Rojhilat Ayaklanması ve Kürt Ulusal Bilincinin Parçalı Karakteri

13 Eylül 2022’de saçlarını ahlaki kurallara uygun örtmediği gerekçesiyle gözaltına alınan genç Kürt kadını Jîna (Mahsa) Emînî’nin işkence yapılarak katledilmesinin ardından 17 Eylül’de Rojhilat’da başlayan ayaklanma İran’ın bütününe yayıldı. Beş aydır süren ayaklanma ilk haftalardaki yaygınlığı ve kitleselliğini kaybetse de çeşitli biçimlerde devam ediyor. Ayaklanmacıların doğrudan politik İslamcı faşist rejimi hedeflemeleri, velayet-i fakih sistemini reddetmeleri ve politik özgürlük talebini yükseltmeleri isyanın devrimci karakterini ortaya koyuyor.

Ayaklanmanın Rojhilat'ta başlaması, “Jin, jiyan, azadî” şiarının İran’ın sömürge boyunduruğunda tuttuğu diğer halkların ve bütün İran ezilenlerinin ortak haykırışına dönüşmesi Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin etkisini göstermektedir. Buna karşın Rojhilat’da başlayan ve İran’a yayılan ayaklanmaya diğer parçalardaki Kürt siyasal hareketinin ve birleşik devrim iddiasındaki devrimcilerin, çeşitli tipten ilerici çevrelerin yeterince ilgi gösterdiği söylenemez. Oysa ayaklanma hem Kürt ulusal bilincinin geliştirilmesi hem Kürtlerle diğer ezilen halklar arasındaki ilişkinin sıkılaştırılması hem de ezen ulusun emekçileri ile Kürt ulusu arasında devrimci ittifak zemininin güçlendirilmesi bakımından önemli fırsatlar sunuyordu. Bu makalede bunun nedenleri üzerinde duracağız ve daha çok da Kürt ulusal bilincinin parçalı karakterine odaklanmaya çalışacağız. 

Kürt Ulusal Mücadelesinin ve Bilincinin Üç Aşaması

1) Feodal Önderlikler

Osmanlı ve İran devletlerinin feodal özerk Kürt Mirliklerini yıkma ve Kürdistan’ı merkezi devlet kontrolüne alarak sömürgeleştirme çabası 19. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürdü. Kürt Mirleri buna pek çok ayaklanmayla karşılık verdi. Mirliklerin yıkılmasının ardından Kürtler arasında doğan otorite boşluğunu ulusal bilinci kuşanmış din insanları doldurdu. Birinci emperyalist paylaşım savaşı ile birlikte İran ve Osmanlı devletlerinin merkezi hegemonyasının zayıflaması kimi Kürt aşiretlerinin yeniden öne çıkmasına neden oldu. Şeyh Ubeydullah’a kadar ki 19.yy ayaklanmalarında Kürdistan savunusu dile getirilmiyordu. İlk kez Şeyh Ubeydullah Kürdistan ve Kürt ulusal haklarından bahsetti. Emperyalist paylaşım savaşının sonlarına doğru İngilizlerin egemenliği altındaki Başûr’da Mehmûd Berzencî, Rojhilat’da Simko ve Bakur’da Koçgîrî ayaklanmaları bu dönemin son aşamasını ifade eder. Bu ayaklanmaların hepsi bastırıldı. Bunun başta gelen nedeni bütün ulusu zihinde eşitleyen ve düşmana karşı birleştiren bir ideoloji olan ezilen ulus milliyetçiliğiyle, ulusal kurtuluş mücadelesine önderlik iddiası ile ortaya çıkanların aşiret liderleri olması arasındaki çelişkidir. Aşiret liderleri diğer aşiretleri kendi egemenliği altında birleştirerek sonuca ulaşmaya çalıştılar. Bunun başarıyla tamamlanması mümkün değildi. Birkaç aşiret veya aşiret federasyonlarının başlattığı ayaklanmalar daha başlangıçta egemenliklerinin sarsılacağı korkusuyla başka aşiretlerin karşı safa geçmeleri ile parçalanıyordu. Haliyle düşmana karşı ulusal birlik oluşmuyordu. Feodal parçalanmışlık ulusal bilincin oluşmasının başlıca engeliydi.

Burjuvazi feodal egemenlere, krallara karşı ulusal eşitlik, adalet ve özgürlük şiarı ile köylüleri ve işçileri kendi egemenliği altında birleştirdi. Feodallerin sınıf karakteri böyle bir birleştirmeye imkan tanımıyordu. Kürdistan’da aşiret dışı geniş bir nüfusun da varlığı biliniyor. Ne var ki bunların bağımsız bir varoluşundan söz edilemez, şu ya da bu aşiretin egemenliği altında yaşıyor veya aşiretlerin yağma saldırılarına maruz kalıyorlardı. Bu dönemin ulusal ayaklanmalarında bu aşiret dışı nüfus kendini ulusun eşit bireyleri olarak göremedi. Böyle olduğu içindir ki Kürt ulusal bilinci aşiret dışı kesimlerde fazla yankı bulmadı.

Kürtler arasındaki din ve mezhep ayrılıkları da feodal önderliklerin yönetimi altında ulusal bilincin oluşmasının önündeki engellerden biriydi. Müslüman inancındaki aşiret reislerinin Êzîdî ve Reya-Heq (Alevî) inancından olan Kürtlere karşı düşmanca davranmaları kaçınılmaz olarak ayaklanmalar sırasında ulusal birliğin oluşmasını engelliyordu.

Kürdistan coğrafyasında Kürtler dışında şu ya da bu büyüklükte Müslüman olmayan Hristiyan inancından pek çok ulus yaşamakta. Kürt ulusal önderleri egemenlere karşı bunlarla ittifak arayışına gireceklerine tam aksine bu ulusları birer rakip olarak gördüler ve ayaklanmaları onları etkisizleştirmenin fırsatına çevirdiler.

Bu dönemde Kürt ulusal mücadelesinin önderliğinin feodal niteliği henüz bir burjuva sınıfın ve buna bağlı olarak işçi sınıfının oluşmaması; bağımsız bir köylü toplumunun yokluğu koşullarında kaçınılmazdı.1

2) Aydınlarla feodallerin ittifak dönemi

Feodal ve din insanlarının önderlik ettiği ayaklanmaların vahşice bastırılması, göçer aşiretlerin zorla yerleştirilmesi ve güçlü aşiretlerin2 zorla sürgün edilmeleri, ayaklanmacı aşiretlerin mülklerine el konulması gibi nedenler aşiretlerin politik gücünü önemli ölçüde zayıflattı. Tedrici olarak gelişmekte olan küçük ve orta burjuvazi ile aydın tabaka ulusal mücadelede daha fazla görünür oldu. Yine de sömürgeci uygulamalar nedeniyle ekonomik gelişme henüz eski toplumsal ilişkileri çözmekten uzaktı. Bu nedenle küçük ve orta burjuvazi ve aydın tabaka ulusal kurtuluş mücadelesinde yer alan aşiretlerle ittifak yaptı.

Mahabad’da kurulan Kürdistan Cumhuriyeti bu dönemin en tipik örneğidir.3 Mahabad neredeyse her 10 kişiye bir dükkanın düştüğü bir yerdi. Kaçakçılık ve ürün dağıtımının kesişme noktasıydı. Okur yazar ve eğitimli insan sayısı görece yüksekti. Şehir merkezi böyle olsa da bütün çevresi ile birlikte aşiret ilişkileri temelinde yürütülen tarım ve hayvancılık temel geçim kaynağı olmaya devam ediyordu.

2.Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Mahabad aydınlarının önderliğinde Komeley Jîyanaweye Kurd/Kurdistan4kurulmuştu. Örgütün adı amacının içeriğini etkili biçimde yansıtıyordu. Bu örgütten hemen önce Başûr’da yine aydınların önderliğinde Hêwî5 adında bir örgütlenmeye girişilmişti. Keza Rojava’da Hawar dergisinin yayınlanması ve bu dergi etrafında bir aydınlar topluluğunun oluşması bu yönde bir gelişmenin tesadüfü olmadığını gösterir. Her üç hareketin de ortak özelliği diğer parçalarla ilişki arayışıdır. Hawar dergisini yayınlayanlar Başûr’la ilişkiye geçmeye çalışmış, buradaki aydınlarla bağlar kurmuş, Başûr’daki Hêwî örgütü Mahabad’da şube açmaya girişmiş, Rojhilat’daki Komeley ise Başûr’da örgütlenmeye başlamış ve Bakur’la Kürdistan’ın özgürlüğü temelinde bir sözleşme yapılmasına öncülük etmiştir.

Kürdistan’ın toplumsal ekonomik koşulları nedeniyle bu aydınlar ulusal mücadeleye öncülükte ileri atılsalar da Kürt toplumunun henüz büyük çoğunluğu aşiret ilişkileri altındaydı. Kaçınılmaz olarak aşiretler Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin toplumsal tabanını ve savaşçı gücünü oluşturmaya devam ediyordu. Keza aydınların birçoğu da bu aşiret ilişkilerinden kopuk değildi. Yine de denilebilir ki aydınlar, küçük ve orta burjuvazi ulusal hareketi daha demokratik bir yönde ileri iterken hareket içindeki aşiret liderleri onu geri çekiyordu.

Mahabad’da Kürdistan Cumhuriyeti ilan edildiğinde ulusal bilincin gelişmesi yönünde muazzam önemde önlemler alındı. Kürtçe eğitim veren okullar açıldı. Kürtçe dergi ve gazete yayınlandı. Kürtçe yayın yapan radyo istasyonu kuruldu, Kürt bayrağı göndere çekildi ve milli marş kabul edildi. Belki bütün bunlardan daha önemlisi bir cumhuriyetin ilan edilmesidir. Daha öncekiler, örneğin Berzenci ve Simko krallık ilan etmişti. Sadece bu bile ulusal bilincin gelişmesinin bu yeni aşamasını göstermek bakımından yeterlidir.6 Bütün bu ileri adımlara karşın Kürdistan köylüsünün taleplerini dile getirmekte, bir toprak reformuna girişmekte yetersiz kaldı. Bu o kadar da üstesinden kolay gelinebilecek bir hareket değildi. Aşiret ilişkileri toplumsal hayatta baskın olmaya devam ediyordu. Toprak reformu gibi girişimler olduğu kadarıyla aşiretlerle ilişkileri daha baştan baltalardı. Diğer yandan bir toprak reformuna girişmemek de aşiret içinde ya da dışında feodal beylere bağlı emekçi köylülerin bağımsız bir toplumsal kuvvet olarak mücadeleye dahil olmalarını önlüyordu. Bu da cumhuriyetin toplumsal tabanını daha baştan daraltıyordu.

Cumhuriyetin asıl zayıflığı olduğu kadarı ile ittifak ilişkileri değil bu ilişkinin dışında kalan aşiretlerin varlığıydı. Bunlar cumhuriyetle birleşeceklerine merkezi hükümet ile iş tuttular ya da pasif kaldılar. Cumhuriyetle ittifak içinde olanlar da cumhuriyetin zayıfladığı anda onu hızla terk ettiler.

Benzer bir gelişme daha uzun erimli olarak Başûr’da yaşandı. Başûr’da bir kısım ilerici milliyetçi aydınların öncülüğünde PDK-I kuruldu. Barzani partinin genel sekreterliğine seçildi. Barzani SSCB’den döndükten sonra7 partiyi bütünüyle ele geçirdi. Parti Barzani’ye mecburdu çünkü savaşçılar onun komutası altındaydı. Aşiret bağları güçlüydü. Birçok aşiret lideri ilerici fikirleri ulusal kurtuluşun zorunlu bir gereği olarak değil de kendi varlıklarının ortadan kaldırılmasının yolunu açacağından endişe ediyordu. Bunun zorunlu sonucu olarak da ulusal mücadeleye katılmak yerine sömürgecilerle işbirliğini tercih ettiler.

Ne aşiretlerden kopabilirsin ne de onsuz var olabilirsin. Aşiretlere dayandığında yalnızca seni ezen düşmanla değil sana rakip olan aşiretlerle de boğuşmak zorundasın. Aynı zamanda emekçilere, onların talepleri ekseninde seslenme olanağını yitirirsin. Aşiretlere dayanmadığında ise yeterli düzeyde savaşçı bulamazsın. O günkü toplumsal ilişkiler ve güçler nedeniyle bu handikabı aşmak güçtü.

Barzanilerin iktidarı o dönemin bir kalıntısı olarak yaşamaya devam ediyor. O dönem için anlaşılır olan bugün için kabul edilemezdir. 

3) Sömürgeleştirmenin Artan Etkisi Toplumsal İlişkilerde Hızlanan Değişme

Sömürgeci siyasi baskı ve zorbalığın aşirete dayalı geleneksel toplumsal ilişkileri darbelemesi ve kapitalist sömürgeci ekonominin zorunlu sonucu olarak kendi kendine yeterli geleneksel üretim ve geçimin yıkılması ile artan yoksullaşma 20. yy’ın ikinci yarısındaki Kürdistan gerçeğinin bir resmini verir bize. Eğitim görenlerin artan sayısı, şehirlerin büyümesi, kadınların iş ve öğrenim alanlarında daha görünür olması dönemin özelliklerinden birkaçıdır. Bu koşullar aşiret ve geleneksel bağlardan azade görece geniş bir toplumsal tabana yayılmış bir aydınlar kuşağının ortaya çıkmasını sağladı. Artan yoksullaşma, işçileşme ve işsizleşme, topraksız ya da küçük toprak sahiplerinden oluşan geniş bir yoksul köylü nüfusunun varlığı Kürtler arasında ulusal kurtuluşla birlikte sosyal kurtuluş özlemlerinin giderek bir toplumsal bilinç oluşturmasını sağladı. İşçiler ve yoksullarla birleşen aydınların öncülüğünde ulusal kurtuluşu sosyal kurtuluşla birleştiren bir Kürt siyasi damarının çok daha belirgin hale gelmesini sağladı. Bu temelde yeni siyasi partiler ve oluşumlar ortaya çıktı.8

Rojhilat’da Komeley’in, Bakur’da PKK’nin ortaya çıkışı bunun iki tipik örneğidir.

Komaley ve PKK’yi kuran öncüler 1968 öğrenci hareketi içinden çıktılar.9 Her ikisi de yoksul köylüleri ve işçileri ulusal kurtuluşun başlıca toplumsal güçleri saydı ve sosyalizm savunusu ile onlar arasında örgütlendi. İlerleyen yıllarda öğrenci gençler ve bilhassa genç kadınlar artan sayıda mücadele saflarına katıldı.

Bu demek değildir ki geleneksel yapı ve ilişkiler bütünüyle ortadan kalkmıştı. Hayır. Sömürgeci siyasi baskı ve sömürgeci ekonomi eski bağları ne denli keserse kessin eski toplumsal bağlar bütünüyle ortadan kaldırılamazdı. Bağlardaki zayıflama ulusun bağımsız bir iktisadi ve sosyal gelişme olanağından yoksun olması nedeniyle devrimci bir hamlenin sonucu değil tedrici bir süreçte oluşuyordu. Kaldı ki sömürgeci tahakküm bir yandan geleneksel bağları çözerken diğer yandan eski toplumsal ilişkileri ayakta tutarak işbirlikçileşme zeminini korumaya çalışıyordu.

Bu yeni siyasi ve toplumsal koşullar altında bir yandan geleneksel ulusal kurtuluşçular varlığını korurken diğer yandan ulusal kurtuluşu sosyal kurtuluş hedefiyle birleştiren akımlar güçleniyordu.

Rojhilat’daki durum bu bakımdan tipiktir. Geleneksel ulusal kurtuluşçu ve sosyal demokratik bir program benimseyen PDK-İ geleneksel bağların görece güçlü olduğu Rojhilat’ın dağlık olan batısı ve kuzey batısında etkinliğini sürdürürken Komeley tarıma elverişli, eğitimli sayısının, işçileşmenin ve şehirleşme oranının görece yüksek olduğu Doğu ve Güney’de güçlenmiştir.

Başûr ise tersinden tipik bir örnektir. Barzani ailesi başından itibaren buradaki Kürt ulusal hareketi üzerinde tahakküm kurmuş ve yeni toplumsal hareketlere karşı durmuştur. YNK buna bir tepki hareketi olarak çıksa da o da giderek PDK’ye benzemiştir. Bu iki partinin çatışma ve uzlaşmalarla dolu tarihi, birbirini durmadan çeken ve iten bir ilişki ortaya çıkarmıştır. Değişen toplumsal koşullar nedeniyle her ikisi de geçmişe aittir. Ne var ki bir çeşit oligarşik cumhuriyet haline getirdikleri egemenlik bölgelerinde askeri ve mali hegemonyaları nedeniyle daha ileri ve yeni siyasal oluşumlar yeterli etki gücüne erişmeden sönümlenmektedir. YNK’den ayrılan Goran Hareketi bunun örneklerinden biridir. Yine de bu durum giderek sürdürülemez bir hal almaktadır. Toplumsal temel değişiyorken eski ilişkilere dayalı hegemonya biçimlerinin ayakta kalması giderek daha da zorlaşmaktadır. Fakat bu iki parti burada iktidarı hegemonya alanlarını ayrıştırarak paylaştıkları için bu iktidarın yıkılması ya dış güçlerin müdahalesi ya da devrimci bir hamleyle mümkün olabilir ki, her ikisinin de koşulları giderek olgunlaşmaktadır.

Ulusal Bilinçte Kırılmalar ve Yeşermeler

Kırılmalar

Üçüncü dönemin en öne çıkan özelliklerinden biri sömürgeci devlete olan siyasi ve iktisadi entegrasyonun derinleşmesidir.

Geleneksel kendi kendine yeterli geçimlik üretim ve sömürgeci yağma ile birleşen feodal sömürünün yerini giderek sömürgeci kapitalist pazar aldı. Siyasi ve iktisadi ilhakı derinleştikçe Kürdistan’ın bir sömürge pazarı olarak sömürge merkezi pazarlara bağımlılığı arttı. Kürdistan pazarının bağımsız bir varlık haline gelmemesi, sömürgeci devletlere iktisadi ve siyasi bağlılık sosyal hayatın ve ilişkilerin de egemen devlete göre şekillenmesini beraberinde getirdi. Kürdistan’ın her bir parçası diğerinden daha izole hale geldi ve bağımlı oldukları devletlerin şekillendirme baskısı altında kaldı. Bu şekillendirmenin sıkı bir asimilasyondan ibaret olduğu açıktır.

Elbette her bir parçanın gelişimi diğerinden farklıydı. Örneğin Türkiye’de İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi şehirlerde büyük bir Kürt nüfus toplandı. Öyle ki İstanbul, Bakur’daki Kürt nüfusun yoğunlaştığı en büyük şehir haline geldi. Rojhilat’da ise köyden şehre göç büyük oranda Kürdistan içinde kaldı. Kürt köylerinden göçenler Kürt şehirlerinde toplandı. Başûr için de aynı şey söylenebilir. Bakur’da asimilasyonun diğer parçalardan derin olmasında doğrudan sömürgeci politikaların yanı sıra sömürge şehir merkezlerine doğru10 gerçekleşen göçün etkisi yadsınamaz.

Sömürge merkezlerle entegrasyonun sıkılaşması birleşik bağımsız Kürdistan fikrinin giderek soluklaşmasını beraberinde getirdi. Her parça kendi içine daha çok kapandı. Her parça diğerine daha da yabancılaştı. Her parça kaçınılmaz olarak bağımlı oldukları egemen ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkilerine göre yön tayin etti. İdeolojik pozisyonları farklı olsa da hemen hepsi “özerklik” hakkının elde edilmesi ile kendisini sınırladı. Rojhilat’daki partilerin hepsi, bir federasyon hakkı elde etmeden önceki Başûr partileri, Bakur’daki Kürt ulusalcısı partiler kendilerini özerklik sınırına hapsettiler. PKK başlangıçta bağımsız Kürdistan şiarını yükseltse de giderek stratejisi kırıldı ve demokratik özerkliğe geriledi.

İkinci dönemde yeşeren demokratik ilişki ve birleşik Kürdistan bilincinde daha sonra büyük kırılmalar yaşandı. Kürt ulusal kurtuluşçu partiler arasında çatışmalar ulusal mücadeleyi derinden yaraladı. Başûr’da PDK-I ile YNK, Rojhilat’da Komeley ile PDK-İ arasında ittifaklar ve kanlı çatışmalar birbirini izledi. Bununla sınırlı kalmadı, Barzaniler Şah ile ittifak yaparak PDK-İ’nin 1960’lardaki önderlik ettiği köylü isyanlarını ezmede İran devletinin ve 1980’lerde Kürt partilerinin büyük serhildanını bastırmak için Humeyni’nin yardımına koştu. PDK-I ve YNK’nin PKK’ye karşı Türk devleti ile ortak hareket etmesi, ardından PDK-I’nın YNK ile savaşı ve daha sonra PDK-I’nın PKK ile çatışması birakujî olarak adlandırılan bu iç çatışmalar ulusal mücadele ve ulusal bilinçte büyük yıkımlara yol açtı.

Yeşermeler

2007-08’deki emperyalist küreselleşme krizinin kapitalizmin varoluşsal krizinin bir semptomu olması ve bunun devamında bütün Arap coğrafyasını saran halk ayaklanmaları yeni bir döneme girildiğini gösteriyordu. Kapitalist dünyayı saran siyasi ideolojik ve iktisadi krizle birlikte “istikrar” yerini “kaos”a bırakmaktaydı. SSCB’nin yıkılması ve Çin’in kapitalist dünyaya entegre olması ile birlikte tarih sahnesinden çıkmış gibi görünen emekçiler ayaklanmalarla sahnenin yeniden önüne fırlamaktaydılar.

Kürdistan’ın bundan etkilenmemesi mümkün değildi.

Türk devleti ve politik İslamcı körfez devletlerinin ABD himayesinde Suriye’deki halk ayaklanmasına müdahale ederek ayaklanmayı politik İslamcı bir kanala çekme girişimleri IŞİD’i ortaya çıkardı. IŞİD’in bir devlet kurma girişimi ABD ve diğer emperyalistlerin çıkarlarına uygun değildi ve bir düşman kuvvet olarak algılandı. Türk devleti ise IŞİD’i Ortadoğu’daki egemenlik sahasını genişletmek ve bütün Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için desteklemeye ve yönlendirmeye devam etti. Türk devleti IŞİD eliyle Başûr’daki federatif devleti yıkarak burayı yeniden kontrolü altına almaya girişti. IŞİD’in Şengal’de Ezîdî soykırımına girişmesinin daha vahim sonuçlara ulaşmasını Barzani güçleri kaçarken PKK’li gerillaların engellemesi, IŞİD’ın Musul’dan sonra Hewler ve Kerkük’e yönelmesine yine gerillanın karşı koyması PKK öncülüğündeki Kürt ulusal hareketinin hem Kürtler arasında hem de dünya ölçeğinde saygınlığını artırdı. Kobanê direnişi ve savunması ise bu bakımdan tam bir dönüm noktası oldu. Kobanê direnişi Kürt ulusal bilincinde bir sıçrama yarattı. Birbirinden kopuk ve izole olan her bir parçadaki Kürtler arasında ulusal duygular ve bilinç yeniden mayalandı.

Sadece Kobanê savunması ve IŞİD’in yenilgiye uğratılması değil Rojava’da halkçı demokratik yeni bir sistemin inşa edilmesi, Rojava’daki halklar arasında eşitlik temelinde kardeşliğin inşası, kadın özgürleşmesinde devrimci adımlar atılması Kürt ulusal bilincinde derin etkiler yarattı.

Yeni Bilinç ve Eski Ayak Bağları

Rojhilat’daki son ayaklanma Kürt ulusal bilincinin ne derece canlı olduğunu ve diğer parçalardaki mücadeleden ne derece derinden etkilendiğini gösterdi.

Katledilen, yaralanan, idam edilen ve tutuklananların büyük çoğunluğunun daha önce örgütlü bir ilişki içinde olmaması Kürt ulusal bilincinin ne derece yayıldığını ve militanlaştığını gösteriyor. Bununla birlikte ayaklananların yine ezici bölümünün Kürt yoksullarından oluşması ve taleplerinin ulusal özgürlüğün elde edilmesinin ötesinde faşist molla rejiminin yıkılmasını içermesi ayrıca kaydedilmelidir.

Çok önemli bir başka gelişme diğer ezilen halkların Kürtlerin direnişini sahiplenmesi ve ezilen halkların rejime karşı aynı doğrultuda harekete geçmesidir. Özellikle Beluci halk hareketi bu bakımdan büyük öneme sahiptir.

Rojhilat’da başlayan Jina Emînî şahsında bir onur ve özgürlük hareketine dönüşen isyan egemen ulustan ezilenleri de mücadele saflarına çekti. Bu da birleşik İran devrimi için giderek güçlenen bir zemin oluşturmaktadır.

Dün apolitik gibi görünen kadın ve gençlerin ayaklanmacıların büyük kesimini oluşturması Rojhilat bakımından ulusal çelişkilerin yanı sıra cins ve sınıf çelişkilerinin çözümünün de gündemde olduğunu gösteriyor.

Rojhilat ve İran ayaklanması gösterdi ki ulusal, cinsel ve sınıfsal çelişkiler iç içe geçmiştir. Bu gerçeği dikkate almayan hiçbir hareketin başarı şansı yoktur. Bu bakımdan halk bilinci öncü bilincin önüne geçmiştir.

Öncü bilincin geriliği eski ayak bağlarından geliyor. Ayaklanmaya önderlik etmek için yeni bir pozisyon almayı başaramadılar. Ne Rojhilat çapında bir ulusal cephe inşa edebildiler ne de diğer ezilen halklarla bir birlik kurabildiler ne de İran ezilenleri ile birleşmeyi sağlayacak politik zeminler oluşturabildiler. Her biri bulunduğu yerde kalarak ayaklanmaya müdahil olmaya çalıştı. Bununla bir yere varılmayacağı en fazladan nicelik bir etki sağlayacağı ortadaydı.

Diğer parçalardaki ulusal kurtuluşçular da Rojhilat ve İran ayaklanmasının önemini yeterince kavrayamadı. Bu ayaklanmanın aynı zamanda hem genelde Kürt ulusal bilincine muazzam etkilerini hem de sömürgeci rejimleri ezen ulusların ezilenleri nezdinde teşhir etme olanaklarını görmezden geldiler. Kobanê gibi bir ilgi oluşturulup oluşturulmayacağından bağımsız olarak öncülerin bu yönde bir hareketinin her şeyden önce kendi bilinçlerine müdahale bakımından önemi büyüktü. Ne var ki eski kendine kapanmalar, salt parçadan bakmalar, partiler arasındaki süren rekabetler, dar ulusalcı ve sekter yaklaşımlar gibi eski ayak bağları bunu engelledi. 

Birleşik Devrim Stratejisi Güden Komünistlerin Ayak Bağları

Rojava devriminden bu yana Kürtler Ortadoğu’nun sürükleyici devrimci gücü olduğunu gösterdi. Bu realite Rojhilat’daki ayaklanmada bir kez daha kanıtlandı. İran’da Kürtler hesaba katılmadan ve onlarla birleşilmeden bir devrim stratejisi oluşturulamaz. Kürt ulusal bilincinin geldiği aşamada bu geri dönülmez bir durumdur. Türkiye’de de durum farklı değil. Türkiye’nin belirleyici devrimci demokratik dinamiği Kürt halkıdır. Onu hesaba katmayan, onunla birleşmeyen bırakalım devrimci, herhangi demokratik hareketin başarı şansı yoktur.

Rojhilat ve İran devrimci ayaklanması gösterdi ki derinleşen toplumsal ve sınıfsal çelişkiler pekâlâ bütün İran ezilenlerini devrimci bir doğrultuda birleştirebilir. Ulusal, cinsel ve sınıfsal çelişkiler ortak bir devrimci programın ve stratejinin konusu haline getirilebilir.

Ne var ki Kürt ulusal bilinci ve mücadelesinin devrimci içeriği kavranmadıkça, Rojhilat’ın İran’ın değil Kürdistan’ın bir parçası olduğu bilince çıkarılmadıkça, Rojhilat ayaklanması ile ortaya çıkan devrimci enerjinin Kürdistan’ın diğer parçalarına ve bütün Kürtlere taşınması ile yalnızca ulusal değil cinsel ve sınıfsal çelişkiler temelinde bir bilinçlenme ve devrimci aktarıma yol açacağı, İran’daki devrimci ayaklanmanın başarısının Ortadoğu’da büyük altüst oluşlara sebep olacağı anlaşılmadıkça ayaklanmaya ilgisizlik aşılamaz.

Komünistler kendini öncekinden farklı olarak Türkiye ve Kuzey Kürdistan partisi olarak değil Türkiye ve Kürdistan partisi olarak tanımlıyorlar. Bu demektir ki Rojava gibi Rojhilat da komünistlerin ilgi alanındadır. Rojava’daki devrim onu ne kadar ilgilendiriyorsa Rojhilat’daki ayaklanma da o derece ilgilendiriyor. Olması gereken budur. Ne var ki bilinç eskidir, program ve stratejinin gerisindedir.

Oysa Rojhilat ve İran devriminin analizinden çıkarılabilir ki, komünistler bu yeni gerçekliğe ve gelişmelere kendini adapte etmekte avantajlı konumdadırlar. Çünkü program ve stratejileri buna uygundur. Sosyalist yurtseverlik, kadın devrimi, birleşik devrim, birleşik devrimci önderlik, birleşik Kürdistan ve Ortadoğu devrimi anlayışları ile etki güçlerini bugün olduğundan çok daha ileriye taşıyabilirler.

Ne var ki Kürt komünistleri bir Kürt yurtseveri haline gelmeden Kürt sosyalisti olarak kitlelere önderlik edemez. Kürt dili, kültürü, edebiyatı, ulusal marşı, bayrağı ile asimilasyona karşı bir barikat örmedikçe Kürt emekçileri arasında bağımsız bir Kürdistani kuvvet olarak yükselemez.

Konu sadece Kürt komünistlerini ilgilendirmiyor. Kürt halkı ile birleşmeden, Kürt halkını kazanmadan bir devrim söz konusu olamaz. Peki nasıl olacak bu? Kürtler sadece Kürdistan’da yaşamıyor. Eğer komünist partisi aynı zamanda Kürtlerin de bir partisi ise Kürt ulusal mücadelesine, Kürt dili, edebiyatı, kültürüne ilgi bütün komünistlerin görevi olmalıdır.

Rojhilat’daki ayaklanmada Kürt ulusal marşı haykırılıyor, aynı marş Rojava semalarında yankılanıyor. Eğer kendinizi aynı zamanda bir Kürdistan partisi olarak niteliyorsanız, Kürtlerin ulusal kurtuluş marşına, bayraklarına, sembollerine sahip çıkmalısınız. Ulusal kurtuluş mücadelesine liderlik etmek ve onu sosyal kurtuluşla birleştirme görüş açınız dosdoğru bunu gerektirir.

Rojhilat gösterdi ki, Kürtler arasında yeni bir ulusal aydınlanma dönemi başlamıştır. Sömürgeci asimilasyon ne derece etkili olursa olsun buna karşı direniş Kürt gençliği ve kadınları arasında daha etkili biçimler almaktadır. Bunlar sosyal kurtuluş mücadelesinin en devrimci toplumsal kuvvetleridir. Rojhilat’daki gibi bu toplumsal kuvvetlere büyük oranda henüz ulaşılmamıştır. Bunlara ulaşmak büyük bir devrimci atılıma yol açacaktır. Ne var ki onların sınıfsal ve cinsel kurtuluş özlemleri ulusal kurtuluş özlemleri ile birlikte ele alınamazsa ulaşma gerçekleşemez.

Kürt ulusu hem mücadelesi hem de göç nedeniyle hiç olmadığı kadar birbiriyle temas halindedir. Kürdistan’ı da temsil eden parti bu gerçekliği daima göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye şehirlerindeki Kürt ezilenlerin sınıfsal ve cinsel olduğu kadar ulusal taleplerini hesaba katmayan, Türkçeden başka dil kullanamayan, Kürdistan’ın diğer parçalarına bilhassa Rojhilat ve Başûr’a ilgisiz kalan, kendisini Bakur’la sınırlayan pratikten ve anlayıştan uzaklaşmalıdır.

Rojhilat’a ilgi enternasyonalist bir görev değildir, Kürdistan devrimine bir ilgidir. Mesele böyle kavranmadığında Kürt ulusal bilincine komünist etkide bulunmak daha da zorlaşacaktır. Ama aynı zamanda Türk, Arap ve Fars halklarının egemenlik altında bulunduğu şovenizme müdahale imkanları da kullanılmamış olacaktır.

Türkçeden başka dil kullanamayan, Kürdistan’ın diğer parçalarına bilhassa Rojhilat ve Başûr’a ilgisiz kalan, kendisini Bakur’la sınırlayan pratikten ve anlayıştan uzaklaşmalıdır.

Kürt ulusal bilincine yabancılık, ondan uzak durma eğilimi, Kürt dili, edebiyatı, tarihi hakkında içinde bulunulan derin cehalet aşılmadan Kürt ulusu ile devrimci birleşme stratejinin belirlediği düzeyde gerçekleşemez. Bütün bu uzak durma, yabancılık ve cehalet halleri Kemalist asimilasyonun komünistler arasındaki gizil etki düzeyini göstermektedir. Bu asimilasyona karşı mücadele ulusal değil doğrudan doğruya bir sınıf mücadelesidir ve ideolojik bir sorun olarak ele alınmalıdır.

Notlar 

1 “Bu koşullarda feodaller, aşiret reisleri, din insanları neden Kürtlük davasını yürüttüler?” diye sorulabilir. Bu bir başka makalenin konusu olsa da şu kadarı ile söylemek gerekir ki, bunun birinci nedeni Kürtlük bilincinin tarihsel derinliğidir. Dili, edebiyatı ve folkloru, gelenekleri, yaşamı üretim biçimi ile birlikte oluşan bu tarihsel birikim Kürtlük bilincinin tarihsel zeminini oluşturur. Bu nedenledir ki, egemen devletlerin Kürt Mirliklerini, özerkliklerini yıkarken ve daha sonra Kürdistan’ı sömürgeleştirirken Kürt bilincini de kırmaya yönelmeleri, dil, edebiyat ve tarihi yok saymaları, yasaklamaları anlaşılırdır. İkinci nedeni Kürdistan’ın tarihsel niteliğidir. Kürdistan’daki özerk Mirlikler kendilerini Kürt olarak tanımlayan ve geçmişlerini Medlere kadar dayandıran liderler tarafından yönetilmiştir. Bu devletlerin yıkılması Mirlere karşı olmanın ötesinde Kürtlere yapılan bir saldırı olarak görülmüştür.

2 Kürt aşiretlerinden söz ederken bunların birer politik birlik olduğu ve pek çoğunun birer federasyon içinde birleştiği, sıradan bir klan birliği olmadığı akılda tutulmalıdır. Kimi yerlerde Kirmanckî (Zazakî) ve Kurmancî konuşanların aynı aşiret çatısı altında bulunmaları bunun kanıtlarından biridir.

3 Kürt aydınlarının da yer aldığı Xoybûn’un önderlik ettiği Ağrı ayaklanması bu çerçevede ele alınabilse de küçük ve orta burjuvazinin etkisinin yok denecek kadar zayıf olması nedeniyle bu yönüyle tipik bir örnek olarak değerlendirilemez. Buna karşın yarattığı büyük kahramanlık destanı ile Kürt ulusal bilincinde büyük bir yer edinmiştir. Bu nedenledir ki Gazi Muhammed Kürdistan Cumhuriyeti’ni ilan ederken Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ni miras aldıklarını belirtmişti.

4 Kürdistan Diriliş Topluluğu. Kimi tarihçiler Komeley Jîyanaweye Kurd, kimi tarihçiler ise Komeley Jîyanaweye Kurdistan olarak yazıyor.

5 1939’da kurulan örgüt, 1945’te Komeley’in Başûr’daki örgütü olan Rizgarî ile birleşti.

6 Kuşkusuz bu gelişmede Sovyetler Birliği’nin ve aynı dönemde İran toprakları içinde kalan Azerbaycan’daki demokratik cumhuriyetin etkisi ve katkısı göz ardı edilemez. Yine de bu etkinin abartılmaması gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi Kürt aydın hareketinin daha görünür olmaya başladığı, Mahabad gibi burjuvalaşmanın görece geliştiği bir dönemde uluslararası ortam ve Sovyetler Birliği cumhuriyetin ilanında kolaylaştırıcı bir rol oynadı.

7 1943’de başlayan ve 1945’de genişleyen ancak yenilgiyle sonuçlanan Başûr’daki ayaklanmadan sonra Rojhilat’a geçen Barzanî, Mahabad’da ilan edilen Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluşuna katıldı ve cumhuriyetin başkomutanı oldu. Cumhuriyetin yıkılmasının ardından SSCB’ye geçti. PDK 1957 kongresinde Marksist-Leninist bir çizgi benimsediğini ilan etti. Bu Barzani’nin eğiliminden öte PDK’deki ilerici aydınların etkisini ifade eder. 1958’de Abdülkerim Kasım’ın bir darbeyle Irak’ta krallığa son vermesinin ardından Barzanî Başûr’a döner.

8 Geçmiş dönemde de sosyalizm fikrinin SSCB’nin varlığı nedeniyle aydınlar arasında belli bir etkisi vardı. Yine bu fikir bir program halinde ortaya çıkarılmadı ve sosyalistler zayıf toplumsal tabanları nedeniyle güçlü aşiret liderleri tarafından geri püskürtüldü.

9 PKK dışında da sosyal kurtuluşçu akımlar vardı fakat 12 Eylül askeri faşist darbesi karşısında bunlar tutunamadı. PKK Bakur’da direniş ve savaşçılığı ile ayakta kaldı ve gelişti.

10  Elbette bunun da sömürgeci politikaların bir ürünü olduğu unutulmamalıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi