Kobane’nin Kahramanları Ve Avrupa Solu

1 Kasım’da, Kobane ve Şengal’de savaşan halklarla dünya çapında dayanışma günü örgütlendi. Beş ayrı kıta ve farklı ülkelerde eylemler düzenlendi. Avustralya, Şili, Venezuela, Tunus, Honduras, Ekvator, ABD, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Japonya gibi geniş bir coğrafyada gerçekleşti. Avrupa’da ise Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya’da onlarca yürüyüş ve eylem gerçekleştirildi. Hollanda, Avusturya, İsviçre, Belçika, İspanya, Yunanistan, Kıbrıs, Polonya, Çek Cumhuriyeti, İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya ve diğer ülkelerde, Kobane ve Şengal’de direnenlerle dayanışma eylemleri yapıldı.

Haftalardır kendilerini “İslam Devleti” olarak tanımlayan faşist çetelere karşı Ortadoğu halklarının mücadelesi, ama özellikle Kürt halkının kahramanca savaşı, batılı anaakım medyada gündemden hiç düşmedi. Türkiye’deki medyanın her gün yaptığı gibi, batılı basın organları da defalarca Kobane’deki gelişmeleri sansasyonel manşetlerle süsleyerek yayınlasalar da, Kobane’deki devrimci mücadele devam etmiş ve tükenmek bilmeyen faşist saldırılara karşı tarihi direniş sürmüştür. Sömürgeci Türk güçleri tarafından yapılan her yalan haber, Avrupalı anaakım medya tarafından da yeniden üretilmiş, gerçekler çarpıtılmış, “kurda kuzuyu emanet etmişlerdir”. Spiegel gazetesine göre bir anda, Ekim serhildanı ile birlikte, Türkiye’nin ve Kuzey Kürdistan’ın 37 şehrindeki barikatlarda yüz binlerce kişi Türk devletinin ikircikli tutumunu eleştirmiş ve Türk devletinden kara harekatı yapmasını talep ederek sokağa çıkmıştır. Gerçeğin tam zıttı bir yorum: gerçekte yaşanan, faşist Türk devletinin DAİŞ’e yaptığı yardım ve Kobane’ye Türk Devleti tarafından geçişlerin yasaklanmasına karşı yapılmış bir serhildandı.

Kobane’deki Kahramanca Direniş

50 günü aşkın süre boyunca DAİŞ’in kiralık askerlerinin oluşturduğu faşist çeteler Kobane’yi savunanları yok etmeye çalıştılar. 50 günü aşkın süredir Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri’ne (YPJ) bağlı kahraman kadın ve erkek savaşçılar ile onların saflarında savaşan Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) savaşçıları, ağır silahlarla donatılmış binlerce kişilik kiralık askerleri ile dur duraksız saldırılarını sürdüren çetelere karşı direnişi bırakmadı. Uzun süre boyunca Kobane’nin kahramanları, tek bir ciddi destek olmadan, yalnız kendi çabaları ile ellerindeki hafif silahlarla, yok edilemez zafer inancıyla birlikte faşistlere karşı mücadele edip, onlara geçit vermedi. Madrid’de yükselen “No Pasaran” (Asla Geçit Yok) sloganını gerçeğe dönüştürdüler. Kobane direnişçileri, Stalingrad, Moskova ve Madrid direnişlerinden, 30 yıllık ulusal özgürlük hareketinden ve Kürt halkının serhildanlarının içinden bu gücü yarattılar. Şu sıralar bölgede farklı taraflardan destek alsalar da, bu YPG ve YPJ’nin şehirdeki olası bir katliama karşı oluşturduğu yıkılamaz, yok edilemez sığınak sayesinde mümkün olabildi. Kobane’ye farklı taraflardan yapılan destekle ilgili noktaya daha sonra değineceğiz.

Kobane’de Rojava devrimini savunanlarla dayanışma, Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de günden güne büyüyor. Binler, on binler, yüz binler sokaklara, meydanlara dökülüp, Türk Devleti’nin polis gücüyle ve Türk Hizbullahı’nın (Türk Devleti’nin, Kürt politik hareketine karşı oluşturduğu faşist örgütlenme olan Türk Hizbullahı’nın, Lübnan’daki Hizbullah’la bir ilişkisi yoktur) faşist yedek gücüyle mücadele ediyorlar. Kobane’ye geçmek için sınıra gidiyor ya da Türk Devleti’nin DAİŞ’e doğrudan desteğini engellemek için sınır nöbeti tutuyorlar.

Avrupa’da Dayanışma

Avrupa’da da Kürt yurtsever özgürlük hareketi, Türkiye’li devrimci güçlerle birlikte Kobane’deki duruma dikkat çekmek, Kobane’de direnenlerle dayanışma göstermek ve politik baskı oluşturabilmek amacıyla, yürüyüşler düzenleyip, meydan, tren garı, hava limanı, tv kanalı binaları, burjüva parti büroları işgalleri ve açlık grevi direnişleri örgütlediler. Birleşmiş Milletler’in yeni yayınladığı verilere göre, faşist DAİŞ güçlerine ayda 1000 kişinin katıldığını ve Suriye ve Irak’a gittiğini ve bu bölgeden olmayan DAİŞ’lilerin sayısının 15.000 civarında olduğunu görüyoruz. Ancak bu konunun Avrupa solu içinde gündeme alınması için oldukça uzun zaman geçmesi gerekti. İlk aşamada yapılan protesto eylemlerine, Türk ve Kürt hareketleri ile zaten yıllardır dayanışma içinde bulunan bazı ilerici ve devrimci grupların marjinal desteği söz konusudur.

Kobane ve Şengal’e yönelik kuşatma ve yok etme saldırısı sonrasında bu atıllık giderek ortadan kalkabilirdi. Elbetteki sosyal medyada dayanışma açıklamalarını bulmak mümkündü. Ancak buna gerçek anlamıyla dayanışma diyebilir miyiz? Bu durum, Rojava devriminin savunulması için yapılması gerekenler düşünüldüğünde yeterli midir? Avrupa solunun uyanması ve bu mücadeleyi en azından dayanışma göstererek desteklemesi için, YPG ve HPG’nin Şengal’de yaşanacak başka bir katliamı önlemesi, Kobane’de haftalarca kahramanca savunma savaşı vermesi gerekti. Avrupa solunun büyük kısmı Rojava için daha bir kaç hafta kadar önce harekete geçti.

Özellikle 90’lı yıllarda Avrupa solu ve ilerici gruplar içinde geniş bir dayanışmadan söz etmek mümkündü. Ancak devrimci ve antiemperyalist hareketin gerilemesi ve küçük burjuva teorilerinin yayılması ile kendisini “anti otoriter” olarak tanımlayan bu hareketler marjinalleşti. Şimdi Avrupa solunun kimi kesimlerini daha yakından inceleyebiliriz...

Öso, Esad, Rojava... Sol Hareketin Tutumları

Bu hareketlerin bir kısmı uzun süredir Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) desteklemekten bahsediyorlar. Örneğin “Adopt a Revolution” ağı, Suriye’de Esad’a karşı “barışçıl taban örgütleri”ni desteklemeyi kendine görev edinmiş ve yıllardır ÖSO için daha iyi silahlandırma talep etmektedir. Bu ağın öne çıkan isimlerinden Ferhad Ahma, 2012 yılında Deutschlandfunk’a verdiği demeçte “Bence, rejimin en hızlı biçimde yıkılması için isyancıların daha iyi ve etkili silahlara ihtiyaçları vardır” ifadesini kullanmıştı. Ayrıca bu hareketin internet sitesinde de, özellikle de ÖSO’nun büyük bir kısmı, özelde de DAİŞ’in Suriye kanadı ve ElKaide’nin yan ürünü olan El Nusra gibi İslamcı grupların ÖSO’yu terk etmesinden sonra, ÖSO’nun tanınmaması ve isyancıların yeteri kadar silah desteği alamamasıyla ilgili üzüntü ve yakınma içeren makaleler okumak mümkündür.

Fransız “Yeni Antikapitalist Parti” (Neue antikapitalistische Partei), yaptığı analizlerde, “Irak’taki DAİŞ saldırıları” başlığıyla yayınladıkları yazılarında, Irak eski başkanı Maliki’nin, onlara göre aslında Maliki’nin destekçisi olan İran’ın, DAİŞ’in güçlenmesinde baş sorumlu olduğunu okuyabiliriz. Yeni Antikapitalist Parti’den geçtiğimiz başkanlık seçimlerinde aday olan Oliver Besancot da aynı şekilde “Radyo Fransa”da katıldığı bir programda ÖSO’ya daha fazla silah verilmesi gerektiğini söylemiştir. Fransız Dışişleri Bakanı’nın açıklamasına katılarak “[Dışişleri Bakanı] aylardır bozuk plak gibi aynı şeyi söylüyor. Şimdiye kadar çoktan Suriyeli devrimcilere silah yardımı yapmalıydı” diyerek, devamında “Kim der ki ‘hiçbir koşulda silah göndermemeliyiz, çünkü bu silahlar Cihatçıların kucağına düşebilir’, iyi ama bu durum zaten şimdi tam olarak böyle”. Bugün bu güçler, DAİŞ ve ElNusra’da olan ÖSO eski üyelerinin Kürdistan, Suriye ve Irak’ta estirdiklere terör nedeniyle tabi ki şok altındalar.

Sosyal emperyalist Sovyetler Birliği zamanında takılıp kalan revizyonist gruplar Esad’a destek çağrısı yapmaktadır. Onlar için kendilerine antiemperyalist diyen “Suriye-İranRusya” eksenine destek olmak yeterlidir. Bazıları daha da ileri gidip, Kürt hareketini ÖSO ile savaşmamakla eleştirip, DAİŞ’in güçlenmesine zemin hazırladığı için suçlamaktadırlar.

Pek çok küçük, yerel inisiyatifler ve bazı örgüt ve partiler Rojava devrimini uzun zamandır desteklemekteler. Örneğin ICOR (Devrimci Örgüt ve Partilerin Koordinasyonu) üye örgütleri geçtiğimiz sene Rojava için bir kaç ay süren bağış kampanyası yürüttüler. Rojava devrimini etkinliklerle görünür kıldılar ve 2014’ün Nisan ayında Rojava’ya bir delegasyon gönderdiler.

Ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, Avrupa solunun büyük bir kısmı yıllardır Kürt yurtsever özgürlük hareketi ile dayanışmayı kendileri için bir gündem maddesi olarak görmediler. Burjuvazinin antipropagandası işledi. Kürt hareketine yapılan suçlamalar (uyuşturucu ticareti, çocuk askerler, haraç) gülünç olsa da, bu suçlamalara sol hareketler de takılıp kaldı. Kısa bir süre önce (Haziran, 2014) İnsan Hakları İzleme Örgütü, Rojava’daki sözde insan hakları ihlalleri ile ilgili bir rapor yayınladı. “Kürt egemenliği altında” başlıklı “suçlamalar”ı içeren rapor, teröristlerin ve sabotajcıların hapse atılması ve onların yargılanması ve 18 yaşın altındakilerin bir kısmına güvenlik ve savunma işlerinin verildiğini iddia ediyordu. Ayrıca, Rojava’nın inşa sürecindeki kendine ait yargı sistemi de eleştirilen noktalar arasındaydı.

Kürt özgürlük hareketinin, özellikle Kobane ve Şengal’de faşist çetelerin katliamlarına karşı insanlık için kahramanca verilen mücadele çabasını ve başarısını ve onların silahlı gücünü artık kimse inkar edemez. Bu gelişmeler, Avrupa solunun yeniden düşünmesine, daha da doğrusu onların uyanışına vesile oldu. Şimdilerde Avrupa solunun hemen hemen her kanadından dayanışma mesajları gelmekte, bölgedeki Kürt güçlerini destekleme çağrısı yükseltilmekte ve PKK yasağının kaldırılması talep edilmektedir.

Sadece sol hareket değil, bunun yanında burjuva politika içinde de absürd PKK yasağının kaldırılması ile ilgili tartışmalar yükseliyor. Özellikle YPG ve ABD hava saldırı komutanlığının kısmi koordinasyonundan sonra bu gelişmelerin yaşandığını söyleyebiliriz. Bu talep, sadece sol ve liberal politikacılardan çıkmıyor, artık muhafazakar partiler ve toplum içinde de geniş kesimler tarafından tartışılan bir konu olmaktadır.

Nasıl ki burjuva politikada Kürt hareketini desteklemekle ilgili bir birlik yoksa, sol hareket içinde de Kürt hareketinin somut olarak nasıl destekleneceği ile ilgili bir mutabakata varılmış değil. Hangi talepler öne çıkarılmalı ve emperyalist güçlerle hangi noktaya kadar birlikte çalışılabilir sorularını cevaplarken de farklı düşünceler ortaya çıkıyor.

Daha Fazla Silahla Barışı Sağlamak Mı?

Son haftalarda sol hareket, Kürt hareketi ile tartışmaktansa Kürt hareketi hakkında çokça tartışıyor. Tartışılan temel nokta, Kobane direnişçilerine ağır silah sevkiyatının yapılması ile ilgili idi. Bu talep kime yapılabilirdi, ya da yapılmalıydı? Emperyalistlerle birlikte çalışmak hangi noktaya kadar mümkün olabilir? Antiemperyalistler, emperyalistlerden hava saldırısı talep edebilir ya da bunu olumlayabilir mi? Peşmerge güçlerinin Kobane’yi desteklemesini nasıl değerlendirebiliriz? Ya da ÖSO ya da Esad güçleri ile Kürt hareketinin cepheleşmesi savunulabilir mi? Rojava’da daha çok silah orada barış sağlanmasına yardımcı olabilir mi?

Bölgenin ihtiyaçları ile ilgili somut durumu ele almayan tartışmaları biraz da olsa anlayabilmek için, Avrupa solu içinde yayılan ve kökleşen küçük burjuva pasifliğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bir çok sol kesimin antimilitarizm algısı, bugün bilinçdışı küçük burjuva antimilitarist pasifizmi üzerine inşa edilmiştir.

Tarihsel tecrübelerden gördük ki, Avrupa solunun büyük kısmı için, nasıl İspanya’daki Enternasyonal Tugaylar’ın antimilitarist karakteri kaybolmuşsa, Kızıl Ordu’nun ve sayısız partizan ve gerilla hareketlerinin antifaşist ve antimilitarist karakteri de aynı şekilde yok sayılır. Bu düşünce tarzındaki eksiklik şudur; silahlı mücadele vermek bir dilek ya da bir talep değildir. Bu, gerekli koşullar altında bir zorunluluktur. Bu bir güç sorunundan öte, ezilen ve köleleştirilmiş dünya halklarının hayatta kalma mücadelesi ile ilgilidir. Kürt birliklerinin ismi boşuna Halk Savunma Birlikleri olarak belirlenmemiştir. Elbetteki bizim umudumuz ne ABD, AB, Türkiye ya da NATO, ne de Esad ve ÖSO olamaz. Bizim umudumuz, devrim ve onu koruyan YPG/YPJ’dir. Onlar, Kürt halkının yaşamı için garantördürler ve sınır tanımayan dayanışmamız ve desteğimizle onların yanında olmalıyız.

“Anti-IŞİD koalisyonu” adı altında hava saldırılarının yapılması ve silah sevkiyatının büyük önemini kimse inkar edemez. Ancak bu destek, ne sürecin doğallığında kendiliğinden ne de herhangi bir “işbirlikçi anlaşma” ile gerçekleşti. Uzun süre boyunca Kobane’de Kürt savaşçılar üç cephede DAİŞ’in taarruzlarına karşı tek başlarına direniş göstermek zorunda kaldılar. Saldırıdan 12 gün sonra Kobane yakınlarına ilk hava saldırıları yapıldı. YPG/YPJ’yi rahatlatan hava saldırıları için bir 12 günün daha geçmesi gerekti. Uzun süredir ihtiyaç olan ve talep edilen silah sevkiyatının yapılması için haftalar süren ölüm kalım mücadelesinin verilmesi gerekti. Bundan sonradır ki ABD, Irak’taki petrol rafinerilerine ve stratejik bölgelere hava saldırısı düzenlemiştir...

Konu, burada sol ve devrimci hareketlerin tek başlarına emperyalist devletlerden ve Ortadoğu’nun gerici devletlerinden yardım talep etmesi değildir. Aynı zamanda bazı Die Linke (Sol Parti) milletvekillerinin yaptığı gibi Kobane’de direnenlere yapılan, hayati önem taşıyan silah sevkıyatını eleştirmek ya da karşı çıkmak da değildir.

Burada üzerinde durulması gereken nokta, somut durumun somut analizidir. Kürt hareketi ve devrimci hareketin emperyalistler arasındaki ya da sömürgeci gerici devletler arasındaki çıkar çatışmalarını kendi lehine kullanabilmeyi başarmasıdır söz konusu olan. Geçmişte başka devrimcilerin de kabul ettiği gibi. Toptancı, kategorik, dogmatik yaklaşımların faşist çeteler tarafından tehdit edilen halklara hiçbir faydası dokunmaz. Aynı şekilde, Kürt hareketinin emperyalistlerle “işbirliği yapacağı” spekülasyonunun da bir faydasının olmadığını söyleyebiliriz.

Şimdi Değilse Ne Zaman? Biz Değilsek Kim? Orada Değilse Nerede?

1 Kasım eylemleri bize gösterdi ki, Avrupa’daki ve dünyadaki sol ve ilerici hareketler şokla felçleşmiş duramlarından kurtuldular ve DAİŞ’in tehdidi altındaki halklarla ve Kobane, Şengal ve Rojava’yı savunan direnişçilerle dayanışma gösterdiler. 1 Kasım bize başka bir şeyi daha gösterdi.

Bu eylemlerin, etkinliklerin vb. çoğu, bazı istisnaların dışında, sadece Kürt hareketine bağlı olarak gelişti. Bu açılmış yoldan ilerlemek gerekiyor. Avrupa solu, Ortadoğu halkları ile yeni bir dayanışma hareketi örmeli ve bu halkların emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelelerinde onları desteklemelidir. İlk olarak bunun hangi şekilde olduğu çok önemli değil. Rojava devrimini eylemler, yürüyüşler, etkinlikler ile destekle! Delegasyon göndererek, insani yardım ve öz savunma için maddi yardım kampanyaları örgütle! Her destek, devrimin savunulması ve yeni alternatif bir yaşamın kurulması için katkıdır. Kimse hayal görmesin, daha şimdiden Kobane direnişi tarih kitaplarına zafer ile birlikte anılarak geçmiştir. Kobane zafere ulaşacaktır!

Kobane’deki mücadeleyi sadece ve basitçe bir askeri çatışma ekseninde anlayamayız. Bu mücadele ilericilerle gericiler, devrim ve karşı devrim arasındaki savaş olarak anlaşılmalıdır. Kobane’yi yalnız bırakmayalım, Rojava’daki halkları yalnız bırakmayalım, Rojava için bu halklarla ve çoktandır bölgede savaş yürüten Marksist Leninist komünistlerle ve enternasyonalistlerle birlikte savaşalım.

Nihayet, sol, ilericiler, antiemperyalistler ve devrimci çeper içinden somut dayanışma çağrıları çoğalıyor. Ve evet, tam ta bu bugün gerekli ve kaçınılmazdır!

Kobane, faşizme karşı direnişin kalesi olmuştur. Geçmişte faşist güruha karşı Stalingrad ve Madrid’de tereddütsüz verilen direniş ne ise bugün de Kobane odur. Nasıl Madrid tek başına kaderine teslim edilmediyse, Kobane’yi de yalnız bırakmayalım. Bugün Kobane’nin dünyaya, ama özellikle Avrupa’ya çağrısı Enternasyonal Tugaylar’ı kurarak Rojava devrimini savunmaktır.

Enternasyonal Tugaylar fikri geçmişte kalmış eski bir kalıntı olarak anlaşılmamalıdır. Bu tahayyül 80’li yıllardaki kadar günceldir. Davet var! Nasıl enternasyonalist komünist savaşçılar dünyanın her köşesinden İspanya’ya çağrıldılarsa, bugün de Kürt yurtsever özgürlük hareketi ve Marksist Leninist komünistler tarafından Rojava’ya çağrılmaktadırlar.

Serkan Tosun, Suphi Nejat Ağırnaslı ve Sibel Bulut yoldaşlar bu çağrıya kulak verip, canlarını Rojava devriminin savunulması için feda ettiler. Biz de onlardan devrimin bayrağını alıp, onların kavgasını enternasyonalistler olarak Rojava’da sürdüreceğiz! Bugün Kobane, devrimin anavatanı olmuştur! Kobane bugün bizim anayurdumuzdur! Kobane kazanacak!

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi