilerin bir bölümünün, Trump’ın yaydığı ve etkili de olan siyasi komplocu teorilerden bir diğeridir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki politik İslamcılar da büyük ölçüde dünyayı Yahudilerin yönettiği komplocu söylemine sahipler. Bu uydurma teze politik İslamcılar dışında da inanan çok geniş bir kitle var.

Güncelde komplo teorilerini kullanan Alman faşist akımlarından Reichsbürger/Selbstverwalter’e dahil olanların en karakteristik özelliği, 3. Reich (Hitler dönemi Alman imparatorluğu) sonrası hiçbir Alman hükümetini meşru temsilci görmeyerek görkemli Hitler dönemini yeniden yaratma amacını taşıyor olmalarıdır.

Sonuç olarak, kriz içindeki kapitalizm komplo teorilerini besliyor ve etkili olmalarına yol açıyor. Bu etkiyi kullanan faşist hareket kitle içinde güç biriktirme fırsatını bu yolla da kullanıyor. Her komplo teorici ağ ya da hareket elbette faşist değildir ama faşistler güncelde aynı zamanda komplocu teorilerin üreticilerinden ve yayıcılarından biridir, politik bakımdan en etkili kullanandır.

Boşluk, Nedeni ve Mücadele

Koronavirüs salgını koşullarında faşistler aynı zamanda doğan boşluğu kullanıyorlar. Salgının kesilmesi için işçi sınıfının -zorunlu ihtiyaç üreten ve sağlık bakım işyerleri dışında- ücretli izin kullanması gerekirken, burjuvazi ve hükümetler kar ve sermaye birikiminin sürmesi için işçileri çalıştırdı. İşçileri ölümün ağzına attı. Ağır sonuçları ABD ve Almanya’da görülüyor.

Komünist hareketle işçi hareketinin birliğinin zayıflığı her iki hareketi de zayıf bırakırken, aynı zamanda salgın döneminde mücadele boşluğuna da yol açıyor. Sendikaların burjuvazi ve hükümetlerle uzlaşmaları bu boşluğu daha da büyütüyor. Burjuvazi ve hükümetlerin işçileri salgının içine atmalarına karşı büyük oranda mücadelesizlik yaşanıyor.

Ayrıca hükümetlerin salgından yararlanarak baskı yasalarını yürürlüğe sokmalarına karşı mücadele de Fransa dışında Avrupa’da pek gerçekleşmedi. Örneğin polisi koruyan (gösterilerde polis fotoğrafı çekmeyi yasaklayarak) silah kullanmasını keyfileştirme yasasına karşı Fransa’da antifaşist gösteriler, sağlık emekçilerinin grevi, Fransa’da koronavirüs salgını tedbirleri kapsamındaki yasakları istismar eden faşistlerin gösterilerinin cılız kalmasına yol açtı. Az çok mücadele gelişince boşluk doğmuyor ve faşistler koronavirüs salgını yasaklarını protestolarda kitleyi sürükleyemiyor.

Örneğin ABD’de polisin katliamlarına karşı büyük bir mücadele yükseltilince, faşist demagoglar hemen makas değiştirdiler, antifaşist kitle eylemlerine saldırdılar. Dolayısıyla salgın tedbirleri yasaklarına karşı mücadeleyi bir yana bıraktılar. Çıplak faşist yüzleriyle ortaya çıkmak zorunda kaldılar.

Bu pratiklerin gösterdiği gibi, güncel taleplerle mücadele, örneğin “Zorunlu işler dışında bütün işçilere ücretli izin” ve “Tekellere para boca edilmesine hayır” talepleriyle mücadele yoğunlaştırılmalıydı. Şimdi de güncel taleplerle mücadele yükseltilebilir, yükseltilmelidir.

İş koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerin yükseltilmesi mücadelesine devam edilmelidir.

Hükümetlerin salgın koşullarını fırsat bilerek baskı yasaları çıkarmalarına ve neoliberal saldırı politikasını hızlandırmalarına karşı mücadele geliştirilmelidir. Hindistan’da kamu sektörünü özelleştirme ile çiftçi taban fiyatı sisteminin tasfiyesine karşı geniş kitlesel mücadeleler kanıtladı ki, burjuvazinin salgını fırsat bilip siyasi ekonomik haklara saldırılarına karşı kitlesel mücadele salgın koşullarında da geliştirilebiliyor.

Salgının yol açtığı özellikle kayıt dışı çalıştırılan hizmet işkolundaki işsiz bırakılan işçilere yardım talebiyle mücadele güncel ihtiyaçlardan ve kitleleri seferber edecek mücadelelerden bir diğeridir.

Belki Avrupa ülkelerinde daha az etkili oldu. Ama ABD’de ve emperyalist merkezler dışındaki ülkelerde hizmet sektöründeki küçük işletmelerin çoğunun kapatılması tedbiri iflaslara yol açıyor. Mali destekten yoksun bırakılmaları nedeniyle bu küçük işletme sahipleri ve işçileri de yasaklara karşı eylem ihtiyacı içinde ve faşistlerin yasakları protestolarına katılma olasılığı var.

Kısaca eğer seyirciliğe, kaydediciliğe düşülmez ve güncel iktisadi ve siyasi taleplerle mücadele edilirse, faşistlerin burjuvaziye ve yasaklarına tepki duyan ancak antikapitalist bilinçten yoksun kitleleri arkasına bağlayacak boşluk bırakılmaz.

Kitleler mücadele deneyimi içinde kendi güçlerine güven kazanarak, komplo teorilerine de onları kullanan faşistlere de itibar etmezler.

Maske zorunluluğuna veya gece sokağa çıkma yasağına karşı faşistlerle rekabet mücadelesi gibi yüzeyselliğe düşmeye de gerek yoktur.

Faşistlerle BLM örneği mücadelelerde doğrudan militanca mücadele etmek ve çatışmak gerekliyken, tekellere tepki duyan kitleyi komplo teorileri ve burjuvazi karşıtı demagojiyle eyleme çekmelerine karşı, bu özgül durumdaki mücadele hegemonya için olmalıdır. Kimin işçileri ve ezilen kesimleri, kazanacağı mücadelesidir. Kimin kitleleri hangi taleplerle kendi etrafına çekeceği mücadelesidir. Gerçeklerle ve işçi sınıfıyla ezilen kitlelerin gerçek talepleri ve toplumsal kurtuluşları yolundaki mücadele talepleriyle mi, yoksa komplo söylentileriyle ve yasaklara karşı bireysel serbestlik talebiyle mi?

Nitekim bazı Alman faşistleri de fark etmiş olmalı ki ya da böyle davranırlarsa kitle üzerindeki etkilerinin daha çok yayılacağını hesap ederek geçici olarak “Sosyalistlerle aşırı sağcılar hükümet karşıtı eylemde birlikte hareket etsin. Sonra ayrı yollarda yürüsünler” içeriğinde mesajlar yayımlıyorlar.

Oysa faşizm, hangi taleplerle kitleleri yanına çekmeye çalışırsa çalışsın ve kitleler nasıl bir ruh haliyle faşistlerin arkasına seferber olursa olsun, faşizm sonuçta tekellerin, işçi sınıfı ve ezilenlerin antikapitalist, sosyalist mücadelesini açık terörist diktatörlükle ezme hareketidir. Krizden ve kriz koşullarında işçi devrimi tehlikesinden kurtulmak için burjuvazinin başvurmak istediği açık terörist diktatörlüğünün araçlarından biri bugünün faşist hareketidir. Bugün tartışmaya konu ettiğimiz protestoların gerçekleştiği ülkelerde faşist hareketi burjuvazi bazen vurucu güç, çoğu kez de devrimci harekete kitlelerin akışını engelleyen dalgakıran olarak kullanmakta. Kitlelerde öfkenin yükseleceği koşullarda ise iktidara getireceği yedekte beklettiği bir güç olarak bakmakta, bu bakış açısıyla hareket etmektedir.

Bu gerçek dikkate alınırsa, faşistlerle hem göğüs göğse kavga etmek, hem de demagojiyle kitleleri arkalarına bağlama taktiklerine karşı, kitleleri mücadeleye çekme yoluyla hegemonya rekabeti yapmak güncel görevdir.

Ayrıca özellikle emperyalist büyük devletlerde emperyalist rekabetin tırmandığı koşullarda savaşa kitle seferberliğini en radikal tarzda faşist partiler yapacaktır. O koşullarda da burjuvazinin ya vurucu ya da iktidara getireceği güç olacağını öngörmek gerekiyor. Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere’de faşist partilerin hükümetler tarafından korunmaları ve burjuvalar tarafından finanse edilmelerinin bir diğer nedeni de budur.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin komünist ve devrimci partileri, örgütleri; faşist parti ve örgütlere karşı, doğrudan çatışma gerektiği somut durumlarda çatışmalı, salgın tedbirler yasaklarına karşı hegemonya mücadelesinde güncel mücadeleler geliştirerek boşluk bırakmamalı, tekelci burjuvazi ve hükümetlerine karşı mücadeleyi önde tutarak kitlelerin faşist demagogların arkasına akmalarını önlemeli, faşizmin somut teşhirini aralıksız sürdürmelidirler.

Dipnotlar

1 A. Rettman, EUObserver, 25.09.20

2 DW, 29.08.20

3 DW, Türkçe, 07.11.20

4 A. Rettman, EUObserver, 25.09.20

5 Y. Özkan, BBC Türkçe, 29.01.21

6 Jakob Guhl, Global Network, 17.12.20

7 Jakob Guhl, Global Network, 17.12.20

 

 

 

 

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi