İran Ayaklanmasından Özgürlüğe Gençliğin Rolü

İran ve Rojhilat’ta kadınların ve gençlerin öncülük ettiği ayaklanma 5. ayına girdi. Yüzlerce insanın faşist molla rejimi tarafından katledildiği; binlercesinin tutuklandığı, işkence gördüğü, kaybedildiği koşullarda İran halkları liselerde, üniversitelerde, Kürdistan’ın mahallelerinde oluşan kıvılcımı İran’ın her bir sokağında yakılan ateşe dönüştürdü. Faşist molla rejimi kendi meşruiyetini yeniden kurmayı bırakalım, varlığını devam ettirebileceği unsurları bile muhafaza edemiyor, İran halkları kadınlara, gençlere, tüm ezilenlere cüret olmayı sürdürüyor.

Faşizme ilk taş gençliğin elinde yükseliyor

İran’ın mücadele tarihi çok uzun zamana dayanıyor. 1979’e dek Pehlevi hanedanlığının sonunu getiren mücadelede devrimci örgütlerin temeli üniversitelerde atılmış, devrimin fitilini yakan ayaklanma da devrimci örgütler ve onların daha çok dayandıkları öğrenciler ve kent halkı tarafından gerçekleştirilmiştir. Yine aynı şekilde kitlesinin büyük bir çoğunluğu üniversite öğrencileri arasında bulunan ve İslam Devrimi’nden sonra mollalara karşı savaşımı sürdüren Halkın Fedaileri (Çoğunluk), başta gelmek üzere devrimci örgütlere darbe vurmak amacıyla mollalar 1979’dan kısa bir süre sonra üniversiteleri kapattı. İster Şah ister mollalar olsun faşizm, sonunu getirecek sürecin dinamosu olan gençliğe karşı her daim önlemini aldı; gençlik ise Şah rejimine karşı ilk kurşun olan Siyahkel baskını ya da molla rejimini sarsan Jîna Emînî ayaklanmasında olduğu gibi her daim ilk taşı atmayı bildi.

İran’da aslında her an irili ufaklı, bildiğimiz ya da bilmediğimiz eylemler oluyor. Bu eylemlerin çoğu ekonomik taleplerle ortaya çıksa da 43 yıllık baskının sonucu olarak her daim bir politik isyana kapı aralıyor. Bugünkü ayaklanmaya  ulaşıncaya dek İranlı gençler ekonomik taleplere sahip olan 2018 ile yakıt zammıyla başlayan ve bir ayda bin 500 kişinin katledildiği 2019 isyanlarını gördü. Ancak bu isyanlara toplumun geniş kesimleri katılım gösterdiği halde rejim güçleri yine de bastırabildi. Bu ayaklanmalar bastırılmış olmalarına rağmen kitlelerin deneyim biriktirmelerine ve bilinçlenmelerine yol açtı.

Faşist molla rejimi 43 yıldır en yoğun baskıyı kadınlar üzerinde uygulamakla kalmıyor, aynı zamanda meşruiyet temellerini ve kendi değerlerini büyük oranda kadın düşmanlığı üzerinden kuruyor. Dolayısıyla bir kadının daha irşad devriyeleri tarafından işkenceyle katledilmesine karşı doğan bir isyan çok daha kısa sürede ve etkili bir şekilde kitleselleşebiliyor ve rejime yönelik bir ayaklanmaya dönüşebiliyor. Bu özellikle genç kadınların son yıllarda yaygınlaştırdığı ve güçlendirdiği zorunlu başörtüsüne karşı mücadele deneyimiyle birlikte daha da etkili ve belirleyici  hale geliyor. Öyle ki ayaklanmaların çoğunluğunu 15-25 yaş arası gençler oluşturuyor. İran’ın uzun yıllara dayanan gençlik hareketi 1979 İslam devrimi sonrası sendikal faaliyetlerin, siyasal partilerin yasaklanmasıyla beraber örgütlü mücadelenin aldığı darbeden nasibini aldı ve çok uzun bir süre durgunlaştı ancak öğrenci hareketi İran-Irak savaşı sonrası kurulmaya başlanan öğrenci şûralarıyla yeniden kendini var etmeye başladı. 2009 reform eylemlerinde etkin rol oynayan şûralar 2016 sonrasında yeniden yükselen sokak hareketleriyle olgunlaştı. Bu tarihten itibaren şûraların yönetim düzeylerine reformist gençler yerine sosyalist ve devrimci gençler gelmeye başladı. 2017, 2018 ve 2019 isyanlarıyla tecrübe kazanan gençlik şûralarla devletin saldırılarına karşı tutum ve pratik geliştirme, politik gündemlere hızlıca söz söyleme, üniversitelerde politik tartışma kültürünü yeniden yaratma ve farklı üniversitelerdeki şuralar arasındaki bağı, eylem birliğini güçlendirme konularında kendini geliştirdi, tecrübe kazandı. 2018’den itibaren zorunlu başörtüsüne karşı beyaz çarşambalar, uluslararası kamuoyu yaratmak için çekilen videolar ve türlü eylemliliklerle başkaca bir boyut kazanan kadın hareketinin öncülüğünü üstlenen genç kadınlar öğrenci şûralarında da faaliyet yürüten öğrencilerdi. Bütün bu süreçler, öğrenci şuralarının ayaklanmalarla kazandığı tecrübe, genç kadınların 43 yıllık molla rejiminde ezilenin ezileni olarak isyan bilinci geliştirmesi bugünkü ayaklanmanın birikimini oluşturdu.

Bir kadın isyanı olarak başlayan ve hala kadınların öncülüğünü üstlendiği ayaklanma pek çok kesimi kadın özgürlük mücadelesinin talepleri etrafında saflaştırıp kendi ekonomik, ulusal ve politik özlemlerini dile getirmesine fırsat vererek sokakta olan unsurların birbirine olan güvenini güçlendirdi. Birlikte öğrenci hareketinin içinde mücadele eden, birlikte savaşan genç kadın ve erkeklerin motivasyonu faşist molla rejimini yıkma ortak hedeflerinden geliyor. Ayaklanmadan önce bazı İranlı erkeklerin zorunlu başörtüsü karşısında İranlı kadınlarla dayanışma içinde olduğu eylemlilikler örgütlenmesi gibi pratiklerle geliştirilen bu güvenden bahsederken İranlı kadınların faşist molla rejimini yıkmakta cisimleşen mücadelesinin bir hedefinin de aynı İranlı erkekler olduğunu es geçmemek, İranlı genç kadınların gençlik hareketinde beraber faaliyet yürüttüğü yoldaşını değiştirirken de, toplumdaki erkek egemenliğine babalara, abilere de başkaldırırken aynı mücadeleyi devam ettirdiklerini belirtmek gerekiyor.

Şûralara ve komitelere rağmen örgütlülük düzeyi genel olarak düşük. Sokakta bir araya gelen kitle telegram gruplarından ve sosyal medya üzerinden haberleşerek eylem örgütlüyor. Bütün kitlesel iletişim araçlarının rejimin propaganda aracı olarak kullandığı televizyon kanalları ve gazetelerden ibaret olması ve üst düzey politik baskı sosyal medya ve teknolojiyi hayati öneme sahip hale getiriyor. Ayaklanmaya dair haberler, eylem planlaması sosyal medya üzerinden yayınlandığı gibi aynı zamanda rejimin işlediği suçlarda bu platformlarda teşhir ediliyor ya da çokça kullanılan kaybetme politikasına karşı yürütülen mücadele sosyal medya üzerinden büyütülüyor. Şu anki gençliği ayıran noktalardan biri de teknoloji ve internet ile dolayısıyla tüm dünyayla kurabildiği ilişki. Faşist molla rejiminin 43 yıldır dayattığı hayat, internet üzerinden gençliğin dünyayı görebilmesi sayesinde de normalleşmiyor. Ayaklanma sırasında bir numaralı iletişim kaynağı olan sosyal medyayı molla rejimi ne kadar kapatsa, en önemli zamanlarda interneti kesse de bir şekilde yeniden erişim sağlamanın yolu bulunuyor.

Gençlik, isyanını sadece sokakta bırakmıyor, liselerine, üniversitelerine taşıyor; rejimin en önemli aygıtlarından biri olan okullarını mollalar için cehenneme çeviriyor. Lise öğrencisi Nika Şakarami ve nicesinin tecavüz  edilerek öldürüldüğü, rejim güçlerinin okulların içinde öğrencileri işkence ederek katlettiği, ev baskınlarıyla kaçırılan gençlerin kaybedildiği, öğretmenlerin ve okul idarecilerinin öğrencilerin bilgilerinin verilmesi için tehdit edildiği koşullarda; öğle aralarında, okul çıkışlarında slogan sesleri duyuluyor, Hamaney ve Humeyni’nin resimleri sınıflardan indiriliyor, kadın öğrenciler okullarda başörtüsü takmıyor. Genç kadın öğrenciler, okula gelen mollalar ve Besic temsilcilerini başörtülerini çıkartarak okullarından kovuyorlar. Üniversitelerde ise kadın ve erkek öğrenciler yasağa rağmen birlikte yemek yiyor, engel olmaya çalışan Besicleri uzaklaştırıyorlar, boykotlar örgütlüyorlar. Öğrenci isyanının kalbinin Tahran gibi şehirlerde üniversitelerde attığını söyleyebiliriz. Yalnızca üniversite içerisinde değil sokaktaki eylemliliğin örgütlenmesi de kentlerde üniversite öğrencileri tarafından yapılıyor. Aynı zamanda internette de çok popüler olan sarık düşürme eylemleri gibi yaratıcı eylemlerden mollaların yetiştikleri medreseleri, karakolları, devlet dairelerini ateşe verme gibi daha militan eylemlere geniş bir eylem biçimi yelpazesi bulunuyor.

Gençlik, özellikle genç kadınlar aynı zamanda devletin her küçük birimi olan, kendi de başlı başına bir irşat devriyesi (gaşt-e erşad) olan aileye karşı da isyan ediyor ve değişimi için çabalıyor. Genç kuşak sokakta yan yana gezmekten başörtüsünü takmamaya hayatlarındaki her yasağa, politik özgürlük yokluğuna ve yaşamlarının iradesinin tamamen faşist molla rejiminde olmasına itiraz ediyorlar.

Şu anda sokakta olan gençlik tamamen faşist molla rejiminin içine doğdu ve rejimin korkusu altında ezilmiş ve onun karakterine bürünmüş toplumla da mücadele veriyor. 1979 devrimini İslamcı güçlerle birlikle yapmış ve sonunda kaybedip sessizce köşesine çekilmiş ya da açıkça rejim yanlısı olmuş anne babalarına da öfkeliler.

Genç kadınlar erkek egemenliğe karşı ilk savaşlarını evlerin içinde veriyor, başörtülerini önce evin içinde yakıyor, gençler sokakta barikatları yıkmadan önce evlerinin duvarlarını yıkıyorlar. Bir noktada ayaklanmanın en dinamik gücü olarak yaktıkları isyan ateşiyle toplumun geri kalanını yeniden sokağa çıkarıyorlar. Çok değişik yaştan insan sokağa döküldüğü gibi çocukları ölüm tehlikesi içinde mücadele veren aileler de onları yalnız bırakmıyor, katledilen gençlerin cenazelerinde aileler mücadele çağrısını yineliyor. Nitekim Jîna’nın ailesi kızlarının katledildiğini tüm baskılara rağmen duyurarak isyanın başlamasına sebebiyet vermişti.

Gençliğin nihai isteği tabi ki faşist molla rejiminin devrilmesi. Bu hedefe kilitlendikleri için de aylardır devletin yaptığı manipülasyonların, geri adımların hiçbiri işe yaramıyor; halk ne “reformist”leri ne de işbaşındaki Hamaney kliğini istiyor. Gençliğin güncel ve yakıcı talepleri  idamların durdurulması, siyasi tutsakların serbest bırakılması, örgütlenme hakkı, LGBTİ+lar ve kadınlar üzerindeki zulmün sona erdirilmesi, ulusal baskının ve işgalci politikaların son bulması.

Tahran’da Cop Kürdistan’da Kurşun

Kendi de Kürt bir kadın olan Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra eylemler ve ayaklanmalar ilk başta Kürdistan’da yoğunlaştı. Kürdistan’ın dört parçasında en direngen ve kritik güç olan Kürt halkının, kadınların ulusal özlemleriyle sokakta olması ayaklanmanın niteliğini değiştirdi. “Jin, jiyan, azadî” sloganı önce İran’a, sonra tüm dünyaya mal oldu. Kürt halkını Beluç ve Azeri halkları izledi. Tebriz, Erdebil’den “Azerbaycan ayaktadır, Kürdistan’ın yanındadır” sloganları yükselirken eylemlerin en durgun olduğu dönemde bile Belucistan şehirlerinde cuma günleri binler yürüyor.  Kürdistan, Azerbaycan ve Belucistan’da her cumartesi ve çarşamba dükkanların kepenkleri indiriliyor.

İslam Cumhuriyeti’nin cevabı da aynı olmuyor, faşist olduğu kadar sömürgeci niteliğe de sahip olan molla rejimi bu üç eyaletteki eylemlerde halkın üzerine ateş açarak katliamlar yapıyor, ayaklanmaya en vahşi şekilde yine buralarda saldırıyor. Ayrıca Kürdistan’da rejim için çalışan işbirlikçilerden oluşan “Cahş” adı verilen silahlı birlikler de var. İran’ın geri kalanına göre Kürdistan’da nispeten örgütlü yapılar olsa da burada da ayaklanmaya halkın kendisi öncülük ediyor, gençler yavaş yavaş bölgesel komiteler kurmaya başlıyor, özsavunma temelinde örgütlenmeler oluşturuyorlar. 

Darağaçlarının, İşkencehanelerin Gölgesinde “Azadî”

Faşist molla rejiminin işlediği suçlar saymakla bitmez, sadece son ayaklanmada bile mücadele öfkemizi körükleyen bir videoda gördüğümüz rejimin silahlı güçlerinin karşısında başörtüsünü sallayan genç kadınların, dans eden şarkı söyleyen gençlerin katledildiğini öğreniyoruz sonradan. Yüzlerce insanı katleden, binlercesini gözaltına aldığını dahi kabul etmeyen molla rejimi kaçırdığı gençleri vahşi biçimlerde işkencelerden geçirip katlediyor ve ailelere yaptığı inanılmaz baskı yüzünden aileler çocuklarının rejim tarafından katledildiğini çoğu zaman gizliyor. 15-16 yaşındaki lise öğrencileri gözaltında cinsel işkenceden, sistematik tecavüzden hayatını kaybediyor. Rejim,  kayıt altına aldığı cinsel işkence videolarıyla insanlara şantaj yapıyor, gözaltından çıktıktan sonra gençler intihar ediyor. Ancak katlettikleri ve hapsettikleri her gencin arkasından binlercesi çıkıyor. Açlık grevleri hapishanelerde bir tutum olarak gelişmeye ve bir eylem yöntemi olarak kullanılmaya başlanıyor. Yeri geliyor Evin Hapishanesi yakılıyor, yeri geliyor idam cezalarının infaz edileceği söylentileri üzerine Muhammed Boroughani’yi kurtarmak için binler Rajai Şehir Hapishanesi’ne akın ediyor. İnfazlar erteleniyor, 17 yaşında idama mahkum edilen Sonia Sharifi ve 15 yaşındaki Emir Hüseyin Rahimi’nin serbest bırakılmasını halkın baskısı sağlıyor.

3-Ayaklanma-Genclik.jpg

İdamla yargılananlara savunma süresi olarak 15 dakika veriliyor, her ifade işkence altında alınıyor, mahkemenin onayladığı ve atadığı avukatlar ise savunma bile yapmıyor. En son Mehdi Karami avukatıyla görüşebilmek için açlık grevi yaparken idam edildi, babası atık kağıt işçisiydi. Rejimin yoksul gençleri idam etmesinin iki sebebi var. Birincisi; arkasında kimseyi bulamayacağını, onları yalnızlaştırabileceğini düşünmesi. İkincisi ise tam olarak işçiler, yoksullarla buluşamayan bu ayaklanmayı sınıfsal niteliğinden tamamen uzaklaştırabilmek, gözdağı vermek.

Molla rejiminin idam cezası verdiği kişilerin neredeyse hemen hepsi 30 yaşın altındayken, bir kısmı 18 yaşının altındaki çocuklar. Yani molla rejimi ayaklanmanın devam etmesindeki asıl güç olan gençliği herkesin gözü önünde fiziken katlederek moral ve motivasyonunu bitirmeye, umudunu kırmaya ve bu yolla isyanı sönümlendirmeye çalışıyor.

Ayrıca rejimin propaganda kanalları idam edilecek gençlerle yaptıkları son röportajları yayınlayarak gençleri itibarsızlaştırmaya, halk nezdinde gözden düşürmeye çabalıyor. Ancak idam edilmeden hemen önce yapılan röportajında “Öldüğümde ağlamayın, yas tutmayın dans edin, şarkı söyleyin” diyen Mecidrıza Rahnevard’ın bu vasiyeti üstüne anneler, babalar, halk, aksine katledilen gençlerin mezarı başında dans ediyor, şarkı söylüyor; molla rejimine karşı savaşta gençlere sahip çıkıyor ve inancı diri tutuyorlar.

Rejimin Gönüllü Katilleri Besicler

Besic rejime gönüllü çalışan gençlerden oluşan ve İran devrim muhafızlarının alt kolu olan bir milis gücü. Faşist molla rejiminin yasalarında dahi Besic’in barış zamanı silahlanması yasak olsa da silahlılar ve ayaklanmaları bastırmak için her vahşeti uygulayan bir güç olarak çıkıyor halkın karşısına. Resmi bir bağlılığı olmadığı ve üniformasız oldukları için de yaptıkları rejim tarafından çok kolay inkar edilebiliyor.

Besic üyeleri, gençleri kaçırıyor, gizli gözaltı merkezlerine götürüyor, işkence ve tecavüz ediyor, katlediyor. Rejimin olması gereken her yere konumlandırılmış vaziyetteler. Kimi zaman üniversitelerin içindeki eylemlere ve öğrencilere saldırıyor, kimi zaman liselere öğüt vermek için gönderiliyor, kimi zaman sokakta eylemcilere ateş açıyorlar. İdam cezası alan pek çok kişi aynı zamanda Besic üyelerini öldürdükleri iddiasıyla yargılanıyor. Geleceği hakkında hiçbir söz sahibi olmamaya, yoksulluğa, politik baskıya isyan eden ve ayaklanan gençliğin karşısında Besic rejimin ideal genci, jurnalci, her yere girebilen gönüllü bir çete.

Ama önceki ayaklanmaların aksine gençler, rejim güçlerinin karşısında kendilerini saf bir mağduriyetle konumlandırmak adına şiddetten uzak bir tutum sergilemiyor. “Kardeşimi öldüreni öldüreceğim” sloganında cisimleşen kararlılıklarında ve bunu gerçekleştirdikleri eylemlerinde devrimci şiddet ile kurdukları ilişkinin gelişmekte olduğunu görüyoruz. Eylemcileri katledenlerin cezalandırılması, Besiclerin sokakta rahat yürüyememeleri bunun örnekleridir.

Ne Şah Ne Rehber! Zalimlere Ölüm!

Geçtiğimiz günlerde diasporadaki Mesih Alinejad gibi tanınmış İranlı isimler Rıza Pehlevi ile bir koalisyon çağrısı yayınladılar. Bir kere devrimleri gasp edilen İran halklarının karnı bu saltanatçı zırvalarına pekala tok. Herkes ABD emperyalizmin bekçiliğini yapmış Pehlevi hanedanlığının işkencehanelerini, katliamlarını, hapishanelerdeki zulmünü, halkı mahkum ettiği açlığı dün gibi hatırlıyor. Bugün ise bunlar halkın ölümü, işkenceyi, akla gelebilecek her şeyi göze alarak faşist molla rejimini sarsmasını kendilerine mal etmeye, molla iktidarından önceki dönemi yücelten bir illüzyon yaratmaya çalışıyorlar.

Bunun üzerine ise Rojhilat Devrimci Gençlik Örgütleri ve Mahabad Gençlik Komiteleri devrimci güçlere bir araya gelme çağrısı yapıyor. Söz, eylem, örgütlenme hakkının hiçbir biçimde bulunmadığı, rejimin denetimi ve yaptırımı aşırı yoğun olduğu için İran’da yeraltında ya da yer üstünde bir araya gelmek, örgüt kurmak çok zor.  Dolayısıyla yeni kurulan komiteler şu anlık öncülüğü üstlenecek bir devrimci örgütten yoksun. İran halk gençliği için, süreci ancak buraya kadar getirebilecek olan kendilindenciliği ve örgütsüzlüğü aşmak için, önemli bir adım. Aynı zamanda bu durum halkı rejime karşı saflaştıran ve isyan cüretini yükselten bu ayaklanmanın mollaların denetim çemberinde boşluklar bulma ve politik özgürlük sahaları oluşturma fırsatları yaratacağı gerçeğini de gösteriyor.

Molla Rejiminin Sonu Faşist Şeflik Rejimi ile Aynı Olacak

Faşist şeflik tarafından yoksulluk, hayat pahalılığı ve geleceksizlik içerisinde umutsuzluk aşılanan, şovenizm bataklığına boğulmaya çalışılan gençliğin; katliam, cinsel şiddet ve aileye sıkıştırılmaya mahkum edilmek istenen kadınların; işgal politikalarıyla teslim alınmak istenen Kürt halkının kaderi İran ve Rojhilat halklarının kaderiyle birdir.

Faşist şefliğin polisinin İran’la dayanışma eylemlerine böyle saldırmasının, gözaltına aldığı İranlı kadınları sınır dışı etmekle tehdit etmesinin sebebi budur. Türkiye ve Kuzey Kürdistan gençliğinin,  seçimlere bel bağlamayı bırakan, Şahçılara ya da molla rejimi içindeki “reformcu”lara, ılımlı kanada, “Şu iktidarı bir gönderelim de sonrasına bakarız” apolitizmiyle yaklaşmayıp faşist molla rejimini yıkmak için ayaklanan İran halklarından öğreneceği çok şey var.

Mücadelenin en dinamik unsuru olarak gençlik ona hiçbir şey vadetmeyen burjuva restorasyoncu Millet İttifakı’na  mahkum değil. Gençlik 3. cepheyi büyütmek, genişletmek ve sokakta kendini var etmek için çaba göstermeli, İran gençliği gibi üniversiteleri, liseleri faşist rejime karşı birer kale haline getirmeli, faşist şeflik rejiminin meşruluk kazanmak için yükselttiği şovenizme karşı mücadele etmeli, geleceği hakkında söz söyleyecek yegane güç olarak kendine güvenmelidir.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi